Çinema Finlandiya 1938 de ingiltere tadar film imal etmişti Hakkındaki esaslr malümat, halk tarafındarı ,ancak harbe gir- dikten sonra öğrenilmeğe — baş- lanan Finlândiya film imali sa- hasımda da ileri — gitmiş bir memlekettir. 1938 senesinde Fin- lândiyan m film imalâtı o sene İn- gilterenin film imalâtına kemiyet- çe muadildi. Bu kadar çok film yapan Fin- lândiya, memleketteki 700 sine- ma salonu için hariçten de film getirmektedir. Finlândiyada en çok rağbet gö- ren filmler Fransız mamulâtıdır.. Amerikan filmleri daha sonra ge- lir ve bu filmler hemen hemen Amerikada piyasaya çıkarıldıkla- rı tarihlerde Finlândiyada gös- terilir. Finlândiya çok eski bir film müstahsilidir. Daha 1908 sene - sinde Finlândiya “Gizli alkol imalâtçıları,, ismiyle ayni za- matıda hem idokümanter, hem de dram mahiyetinde bir film vü- cuda getirmişti. 1915 de Finlândiya film sana- yi teşkilâtlandı. Erkoki Karnm ve 'Teuvo Puro isimlerinde iki aktör “Suomi Filmi,, ismiyle (Fin li- sanında Finlândiyaya Suomi de- nilir) bir şirket kurdular. Bugün Finlândiyada dört bü- yük film şirketi vardır. Suomi Filmi bunlardan biridir. Daha zi- yade tariht filmler imal ediliyor. Cünkü tariht filmler şimal mem- leketlerinde çok rağbet görmekte- dir. En meşhur artistler Regina Linnankeimon, Helena Kara ve Simo Hurtta'dır. En meşhur Te- jisörler ise Risto Orko ile Oroo Saarikividir. Risto Orko, Helsinkide 1940 temmüz ve ağustosta yapılacak olan olimpiyatlar için büyük ha- zırlıklara girişmişti. Emrinde 40 operaâtör çalışacak, 800 bin met- re film alınacaktı. Bunlardan kı- sa filmlerle propaganda filmleri ve bir de olimpiyat oyunlarma dair 2000 metrelik bir film vücu- da getirecekti. Harp başlamazdan bir müddet önce de Mannerheim müdafaa hattına ait bir dokümanter çevir- meğe teşebbüs etmişti. Malüm olduğu üzere bu istihkâmlar Fin- lândiyanın Kareli hudutlarında yapılmış modern istihkâmlardır. Bir kaç sene evvel yapılmış ve 1918 lde Viborgda Ruslara karş: kazandığı zafer üzerine askerleri tarafından mareşal ilân edilen ku- manldanın ismine izafetle “Man- nerheim istihkâmları,, ismini al- muiştır. Bahsettiğimiz filmde — başlıca yıldız bu istihkâmların dekoru içinde, Finlândiyanın günde iki litre süt içen — atletlerinden mü rekkep ordusu olacaktı. Filmin tamamlayıp tamamlanmadığı meçhuldür. rünüz. Hem maziyi hatırlamış, hem de biri Türk. diğeri Alman olan bu iki artist — hakkında bir mukayese yapmış olursunuz. Sabiha ("kçen: “— Gideceğim!,, cevabını ver: di. . Fakat * , Türkkuşu başöğret- meninin, tayyarelerinden — vakit buhep, yahut u-maktan vazgeçip bu zahmete katlanacafını" inan- madım! ÜNYAYI g İLİİNLERKEN... Giyom Tell operası Dünyanım en meşhur dört, beş büyük operalarından biri olan Milânodaki La Scala tiyatrosu bu seneki kış mevsimine perşem- be akşamından itibaren başladı ve ilk olarak Rossininin “Gugli- elmo Tell,, operasını ti. Bizde Guillaâtme (Giyom) Tell diye tanınmış meşhur tarihi kah- ramanı herkes bilir. Oğlunun ba- şı üzerine konulan elmaya nişan alan bu muharip, 16 mecr asırdâ İsviçreyi Avusturyanın boyun- duruğu altından kurtarmıya ça- İışmıştır. İmparator 1 inci Al- bert'in İsviçce valisi olan Gessler bir sırığın üzerine dükalık — şap- kasını koymuş ve gelen geçeni bu şapkayı selâmlamıya mecbur et- mişti. Giyom Tell bu emre itaat etmemiş, vali de, nişancılığı ile meşhur olan bu adamı, oğlunun başı üzerine konulacak bir elmar ya ok atmağa mahküm etmişti. Fakat Giyom Tell, nişancılığı- na güvenerek, oğlunu vurmak ih- timalini hiç aklına getirmemiş ve nitekim de oku elmaya saplamırr ya muvaffak olmuştu. “Wilhelm Tell,, isminde, —Al- man şairi Sehillerin şaheseri sa- yılan bir facia piyesi vardır. İtal- yan bestekârı Rossini de başkası tarafından yazılan bir metin üze- rinden, dört perdelik bir opera yapmıştır. Avrupa dillerinde, soy adından evvelki küçük isimlerin, bazan her lisanda ayrı bir şekli vardır. Bunun için Fransızların Guilleaume: (Giyom) — dediğine Almanlar Wilhelm,, — iİngilizler William, İtalyanlar Guglielmo (Gülyelmo) derler. Yukardaki isimlerin değişikliği de bundan ileri gelmektedir. Bahsttiğimiz kahraman İsviçreli olduğuna gö- re, bizim aslını muhafaza ederek Giyom Tell dememiz muvafık o- b A ALÂİAİLA temsil et- Radyo artistleri Meşhur tiyatro ve sinema ar- tisti Frances Day salr günü akşa- mı Londra radyosunda en meşhur şarkılarından bazısını — söyledi. Meşhur İngiliz şantözlerinden Margaret Eaves vereceği bir kon- serin saalini bekliyerek istirahat ediyor... —& Bimdki —at Caz orkestraleemmdaki - şarkıla- rı ile meşhur Fel> Sowan'- ismi, nin gösterdiği gibi, sevimli bir fellâhtır. HABLNA — Âkşalı Foslası Radyonun faydasız bir eğ- lence olmadığını, zannedersek, bugün herkes kabul etmiş bulu - nuyor, Önun için, bir memleket radyosunun dinleyicilerine azami istifadeyi temin etmesini isteye- biliriz. Yeni Ankara radyosunun prog- ram kifayetsizliğini burada, muh-< telif vesilelerle işaret etmiştik. Bu arada, Türk dinleyicilerine müsiki kültürü ve umumi bilgi vermek husuüsundaki yardımlarını da memnuniyetle kaydettiğimizi hatırlıyoruz. Yabancı memleket- ler için kısa dalga üzerinden ay- rıca neşriyat yapılması hususun- daki temennimizin tahakkuk et- tiğini gördük de memnun olduk. Ankara radyosundan istedikle- ,rimiz fazla bir şey sayırlamaz; is. tediklerimiz sadece her memleke- tin, radyo neşriyatımda, dinleyi- diletine temin ettiği hizmetlerin esaslıları arasmdalır. Bugün Türk dinleyicilerinin — tatminini, Ankara radyosundan bekledikleri bir ihtiyacı işaret etmek istiyo- ruz. Büuü, cimnastik * daha umumi olarak bir sabah programı - saa- tidir. Radyoda dinlediğimiz bir par- çanın ruhumuz üzerindeki tesiri- nin, ne kadar büyük olduğunu tekrar etmiye lüzum yoktur sa- nırız, Yalnız, bunu ruh üzerinde- ki bedit bir tesir olarak değil, ruh vasıtasiyle bütün vücuda ve in- sanın bütün hayatına şamil olan bir tesir olarak kabul etmeliyiz. “Sabableyin sol tarafından | kalkmış,, dediğimiz aksi kimsele- rin sabah sabah sinirlerini bo- zan bir hâdise ile karşılaşmış ol- duğuna emin olabiliriz. Uykusun- dan bir satıcının bağırtısı ile u- yanan bir adamın, evvelâ yüzünü yıkarken, sonra kahvaltısını e- derken ve daha sonra işe başlar- ken aksi hareket etmesi kndisinin değil, ancal: ruhiyat kanunlarının bir hatası sayılabilir. Halbuki güzel bir musiki nağ- mesi ile, hoş bir hava ile uyana- cak olan adamın hiç bir zaman “sol tarafından,, kalkmasına im- kân yoktur. Radyosunun düğme- sini böyle güzel bir hava üzerine çevirerek kalkan bir kimse - için o gün o kadar pembe başlamıştır ki! Hele bu şem musiki neşriya - tından sonra cimnastik saati baş- ladığı zaman, ruhundaki bu zin- deliği vücudu da daha maddi bir şekilde kazanacaktır, Bugün Avrupa radyolarınmım hemen hepsinde bu şekilde sabah saatleri varklır. Bunlardan - sa- bahleyin hava yalnız yakındaki veya çok küuvvetli orta dalga is* tasyonlarını almıya müsait oldu- - ğu için - Bükreş ve Sofyayı dinle- yebiliyoruz. Bilhassa Sofya bu sabah programında en şen milli oyun havaları çalryor. Bükreşin her sabah muntazam bir cimnas- “ik saati vardır. Rus istasyonla- rında da ayni şekilde neşriyat bulunuyor. Bunlardan bizim için istifade pek mümkün olamaz. Bir kere kendi yurdumuzdan gelen - musi- ki nağmelerini şüphesiz herhangi bir yabancı neştriyatına tercih e- deriz ve ona ihtiyacımız varidır , İkincisi ve daha mühimi, - mem” leketlrin saat farkı dolayısiyle - oranın sabah saatinin bize uymı- yacağıdır. Dillerinden anlayamı- yacağımız da başka... Binaenaleyh, Ankara radyo- sundan - meselâ 6 ile 7 arasında - hiç olmazsa bir saat, hattâ yarım saat bir sabah proğramı isteyebi- liriz. Evvelâ şen memleket hava- ları veya dans havaları ile baş- layacak olan bu program on beş dakika cçalgıdan sonra on veya on beş dakika da - piyano Trefa- f | istasyonunun bulunduğu havalide Ankdra Radyoşundan sabah programı ıstıyoruz * z t ÜR y A A t “A ”/ş’,;sâsv;w katiyle - idman hareketlerı yap tırabilir. « Bununla, bir memleket ihtiya" cına işaret ettiğimizi sanıyor ve —e ihtiyacın karşılanması için rald- yomuzun bu hizmeti esirgememe- yi düşüneceğini umuyoruz. Vahdet GÜLTEKİN Radyoda masal Araya giren karakedi “Masal dinletmek,, boş lâkırdı söylemek gibi bir ma- naya gelir. Onun için, radyoların ahaliye masal dinletmesi pek iyi dilimizde Radyonuzda güzel bir dinlerken araya giren vızıltılar ne kadar can sıkıyor, de-v ğgil mi? Dikkat ederseniz kısa dal- ga ve bazı kuvyetli orta dalga is- parçâ hırıltılar, b karşılanmayabilir. Halbuki, — ço- cukluğumuzda dinlediğimiz masal Marın tadını unuttuk mü zannedi- tasyonlarından başkasını — temiz | Yörsunuz? almak hemen hemen hiç kabil ol- mıyor. Hele Ankara radyosunun iki ağızdan konuşan sesi en umu” mi bir şikâyet mevzuu oldu. Dinlemek istediğimiz istasyonla bizim aramıza girerek hırildaya- rak ahengi bozan bu karakedi ne- dir? Dinlediğimiz yerde veya radyo Öyle masallar vardır ki bunları büyükler de zevkle —dinler. La Fontaine meşhur masallarından bi ri için “bana anlatsalardı bundan ben-de büyük bir zevk — alırdım,, der. Perrault (Pero)nun masalları da şüphesiz bu nevidendir. Elbise- si olmadığı için ablaları ile bera- ber düğüne gidemiyen, sonra bir peri tarafından, düğüne gitmesi için, altın elbiselerle — giydirilen, ayaklarına sihirli iskarpinler geçi- rilen Cinderella'nın masalı ne gü- zeldir! Bu masalı bizzat Perrault' ya anlatsalardı, o da herhalde bü- yük bir zevk duyardı. Dilimize yapılan bir tercüme- sinde külkedisi ismi verilen Cin- derella masalını önümüzdeki per- şembe akşamı Londra radyosu sa“ de küçüklere değil, büyüklere de anlatacak. Zonguldak kömür havzasının devletleştirilmesi (Baş tarafı 2 inci sayfada) bunun neticesi olarak ta memleket ihtiyacını tam mânasiyle kar. şılayamıyordu. Bu ocaklarım devletleştirilmesi, hattâ ilk zamanlar. da bile bu mahzuru kısmen ortallan kaldıracaktır. Fakat kömür ocaklarından istenilen randımanın alınması sade. ce bir teknik meselesi değildir. Ayni zamanda bu tekniği kullanabi. lecek işçi meselesidir. Bizim kömür ocaklarımızda çalışan işçilerin hemen, hemen hepsi muvakkattirler, Köylerinde kendilerine kâfi bir geçim te. min edemiyen ve muhtelif şekillerle borçlanan — köylüler zaman, zaman buralara gelir, çalışarak bir kaç para kazanırlar, ve köyle. rine dönerler. Bu, işçilerin ocaklardaki çalışma ve yaşama şartlarını yükseltmek, sıhhatlerini ve diğer sosyal ihtiyaçlarını garanti altına almak suretiyle kabil olabilir. Bunün için de oradaki işçiler, ailelerini geçindirebilecek bir gündelik alabilmeli, çoluğunu, çocuğunu barındırabilecek — bir mesken bulabilmeli ve oradaki çalışma şartları, onu kısa bir za. man sonra hasta ve işe yaramaz bir hale getirmiyecek şekilde dü- zeltilmiş olmalıdır. Bir iki sene evvel Zonguldak madenlerinde yaptığım bir tetkik sırasında bu bususta yapılması lâzım gelen bir çok şeylerin ve alınması icap eden bir çok tedbirlerin bulunduğunu — gözlerimle gördüm... Ocaklarda modern tekniği tatbik işini ve bu suretle bekleni. len yüksek randımanı alabilmek için işçi meselesini halletmesini, hususi ve dağnık sermayeden daha fazla beklemefe mahal yok. tur. Bu işi ancak devlet sermayesi ve 'devlet eli halledebilecektir. Bu itibarla Zonguldak kömür havzasının tek elden idaresi ve devletlestirilmesi çok mühim ve takdirle karşılanacak bir te. şebbüstür. İnkılâbımızın ve halkımızın nefine doğan ve inkişaf eden devletçiliğimizin bu merhalesinde de hissesine düşen vazifeyi hak. kiyle başarabileceğine kat'i emniyet ve itimadımız vardır, havanın bozukluğundan ileri ge- len parazitleri ve telsiz telgraf is- tasyonlarını hesaba — katmazsak bu, ekseriya, bir diğer istasyonun sesidir. Âyrı ayrı ahenkli olan bu seslerin bir araya gelmeleri - tıp- kı karşılanan bir kedi ile köpek gibi - hırıltı ve zırıltı hasıl ediyor. Bunun da sebebi, — istasyonların çoğalması üzerine, dalgaların ha- vada çarpışmadan — ilerlemesine yer kalmamış olmasıdır. Binaena- leyh Karakediyi kovmak — ancak yeni bir keşfe bağlı. | İ 1 BİRİNCİKANUN — $? KY2 xaounan Z (| İ Kulak uçları “Bana kulagınızın W nu gösteriniz, size ğ olduğunuzu söyliyey/ | Çünkü kulak memeleri , rın hakiki ahlâklarını orlayâ ge ŞU rır. Tavri şu veya bu şeki d’î &İ ğuna göre, ait olduğu ln“mwıl; ç veya bu tipte bir kimse ol j kolaylıkla anlıyabilirsiniz. Kil ğ Bunun için kulakların şek k. ne göre hangi karaklteri gös lerini bildirdiklerini evvelde? bİ' İliş rtenmek lâzım. İşte bunlari k size Ööğreliyoruz: ü ! yir H -- İ Yanağ y b kulakl b sahibinde dPfl y hafif bir 'lyı_?, ; Ü ' M ları ins:ıııl"' kiyet ve ? [akıyetslîhg ima ayn! A kanlılıkla | larlar. M N 3— Ku ! ’l ucu enli * olan insânl::l’#' N kâsı yasat jl tıl itikât "ıî! gİ nırlar, âdi - şe MM seleleri hnî'. N saçma s4P ziyetlere eğerler, ol“dy Ü dukları İ ııî'* fakat nikbii is ll ! mahcup ve endişeli bir işaretidir. Kulakları pöyle ı$ insan içlimal bir mahlük oımço# | çin lâzımgelen vnsıflarm M:: dan- mahrümdür. Haynlla ü çad kıyet kazanamaz. Hayat M" &,ı h daima müdafaa ile hulâsa © Bıjf' lir. Ve muvaffakıyetsizlik e" N lenir, çazlâ 5 — Kulak kenarlari ui“ rık ve ucu penbe olal gayet anlayışlı zeki ve Dü selerdir. Bilhassa kenar ı'ı kulaklar nıuaıkışmasl'lr görülür. Kadınlarda pböyle daima hassasiyetin daim" » galebe edeceğini gösterir rettir. ö—Kenarları çok kalın "_ muntazam kulaklar poı'ıl"f b sit düşünceli kimselerde çrill€ Bunlar daha ziyade nefisl Ka kündürler. Ve gayel"i" ltf g ve doğrudan doğruya gi d“p | yük kulaklar tanınmış İ$ dgıll | rınındır. Böyle insanlar | şiddelli olur, ., 7 — Arkadan pakıldığ! guî’w —İ ucu fazla yapışık görünen ddia h İyilik metodik ve duf'“l '# nin işarelidir. hulnğl hnf olan bir kadın veyâa lı?' muvaffakıyeltlen Iıımel'ı nın'.(ı de yüz emin olabilir- tablatlıdır. Fakat Hayattaki iç H* fakıyetine rağmen arada | sizlik krizi içine düş€! 'ı_ | Seri ve asri HABER ve mutedil ücretle deT* teyenlerin “Almanta ismine mektupla gaztt racaatı.