17 Mayıs 1941 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

fe ei Teti yapması İlözimdi? — Bu 1 geceden sonra gününü İ arasında geçirmeğe kendi- küvvet bulamıyordu, Dü- sakinleşmek için hiç ol, bir gün daha yalnız kal- ihtiyacı vardı. Karar ver- bahleyin erkenden şehrin ü'ül' ucuna, Filoryaya gide. hlk Orada plâjlarda kaynaşan #rasımda yalnızlığını büs- hissederek rahatça düşü- r.am*%ak keşfettiği — korku. "l'ı M!İmkun mertebe soğuk. İlkla karsşılamak üzere ha- ilecekti. %eşin doğmasıyla beraber, hazırlandı. Sonra ilk daha vakit olduğunu ve Kalkmak itiyadında olan gitmeden evvel, her za- NEÜM “Allaha ısmarladık” (!ığı İâzımgeldiğini düşündü. İndi. Annesinin odakapısı. b“îeldıgı zaman kalbi o kadar farpryordu ki nefes almak l*eı:;m durmak — lüzumunu Kapr tokmağını tutan kaplyı acmak için lüzmge- henğfwrk bir kuvvetten hemen Ü ) Mahrum denecek derece- u'du ve | gevşektğ. Kapıyı KN 1 seslendi: Pi Kim o? Benim_ Faruk... v*ar oğlum ? vapurla İstanbula ini, Â ! ği 77 Cf N “’“'n 'kak bir öpücükle öpmeğe ! Birkaç arkadaş Filorya- | "'*"laa de sana Allaha 1s- D&ha yatııktaytm | atsız olma öyleyse... | 1h““l%tam i görmiyeceğini, onun ! öogün sahte olacağı " kalmayacağını umdu. l t annesi cevap verdi: MB"' dakika Farukçuğum., Iğimi h!r“ giyeyim... 8onra tekrar seslendi: ğ'ıı Yatağının üzerine otur. Raif ise basında takye %%aktaydı Uykusu pek sabahlarr erken balığa vakıt onu hizmetçi ile muşterek gayretlerile baqu ası lâzımgelirdi. '"'h% yatağa doğru yürürken he, onu iİlk defa görüyor- Elbı baktı. Annesi yanak- |Uzattı. iki soğuk — öpücük A f! w ML ü. Sonra bir iskemleye Ku n'um';ırayıe. gitmeği dün ak. 'l'ıı kararlaştırdımız? "et dün akşam... "h ’l%ği Aksam yemeğine gelecek- İ mi? q!ı kubıre karanlıkta bir inilti w Cg;u;hhhh vuruldum. lenden biri: 1 hj;ç"*dln sesine benziyor... hı u'iıı'ıldanciı Rüstem birden- | bheye düştü.. | &Ve dedın. kadın sesine mi j l—% V“t duymadmız mı? Bakın kaeluor ve artıvordu &t:ü“vı Doğan Bey de düy * %“"'ln kaçacağı hiç kimsenin |. Elmiyordu. Doğan Bey. iki kişiye: le gizli kapıdan çıkın dedi, biri yaralandı. Kım u anlamalıyız. ' _L'""'—'“ kalenin gizli kapısın. p, Ular. Karanlığa karıstı - Dü Beyle Rüstem kapının, — İNi NAKLEDEN : athi Kardeş '4şk, İstırap ve hisromanı « İ6Ğ « nj beklemeyin. Annesine şaşkm bir tebes. sümle bakryordu. Bu kadm an- nesiydi demek!.. Dünyaya gel- diğindenberi gördüğü bu çehre bu gülümseme kulakları sesleri farkettiği zamandanberi alışmış olduğu bu ses birdenbire ona yepyeni, o zamana kadar onua için olduğundan büsbütün başka | geldi. Gitmek üzere kalktı. Lâkin bir gündenberi kalbini kemireni bilmek arzusuna yenilerek: — Anne, dedi, hani eskiden Adanada salonda Ethem beyin bir resmi vardı. Leylâ bir iki saniye kadar te. reddüt etti, yahut Faruk onun tereddüt ettiğini sandı: — Evet. — Ne oldu bu resim? — Tabii olması için annesinin daha gabuk cevap vermesi lâ- zımdı: — Bilmem!.. Dur bakalım... Pek iyi bilmiyorum ki.. — Bulursan çok iyi olur Hayrele oğluna baktı: — Ararım, Ne için istiyorsun? — Kendim için değil tabit!.. Büu resmi Tarıka vermenin mü- nasip olacağını ve bu hediyenin onu memnun edeceğimi düsün — Hakkm' var."Güzel bindüu | düşümed., Kalkâr kalkmaz resmi ararım. O gün Faruk zihnen hep aynı mesele ile meşgul oldu. Kendi kendisine soruyordu: Resme da- ir sual üzerine endişelendi mi? Resim kayıp mi olmuştu. yoksa saklamış mıydı? Nerede oldu- #unu biliyor muydu, bilmiyor muydu? Resmi saklamışsa buna neden lüzum görmüştü? Uzun bir muhâkemeden sonra şu neticeye geldi: Fotoğraf. a. ile dostunun ve âşıkınm resmi u- zun müddet, bu resmin oğluna benzediğini herkesten evvel far- keden annenin bu keşfine kadar salonda durmuştu. Leylâ hiç şüphesiz, Ethemle Tarık arasın- da bir benzeyiş olup olmayaca- ginı merak ederek bunu bekle- miş, benzeyişi daha, başlangıçcta sezince — başkalarının da bugün veya yarın işin farkma varacak- larmı tahmin ederek resmi or- tadan kaldırmış, yoketmeği iste- miyerek saklamıştı., (Devamı var) sonra gözcülerin sürükleyerek ge tirdikleri yaralının kim olduğu an- laşıldı. , Rüslem, nöcdetçinin tüuttüğü me, şale a.tında, baygın bir halde ve re sörlen sevgilisini gördü.. ve gözlerini açarak: — Marta... Diye bağırdı Yaralı Macar ka- dınını kanlar içinde gören Doğan Bey hayretini gizleyemiyordu: — Bu kadın, bacaklarıma zincir vurulatak zindana atılmıştı. Ota dan vasıl kaçmış?! Dive sövleniyordu. Ma,tayı İçeriye aldılar ve kapı. yı kanadılar. Doğan Bey bir nö * betçi ile zindana koştu. Zindan kapısınım kapalı olduğunu gördü. Ününce bir başka nöbetçi dolaşı - yordu. Zindanın anahtarı Doğan Beyin yanrındaydı. : Doğan, nöbetçiye sordü: — Z_'mdarıdan bir ses duyma * BIBEI—MW Orkün za ferı Nakleden:L.L. — Elhamdülillâh, saat sekiz- de gelebildin! Neden böyle acele edersin, a canım?... Ama bana baksana Restoran mı sandın burasını? Bütün kabahat bende.. Aptal gibi seni bekliyorum!... keyfin gelecek de'0o vakit zah- met edip evine gelmek lütfunda bulunacaksın!... Sulh'nin karısı tarafından böyle parlak ve coşkun bir teza- hürle karşılanmasına canı sıkı- İarak kendi kendine; “Haydi hayırlısı, gene dık!,, Diye söylendi. Sonra karısına hitap ederek: — Biraz işim vardı da, ondan geç kaldım. Sonra kuzum, ak- şam yemeğine saat sekizden ön- ce oturmuyoruz ki! — Onları başkasına sat, an. ladın mı? İşi varmıs! İşini yarı- na bırakamaz mıydm? Bir adam evlendi-— artlık ba- şı bozük, sokaklaraa - dolaşın eğlenmiye hakkı yoktur. Hâlâ akıllanmadın mı sen ayol?... Aynr eda ile Seniha sert ve tehditkâr monoloğuna — devam başzla. eLti. Sulhi kulaklarmı tıkamak is. tedi. Ne şeytan işi karıştı da, konuşuürken ağzınden bal akan cilveli Senihası, dört sene evvel güzelliğine mest olduğu o taze tomurcuk, o*ilâhi aşkı şimdi bu hale gelmişti! — Sabahleyin beni üzdüğün yeter. Hiç olmazsa simdi doğru dürüst otur. Yorgunum, seni dinliyemem, . B — Dinliyemezsen yolun acı.lı... — — Güzelt Nasıl istersen.. Öy-. leyse ben de gidiyorum! Diyerek şapkasını aldı, gitti. Seniha, böyle yapacağını um- mauyordu. Sulhi kapıdan çıktığı sırada arkadan karısının seslen. diğini duyduğu halde hiç aldır- madı, sür'atle kendini sokağa attı. Heyecan ve telâsşımndan tit- riyordu. Evde dursaydı, karısı, na fena muamelede bulunaca- gından korkuyordu. Açık hava- da biraz ferahladı. Fakat nereye gideceğine karar veremeden yü. rümesine devam etti. Dört yıl içinde bu kadar geç saatte Seni- hasız sokağa çıkmamıştı. Şimdi yemeğe de iştahı yok- tu. Bir müddet düşünceli yürü. dükten sonra rasgele bir sine- maya girdi. Filme dikkat etme- mişti. Zihni Senihadaydı. Aca, ba evde yalnız ne yapiyor? Şimdi eve giderse kendisini na- zıl karşılayacaktı? Nihayet ka, bahatin — kendisinde olduğunu, hayatını gçekilmez bir işkence haline — getirdiğimi — anlayacak mıydı? Gerçi Seniha kötü bir kadm değildi. YYalnız fazla hassas ol- ması, kendi güzelliğinden ve Sulhinin aşkından emin bulun- ması onü yavaş yavaş egoist yapmıştı. Buna rağmen kocası- na karşı samimi idi, ondan hic bir şey esirgemezdi. , Sulhi böyle hareket ettiğine memnundu. Fakat eve ne za- man dönsün”? Zavallı Seniha bu saate kadar gelmediğini görün- ce merak edecekti. Kapıdan çır karken arkas#ımdan seslenmemiş miydi? Herhalde o dakikada kabahatini anlamış, taktiğini değiştirmek lüzumunu duymuş- tu. Zavallı kız! Sulhi şimdi ona acıvyordu. Sinemadan çıkmca acıktığını hissetti. Bir an için yiyecek bir gey alıp evde Senihası ile bera- ber yemeği düşündü, o da şüp- hesiz merakından — hâlâ yemek yememistir diye düsşündü. Fakat... Hayır! Bu hareketi, pişman olduğunuü ve onunla ba, rışmak niyetinde oldufğu mâna- sına gelirdi. Bu doğru değildi. Zira bütün zahmeti ve o akgam- ki üzüntüsü bosa gidecekti. Vaktiyle devamlı müşterisi ol. duğu bir bara girdi, sandüviç ve koökteyl ısmarladı.. Memnundu. Herkes eğlencesine dalmıştı. Fa- kat Sulhi bu muhitte yapayal- nız bulunduğuna cok - canı si. kıldı ve bermutat, Senihasiyle kolkola gezmeği tahayyül etti. İkide birde saate bakıyordu. Gece yarısını geçmişti! — Saat “Höydi. Gücbelâ bir iki daki a daha oturdu. Nihayet borcunu vere, rek dışarı çıktı. bir. taksi ile evine yollandı. Her taraf karan- İktı. Sokak kapısını acarken & li titrivordu. Işıkları yaktı, O. daların kapıları açık, dört bir tarafta sessizlik... Merak ve eir- dişe ile seslendi: — Seniha!... Seniha!. Cevap alamadı Odalara hak- tı. Seniha meydanda yok. Yal. nız yatak odasında, karyolanm bas ucuna iliştirilmiş bir kâğıt parçası gördü. Titrek ellerile a- V cp okudu: “Sen gittin; şimdi ben de gi- diyorum. Senin dönüp dönmiye. ceğini bilmiyorum. Lâkin benim için böyle bir şey mevzuubahs değildir. Akşamki hareketin as- lâ affedilmez! Şimdiye kadar ikimizin de hataları yalnız söz- lerden ibaretti. Bu akşam tatbik sahasıma da intikal etti: Beni yalnız başıma, mukadderatıma Yazan: Iskender F. SERTELLİ « 15 « dın nt? — Hayır, beyim! — Marta kaçmış.. haberin yok mu? — Ulamaz beyim, Buradan kuş bile içamaz. Doğan Bey koynundan anahtü, rı çıkardı, zindan kapısını — açlı. ve içeriye girince, sarnıç kapağı” nn açıldığımı gördü, meşale tuta- rak merdivenden alt kata indi. Martanın nasıl kaçtığını şimdi an lamıştı. Fakat, hâlâ aklı almıyor ve: — Bacağımdaki zincirleri naaıl koparmış?.. Diyerek şaşkın bir halde etrali gözden geçiriyordu. Biraz sonra hava deliğini gördü. — Işte, buradan kaçmış, dedi, hemen sıvacıları çağırın.. bu de, liği ivice örsünlar. Gece karanlığında sıvacllar gel di, Ninhzene indiler ve delik du - varı çarçabuk tamir ettiler. Ö zece, kaplumbağa gölgesinin mahiveti anlaşılmıştı. Marta iki yerinden yaralanmış olarak yerde yatryordu. Doğar Bey o gece mahzen deli- Bini Lamir ettirmekle beraber, ze min xatındaki bütün haya delik varımda»gitmeyi düsündü. Seni-.& hayı u:krar goanek Aarzusu, İÇiri. terkedip yuvamızdan ayrıldın. Bademli peksimet 1 kiloun, G yumurta, 5üt gram şeker, 6 çorba kaşığı sade yağ 250 gram makineden geç- miş badem, bir kaşık bikarbonat almalı. Yağı elle ezerek beyazlatmalı. İçine yumurta, karbonat, şeker makineden geçmış badem, niha, yet un atılarak iyice yuğurmalı. hamur, dört parçaya — ayrılarak her birine birer francala şekli verilerek tepsiye konmalı, üzer- lerine yumurta sarısı sürülerek dövülmüş badem serpmeli. Bir bıçakla, birer parmak eninde parcalara taksim eder gibi, de- rince izler bırakarak çizmeli. Fırına göndermeli, Üstleri pen, be olup kızarımca evvelce çizilen yerlerden fırancalaları kırmalı, Bunlar muntazam parçalara tak- sim edilerek tekrar fırma sal- malı, Heh tarafı kızarınca pekse- metler olmuştur. Cam kavanor da yahut teneke kutuda uzun müddet muhafaza edilebilir. Evde beyaz peynir yapmak kibildir Evde beyaz peynir yapmak kabildir. Eczahanelerde satılan peynir mayasından satın alınız. Sütün halis olmasına itina edi- niz, ateşe koyunuz, süt parmak dayanacak sıcaklıkta olunca a. teşten indiriniz, İcine, bir kilo süt bir kahve kaşığı maya hesa- biyle maya karıstırımız. üstünü örterek ilık bir yerde bırakmız. Begş altı saat içinde peynir tu, tar, Temiz bir mutfak torşonu yahut değirmi bir savaşpür içe- risine koyu yoğurt halindeki payniri dökünüz. “Torşonun uç. larmı bağlıyarak mutfakta bir civiye asınız, altına birkap koy- mağı da unutmayınız. Bir kat saat içinde suyu süzülür ve ne, fis taze peynir olur. “ADİYMB ; DÜ Kandil simiti nasıl yapılır? Çarşıda satılan kandil simiti şöyle yapılır: 20 gram taze maya alarak r liık su içinde eziniz içine tuz dövülmüş karanfil koyarak ya. rımkilo unla karıştırmız. Azar azar ılık su ilâve ederek sünger gibi oluncayakadar yuğurunuz. 125 gram sade yağmnı avuç içi ile eze eze kar gibi beyazlatarak yavaş yavaş hâamura yediriniz. Üstünü örtüp bir saat bırakımız. Bu müddetten sonra hamuru parça parça koparrp uzun şekil- de yuvarlayarak halka halka çörekler yapınız. Üzerlerine ka- buğu soyulmuş dört bademi karşılıklı yapıştırınız. Calkan. mış yumurta sarısı sürerek T- rında pişiriniz, Badem koymadan susamda yuvarlayıp öylece halka yapmak ta kabildir. Bazı kimseler sadeyağ verine ic yağ kullanırlar. Kahve yokluğundan büyük bir mahrumiyet hissediyorsunuz size sabahları içilecek sütlü kah- ve hissini veren bir tertip tarif edeceğiz: Fırında domates İri domatesleri seçmeli, Or. tadan keserek çekirdeklireni ve suyunu akıttıktan sonra yağlan- miş bir tepsiye — dizmeli, fırına koymalı, Yahut altıma hafif ateş, üstüne de saç kapak koyarak bir parça pişirmeli, Sonra her yarım domates i- çcine bir yumurta kırmalı, üze, rine rendelenmiş kaşer — yahut gravyar peyniri, az galete tozu ve bir fnidıik kadar tereyağı ko- yarak tekrar fırma koymalı Yahut saç kapak kapamalı, Ü- zeri pembe olunca sofraya cıkar. malıdır. Arkadan, yalvarırcasına seslendiğimi duyduğun — halde gittin. Artık anlıyacağın vecçhile, bü hareketinden sonra — evinde . durmam « imkânsız! îçteuh.mun için gidiyorum...,, Şaşkın bir halde, gözlerine i, nanmağa cesaret edemiyerek, kalbinde acı bir ıztırapla mek- tubu tekrar okudu. Sönra sende- ledi, bir kanapeye çöktü. Kesik ve boğuk sesle: — Giltti. yarabbim! gitti! Senihacıfım! Diye kekelemiye başladı. Bir aralık yüzünü ellerile kapayarak yatağa düştü, hıçkırıklarla ağ. lamıya başladı. Neden sonra ayağa kalktı, gözlerini sildi. O an içini öyle bir yalnızlık hissi ve ümitsizlik yak ti ki, başka bir yere gitmek, bömböş kalan evden kağçmak ihtiyacını hissetti. Şapkasını a- İrp gitmeğe hazırlandığı sırada arkasında Senihanm yumuşak, tatlr sesini işitti: — Sulhi! Sulhi! Hayretle başmı gevirdi, Seni- ha, her zamanki gibi terü taze ve neşeli Seniha, gizlenmiş bu- lunduğu ağır perdelerin arkasın- dan meydana çıktı. Gözleri ateş Seniha | çekti. gibi parlıyordu. Sulhinin gözle- rı gene yaşla doldu: — Burdasm! Burdasım! Git. medin,. beni bırakamadın, değil mi? — Hayır benim aptal Sulhici- ğgim! Nasıl gidebilirdim? Basba- yağı seni korkutmak ve beni gerçekten sevip sevmediğini an. lamak istedim. Bir an mütereddit kaldı, son—d ra galip tavrile ve hafif bir mer- kametle ilâve etti: — Nasil ağladın öyle, yarab. bim? Ne hıçkırıktı onlar? De- mek, beni hakikaten seviyorsun? Bensiz yaşayamıyorsun... Sulhi kuyvetle onu kucağına Saadetten taşan gözleri onu yiyecekmiş gibi bakıyordu, Bilerinden kaparlar korkusuyla kuvvetle bağrma bastı. Parlak gözlerinde evvelki tatlı, sevimli aşkını, taptığı eski Senihasını tanıdı, Ö vakit anladı ki kolları arasında sıktığı bu nazik mah- lük kendi hayatından bile daha kıymetli bir servetti. Buseler a- rasında ona: — Ah, seni çapkım! Şimdi seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun ya? Kimbilir ileride senden neler çekmiye mahkümuml!... lerini de kapatmıştı. Doğan, Rüstemim yanına dön - düğü :2aman, onu Martanın başu- cundüa buldu. Rüstem kendi eliyle Martanın yara'arını sarıyordu. Sabah olmak üzereydi. Mactanım iki yarası da arkasın” da idi, Sol omuzuna saplanan bir ok navli derin yara açmıştı. O devirde Türklerin ök yarası tedarisıinde kullandıkları meşhur bir merhem vardı. Rüstem derhal bu merhemden sürerek Martanm iki yarasını da iyice bağladı. Mavtaya: — Niçin kaçıyordun? dedi. Os matın bile yapamadığı bu işi sen tek başına nasıl yapabilirdin? Marta bitkin bir halda yatıyor” dü, — Yawvasça gözlerini açtı: — Seni seviyordum Rüstem! Sen hiç arayıp sormadın. Benim hiçbir suçum yoktu, bunu sen de pekâlâ biliyordun. Beni neden zindana attılar ve sen niçin bana şefaat etmedin? Bu sırada arkada duran Doğan Bey, Küstemi müşkül xazıyetben kurtarücı: — Onün bir günahı yoktur, Marta! Seni zindana attıran be - nim. Höyle icap ediyordu. Harp zamanında en ulak bir şüphe ü - zerine adam bile asarız. Kalemiz düşman tarafından muhasara edil miştir. Harp sahasında (aşk) 1ın yeri yoktur. Gönül işini düşüne - mezdim.. senden şüphelendim. Be nim yerimde başkası olsaydı, se . ni as37rdı. — Bir suçum yok ki.. — ÜÖyleyse neden kaçıyordun?. — İşkenceden kurtulmak için.. — Hangi işkenceden?.. Sana ne yaptılar? b ER — TP < aç e y —iiş,

Bu sayıdan diğer sayfalar: