1 Şubat 1941 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

1 Şubat 1941 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 ŞUBA'T —. 1041 ÇOCUK RUHİYATI Tereddi etmiş çocuklar Tereddinin bir çok - sebepleri vardır. Terbiye, muhit, hasta, | lıklar, teessüri karışıklıklar ve sadmelerle irsi frengiyi bunlar &rasında zikredebilirsiniz Tereddinin zuhur ve inkişa, fıında terbiye (bilhassa aile ter- biyesi) faal ve gayri faal olarak iki şekilde müessir olur. Bazı sebepler ve bilhassa geşim şe, ŞÇraiti aile Aarasındaki bağları Bevsetmştir, Şerkedilmelerini intaç etmişler, —. Bunlar mahalle arasında, | Opvrada burada dolaşarak — fena | çocukların manen Eyatlar kazanırlar ve yavaş sddi yolunu tutarlar. Sonra “k ruhunu, daha doğrusu ço" u tanımıyan anne ve baba- , tın takındıkları fena durumlar | tereddinin zuhuruna sebep ıf ürlar. Dayak, şiddet, yersiz | Şöölçüsüz azarlar, ilâh... gibi. çtimai sebeplere gelince; sıh- şeraitine riayetsizlik, ihti- < İkmsızık, dikkatsizlik, çocuğun adaşlık yapması maddi ihti- larını temin edememesi te" “İitinin doğmasmda büyük rol İBari hastalıklarım (tifo, ilh..) Pedainin meydana gelmesinde Mnedildiğinden fazla mülessir Hukları yapılan birçök müşa- Heler neticesinde anlaşılmış" "Her hususta normal olan bir JEfuk alti yaşmda geçirdiği ka- kulak hastalığımndan sonra sa” oluyor her şeye kızıyor, ba- Ve riyor çağırıyor, yapılan mua" Yenede çocukta menenjit görülü- Yör ve tedavi ediliyor. Fakat mr rıltıci huysuz, münrevi, usandı- O rac yerinde duramaz, tam ma“ rasile itaatsizdir. Sık sık hidde- te kapılıyor ve böyle zamanlar" da etrafındakilerin üstüne atıl- yor, annesinin karnına tos vuür - yor, küşük kız kardeşlerini bı- takla tehtit ediyor. Hayvanlara hör türlü eziyet etmekten çekin” b 0 rıliyor_ # $ TEREDDİ VE İRSİ "”"NGI (HEREDO , SYPHİLİS) Irsi frengiden meydana gelmiş tereddilere sık sık raslanır. Bu Bibi çocuklar ekseriya alık surat- r, aptal görünüşlü olurlar, Soru" olan suallere sırıtarak cevap ve- rirler. Durumları bazan saşırtıcı Mahiyet göstermekten geri kal- Mmazlar, bir müddet için dürüst Mmükemmel bir vaziyet alırlar, bütün söylediklerinizi büyük bir dikkaâtle dinlerler ve nasihatle- Tinizi yerine getireceklerini kat'i bir lisanla vaat ederler. Fakat bü — İtün bımlar uzun sürmez. Bir ay Sönra yine bildiklerinden şaşma- — diklarmı görürsünüz. On bir yar SInda, sarı saçlı, mavi gözlü, ol- dukça güzel bir kız hırsızlık ya" Biyor, arkadaşlarını sık sık şi- kâyet ediyor. (Burada masum Yazan Kalis Özgü luk ve adaletsizlik hislerinin bü- yük rol oynadıkları muhakkak' tır zira çocuk gerek Öğretmen- ler ve gerek annesi tarafından daima fena muamele karşılıyor” | du). Erkek çocuklarla fazla meş" gul oluyor. Onlarla münasebet- ler tesis ediyor, fazlasile pislik gösteriyor, gece yatafını bulaş- tirryor, yüzü gözü, toz topra” içinde, saçları dağınık, kirden rer.gini kaybetmiş önlüğü, elbi- sesi, ayakkapları, coranları par- ça parça... Tam manasile büyük bir perişanlık içinde dolaşıyor, hiç bir intizam fikri yok, defter- leri, kitapları ayni şekilde!..kâ- ğit ciğniyor, kalemlerini kemiri- yor, tırnaklarını koparıyor, ya- lencı, iftiracı, izzeti nefister mahrüm, gözyasları bol mütema” diyen kabahat yapıyor ve her de- fasında da pişmaniık wösterivor. Mektebe ait hiç bir seyle alâka" dar olmuüyor, derslerine calışmr yor ve durmadan annesinden şi" kâyet ediyor, o nu kahalıkla, merhametlsizli''»- itham ediyor, sık sık ölümü yaşamağa tercih ettiğini tekrarlıyordu. İki sene üzerinde etüt yaptığım bu çocuk hiç yerinde duramıyor, mütema" diyen kımıldıyordu,. Bütün bün- lar beni irsi frenginin mevcudi- yeti hakkında şüpheye düşürdü- ler. Bunun üzerine çocuğun an” üssi hakkırda malümat edindim ve nihayet kadınm karanlık bir maziye malik olduğunu öğren- dim. Burada tereddiyi hazırla- yan bütün amillere raslanılır. O da 1rsi frenginin-ensmülbmolk | oynadığı'da mmuhakiaktir. ”' —— Muhterem Dr Gilbert * Robin “9,5" yaşında bir kız üzerinde yaptığı müşahedelerde aşağı yu- ları aynı tezahürata tesadüf e. diyor. Zaman zaman iyi ve fena olan bu çocuk ayni zamanda hir- sızdır, erkek çocuklardan hoş" laniyor, pistir, intizamsızdır, tembel, yalancıdır. Doktor niha, yet çocuğun annesini fea evler. de çalıştığır öğreniyor. # &* * Tereddinin zuhurunda teessü. rt tezevvüşlerin, sadmelerin bü- yük hisseye malik oldukları mü teaddit müşahedeler neticesinde tesbit edilmiştir. Kıskançlık ge- çinememezlik, madunlük ve a. Galetsizlik hisleri ve bilhassa o diye mudilesi burada mühim rol oynarlar. Sekiz buçuk yaşmda bir ço. cük tutulduğu sık sık buhran-- lar, hiddetler, huysuzlüklarla a. ilesinin rahatmı kaçır-ömdan bir islâh yurduna konuluyor. Bu çocuk kızdığı zaman yerlerde sürünüyor, — başını duvarlara HABER — Aksam nostası çarpıyor, büyük bir dalgınlı gösteriyor, evde ve mekteptı yerinde duramıyor, fena çocuk, | larla arkadaşlık yapıyor. Hay. vanlar her türlü z; -. .01.. bulunmaktan yeri durmüyor, ı onları yumrukluyor, tepmoliyor, ızar işittiği azarın intikamını alrmak için önüne gelen şeyleri ırıp geçiriyor. Büyük bir küs: ünlük gösteriyor, ketumdur, uykusu kâbüslerle dölüdur, ten. beldir, —heyecanlıdır. Çocukta bütün bu haller ise annesinin ikinci defa evlendiği kocasından bir çocuk dünyaya getirmesin, den sonra meydana — gelmişler, dir. * & ö Fitri tereddi: Fitri tereddi şimdiye kadar saydıklarımızdan hiç birine benzemez zira terbi- yenin hatalarzilan, fena içtimaf şartlardan, ilâh.. meydana gelen tereddiler çocukları tam mana, sile kurtarmak mümkünse de ne yazık ki fitri tereddi işin bu varit değildir. Bu zavallı'ar bü. tün ömürleri müddetince sürün, miye mahkfımdurlar. Hayatları- nı tevkifhanelerde, hbapishane, lerde, köprü altlarında, - viran yerlerde geçirmek için yaratılan bu betbahtlara acımaktan başka şey elden gelmez. Fitri tereddiler de umumiyet. le gu tezahürata rastlanılır: “Dupre tipi” nadir olma'da be- raber mevcuttur, Bu tipten olan çocuklar hiddetli, — intikamcı, kinci, merhametsiz, kıskanç, hi. lekâr, itaatsiz, isyankâr, inatçı, yebancı, pis, hırsız, küskün, apatik olurlar. Diğer tereddi tiplerinde de aşağı yukarı aynı şeylergörülür. Onlarda hiç bir cihettevbulunamazlar, - izzetine.- yaparlar, beceriksizdirler, —sık sık evden ve mektepten kaçar. lar. Serseri seri sokakta dola- gırlar, gece evlerine dönmezlr, vde kardeşlerinin neşehepsi cid. A'yetlerinden Şşikâyet ederler, ölümlerini istediklerini açıktan açığa söylerler. Nasihatlere ve azarlara hiç tahammülleri yok. tur. Bir çoklarında fena itiyat. lara Üstimna) rastlanır. Hattâ bazıları ahlâkan tamamen su- kut etmiş adamlarla mi;ı:îâtğ ederler. Bazıların ğîğ;da cinsiyet her şeye hâ. kimdir. Bir kız (14 yaşında) &. şığıma para bulmak için kendini setiyor, hırçinlık yapıyor. Hele hayatlarna —kumar ve alkol ihtirası karıştırmca bunlar çok tehlikeli olurlar, muhtaç olduk. ları parayı bulmak için her çerve- ye başvururlar: Dolandırıcılık, yankeşicilik, hırsızlık, cinayet... . Bunları cemiyetten tecrit et. mek, islâh yurtlarımma kapamak. tan başka care yoktür. HALİS ÖZGÜ Kart postallar Uzhire D örgüsünü ya, sıyor, hem de göz uciyle koca, sına bakıyordu. Ö, soçyatın kar, şısında, karısına gene beğendire memek endişesinden gelen bir dikkatle, kravatmı bağlamağa çalışmaktaydı. Mahire onun bir bilârdo topu kadar mücellâ olma #a namzet başma, pantalonunu bir hayli germeğe başlamış gö, beğine baktıkça merhametle ka- rtışık bir istihfaf hissi duymak, tan kendisini alamıyordu. Hayri * Cansever - Mahire ile evlendiği beş senedenberi çok - dğişmişti. O, evlenip rahata kavuşunca ken dısini biraktveren ve şi', genç görünmeğe pek aldırış etmediği için de zamanın vücut üzerinde, ki tahribatkâr tesirlerilc mü- cadele etmek lüzumunu duyma, yan adamlardandı. Bununla beraber Mahire ko, casının şikâyet edecek bir kusu, runu da gösteremezdi. Hayri - evine bağlı ve karısma hürmet- kâr, sadık koca, aile hayatında da vazifesinde olduğu gibi inti. zamı sever ve dikkatliydi. Çalıs, tığı şirkette dikkati, intizamı, çalışkanlığı sayesinde çoktanbe, ri amirlerinin takdirini kazan- mişt. Namüskârlığı methedilen model bir memuür olarak gösteri, liyordu. Kısaca o, tam mana, siyle iyi bir adamdı. Evet, Mahire kocasınm şikâ, yet edilecek bir kusurunu gös, teremezdi; fakat... Karı kocanın hayatı, kurul, muş bir saat intizamiyle, müt, hiş bir yeknasaklık içinde geç- mekteydi. Hiç bir beklenmedik mmâdisenin bu hayatın yavanlığı, lerdi. Günleri çan sıkıcı bir inti, zam içinde geçmekteydi. her - LA gün bir evvelki günün aynrı idi., Mahire genç kızlık hayalleri-, - yecekti, arkadaşmın saadetine gipta ediyordu. Bir müddetten, beri Pervinden mektup ve kart almamıştı, fakat her halde bu, onun eski arkadaşını unutmuş olmasından değil, uzak ve kim bilir ne kadar güzel bir memle, kette kendi Ssaadetindn başka hiç bir şey düşünemez bir halde bulunmaktan ileri geliyordu. Kocasınm sesi onu daldığı Güşüncelerden uyandırdı, Hay. riye bakı, “Sahi, bu akşam cu- martesi, tavla oynamak İçin kahveye gidiyor. Unutmuştum.” Hayri öonunm yanma geldi, alnın, dan öperek: — Her zamanki gibi saat onda âönerim, dedi, Mahire mahzunane gülümse, yerek cevap verdi: — Evet, her zamanki gibi! İçini çekerek ilâve etti: — Daktilo bulahildin mi? —- Hayır. Bu işçok canrmmı sıkryor. Bir sürü iş birikti ve taliplerin hiçbirini de gözüm tutmuyor. Çok ince eleyip sık dokuyor- sun galiba? — Hayır. Fakat kabul eder, sin ki ben nesil intizamla çalı. şırsam — mâaiyetimdekilerin de öyle çalışmasını istemek hak. kımdır. — Tabif, haklısm. Neyse ü, zülme, herhalde aradığını bula, caksın. — İnşaallah... Bu yüzden son zamanlarda işimden geç döndü. ğüm ve seni yalnız brrakmağa meçbur kaldığım için çok üzülü. vnr değiştirmesini , bekliyemez.. —— -mani L"Benimiçim'hie üzülme. Her şeyden evvel vazifen gelir! Nakleden Fethi Kardeş vukuundan evvel bildiği hâdi, selerdi. Sebebini lâyıkiyle tahlil ede, mediği ıztırabiyle gene başbaşa kaldı, hulyalara daldı ve duvar saatinin yeknesak tık takiyla ölçülen vakit, ancak kapının zili, evin sessizlik havasını deldi, Mahire yerinden sıçradı. Hay- retle “bu saatte kim gelehilir?” del, Biraz sonra hizmetçi geldi: — Bir hanım sizi görmek is, tiyor. İsmini söylemek istemedi, kendisini tanryor müuşsunuz. Sa, lona aldım. Yarı> gelmesini söyliyeyim mi? — Hayir, hayır. Bir dakika beklemesini rica et. Şimdi geli- Yyorum, Mahire aynaya bakarak tuva, letine çeki düzen verdi ve esra, rengiz ziyaretciyi görmek Üzere odasımndan çıktı. Bu ziyarette fevkalâde bir şey olmadığma ve şüphesiz mutat yardım taleple. rinden biriyle karşılaşacafğma emin bulunmakla beraber gene de merak içindeydi. Hafifçe aydmlanmış olan sa. londa ince ve zayıf endamlı bir kadınla karşılaştı. Ziyaretçi o. turduğu koltuktan onu görünce, kalktı. Mahire onun ayakkabı- larının eski, tayyörünün bir bayli yıpranmış - olduğunu far, ketti. Solgun yüzün!li gölgeleyen şapkası da ucuz cinstendi. nerede görmüştü? Hatırlıyamı, yordu. Fakat ziyaretdi gülümse, yince Mahire birden onu tanıdı: — Pervin, diye hayretle söy- lendi. Sen bizim eve gelir misin? Ne zamandanberi İstanbulda, sın? — Beni görmeğe geldim kar, deşim. Senin dostluğuna i"tiya, cım var. Mektepteyken, sonra. evleninceye kadar seninle ne iyi arkadaştık, hatırlar mısın? Kendisini tekrar koltuğa br- kadım kalblerinin gizli bir köşesinde; #onra kapıyı kapattığını duydu. bilmediğî_bu teesstir karşısında acı birer inkisarı hayal yüküü ta, Elindeki trikoyu attı ve ayağa onu teselliye çalıştı: şıyıp taşımadıklarını kendi ken, disine soruyordu. kalkarak perdeyi aralayıp ten- ha sokakta kocasınm gidişini oldu? anlat derdini bana... Bi, Mektep hayatımmı, o zamanki seyretti. Hayri onun pençereden — lirsin kı sana yardım için elden arkadaşlariyle samimi hasbihal- kendisine baktığını hissetmiş ne gelirse yaparım. lerini hatrrasmda canlandırma. gibi durdu, dönüp pencereye — Teşekkür ederim kardeşim, ğa çalışıyorlu. Mektepte en iyi doğru eliyle selâm verdi. Mahi. Ben sana guvenebileı:e:ğîmi za, arkadaşı Pervin Aytendi ona La- re bu dikkatten pek mütehassis, ten biliyordum... Ah bilsen başı- yat yalan söylememişti. Güzeldi, heli vakti yerinde bir aileye mensuptu, yakışıklı, yüksek tah mukabele etti ve mırıldandı: “Hayri ne iyi adamdır!” içini çekti. ma neler geldi... Arkadaşının ellerini tuttu ve titrek bir sesle, başıma gelenleri sil görmüş ve yüksek bir istik, Ortalık kararmıştı. Elektiriği anlattı. Bu ölen bir aşkm ve bir bale namzet görülen bir gençle evlenmişti. Karıkoca aşkların: güzel dekorlarla çerçevelemek için sık sık seyahat ediyorlardı. yaktı ve yorgun bir tavırla otu. rup tekrar örgüsünü eline aldı. E'tişik evden piyano sesi geli. yordu: “Meedi beylerin kızı her irkisarı hayalin hikâyesiydi. Kocası, saman alevi kadar kısa türen aşk ve alâka günlerinden sonra asıl birdenbire karakterini Mahire arasıra uzak memleket, akşam olduğu gibi piyanoyu meydana vurmuştu. Şahsi ser. lerden kartpostallar alryor ve bunların karşısında — saatlerce çalryor.,, Mutfakta tabak gürül- tüleri oluyordu: Fatma bulaşık vetinden başka karısının para, — sını da kumarda yemiş, üstelik dalgın ve mahzun kalıyordu. Bu yıkayor. yeknesak hayatmın bu keyif verici zehirlere de düşmüş güzellikleri o ebediyen göremi- mutat tezahürleri artık onun (Lütfen soahifemi reviriniz) __———-—_ Ha vosinin' kizi aa İSKENDER F SERTELLİ .12. — Ya beşi de tamam olursa.? — — Yoook... Ben o pis mahlükâ — O 'zaman o fare körzpe de- mektir. Çok dünya görmemiş, çok Yaşamamış demektir. Yani genç- F; — Ne çıkar bundan? Fare, az da yaşasa, çok da yaşasa, niha?* , yine faredir, — İyi amma, bu bir meraktır Hele şunun birinin ayağına baka, irm, ihtiyar mı, genç mi? Alican yavaşça kapının ağzını — Ya kaçarsa ? . | Tutması güç mü?! Bera'er elimi süremem, Lükreçya bü sırada kapmın ka- pağını açtı.. Ve farelerden birini eliyle tut- bu: — İşte bak.. Avucumun içirde bir tavşan yavrusu kadar munis ve harexetsiz duruyor, Görüyorsun ki, o, bizim ondan çekindifimizden çok fazla bizden korkuyor. Kâhya şaşırmıştı. Bu kadar ir" ce ve zarif bir kızın böyle kosko. caman bir fareyi kuş gibi avucu- nun içine alrvermesi, kâhyanın — Ben buradan geçerken, şey- tan bu ya.. Aklıma esti. Şu kapan" da tutulan fareleri gösterevim bir kere, dedim.. Buraya geldim. De. mek ki sen fareden korkmuyorsun, öyle mi? — Fareden korkulur mu ayol? Biz onları senede bir kere mavıs ayında yeriz. Gerçi bizim yediği- miz fareler böyle pis değildir am- ma.. Biz tarla farelerini yeriz. Fa> kat, bunlar da onların soyundan. dır, Onların akrabasımdandır. Kâhya yalvardı: * — Aman, şu pis mahlüku kapa- na köy da götüreyim, — Nereye götüreceksin onları? — Bekçilerden birine vereceğim. Kapanın kenarına bir taş bağla- yıp deniez atar,. Biz de kurtulu- y M — Ne günah.. Ne yazık.. Onla. rın da denizde boğuluşuna acımaz mısın? — O da can taşıyor.. Bence gü- şen böy'e bir kıymetli yüzüğü bu. usta! Aynı zamanda da çekindim. nahtır. Hoyvancıklara hürriyet vermek daha âdilâne bir hareket olur. Ve sür'atle kapanın ağzını aç- tı.. Farelerin üçü birden dışarıya frıladı. Kapıyı açık bulunca, he- men sıçrayıp kapıdan çıktlar.. Ko. ridorda kayboldular, Alican fare tehdidinden bir ne- tice elde edemeyince boş kananı alıp zindandan uzaklaştı. Ve ka- pryr tektar üstünden kilitliyerek odasına döndü, TANBURACI ÖMER, KUYUMCU DÜKKÂANINDA Tanburacı, ertesi gün doğruca soluğu kuyumcular çarşısında aldı Lukreçyanın padişaha gösterilmek üzere tarzburacıya verdiği yüzüğün çok kiyrretli olduğu belliydi. Ömer: İ | — Kırk yılda bir kere elime dü- dala gibi saraya götürür müyüm? Demişti. Artin usta onun eski dostlarındandı; kuyumcu çarşı - sının da en eski kuyumcularından- dı. Artin bir mala şöyle bir göz atmakla onun değerini derhal söv- lerdi. ' 'Tanburacı Ömer, kuyumcu Ar. tinin dükkânına girdi: — Kolay gelsin usta! Sana bir şey göstermiye geldim. — Nedir 0? Yine bir gümüş sa- vatlı tabaka mr satacaksın? — Yok canım. Bugünlerde ba- na tabaka hediye eden yok. Bir paşa efendimiz dün gece bir yüzük hediye etti de.. Onu göstermek ve değerini anlamak istiyorum. — Tanburacı yüzüğü koynundan çıkardı. Kuvumcu: — Parmağfına niçin takmadın? dedi. Yüzük koyunda dürür mu? —- Parmağıma bol geldi, Artin Artin yüzüğü görünce tanıdı: —- Çekinmekte halıkın varmış! Kim ihsan etti bunu sana? — Ne o.. Tanımiış gibi bakıyor sun? — Tanımaz olur muyum? Hal. kasını ben yapmıştım. — Desene bu da senin elinden geçti? — Evet. Geçen yıl saraydan sipariş edilen mücevherler arasın- da bu da vardı. — Ne diyorsun.. Saraydan mu satın aimişlardı bunu? — Öyle ya. Sen nerden buldun? Haydi, doğrusunu söyle bakavım. Tanburactı müşkül vaziyette kal- mıştı. Fakat, işin doğrusunu söy" lemiye imkân yoktu. — Bunu bana padişahın görde, âi_;.ukreçyı verdi.” diyebilir. miy- İ fDevamı var) sa, SÜD aüT

Bu sayıdan diğer sayfalar: