timi kırdı ve korku terleri rek, titriyerek, bir müddet âtıl, olduğum yerde asılı kal. ufku arayamadım. ikin o azgin denizin ortasın. kalanları düşündüğüm zaman dime geldim ve öyle büyük #ayretle onları aramağa ko - m ki kendimi ve korkumu n. Tam bir saat çıplak, 15 denizden başka bir şey göre. n, Sonra, bulutların arasın. kurtulabilen bir güneş hüz. İnin denizi mütehevvir bir Üşiye boyadığı bir. noktağa siyah bir beneğin göğe yükseldiğini, sonra bir an dalgaların arasında kay - Huğunu gördüm. Sabırla bek - 1. Aynı kara nokta ilerimizde iki kerte iskelemizde tekrar doğru fırladı ve kaybol O rüzgürda seslenmeğe te - Üs etmedim, âşağıya Kurd eiletimle işaret ettim. hen geminin istikâmetini de. irdi. Tam onun üzerine git. başladığımız zaman tamam işaret ettim. Merimizdeki siyah nokta o ka. çabuk büyüyüp şekil almağa Sadı ki, ilk defa olarak yap - ta olduğumuz süratin dere . i tekdir edebildim. Kurt m İnmemi işaret etti. Yanı. Kittiğim vakıt faça etmek için eden talimatı verdiz Her şey yerinden kopda, K başa yıkılsa sen yine aldır. p vazifeni yap ve aşçıyı bâş taların dibinde bulundur, di. İkaz etti, Kor belâ baş tarafa yürüdüm. ikti rüzgâr üstü tarafı da rüz. pe tarafı kâdar suya gömü - 'omas Migriçe ne yapacağı - tnlattıktan sonra pruva arma birkaç basamak tırmandım. artık İyice yaklaşmıştık. rüzgâr ve dalgalara çevril - Omu rüzgürm önüne katı. sürüklenmekten mümkün be alrkoymak için denize a. clan direğile (yelkeni. Dağlı duruyordu. İçindeki üç su boşaltıyorlardı. Üzerlerine devrilen Geniz dağının arka - a gözden kaybolüyorlar, bir ortaya çıkmıyacaklar diye bir endişe ile bekliyordum. sandal kara bir ânilikle, dimdik havada, göğe doğru ordu. Bir iâhza, adeta amu. bir vaziyet alıyordu ve o za» onun ıslak dibini görüyor - O, dalganm sirvesini aşıp Bağı doğru İnerken bir an için kişinin çılgıncasına su boşalt. Sarı görülüyor Ve sonra tekne | İçindekiler tekrar gözden si . Ni hi | du, Onun her görünüşü çıkışı bir mucizeydi. ei birdenbire yolunu değiş. açılmağa başladı. İrkildim; k Kurd Larsen işin imkân - ni anlamış, onları kurtar - n vazgeçmişti, Sonra an - n ki, faça etmeğe hazırlan. Göverteye atlıyarak mev. geçtim. Şimdi rüzgârın tam | de idik. Sandal ilerde, açık. kalmıştı. Geminin 8ni olarak târı pupadan almasile tazyık enbire azalmış, süratimiz art. &, Rüzgâra karşı dönmek için İm olan hızımızı topluyorduk. vönüp de dalgalara amvd gel. miz vakıt o ana kadar hep kaçtığımız için duyma - rüzgâr bütün şiddetini Maalesef o sirada yü. Ona müteveccih bulumıyor - Birdenbire elğerlerime, geri Myacağım kadar çok hava MR 2 NS 06 İarken kocaman bir dalganın te . pemin üstünde yükseldiğini gör. dülm. Yana döndüm, nefes aldım ve tekrar baktım. Dalganın boyu Gbostdan yüksekti; havaya, onun tam işine bakryordüm. Bir güneş hüzmesi onun zirvesini kısmen şeffaflaştırdı, arkasında süt gibi beyaz köpüklerin kaynaştığı ye - gil bir dağ üzerime doğru yıkıl. dığını gördüm. Her şey biranda olup bite. 'Tepemden aşağı ezici, sersemle - tici bir su darbesi inmişti. Elim tuttuğum yerden kurtulmuş, $u altında kalmıştım. Vücudum 6 . raya buraya çarpıyor, mütema - diyen yuvarlanıyordu. Artık ne. fesimi daha fazla (o tutamadığım zaman yakıcı, tuzlu suyu ciğer . İerime çektim, Lâkin bütün bun. lat olurken bir fikre takılı kal - dım: Flokun iskotasını değiştir . meliydim! Ölümden korkmuyor . dum. Kurtulacağıma dair içimde bir kanaat vardı. Kurd Larsenin kumandasını yerine getirmek fik ri sersemleyen dimağıma ısrarla yerleşirken onun, kendi iradesini fırtınanm iradesine karşı koyarak ve ona meydan okuyarak bütün bu herçümercin içinde dümenin başında durduğunu görür gibi oluyordum. Parmaklık olduğunu zannetti - ğim bir yere çarptım ve nefes aldım. Bu sefer ciğerlerime tuzlu değil serin, hayat verici bir hava doldü, Kâlkiirğa'Çiliştım! Bikat başımı çarptım ve tekrar ellerim le dizlerimin üzerine kapandım. Sular beni tâ baş taraftaki ufak, örtülü yerin içine tılkmışlardı. Yüzükoyun sürtünerek dışarı çı. | karken inleyen bir yığın halinde boylu boyunca yerde yatan To. mas Mıgriçe çarptım. Muayeneye vaktim yoktu. Floku aktarmalıy * dım. Güverteye tekrar ayak bas tığım vakıt sanki her şeyin sonu gelmiş gibiydi. Her tarafta ku . lakları yırtan bir tahta, çelik ve bez tarakası vardı. Sanki Gbost gayri mer'i bir kuvvet tarafm . dın bükülüyor, parçalanıyordu. Prva yelkeni ile gabya pruva. g İssanm ağırlığının her ler geçer, 00 i i olmayışımıza Bu haber yerinde oldu. Zira İ cellâdlığınım büyük bıçak maha - İ retlerine güvenen Cuhi, bir sani. ye içinde hava uçan bir cini yıl * | dırımla vuruşumdan © derece bana bir mabuda bakıyormuş gi. bi yılgın bir dehşetle bakıp du - ruyordu. Fırsattan - İstifade etmek lâ - zımdı. Bana hAlâ şaşkın şaşkın bakmakta olan adamlardan birine işaret ettim. Müthiş bir korku &- çinde yanıma yaklaştı: — Koş! Benim uşağım Cavadı yı derhal buraya çağıri Emrini verdim. Hindili bir ok gibi fırladı. Diğer ikisini de çağırdun: — Siz ikiniz de, dedim, Cuhi- nin emrile benimle beraber çe . lecek ve bana Pelinunun kabile. sinin oturduğu ormanı gösterecek- siniz. Adamlar korka korka OCuhiye baktılar. Cuhi hiç sesini çıkar - madı. Fakat itiraz da edemedi. Bir dakika sotra iriyarı vücu dile bizim Hindli Cavadi de ko * şarak gelmişti. Bir kelime ile Cavadiye hemen hareket edeceğimizi bildirdim. Hâlâ şaşkın bir balde bakıp durmakta olan Cuhiye: — Tekrar görüşürüz!. Diye veda ettikten sonra, tesir zail olmadan, hemen yola çıktık. İşte Pelinunun (Nuhun evlâd. ları) isimli olan Nugaihami kabi. lesine böylece gittik. Bu kabile gayet büyük bir or - manın içinden geçen ve suyu ade- ta sıcak olan (Şahurla) * isminde bir'nehrin kenafında oturuyordu. Bu kabilede de kadınlar hâkim di. Fakat ömrümde bu kadar ge rip insanlar görmedim. Bunların kadınları erkek kıya. fetinde giyiniyor, bilâkis erkek - leri de kadın kıyafetinde yaşıyor- lardı. Bunlar son derece hain ve hi « lekâr insanlardı. Renkleri son de. reco koydu. Bunları görüp de Hindistanda dünyasın en eski imanları srusüda Yazan: L. Buseh 39 yılım vahşiler arısında geçirmiş bir Alman seyvahı sandaldakileri kurtara- Garibi şu ki Tungmera bizim kadn mıyacağımızı anladık İran bu baş döndürücü uçma | geçirirken ve Gbost da dala çıka | dönümünün son kısmın: tamam » | hayret etmişli hemen hemen bunların Avustral* yali insanlar olduğuna hükmedi tebilir, Hayret veren cihet siyaba ya | km koyu esmer renkli ve kıvırcık | İ korkmuştu ki ağzımı açamıyor ve | saçlı oldukları halde yüzlerinin | ih Mogol tipinde oluşlarıydı. İetâketin uyandıedığı Cezincan- tafassüsleri “frzincan mi, Arzın canı mi2.” O da birçok Erzincanlılar gibi Arzın canı üstünde can verdiyse ruhu, en yüksek se- ma şahikalarına uçacak kadar şad olsun.. Beş sene evvel'bir kış günü Trabzon « Zigana - Splkür yoluy- İn Erzincana gidiyordum. O za- | ii doğu treni bentiz Divriki Yani ne beyaz wka, ve siyah i bile bulmamış olduğu cihetle folâ- ırka benzemiyorlardı. Adeta siyah Çinliler?.. i İ ketzede şehre ya Sivas seyahul Trubzon tarikile gitmek kabil olu- Esasen hilekârlıkları da ey *İyori ve soğuk aylarda ekseriya on Çinlilerle ırkt münas duğundandır. Ömrümde siyah Çinli görmedi. Zim için bu insanları görünce son derece hayret etmekten kendimi | alamadım. Reisleri olan kadın gayet şiş - İ man, adeta dört köşe Çinli , Hind li denilebilecek tipte, yani esmer bir Çinli kadındı. Erkek gibi giyinmişti. Bizi son c 'rece hilekâr bir gü. lüşle karşıladı. Konuştukları dili Cavadi bile süç anlıyordu. Buların Hintii (o olmadıklarına derhal hükmetmemek kabil değil. Fakat kendileri Hindistanın en eski insanları olduklarını iddia & diyorlar, Bu kabitleki kadmların diğer hayret verecek ciheti âlim kadm tar olması! Bu garip siyah renkli çinli ka dınların büyük merakı yıldızlar ve tababet ilmi, Hemen kepsi sihirbaz. Hattâ kabile reisi Tungmarah ismindeki acaip kadın, beni evvelâ düşmnalarınn büyü O kuvvetile kendisine yolladıkları garip bir cin zannetmişti! Onun için, zaten usulleri oldu ğu şekilde, evvelâ bizi | bir sihir bozan ve garip kökler asılmış dai. revi bir yerden geçirdiler. Ayakla" amızm altına bir takım (sihirli kumlar döktüler, Onların stü' len o geçtik. Bu kumların üstünden geçerken eri mediğimiz için bizim (hakikl im san olduğumuza inandılar ve reis Tungmarahın huzuruna götürdü. üzerlerindeki rüzgâr tazyikı bir | ler. denbire boşalınca şiddetle yap - Fakat Tungmarah bize hitap et raklanmağa ve paralanmağa baş- | meden evvel ortaya tamamile çır- lamışlardı. (Devamı var) Bazıları yemeklerde tatlıyı sâdece keyif verecek bir şey zan. nederler ve bir tabak etle yağlı- ca bir sebee yedikten sonra du. daklarını silip bukadarına şükre. derler. Böyle yapmak kanaat ba- kımından iyi bir &det sayılabilir. se de tatlısız hayat sıhhat bakı. mından hiç de iyi olmaz. Vakıa ctteki albilmin ile sebzelerdeki bolca yağ İnsanım yâşamasma kâfi kalori verebilir. ler, Fakat albümin ile yağın ta- mam yanarak kalori verebilmeleri için onların yanıbaşında, vü. cut içinde olabilecek idratlı karbon lâzımdır. Sebzelerin terki- binde bulunan idratlı karbonlar da bu işe yetişemez. kilosu için yirmi dört saatte 4 aram karbonlu idrata ihtiyacı vardır. Demek ki hergün ye. diğiniz yemeğin yüzde 60 ile 70 arasındaki mikdan böyle şeker olacak idratk karbonlar olmalıdır. Bu kadar bulunma. ynca yağlı albümin vücudda iyice yanamaz, kâli dedecede kalori veremedikten başka onların yanmımasmdan kalan maddeler vücude adeta birer zehir olurlar, bunlardan kana ekşilik gelir, beniz sarı olur, bulantı olur, insana uyuşukluk basar, deri kurur ve sertleşir, insan yemeklerinde şeker veya şekerle olabilecek maddeler yemeğe başlayınca bütün bu hal- Şekerin insana verdiği keyif sadece itibart değil, kanm ekşiliğine mâni olduğu için maddı ve gerçekten bir keyiftir. çıplak iki genç kız geldi ve kabile reisi kadınla aramızdan el ve & - İ meşhur Kemah ve Serçe boğazları | kesit kar tsbakalarile kapandığı için ancak mekâri postalardan vo- ya kızaklardan istifade ediliyordu. İşte böyle bir gün ve n-hoş şart- lar altında bir kızak İçinde olarak güzel Ersincası şimal istikametin- aklarını birleştirip garp yarıp ta. vırlar alarak birçok şekiller tem sil ettiler, * Türlü türlü şekiller halinde at .ayıp durdular, Bu suretle Tungmaraya yapa gileceğimiz berhangi büyü tesiri. nin önüne gı niş oldular! Ancak bu sihir bozucu (mera siminden sonradir ki Tungmara bi ze lâf söylemekte bir bels görme" di. Tungmara bize buralarda nca cadığımızı, niçin geldiğimizi mak* sadımızın pe olduğunu sordu. Kendisine oCavadi vasıtasile âzimgelen izahatı verdim. Tungmara bizi dinledikten son ra şu suali sordu: — Siz kadın mısınız?! Zavallı Cavadi kadın olmadır ını izah etmekte hayli müşkülâ! çekti, Garibi şu ki Tungmara birim kadın * olmayışınıza ( fevkalâde hayret etmişti! — Siz yalnız başınıza, (okadır olmadığınız halde, nasıl oluyor de buralara kadar gelmeye (o cesaret «diyorsunuz? dedi, Bizse Tungmaraya kadın kadar *esur olduğumuzu izah OoOetmeye »ecbur olduk! Ben Tungmarava bu kabile ka tmlarının gayet âlim odakların isittlğimizi ve insanları azap çek **leri hastalıkların ilâvarmı 5 «mek için geldiğimizi de wöyle Tm. (Devamt var) Zİ GAİN NDA ASPİR Yemeklerde şeker ve sallüloz olmaz53... . Yazan Or. G. A. Her yemekle yediğimiz ekmekte idratlı karbon olmakla beraber ekmek şekerin yerini tutamaz. Çünkü ekmek kana ekşilik verir, kana karıştığı vakıt şeker haline gelse bile yağ- k albümin verdiği ekşiliği arttırır... Pirinç de aynı tesiri ya. par. Ekmekle et ve pilâvdan ibâret yemek sağlığa tam uygun e e Oem eler yap gep Hele çocuklar yemeklerinde şekerden ve meyvadan mah. rum kalırlarsa bundan daha çabuk müteessir olurlar. Sıhhat. ları derhal bozulduğu gibi büyüyemezler, Şeker ve meyva bulunamayınca onların yerine hiç olmazsa patates verilmeli- dir. Patates kana karıştığı vakıt şeker olduğu gibi kana ekşi. ik vermediğinden şekerin yerini tutar, Sellhloza gelince nebatatın elyafı teşkil eden bu madde adeta tahta demektir. Nebati yemeklerimizle karntmıza girdi. ği vakıt pek az miktarı hazmedilebildiğinden insanlara bir gıda olamaz. Fakat hazmedilememesinden dolayı bir faydası olur. Hazmedilip kana karışan grdaların artıkları barsaklarda yalnız başlarma kalırlarsa onlar barsakları barekete getire- bilmek için kâfi gelmezler. Onların yanında sellüloz bulunun. ca barsaklar harekete gelir ve böylece selüloz pekliğe mâni olur. Demek ki gıda olarak işimize yaramıyan bu maddenin de bize gıdalarımızın işe yaraması için faydası vardır. Çünkü peklik devam edince insana iştahsızlık gelir ve tekrar yeme. ğe mâni olduğundan zayıflık verir, , Bu selüloz maddesini verecek olan yemeklerin en ziya- de meyvalardır. Bundan dolayı meyvalar, terkiplerindeki şekerden dolayı, en İüzumlu ve sellülozdan dolayı pek faydalı ç grğalarımızdır. Dr. Rasim Adasal dö çevreliyen meşkur Spikör dağ zincirinin en yüksek karlı sirtın- dan kayarak çetin yolculuğuma de- vam ediyor ve şiddetli soğukla iki günlük maddi yorgunluğun yarat- Miş olduğu bozuk bi? beleti ruhi- ye nitinda çok bedbin görünüyec- dum. Ayni kızakta arabacıdan baş- ka Erzincan bir yolcu yardı; ba- uü bazaran çok dahu yaşlı, fakat bütün yol müddetinee #inde ve neşeliydi, Netekim mütemadiyen hikâyeler anlatıyor, cigara İkram ediyor ve sıfırm tahtmdari bars. da su buhari helezonları çiren du- mana bakarak Eğin ve Kemah şarkılariylo beni de eğlendirmeğe çalışıyordn, Meşhur ve efsanevi Spikör'ün ovaya baknn satma ze- İliree wraktan silik bir hayal ha « linde gördüğüm Erzinema öikkat- la bakarken neşeli yol arkadaşı- ma: — Hemşeri, şn t urs)ta isale. ti beliren büyük köp hangi köye dür? diye sordum. Biraz kızgın. kia karışık olan bavret edası ve kendine has bir saffotlo sx ka cevabı vermişti? — Oğul, o gördüğün yer köy değil, Arzm canıdır. Bilâharç Erzincanm muvakkat bir hemşerisi oldıktan sonra diğer birçok vatandaşlardan ayni “Ar - mu canı” tabirini işittim, O zaman buna nihayet bir iâdfe nazarile bakmaktan ve bu nükteyi Erzin - can vatânperverinin yurd sevgisi- na bağıslamaktan baska çare yok- tu; ve muhakkak ki bu izste ve teşbih takdire lâyıktı. Bugün betbekt'ie kanir bir ha- rabezara dönen, Osmanlı İmpara- torluğunun en kibirli müşirlerin- den, Cumhuriyet devrinin en des mokrat generalleri ve subaylarına kadar bütün bir orduyu sakfı al- tında barındırmış olan meşhur müs fettişiik binası da debil olduğu halde bütün binaları yıkılan bet- baht Erzincan karşısında (Arzın Camı) teşbihini bir hakikat olarak buluyorum. İnen kabuğu Üstünde kendi hilkat! gibi fani varlıklar 0- larak taşıdığı İnsanlarile arz da za- man zaman derin tabakalarında sarsıntılar geçiren kolosal bir top- rak küredir; onun da bir müddet yaşayıp ölen İnsanlar gibi kalb çarpmtıları, bayat ifadesi olan bir cani vardır; ve bu can muhtelif köşelerinde canlı merkezlerin buh- ranları bslinde tecelli etmekte ve adetâ bir hasta döşeğindeki ağır bir hastanm can çekişmelerini “Getermektedir. Erzincan tarihf varlığı içinde fan! arz küresinin bu can damar larmdan biri üstündedir; bu i&- barla bilinmiyen, mağrur insan 26- kâsile sezilemiyen gayri muayyen fasılalarta bu damarlarm marazi vuruşları ve fhtilâçları esnasında 9 da sarsılmakta ve kurbanlar ver- mektedir, Fakat her maraz! nöbetin de bir sonu vardır; Binaenaleyh artık Erzincan şehrini sinesinde taşıyan arz parçammın ibtilâçii nöbetlerin den sonuncusunu göstermesi şa yanı temenni ve kuvvetle muhte- meldir; bu suretle damar veya kalb manasında “Arzm canı" ol maktan kurtulmuş ve 'snde Türk yurdunda İş ölçüsiyle daima #aa- det İmkânları altmda yaşıyan bir şehir halini almış olacaktır. Beş sene evvel Spikör dağınm kürgt tepelerinde bana Kemah şar- kısile Erzincanı sevdirmiş olan ne- geli ve vatanperver yol arkadaşı- mn şu anda yaşamasını diliyorum. Şayet o da birçok Erzincanlılar gi- bi (Arzın canı) Üstünde ean ver- diyse ruhu en yüksek sema gşahi- e ği t