20 Aralık 1940 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ı FE-KA * 'Mmu cinayet davala- M dafaa etmekle geçinen bir evlenmiş, bilâhare öon . imiş ve sonunda elektrik “ini boylamış olan haydtu delle tanışmıştı. bu hayduda onu Üh metres olduğunu söy. hulunduyıa da tamamile edi, Muhakkak olan hâb"-'rııd.ım ölümünün kadmnı ııı'lteeııııi;r ettiği, — fakat geçici olduğudur. N, det sonra Al Vud ile ta - — Onun metresi oldu. ve kaba haydudun, hayvanlara taş çıkartacak h'!. zalim olduğu için Lavina. &3* Üğer birçok: kadınlara ol - lü:î ancak bir tiksinme his" N,-_ etmesi beklenirdi. Fakat N garip bir cazibe ile Nh%dı ve hayatmı onun ma, A Vuğ Yltmn uydurdu. * M Asşıktı, onu hediyelere U, Onun için Manhatan - bir apartrman kiralamış '““hm_ Lavinanm hususi bir Hıı kıymetli kürkleri ve mü N'“N vardı, bir dediği iki ol. Üye İdun çetesini teşkil eden gelince, ekserisi bir kaç olmuş haydutlardı, Çe- gşahsi muhafızları bü * da zabıta tarafımndan Dak Riçardson ve Cil. isimlerinde iki kanlı 'Ğ““' Turnbul ile Samuel Val- N::hin para işlerinin hesabr, lardı. Bu ikisi Nevyork - | &3&1'! müessese maskesi al" N.J“eııin yazıhanesini kur . | * Maiyetlerinde birçok “tahr | B—;ğr küllanıyorlardı. çalışma şekli ancak A . görülen bir haydutluk * Tehditle para almak,.. thanelere birer birer mü- e'miycıı' müessesenin “muh vü.ıîem karşı himayesi kı""'lt;tan. yüzde —muayyen Ülür ücret isteniyordu. Bu kabul edildiği takdirde me * kı'ın“'&v”r:vı' her cuma günü “hi » Müesseseleri do. ı,_îı'—mln tahsildarlarndan bi almak Üzere oraya da başlıryordu. “Himaye” “umme ticarethane yağ , , hattâ sahibi öldürülü- Amerikada bu gi* küdretini bilmiyen pek N veff ff — 7!([ YLA İçin reddedenler çok bu İi K,ı.—?'tu cenubundaki bütün N , yani gşehrin büyük bir ı"'llı'etlıe.ı&l'ıhn'lçfe'teıııııi:ı &ltmda bulunuyordu ve hceheyekambirmya. "i çnmmvmyuı— %u dostları az değildi ve kq haftada yüz bin doları h—nqm cömertçe hisse a. N yegâne — endişesi, diğer | | '-)' çetelerin rekabetiydi. Çünkü bu kârlı işte Al Vud yalnız değildi. Rakiplerden Lavrens Latter en mühimmi idi, Bu haydut emrinde- ki çetenin faaliyeti Vud'un “tica' ret” ini genişletmesine mâni olu . yordu. Vudun Lavrensi kıskanma - | | | | smm en mühim sebebi, onun Nev | yorkun daha zengin mahallelerin. de “çalışması,, ve dolayısiyle da - ha çok para elde etmesiydi. Diğer çete Luçiyano isimli bir İtalyanm İdaresindeydi. Fakat bu adamın telii iyi gitmemiş ve ya * kalanarak otüz üç sene hapse mahküm olduğu için çetesi dağıl. miş, Al Vudun rakiplerinden biri ortadan kalkmıştı. Al Vud, “Kozmopoliten klüp,,ün de hissedarıydı ve kumarhanenin bitişiğindeki dalreyi kendisine giz- H ikametgâh ittihaz etmişti. Bu . rasımın kumarhaneye açılan gzli kapısından başka bitişik binaya a- çılan gene gizli diğer bir kapısı daha vardı, Garip “ticaret” i kendisine bol bol para getirmekle beraber Al Vud, arasıra zahmete değer hay - dutlük vakalariyle de alâkadar o . hıyordu; Kardley bankası soygunu böyle işlerden biriydi. — Soygun, onun şahsan yaptığı paraca yardım sayesinde muvaffak olmuştu, Bu sebeple şimdi mükâfatmı, daha doğrusu kârdan alacağı büyük hisseyi, sabırsızlıkla beklemekte idi, Sven gideli epey olmuş, saat yirmi üçe gelmişti, Al Vud sabır- sızlık alâmetleri göstermeğe baş . ladı. Arkadaşlarma: ; — Rosdan hâlâ haber yok, de - di, Bizi atlatmış olmasın. Fredi bardağma viski doldurur- ken cevan verdi: —— — Haytr patron. sözünde durur. — Ben de o kanaatteyim, Çün- kü bizi atlatmağa kalkışması ha. pi yutması demektir. Fakat bir çeyrek saat gecikti. Riçardson: — Bir çeyrek saat gecikme çok değildir. Hava karir, yollar kayı - yor ve sokaklarda bu saatte oto. mobil kalabalığı vardır, bu kadar gecikmeyi mazur görmeli... — Pek âlâ, biraz daha bekliye- Hm bakalım, Seymur da bir şey söylüyecek * ti, fakat daha ağzını açamadan, kapı vuruldu, Bu sefer Svenin gel diği kapmm karşısındaki taraftan parola verilmekteydi. Vud emretti: — Geldi... İçeri giren adam Valter Ros de. ğil onun adamlarımdan Skot ismin" de biriydi. Selâm verdi: Valter Ros Haydi aç kapıyı — Merhaba, Al Vud kabaca sordu! . — Patronun nerede? O neye gelmedi? (Devamı var) J opkapı Sarayına giren ASUS LUKREÇYA düncü Mürad devrinde bir Venedik şövalyesinin kızı an: İSKENDER F. SERTELLİ eEVHER AĞANIN yi GEVEZELİĞİ... | Nı:;xom sultanım misafir Cevher ağa da — valde k 1 dairesinde hizmet ediyor” Sofrası çok nefis çiçek ve süslenmişti. x’lâ âğa bir aralık sofranm ,'l K duran bir muz tabağını F t Eı'anrı'ı tam ortasma koy" " İN & ' '* henüz yemeğe otur” *? Haai | — W "T Valde sultan, Cevher afanın bir yemiş tabağını kaldırıp başka yere koyduğunu gördü: — Ne yapıyorsun, Cevher ? Haremağası güldü: — Yemişlerin şahımı, lâyık oldu” ğu yere koyuyorum, sultanım! Valde sultan hayretle Darüssaa" de ağasının yüzüne baktı: — Muzdan daha nelis yemişler var. — Meselâ hangisi, sultanım? — Elma, armut, üzüm.. — Bunların hiçbiri muz kadar nefis değildir. Bugüne kadar köle y S HABER Georges Rodenbzch'dan Son taşmmamm intibalarını hiç unutmıyacağım. Sık sık ev değiştirmiye alışık olanlar bunu bilmezler, veda ve ayrılmanın a- cısını tanmmazlar. Yaşadıkları muhite alışacak vakitleri yok - tur. Sanki hayatımın bütün bir parçası edediyete intikal edecek oraya gömülecekti. Şu duvarlar- da solgun çiceklerden — yapılmış tezyinat gibi ne kadar çok hatı- ralarım asılı idi. Bu evde, sa- lonun tezyinatı ile beraber sa- yısız gençlik hayallerim de bi- rer birer solmuştu. Şu aynaların içine, bugün öl- müş, kaybolmuş veya unutul - muş kaç çehrenin hayali akset - mişti. Sıcak bir temmuz günüydü. Üzstelik de biraz rahatsızdım. Asabım çabucak teheyyüce ha> zır bir halde idi. Bu taşınma be- nim için, ufak mikyasta bir ö- lüm, bir defin provası gibi bir şey oldu. rek senelerdenberi çekmecelerde birikmiş kâğıt, mektup ve yazı- larımı biraz düzletmek istedim. Bilhassa yığm yığımn mektupla - rım vardı. Onların bir - kısmını yırtmak, mütebakisini tasnif et- mek ve binaenaleyh okumak lâ- zımdı... Ah, o tekrar okunan mektuplar... Sanki rengini — kaybetmi - yen bütün mazi tekrar diriliyor. Sardrmış kâğıtlar eski çamaşır- lara benziyor. Solan mürekkepte kendiliğinden yok olmak istiyen bir hal var. Bu eski mektuplar!.. Ölmüş bir çocuğun camaşırları, ayrıldıktan sonra tekrar bulu - Okuyorum... Aradan bu kadar zaman geçtikten sonra sanki hiç olmamışlarmış gibi bize yabanct gelen ve bir zamanlar bütün ih- tiraslarımıza, hayranlıklarımı - za, coşkunluklarımıza ve üzün - | hâdiseler.. Ve hepsinden daha böş, daha manasız aşk mektup- ları. İnsan o zamanlar sevdiği İ- Halbuki mektuplar sadece heye- can, sitem ve ıstrrap dolu. Ve mürekkeplerinin böyle solgun ol- ması, üzerine dökülen göz yaşla- rındandır. Aşk hakikaten bu mu idi? Bütün aşklar, hepsi böyle midirler? Aynı kutünun için - den gülünç eşya çıkıyor. Bir kürdele, bir yüzük, kurumuş bir gül ve solmuş çiçekler... Mek - tuplar... Yüzümü kızartan — bir heyecanla onları tekrar okumak ihtiyacmı hissediyorum. İnsan, bu mektuplarla mazisini yeni - den inşa etmek istiyor. Kâğıt - tan bir kâşane.... Düzeltmek için açtığım çek - mecelerden birinde bütün — aile hatrralarımı, bütün çocukluğu - mu buldum. Orada bir yığın da resimler var, Benim resimlerim.. Şu yedi yaşında, öteki on beğ... Ayrı ayrı simalar, ayrı ayrı ruhlar... niz de sizin gibi düşünürdüm. Fa' kat, bugün fikrimi değiştirdim. Al: lah razı olsun Yıldızdan, Beni ikaz etti. — Ne o? Venedik dilberile aran çok iyi galiba?.. — Kulunuzun herkesle aram i' yidir, sultanım! Bugün — Venedik elçisi gelmişti de. Lukreçya bana bir tabak muz verdi. “Bunları sin' yor Greçyoya ikram et. Ö, muzu çok sever.,, dedi. — Sen de götürüp verdin mi? — Evet. — Greçyo ne yaptı? — Ne yapacak?! nazik adam.. bir iki tanesini yedi. — Kusurunu bıraktı. — Sen ne yaptın. ? — Hepsini yedim. Ve itiraf & derim ki, bugüne kadar muzun ta' dını bilmiyordum. Ne nefis, ne lez zetli bir meyve imiş. — Müuzun tadını yeni öğrendi Akşam Postan — Sonra baska resimler... Anne- min, babammn resimleri, Ölüm - lerinin acısı içine yeniden da - İryorum, Onları, köydeki büyük evimizde tekrar canlı ve mosut görüyorum. Ben de yanlarında koşuşan küçük bir çocuğum. Bü- tün bunlar bitti. Şimdi onlardan kalan iz şehir civarında bir me- zarm mahzeninde taş Üzerine ya- zılmış birer isim, benim ismim- den başka bir şey değil.. Sonra daha uzak başka hatıralar... Ai- le kâğıtlatı, şecereler, askerlik etmiş ecdadın vesikaları, nişan beratları, noter senetleri, el ya- Zisiyle kitaplar.. — Elime gecen her kâğıtla beraber o hayatların zevkleri, mücadeleleri ve ma - temlerini tekrar yaşıyorum. Düşünüyorum: Bir gün benim oğlum da bu kâğıtları karıştıra- cak ve bütün bu mevcutlardan fazla olarak benim hayatımı da bunların arasında bulacak. İnsan ne kadar hiç.... Bir hayat ne kadar az yer tutuyor! Şimdi gö- rüyorum ki bu kâğıtlar bir ara- ya getirilirse küçücük bir çocuk ölüsü kadar yer tutmryacak. & & 4 Bu hazırlıkların arasmda, e - vin balkonundan karşıdaki evde ağlıyan bir genç kız gördüm., O- nu evvelce de kumral başiyle ve neşeli olarak birkaç defa gör - müştüm, Düşünüyorum: “Kim- se mesut olamıyor.” demek onun şin ne olduğunu anladım. Güne- şin batacağı zamanlarda onu ye- niden göz yaşları içinde balkon- da gördüm, Kalabalık olan ali- le efradımdan bazıları da onunla beraber balkona oıkmışlardı. Hepsinin elinde üstüne siyah krep bağlarımış çelenkler ve bü- ketleri balkona — çıkarıyorlardı. Havada taze kalsınlar diye. Demek içlerinden biri ölmüştü. Demek karşı evde bir ölü vardı. Demek biz bu ölünün karşısında uyuyacaktık. Bu düşünde beni hakiki bir korku içine düşürdü.. Cenazenin kalkacağını düşünü - yordum. — Uzun zamandanberi oturduğu- muz hayatımızın birçok hatrra- . lariyle dolu bu sokağı böyle kötü bir intibala terketmek ne kadar fena idi. Cenazenin benim göçüm ile beraber kalkmamasını temen- ni ediyordum. Gece iyi uyuyama- dım. Odamda yanan kandil ba- na karşıdaki ölünün başında ya- nan kandil gibi geliyordu. Ulvi- yetin ışığı tavanda bir hayalin yerini durmadan değiştiriyordu. Ertesi sabah karşıkı kapmım üs- tünde beyaz perdeler gördüm. Demek cenaze bugün kalkacaktı. gin için, sofradaki yerini değiştir" din, öyle mi? — Evet sultanım! Kösem sultan muz hikâyesinden şüphelenmişti. Mi_safirlerâ duyur” madan, harem ağasının kulağına iğildi: — Bir daha Lükreçya sana, Ve' nedik elçisine ikram edilmek üzere muz verirse, elini sürmeden ve kim seve göstermeden bana getir, anla" dın mı? — Başüstün, sultanım! BİR TABAK ELMA... Birkaç gün sonra. Lukreçya, sinyor Greçyonun sa" raya geldiğini duyunca, bir tabak Amasya elması hazırladı ve Cevher ağaya verdi: — Greçyo şimdi sarayda Cemal Çelebi ile konuşuyormuş. Bu a dam ne de olsa benim — memleket: Buna ben, memnun olmuştum. Çünkü ben, ertesi gün taşınıyor- dum. Cenazenin kalkması aynı güne tesadüf etmiyordu. Tekrar kâğıtlarımı tasnife başlamıştım. Kitaplar, el yazıları, makaleler, eski şiirler... Sonra yine mektup- lar, atılacak mektuplar, kıymetli hatrraları olduğu için saklan - ması icabeden mektuplar... Sev- gili bir dost ne kadar zaman da- yanır?... Hayat ne kadar hazin, her şeyne kadar hazin.. Ya Ölü... Pancerelerimdeki perdeleri ar- tık kaldırdığım irin, karsıki evi daha iyi görüyordum Kapınm perdeleri arkasmda görülen aralığa tabutu koymusş- lardı. Cenazenin kaldırılması za- manı yaklaşıyordu. Kaldırım ü- zerinde birinci komünyon elhise- lerini givmis bir yığın beyazlı kücük kız gördüm. Simdi her ge- yi anlıyordum, Hafizamda hiç yer etmemiş şeyleri şimdi hatır- İryordum. Faraza, bir öksürük, kesik ve kuru bir öksürük... Hat- tâ bunu duyduğum zaman: “Bu fena öksürük.” diye düşnmüş - tüm. Geçen sene ilkbaharda bir aksşam bu evde bircok kereler yemek yenmisti. Nazarı dikkati- mi celbeden şey davetlilerin le18- mtı azamı beyaz elbiseler giymiş kücük kızların teskil etmesiydi. O zaman bunün bir birinci ko- münyvon yemeği olduğunu anla - mıstrm. Alay hareket etti. Kış güneşi- nin altında beyaz elbiseler daha beyaz gözüküyordu. Tabutun üs- tü bembeyazdı..Solgun renkli çi çeklerden yapılmış çelenkler var-. dı. Etrafında beyazlı bakireler kuğu kuşları gibi kaynaşıyor - lardı. Arkalarında simsiyah bir sürü vardı. Koyu renkli kumaş- larla hayatı tanryanlarm, akra- baların ıstırabı geliyordu. Göz- lerim uzun uzun cenaze alayını takip etti. Birkaç dakika sonra yeşil ce- naze arabası geldi ve he- men sonra kaşla göz arasında kaprya asılmış örtüyü çıkardılar perdeleri indirip değiştirdiler. İri şamdanları aldılar ve ortada ar- tık ölüyü ve cenaze merasimini hatırlatan hiç bir şey kalmadı. Artık karşıki evin aralarında bu- lunduğu diğer evlerden değişik hiç bir hali kalmamıştı. Yine tıpkı ötekilere benzemişti. A - damlar bu işi tıpkı göç için gel - miş hamallar gibi gayet çabuk ve tasasız, tasasız yapmışlardı. Ölüm..., O da bir göç değil miy- di? Ve göç etmek de küçük bir ölüm!... O gece de İyi uyuyamadım. Sa- limdir. Kendisinin elma sevdiğini duydum, Bu elmaları kendisine ik ram edersen memnun olurum. Cevher ağa, Lukreçyanın padi" şah tarafından ne kadar çok sevil" diğini görüyordu. Onu her - vesile ile memnuüun etmek lâzımdı. Tabağı derhal aldı: — Başüstüne, sultanım! Merak etmeyin.. Hemen şimdi götürüyo” rum, Cevher alt kata indi. Cemal Çe" lebi ile Venedik elçisi lâfa dalmış” tı. Cevher ağa: — Size elma getirdim, — sinyor! Elmayı çok seversiniz, değil mi? " Elçi derhal tabağı alarak: — Ah, pek severim, dedi, bilhas sa böyle nefis ve nadide elmaları.. Cemal Çelebi yazı işiyle mıeşgul' dü. Greçyo elmaların hıştırınırm Ş -— — I OA AF LA bahleyin rüyalarla dolu hafif bir uyku içinde iken ayak sesleri i - gittim. Yarı uykuda yarı uya - nrktımı. Uyanık şuurumla “galiba ha: mallar geldi” diye düşünüyor - düm ve beynimin uykuda kalan kısmı ila cenarze arabasını ve cenazeyi taşıyan adamları gö “ rüyordum, Bir tarafta hamallar vardı. Bir tarafta cenaze alayı, “hamallar yanılryor, tabutu alm tasıyorlar. Cenaze memurları, benim evime eşva tonlamıya gi- riyorlardı. Sıçrıyarak uyandım.. Pencereyi açtım. Biraz hava al- mak, serin hava ile ruhumu ve basımt temizlemek istiyordum. Hakikaten arabalar boş soka- ğa girmişler, kapmın önüne gel- mişlerdi. Biraz sonra hamallar içeri girdiler. Düşünmiyen ve kuvvetli insanlar? Adetâ otoma- tik bir süratle eşyayı, koltukları, tabloları, yatakları, kitapları, bibloları, bütün hatıralarımı, bütün hayatımı kaldırdılar — ve merdivenlerden gürültü ile 'in - dirdiler. O zaman karsıki evde inanıl- .raryacak çabuklukla cenazeyi &- rabalarma yerleştiren adamları hatırladım. Şimdi de benim ha- yatımı götürüyorlardı. Benim hayatrm bu muydu? Eşyalarım bunlardan mı ibaretti? Üzerleri- ne tozdan muhafaza etmek için sarılan bu bezler günün parlak ışığı altında ne kadar çirkin gö- -rünüyorlardı. Evet bu da bir ce- naze merasimi idi. Hayatrmın bir kısmınım cenaze merasimi, eşyalarrm zavalli akrabalar gibi kapının yanma yığılmışlardı. Bir gün evvelki cenazeyi bir kere da- ha düşündüm. Bir ölü daima çir- kindir. Kuru öksürüklü o kücük kız da muhakkak tabutun içnde . girkindi. Kısa bir zamanda her şey bit- mişti. Apartımanım tamamiyle —— FTT boşalmıştı. Şimdi onu tanımı - “yordum. Orada artık benden, hiç bir şey kalmamıştı. Derhal o yal- nız kendinin olmuştu. Asşağıda apartımanm antresi de çabıcak boşaltılmıştı. : Nasıl karşıki evde ölüden eser -kalmadı ise burada da benden iz kalmamıştı. hareket ederek köşeyi döndüler. Sanki bir tabut on sene yaşan « mış bir hayatı götürüyordu. Ön - sene, bu aynı zamanda karsıki evde ölen küçük kızm yaşı idi. (Devamı var) Sinema ve Tiyatrolar ıll'" Şehir Tiyatrosu Çepebaşı Dram Kısmmda Akşırm 20.380 da ; llll Bulunmaz Uşak Yazan: J. M. BARRIB & * * İstiklâl Caddesinde Komedi kısmımda: Akşam 20.30 da: Paşa Hazretleri daki oyukları birer birer muayene etti. Bunlardan birinin içine bükü" lüp sokulmuş bir kâğıt parçası bul* du. Yavaşça çıkardı, cebine koydu ve elmayı soyup yemeğe başladı. Cemal Çelebi: — Ben de tabiat bü vya.. hiç el ma sevmem, sinyor! diyerek, elin” dçld yazısına devam ediyordu. Greçyo merak ve heyecan için" de, işin, çabuk bitmesini bekliyor” du. Acaba, elmanın içinden çıkan mektupta ne yazılıydı? Lukreçyanın zekâsma hayran o" lan Greçyo kendi kendine: — Bu kadın, isterse, Osmanlı sarayının altını üstüne getirebilir.. diyord u. Bir aralik Cemal Çelebi dışarrya çıkmıştı. Greçyo bu fırsattan istifade eder rek, cebindeki puslayı çıkardı.. şöy le bir göz geçirdi. “(Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: