11 Mayıs 1941 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

11 Mayıs 1941 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

A MAYIS — © 4 $k, Istırap ve hisromanı 7 arms kpalı bir dük” N Oturarak değil açık hava” R le geşirmişsiniz. Nia, İz Lena bir sey yaptığını omuz silkti: e... n N Otu İkaz ettim. AM © artık içemiyordu. Şarap SİA, bardağa arzı ile, fakat 4, Oyuk bulup bir tuzak bir tilki itimatsızlığıyla 1 Min bana çok mu zararı Wp “aktır dersin Faruk” WX vicdan Azabı duydu ve © Şa üzdüğünden dolayı ü zi ır baba. Bir seferlik za- değildir. Fakat sulis. m *tma ve içkiye alışma... #81 kadehi, henüz içmeğe p arzu ve endişe © N. Sonra bir yudum aldı GİR “vet sonuna kadar içti. OR “n Faruk, Şükranln göz ih âtİdi. Genç kadının saf ve « Nazarı üzerine dikilmişti. nyay »X aç değildi. Önüne gelen Yİ fena buluyordu. Ora mak, bu adamların ğ Olmamak, konuştukla- Gİ lendiklerini, güldüklerini li k arzusiyle ya, 1 oğlunun tavsiyesini Yen unutmuşa, benzi” 5, tabağının yanmda du- ye h bir şampanya sigesi, de bakıyor, yeni bir korkusuyla ona de İg vi cesaret edemiyor, nasıl ta, Sukluğuyla Farukun na“ i celbetmeden bar, Murabileceğini düşünü” yg ayet gayet basit bir i * Şişeyi aldı, evvelâ İ otlunum boş bardağını k > Sonra diğer bardakla" iF yaptı ve sıra kendi gat : ağ karıştırmak için “ İyice lekelemiş ve Rüste. ; ia vaziyete düşürdük. :“ Yere yuvarlanıp can , *dli, dedi. Fakat, bizi bi- # A tutuşturmak © İstedi. t ha Sumdur. Bu mel'un kö- i Muvaffak olamadığı için, lk, 9 bile, fenalık yapmak . İn, derhal Martanın ba- J Vurup kalenin zin Atalar, di. Esasen buna dikkat edende olmadı. Farük çök içiyordu. İkide bir bardağını dolduruyor, dudakları» na götürüyor, yudum yudum içiyordu. Vücudunu yavaş yavaş tatlı bir hararet kaplamıştı. Bu hararet karnında başlayarak her taraf'ma yayılıyor, kendisiyle be. rüber neşe getiriyordu. Faruk şimdi kendisini daha iyi, daha az sinirli, daha âz gayrimemnun hissetmekteydi. Hattâ, kendisin- de hissettiği iyiliği bozmamak için kardeşiyle o akşam konuş. mak kararı bile zayıfliyordu. Bununla beraber kardeşiyle gö" rüşmekten tamamiyle vazgeç, Iv Sabaha kadar deliksiz bir uy- ku uyudu. Uyandığı zaman ssat dokuzu geçmişti. Sinirleri yatış, mış gibiydi. Giyinirken bir gün evvelki heyecanlarını, o bunlarm harici sebeplerile beraber gizli ve şahsi sebeplerini de meyda na çikarmak için zihninde hu. Jâsa ediyor, tartıyor, ölçüyor du. Rum kızının, iki kardeşten bi. rinin meçhul bir dostun mirası” na konduğunu işidince fena bir düşlinceye, bir fahişe düşünce, sine kapılması mümkündü. Lâ- Eni de bütün namuslu kadınlar hak kında buna benzer şüpbe besle, mez miydi? Onların karşısında ne zaman namuslu bir kadından bahsödilse namuslarına doku! pulmuş gibi hemen kizmazlar | mıydı? Bizzat kendisi böyle ka, dinlarıtı ağzından : “Namuslu ka dınlar mı? Onlar bizden daha ramussuzdur! Biz bu işi yapıyo. ruz ama namusumuzla! Onlar gizli yapıyorlar da onun için mi namuslu? mealinde azm söz işitmişti ? Başka herhangi bir vaziyette, ânnesi hakkında yapılacak bu şekilde imaların üzerinde dur. : yakışıklı birgenç ” İNeclihim yanından hiç ayrima, HABER — Akşam postası Yazan; VALA KARABUĞA Hi sahil dopenot, yapi tepelkee dalıyordu. Bazan sabahları ablası Neclâ ile annesi de, terziye gitmek için, onunla beraber şehre inerlerdi. Selmanm, onlarla beraber oldu. ğu zaman, vapurda çök cani Sr kılırdı, Çünkü ablasıyla annesi hep kumaştan, kördeleden, mo. delden bahsederlerdi, o halbuki kendisi böyle şeylerle alâkadar değildi. Mektepten eve döndüğü za" man .da, daha içeri girmeden, pek sevdiği gül fidanınm yanma koğar, o gün yeni bir gonca açtı mı diye bakardı. O, çiçekleri canlı bir mahlük gibi severdi; dertlerini, sevinçlerini onlara am Jatırdı. Sabahları da herkesten, hattâ güneşten evvel kalkar, daha kimsenin ayak basmadığı, yalnız kendisine ait bir yer ola- rak hissettiği bahçeye koşardı. Bahçede günesi bekler, onun ilk ışıklarıyla (oberaber, ednize gi" rerdi. Beş. gp dakika kadir banyo yaptıktan sonra, giyinir, vapura yetişmek için acele ev- den çıkardı. Selmanm iise imtihanları bittiği zaman ablası köyde çok” tan bir alay tanmdık edinmişti. Her gün toplanıyorlar, tenis oy” nayorlar. Plâjda vakit geçiri- yorlardr. 'Tenisten dönüşte de- WWkanlılar Neclâ ile beraber ka, piya kağar geldikleri zaman, Sel ma bahçede bulunursa/bir ağa, em arkasma Saklanır, onlara görünmemeye çalışırdı. «Bunlar arasmda, bilhassa, es. vardı'ki, yordu. Bazı akşam üstü sandal Ja yalınm kenarına geliyor, Nec, lâyı alıp gezdiriyordu. Selma bir gün bahçedeyken, ablasmın ona ismiyle hitap et- tiğini duydu. OGehcin ismi Se. limdi. Bir akşam babasının Nec lâya söylediklerini de, istemediği halde, kulak misafiri olarak duymuştu, babasi: — Sen böyle çocuklarla vakit geçireceğine ağir başlı biriy” le evlenmelisin, diyordu. Selma da bu hususta babasıyla aynı fikirdeydi. Ona göre de S” lim Neçlânın yakışığı değildi mağa bile lüzum ( görmiyecekti. | Zaten Selim kendisinden başka Fukat ruhuna kıskançlık mikro. pu karışmıştı. Bu kıskançlık yü” kimseye yakışmazdı. Selma on altı yaşındaydı ve seviyordu. zünden kardeşine zararı doku, | Bahçenin kuytu bir köşesinde, nabilecek şeyler! gayrüradi ola” rak düşünmüş ve belki de Rum kadınının sözlerini yanlış tefsir etmişti, (Devamı ver) | Rüstem Doğan Beyin bu Ea” rına itiraz edemedi. MARTA ZINDANDA ZİNCİRLERLE KONUŞUYOR Marta, rüyasında bile görmediği bir felâketle karşılaşmıştı. Evinin kapısında geçen karlı bir çarpış madan sonra, Rüstemin yüzünü görememiş ve ertesi gün Doğan Beyin emrile zındana atılmıştı. Osman, Doğan beye: : — Marta casusluk yapıyormuş! Dememiş olsaydı bile, Doğan bey gene önu Rüstemden ayırma» ğn karar vermişti. Zira, kale içine de Martadan başka yabancı bir insan yoktu. Doğun bey Marta. dan şüpheleniyordu. Bilhassa Os» manır sözlerinden sonra şüphesi büsbütün artmıştı. Martavı kalenin meşhur zin. danlarından hiç ışık görmiyen bis rine atmışlardı. o Zindann kapısı bir ağacın üzerine, çakı ile bi, yük bir $ harfi kazmışı, Neclâ bunu gördüğü zaman evdekilere anlattı: — Selma ağacın üzerine kendi isminin baş harfini kazmış! İlk bahardan Herkes güldü. Fakat yalnız Selma, bunun kendi isminin de gil, Selimin başharfi olduğunu biliyordu. İki ismin de aynı harfle başlaması onun öyle ho, şuna gidiyordu Ki! Artık sabahın ilk saatlerini bahçede çiçeklerle konuşmakla geçirmeyordu. Selma şimdi te- nis öğreniyordu. Öğleden sonra. lari da ekseriya Neclâ ile Selim tenis oynarken kortun yanında bir siraya oturuyor ve onları seyrediyordu. Selim oyun esna” sında: “— Plây!” dedikçe, oyu. na dair olan bu tabir, Selmay& en tatlı bir kelime gibi geliyor du. Ggözü önünde, tenisi iyice öğrendikten sonra Selimle bera, ber oynayacağı günler canlanr- yor, kendisini aynı sahada © nunla oynarken tasavvur ediyor. du. Fakat bütün bunlar sadece hulyadan ibareti, Çünkü Selim daha onunla re tanışmıştı, ne de bir kelime lâkırdı etmişti. ».. Bir akşam üzeri Selma, deniz kenarında oturmuş, yine hulya” larına dalmıştı. Birden, sularda” ki kürek sesleri üzerine başımı çevirdi. Birazileride bir sandal yalıya doğru geliyordu ve san, dalda kürekleri çeken genç, Se imdi. Selma bunu farkedince garip bir hal içine düşü: Korku ile karışık bir heyecan duyuyor. du. Selimi gördüğü için sevin mişti, fakat o kadar fazla sevin- mişti ki, adetâ küçücük kalbi bu” ta tahammül edemiyordu. Kaç. mak, bu ezici heyecandan kur tulmak istiyordu. kin kendi. sinde kalkıp kaçacak kuvvet de bulamadı. “Selim sandalıyin yaklaşınca: - — Siz Neclâ hanımım kardeşi- siniz, değil mi? diye sordu. Sejma: — Evet, dedi. — Ablanız bugün tenise gel, medi, acâba niçin? — Annemle tergiye gitmiş" lerdi... — Ya? Halbuki ben kendisini biraz sandalla gezdirmek için gelmiştim... Bir an tereddütle durakladı. Sonra! — Haydi, buyurun sizi gezdi. reyim, dedi. Selma bu teklif Karşısında evvelâ: — Hayır, olmez, bilmem ki. diye kekeledi. Fakat sonra, böyle söylediğine pişman olmuştu. Selim ısrar e dince kayığa atladı. Genç cocuk şimdi, yanık, gürbüz kollarıyla kürekleri çeki- yor, bir yandan da Selmaya ev- de kaç kişi olduklarmı, kimlerin gelip gittiğini, akşamları nasıl KALE İÇİNDE BİR AŞK MACERASI Yazan: İskender F. SERTELLİ kilitliydi. Kilidin anahtarı Doğan beyin cebindeydi. Zindanın kapı- sında küçük bir delik vardı, Yirmi dört saatte bir kete o Martdya bu delikten yemek ve su veriyorlardı. Marta zindana girerken: — Beni buraya neden iso nuz? diye sormuş, Doğan bey şu ceva- bı vermişti: — Senin bir casus olduğunu haber verdiler Elimde bir vesika Oyok. Fakat, muhasaranım sonuna kadar seni Lapsetmeğe mecburum, Röw temin halırı olmasaydı, çoktan bü- şımı vurdurmuştum! Marta bunu duyunca zindana 2 tıldığına ve cellâdın eline düşme» diğine şükretmişti. Fakat, zindan» da o kadar çok fare ve böcek var dı ki... zavallı Marta bu haşarat içinde zindana girdiği gündenberi uyku uyuyamıyordu, Marta, birkaç geceyi böylece uy kusuz geğirdi.. Bir gün yemek alırken, kapı daki nöbetçiye sordu: — Beni faresiz, böceksiz bir © son bahara gir hoşlandığını soruyor. Selma bütün diğer (o suallere basit cevaplar vermişti. Fakat son sualine gelince: — Bilmemki, dedi. Onun ne- den hoşlandığını kimse bilmez... Bugün hoşuna giden bir şey ya. rın gilmez; bugün beğendiğini yarın beğenmez.. Meselü ben çiçekleri severim, kendimi hatır. ladığımdanberi. Bir de kuşları severim, Sabah sabah, güneş dor ğarken, ne güzel öterler! Bir de geceleri, bülbülün ötüşünü dinle, meğe bahçeye inerim. Sonra © dama çıkıp bülbülün şarkısını Piyanomda taklit edinceye kadar çalışırım. Fakat onun kadar gü. 2el sesler çıkaramam tabii... Selim, onun anlattıklarını dal- gm bir “evet” Je karşılayordu. Deniz de biraz dolaştılar, Sonra Selim: e dönelim, dedi. Belki da artık gelmiştir. Sandal yalın rhtıma yanaş- tığı zaman delikanlı, Selinin elini sıktı: — Fakat, dedi, isminizi bil, meyorum.. Benim ismim Se tim, — Benim ismim de Selma. — Selma! Ne güzel bir isim! Selma koşa koşa köşkten içe, riye girdi, odasına çıktı ve ay- nasının önüne geçti. Orada, Saçları karışık, burnu parlayan, yanakları kıpkırmızı, sâde afkat güzel bir genç kız kendisine ba, #ıyordu. Selma bunları görme yor, yalnız, biraz evvel, Selimin baktığı gözlerine bekiyor, ve kendi kendine: “— Selma! Ne güzel bir isim!” diye tekrarlayordu. Böylece bir müddet gecti. Ar. tık Selim önü tenis sahasında gördükçe gülümseyerek selâm- tayor, birkaç lükrrdı ediyor, hat, tâ şıklaşıyordu. Bir gün Neclâ ile beraber tenis oynarlarken © na dönmlüş: — Siz de bizimle beraber oy. nâmaz mismnız? demişti. Fakat Neclâ derhal girdi: — Aman, oyunumuza çocuk” ları mı alacağız! diye itiraz etti. O zaman Selim: — Çocuk mu? dedi. Kardeşi, niz neredeyse gelin olacak, gör meyor musunuz? #.“ Yaz geçmiş, sonbaham ilk günleri gelmişti. Hasan Ersoy allesi ertesi gün köyden İstan. bula ineceklerdi. O gece mehtap vardı, Selma, yemekten sonra deniz kenarma indi, O, ber gece böyle sahile iner, otururdu. Bunu adetâ bir araya daya nakletmek mümkün değil- mi? Eğer işkence yapmaksa, ölü me cazıyım. Fakat bu haşarat i* çinde uyumak kabil olmuyor. Bu şikâyetimden Doğan beyi haber. dar edemez misin? Nöbetçi, OMartanın sözlerine kahkaha ile cevap verdi: — Budala! Ben iki yrl önce bu #indanda tamam doksan bir gün yattım, Hiçbir gecem de uykusuz geçmedi. * — Suçun neydi? — Bir vergi parasını yemiştim. Doğan bey beni bu yüzden zim 'dana atmıştı, Üç ay sonra afle- dildim. — Benim böyle bir suçum yok. Kimsenin parasını yemedim.. Ma- lında, tanında da gözüm yok. Dört duvar arasında zâten zirdan haya» tr yaşıyordum, Evimin buradan bir farkı vardı: Fare ve böcek yok tu. Gene böyle karanlık ve isuz. dı. r sevkitabil ile yapar, bilmediği bir his kendisini buraya sürük- lerdi. Sanki Selim oraya gelese. Zini söylemişti de onu beklerdi. Kendi kendine hayaller kurar, içinden Selimle konuşurdu. Bu son ge, hayalleriyle her za mankinden daha fazla baba, saydı. Onu yine kendisme denizdeki bir kürek hışırtısı getirdi. Bir sandal geliyordu ve bu muhak- kak Selimin sandalıydı. Selma bunu biliyordu ve onun kelmesi.. ni istiyordu. Fakat yine içinde ki bir his ona, bu gelenin o ol. Selim sandalını yavaşca sahi- le yanaştırdı, bir kenara bağladı. Sonra, güritü yapmamaya çalı. #şarak, usul usul bahçeye doğru yürüdü. Selma, kuytu bir köşede otur duğu için Selim onun farkma varmadan yanından geçiyordu. Fakat Selma yavasca selendi : — Selim!? taki gölgeyi farkedebildi. Yani mamişti, onun yanma kadar 80. kuldu ve kollarının arasına aldı, Ancak 0 zaman bunun kim older Bunu tanıdı ve: — Seima! diye haykırdı. Sonra, kolundan tutup ay aydmlığına çıkardı. O zaman iki parlak göz ve ha, rarelle titreyen bir ıslak dudak“ la karşılaştı. — Selma, burada ne yapıyor. sun? diye sordu: — Seni bekliyorum... Bunu söylerken kızın teslimi- yetkâr muti hali, sesindeki mah. remiyet bir sırrı ifşa ediyordu. Selim onu biraz daha kendine çekti ve karanlıkta iki hararet! dudak biribirin: buldu. Böyle-bir an mı durdular, bi. saat mi, Selma bilmöyofdü. Bi. “ İemezdi, çünkü ne kadar uzun © lursa olsun, herhangi bir müd. det, o anda bir lâhzadan fazla hissi veremezdi. Selimin kollarından kurtulun” ca, ellerini yüzüne kapayarak,” içeri kaçtı. Odasma girince ken. disini yatağının üzerine attı ve böylece, bütün sevenlerin duy- muş olduğu tatlı bir heyecan i, çinde neler tasavvur etmedi! “Demek beni seviyor!” diye dü- şünüyor, ve bu düşilince ta saa. det kapılarına kadar dayanıyor” du. Zavallı Neelâ! O da zanne, diyordu ki Selim kendisi için geliyor ha! Birden hatırladı: Heyecanı â. rasmda, ertesi gün köyden gide“ ceklerini unutmuştu. Şimdi onu bir daha nerede göreceğini düşü- nüyordu. Sabah gitmeden evvel Selimi görmeli, tekrar buluşmak için sözleşmeliydi. (Sonu yarın) — Merak etme, .alışırsın.! — Sana yalvarırım, koca aslan dediklerimi Doğan beye sövleme- yi unutma!? - Boşuna üzülüyorsun 4 we nım! Burada haşaratsız o zindan yok Hepsinde fare, böcek bulu nur, İnsan bunlara alışmca, hiç zarar görmez. — Zarar görmez mi dedin? Ek- mek kırmtılarını yemek için ba. zon fareler sürü ile hücum ediyor lar.. yanıbaşımda âdeta muhare- beler, bağrışmalar oluyor. yiye- cekleri paylaşamıyorlar. Bu fare boğuşması karşısında ben nasıl uyuyabilirim? — Ben Senin yerinde olsam ku- lağımı tıkar, yüzümü serrp bir ke- nara uzanırım. Ah, ne iyi buyum vardır, bilsen... hiç yerimi yadır- gamam.. başımı koyduğum yerde sızar, uyurum Gr i

Bu sayıdan diğer sayfalar: