Yi _ ı'tı- NGL Ne diyorsun?... Tek- Ne mi diyorum Dediğim l:müîl'bıiınıtaıııi!g'ıadarı:ıa ıı,. ıi , Tik Gtılayam,ryamk, fakat gibi olduğu imanın İ . : İap Ne diyorsun? diye tekrra” Hq—m söylediğini, bütün ı'-I'llı'.ıınnrı konuştuğunu ; rum : Seti mirasma ko- ğ %lh oğlumm’ Şerefli bir gi * ANnesinin namusunu Te : _hn— parayı kabul edemez, _ __ İ sen mirası kabul ettin. ikl. Farük!.. — Böyle Sİ nasıl aklma getirebi'i- — Bunları söyliyen sen SAt TLj Gt ik) > -,“ EVÜ— Bunları söyliyen be- ö Bî!' aydanberi ıztıraptan K ıı' İdiğmmn geceleri uykusuz İ o vahşi bir 1_ musun? Ne Tür, ne söylediğimi, ne o- T ilmeyecek kadar ıztı- , keder ve utançtan '-"Örmwş bulunuyorum. &, bu korkunç siırrı evvelâ yi di kat'i ola- M %mve gim a M » belki de duymüştur... ' deşı artık kendisini i. — Söylemesi, içini | lTâzımdı. Ve söyledi. İlk şıiphelenm, mantıki eini, kendi —kendi- h%elf'ası:m nihayet kat'i bir kere daha ortadan fotoğraf — meselesini Annem bi- : kesik cümlelerle konu- Karsısındaki Tarıkı ve bulunan annesini * benziyordu, Bir mü»- % değil kendi kendisine SOAtmuş gibiydi. Çünkü Bsi li ü gok : ızlırabını içinde * kalbindeki yarayı ka- / Salışmıştı. Bu yara bü- “ nüıayet patlayarak i de kirletmişti. bır şeyi anlatırken % gibi odada aşağı rdu. Bakışları sabit, boğazında T, bizzat kendisine kar- duyarak söylüyor, za- €&emini anlatryordu. Te Saskın ve kardeşinin in. Mlatışıyla hemen he- _ Annesinin bu- memek için ilk ve ——— ae NAKLEDEN; Fefrhi Kardeş |Aşk, Istırap ve his romanı - 24 - lunduğu odaya açılan — kapıya, gdüşmemek için, dayanmış dinli- yordu. Annesi herhalde könü- şulanları duymuştu, İşitmemesi- ne imkân yoktu. Dışarı da çik- mamış, hiç bir itirazda bulun- mamıştı. Demek söyliyecek Büö- zü, itiraza çesareti yöktü. “Faruk birdenbire sustu. Hid- detle ayağını yere vurarak söy- lendi: — Bunları söylemek neye ya« tar? Ne budalalık ettim de BSöy- ledim! Ve başi açık, peşınden kavalı- yorlarmış gibi odadan çıiktı. Hızla vurulup kapanan apart- man kapisının gürültüsü Tarıkı içinde bulunduğu derin — kâbus- tan uyandırdı. İKendisine satt- lerden daha uzun gelen birkaç saniye daha, bir ahmak uyuşuk- luğu içinde mütereddit — durdu. düşünmesi, karar vermesi ica- bettiğini biliyor, fakat cesaret- sizlik ve irade Zaafir yüzünden olup biteni hattâ anlamak ve ha- tırlamak bile istemiyerek bekli- yordu. Kat'? bir karar almakta tereddüt gösteren zayıf iradeli kimselerdendi. Derhal bir karar vermesi icabeden — vaziyetler de bile, itiyat ve sevkitabil ile, birkaç saniyelik olsun zaman ka- zanmaya bakardı. — * Düşünmeğe çalıştı. Hayatında hiç bir zaman ciddi bir müş- külle karşılaşmamış, düm düz bir yatakta rahat ve sakin akan bir dereye benzeyen hayatmm cereyanma kendisini ıbn'a&uver'-' mekle - ıktıf_a. etmişti. Ce ihtimamla yapmış, hukuk tahsi- Hni hayatı sakin, olduğu ve ça- llşmağa da alışmış bulunduğu için muntazamı bir şekilde bitir- mişti. Dünyada herşey, hususi bir şekilde dikkat ve âlâkasını celbetmeksizin, ona tabil görü- nüyordü. İntizamı usluluğu ve istirahati mizacen sevmekteydi. Ve şimdi hiç beklemediği halde karşılaştığı bu felâket önünde, hiç yüzme bilmezken denize düş- müş bir adam gibi, şaşkmm ve ne yapacağını bilemez bir halde kalmış bulunuyordu. Evvelâ kardeşinin ağız iddi- asmı şüpheyle ka yılamağa ças lıştı. Faruk kıskançlık ve kinle yalan mı söylemişti? Fakat buna imkân - tasayvvur edemedi. Faruk bizzat kendisi de inanmamış olsa böyle bir şey nasıl söyliyebilir, anneleri hak- kmda bu kadar iğrenç bir yalanı uyduracak derecede alçalabilir miydi? (Devamı var ; '"ıîıeuiıaıün” Nakleden: B L — YOoksa, bu sene deoynamak fikrinde misin? — Niçin oynamıyayım ? — Kaybedecek paramız yok! — Ne malüm? Belki bu yıl kazanırım? Her yılın kıismeti ây- rı. Önun için böyle bir gün her- kes talihini dener. — Başkalarm ne yaptığınt bil- miyorüm. Onlar deneyebilir. Lâ- kin senin denemene hiç te hacet yok. Senin de, bizim de talihimiz .çoktan beri malüm. Oturduğun yerde rahat otür. — Ne acayip kadınsın, biliyor musun? — Hakkım var. Gitmiyeceksin. — Gideceğim, — Gitmiyeceksin, diyorum, — Gideceğim. —Kaaznacağım gibi eçliyor. Görsem- bile inanmam, Bâri oynamasını da bilsen, canım van maz. Fakat sen bu gidişle müte- madiyen kaybedeceksin, Kazanacağım, — diyorum sana. Yüzde doksan dokuz buna eminim. Bir hissi kablelvuku ka- zanacağımı haber veriyor. Eğer bu sene de kaybedersem, peşi- nen sana namusum üzerine SöZ veriyorum: O cenabet kâğıtlara bir daha elimi sürmeyeceğim. — Fazla lâfa lüzüum yok. Hiç bir yere gitmiyeceksin... sinde Nevzatla karısı arasında geçiyordu. Kızları Nevzatla Aye ten ve evlâtlıkları Feriha da a- rada sırada bu konuşmaya işti- rak ediyorlardı. Nevzat içini çekti; buna rağmen bDütün ümidini. kaybete misş değildi. Alksşama kadar vas ziyet değişebilirdi. Bundan mâa- ne pahasma olursa olsun, her smıııyahut——kamnndad.ıgı gibi — demek üzere mıntakanın küçük klubüne gitmeliydi. Nedense, e- vin mutlak hükümdarr olan ka- rmm arzusuna zahiri itaatla birkaç dakikanım geçmesini bek- ledi. Sonra lâkayt bir tavırla: — Mademki ısrar ediyorsun, gitmiyeceğim. Yalnız şu kızlara acryorum. Karısı şiddetle: — Bu da ne demek? — Demek istediğim şu: Ben de bir kere oönlara güzel bir yıl- başı hediyesi vermek isterdim... — Hani şu kaybedeceğin pa- ralarla mi? — Gayet atbil. Oyuna gitme- mekle kazanacağım İzuvvetle muh temel bir parayı kaybetmiş Ssa- yılmaz mıyrm ? — Sen mi kazanacaktın? Baş- ka ne zaman kazanmışsan, söy- lesene? — İnsan bir kere kazanır. Sa- na söyledim; içimde acayip bir | İRTA KUŞLARLA AONUŞUYOR Rüstem erkenden Onu Serçekten gitti sanır İ h:'ğühtem tekrar ,döne- İ hı.ı duvardan atlayıp e- Vat %ı #rasında saklanmıştı . K içmde bir şüphe vars :%y di> &rta sözlerinde sami- " 4 Bittikten sonra eve baş: GİYOr mu? e u’hs saat bekledi. Ğlden voktu. k Pişiriyordu. Bir bahçesi — vardı. %&ahk bah çeve c tietr A- ı hşını SÜrü | ÜŞ i. duvara — dayamış, İ . Glmışti. Bir - ,arelık — Zavallı kuşlar! Sizi ne kadar gıpta ile seyrediyorum — bilseniz.. Ne harpten, ne hücumdan, ne de ok yağmurundan korkunuz. - var! Hiçbir şeyden korkmadan, dağları nehirleri ve düşmanım aşamadığı bu yüksek duvarları aşıp, istediği niz yeze gidebiliyorsunuz.Hiç kimse şize mani olamıyor. Her yer sizin vatanınız... her taralla yiyecek, i- çecek bulup barmabiliyorsünuz... Haydi, söyleyin bakayım: Biz buü mahpesten ne zaman kurtulaca- Kız? Ne güzel cıvıldaşıp sevişiyor- sunuz. Benim de böyle tıpkı sizin gibi, âaşıkımla sevişip hoşça- geçir- diğim dakikalar vardır. Ben de Sizin gibi sevilen bir mahlükum. Ne olur: Günün birinde iszler gibi hür veserbest olabilsem?! ne olur; ben de sizler gibi kanatlanıp uças Bi b Erü Rustem bu sözleri çatı arasından dinliyordu. "generolduğu gibi bu'defa da şane. : - divâneliğinin cezasını Ö- K aderden kuvvetli duygu bana ümid veriyor. Fakat madem ki o kadar ısrar ediyor- sun, zarar görecek olan yine . sizsiniz... Bana göre hava hoş, Araya uzun bir sessizlik girdi. Nezahat: — Üanım anne, mademki ba- bam kazanacağını kuvvetle ümit ediyor, bıraksanıza gidip oyna- sm* Ayten — Bu sefer de tecrübe etsin, Ayten: h İnsan böyle hislerini yas- bana atmamalı. Hizmetçi vazilesi gören kız: — Bey niçin gitmesin? Böyle günlerde herkes gider... Hulâsa farazi kazanc — tatral- tarları oru müdafaa etmekten Hatırımız Isrr etmeyin... Hâkim küuvvet nihayet kırıldı: — Peki, gitsin bakalım. Ma- Yalnız, kazanacağı paraları sak- layacak yeri hazırlayın. " Diyerek zavallı Nevzatın kal- bine zehir gibi dökülen sürekli ve şeytani bir kahkaha savurdu. Fakat adamcağız konuşmadı; birkaç saat içinde bu kahkahası- na fazlasiyle mukabele edece« ginden emindi, Nevzat, yüksek şüradan çıkan büyük kararı mağrur bir kayıt- sızlıkla karşıladı. Eline bir gaze- te alrp okumağa koyuldu. Biraz dan yüksek idari makam müna- sip görülen miktarda paranın verilmesini de tasvip eti. Oda- sıma giti, biraz sonra elinde bir kâğıt para ile döndü oL a SN B | Kai ğT ') Nevzat heyecan eseri göster- meden narayı alıp cüzdanına için, anne... yerleştirdi. Sonra, kâğıt oyunu- na giden bir. kimsenin paraya yüksekten bakan bir tavrile ga- zetesini okumağa devam etti. Mediha: — Sana bir tavsiyem varsa, © da, oyunu iyi bilen bir ustanıt yanma gidip oturmak, onun ©- yun tarzını takip etmektir. Zis ra sana kalırsa... Vay haline! Nevzat, kıymetini hiçe indi- ren bu son hükmü de kabul ede- rek! , — Peki, peki!... diye mırıldan- dı. Nevzat, birkaç saat sonra yemeğini yedi, iki kızı ve küçük hizmetçileri kendisini kapıya ka- dar teşyi ettiler; o büyük bir ü- mitle ayrıldı. , * gp Cd Ertesi sabah Nevzat salonun masasında aile efradiyle çevril- miş -bir haldeydi: Kazancını tevzi ediyordu. * Yazan: İskender F SERT ELLİ - 23 - daha konuşduktan sonra, ıslanan gözlerini silerek içeri girdi. — O hâlâ Türklerin galip gele- ceğinden ve çok yakında kendisi- nin Rüstemle — beraber - padişah maiyetinde olarak Edirneye gide- ceğinden emindi; ! Zaten Macar orduları bozulursa, Martanm dayısı olan Eflak Mir- çe de kimbilir nereye kaçacaktı? Marta artık dayisı — Mirçeden hiçbir yardım ummuyordu. Kazarken yakalandığı. geceden sonra 4ülün sevgisini Rüsteme ver miş, onu riyasız sevmeğe başlamış- &. Rüstem bu sözleri — dinledikten sonra, yavaşça geldiği yerden dön dü. Ve sevgilisine — görünmeden surlara gitti.. Rüstemin ö gün — Doğan beyle yapılacak işleri vardı. Gittikçe daralan kalenin erzak meselesini görüşeceklerdi. KALEDE KITLIKR BAŞLIYOR Rüstemle Doğan bey ertesi sa- bah kale içindeki erzak ambarla- rını tetkik ettiler. Doğan — beyin bütün kesapları yanlış çıkmıştı. O. daha altı aylık erzak var sanıyots du, Gerçi ambarlarda bir çok denk — ÂAl kızım sen, Nevzat, on lira; canm ne isterse alırsım. Sen de Ayten on lira. Gel sen de Feriha, al bir lira. Mediha mahcubiyetle: — Bana vermiyecek misin? Nevzat -tatlılıkla cevap verdi: — Merak etme... Seni de böyle birakmıyacağım. Evvelâ şu ser- mayen. Şimdi, bu beş lirayi al. Gerisi de bana kalsın, lâzım olur. Masanın üzerinde kalan bir iki yirmi beşlikle diğer ufaklık- ları topladı, derin derin içini çekerek cebine soktu. — Neden öyle bir tuhaf içini çektin? * — Nasıl içimi cekmiyeyim, mümkün mü, a Medihacığım? — Yoksa daha fazla kazane dın da sonradan kâyıp mı ettin? — Bıiırak, Medihacığım, br rak! Yetmiş lira kazanmıştım, bir partide kaybettim; nihayet kalakala elimde otuz lira kaldı. Buna da şühir. Nevzat hakikati söylememişti. Derdinin sebebi tamamen başka idi, Bu seferde tali ona yâr oöle mamıştı. Klübe girdiği srrada “Bakara” olmuş yürümüştü. Bir dakika durdu, hangi “tablo” nun Sol taraftaki tablo kazanryordu. ÖO sırada oynıyan zat mütemadi- yen dokuzlularla sekizliler çek- mekteydi. Nevzat, kendisine de bir yer verilmesini rica etti ve talihli tabloya sokuldu. ÖO oturur oturmaz hava birdenbhire değişti. Ortaya sanki ateş düşmüştü. Kimse duramıyordu. Baka üze- rime baka. Böylece Nevzat şe- refsiz bir şekilde sermayesinin yarısını — kaybedince. yer. değiş- daki tabloya geçti. Nafile, Yine eski tas eski hamam. Oyuna başlar başlamaz sanki şeytan işe karıştı. “Banka” sağı solu tarı- yordu.” Razuar! Bir saat içinde Nevzat bütün servetini kaybet- mişti. Bunun üzerine bir kenara çekildi, bir kahve Ismarladı ve düşüncelere daldı. Her kaybeden adam gibi... Yani doğrusu hiçbir sey düşündüğü yoktu. Bir aralık kalkıp evine dönmeyi düşündü; fakat nasıl sönsün? Uğursuzlu- Bunu, kabiliyetsizliğini, — aptale liğını yüzüne vurmağa hazır o- lan karısmı ne yüzle karşılaya- caktı? H—ediyeler' vaadettiği kızlarına | ne suratla bakacaktı? Küçük hizmetçi bile ona başka nazarla bakmaktan geri kalmıyacak, ha- nımın sözlerine hak — verecekti. İnsanların intihara kadar nasıl sürüklendiklerini o vakit anladı. Vakıa intihar bir hal çaresi ola- caktı... Sonra daha realist tarz- ler vardı ama, bunların büyük bir kısmının hayvan yemi olduğu an“ laşılmıştı. Halbuki kalede « muha- sara uzadıkça - bütün hayvanları kesip yemişlerdi. Kale içinde iki at kalmıştı. Bunun birisi Doğane beyin, öteki de Rüstemindi. Sur içinde bazan hayvanla dolaşıp hal kı gözden geçirirlerdi. Ka'a dahi- linde binden fazla aile vardı. Bun- ların yiyip içmeleri azalmış, kıtlık birdenbire yüz göstermişti. Yerli- ler Doğan beyin sözüne kapılarak erzaklarını bol bol yemişler, şimdi sıkıntıya düşmüşlerdi. Doğan bey halka buğday kalmadığını, yulaf . vereceğini söyleyince herkes heye- cana Ve ümitsizliğe düşmüştü. O gün Doğan bey kale içinde dolaşırken, bir evin önünde gürül- tülü bir kalabalık gördü. Atını sür dü, Rüstem de arkasında atla am- casmı takip ediyordu. Evin Öönündeki bahçeve - T- at W Döşlü — avalkişlı, We " dan dışarı çıkardı. — tesadüfen kazanmakta olan sağ- | ) — —. l —a da düsündü: “Be divane, intihar da etsem, zarar edecek olan yine benim. Ölüm kurşununu çekemem, ka- Bil değil. Beni yaralı bir halde eve göltürecekler, yine korktuk- larımdan kurtulamıyacağım.., Nihayet evdekiler hiç olmaz- sa uyuyuncaya kadar klübde o- yuna iştirak etmeden biraz daha oturmağa karar verdi. Sonra <- vine gider, doğrudan doğruya odasına kapanır; sabahleyin de erkenden kimsenin haberi olma- Bu şekilde mukadder saat gelinceye kadâr bari zaman kazanmış olurdu: j Salonun bir köşesinde otur- müuş, üst üste kahve içmekten başka bir şey yapmayordu. Sol- gun cehresindeki korkune ümi - sizliği okuyan bir arkadaşı yak- laştı: — Kaybettin galiba? Nevzat içini çekti: — Mahvoldum... — İstersen ödüne vereyin, tekrar oyna... Dşündü aklına bir fikir geldi: — Bir daha —mi oynıyayım Hayır... eşekkür ederim, O ö- dünç parayı ancak eve kazanmiş gibi gitmek için kabul edeceğim. Aksi takdirde —mahvolduğum * 4 * Arkadaşı, tasarladığı plânı anlamakta gecikmedi.. Biraz! sonra, da Nevzat klüpten kazan- - mış olarak ayrıldı. — Gördünüz. mü? Gördüünz mü? Size kazanacağımdan em- niyetle bahsettiğim zaman inan- mıyordunuz, Ben simdiye kadar hislerimde katiyen yanılmamı- sımdır. Talih bu yılbbasında da belki Nevzata gülmedi. Fakat Nevzat talihi yendi, ondan daha kuvvet- Hi çıktı ve bir daha oynamadı. Kadınlar için Yü n nnt n 250 gram un, 3 yumurta, 125 gram tere yağı, 15 gram ince şeker, 10 gram ekmek mayası; 5 gram tuz, yarım cay finca nı süt almalı. Sütü rıklatmalı ve içinde ekr mek mayasımnı ezerek eritmeli, yumurtaları ve unu ilâve ede . rek on dakika kadar hamuru çırpmaltı Üzerini örterek 45 da* kika kabartmağa bırakmalrı. Tereyağını atşete sulandır “ malı ve yere indirdikten sonra itine gekeri ve tuzu ilâve etme, li. Kabarıp gelen hamuru ilâr ve ederek karıştırmalı. Yağlan" mış bir kalıba boşaltarak bir çeyrek Saat Üüstünü — örterek bekledikten sonra orta sıcak * lıkta bir fırında bir çeyrek saat pişirmeli. Bu tertip altı kişi içindir, (Hamuru kalrba boşaltmeca ka- hbin yarısını doldürmalıdır- Pişince brioş kabarır ve kalıp * tan taşar bile.) derisini yüzmeğe — başlamışlardı. Bahçede toplanan yirmi otuz kişi Bu hayvan etinden pay istiyor, mal sahibi de: — Bu, benim malımdır. Kimse- ye vermem, Onu bugüne kadar a- hırımda sakladım.. kendi boğazım- dan keserek ona yedirdim, besle- dim. Size ne diye pay verecek mi- şim? Siz kim oluyorsunuz? diye bağırıyordu. Etrafta toplananlar, at sahibi- ni neredeyse diri diri yiyecekler- di. Zavallının başmma çullanmışlar. dı. Doğan bey atının — dizginlerini çekerek, evin önünde durdu. Yüka sek sesle haykırdı: — Ne var orada? ne oluyorsu- nuz? Biribirinizi yiyecek gibi ko- nüşüyYOrsunuz,. Halk birdenbire DOh.n beyi gör rünce şaşırdı: “Devum umrj