11 Aralık 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

11 Aralık 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

h’&ı k cereyana kapılmı.ş* hlt:rkmda olmadan, yürüyen Üzerinde imişler gibi, si- %mhrdı * 'ar, Fransuazın titrediğini, Ü0ğini anlamıştı. — Konuş- tıa':ıl:aıd: ve bu. hemen hemen bir yardım tesiri yaptı: İn Çol,. bir şey kalmadı. Dere- %&. *N tehlikeli ve en derin yerini y Yolun yarıdan Cü fazlasını Uunuyoruz. e bu macerayı hatırladık- merak etmeyin.Ârtık kork Rü » Managıma İdi. 3M bu manayı — anladığını ' 'deroesme söylendi: - lli Sonra yüzbaşı müjdeledi: İ ki İşte öÖteki sahil... Yalık çıktılar. bir sahile İ Gazsoguktanymdnlw | d Yyar: h | Böyle vaziyetlere sizin gibi | A İg A kadın ender — bulunuür, [. Y% ederek genç kızı bir taş ,, Oturttu. Mendiliyle ayak" v Sildi, Biraz masaj yaptı ve Wüp, Yinın biraz ısındığını an < “ emretti: - ,':ğ::dişımch yola! ; az onu hiçbir şikâyette ' takip etti. Haym %şzd:m izahat İstemeğe lü- wwm_,_ Ortalık "eseseızdı Geca - kuşlarının ." iden başka bir şey — işitik , Y “ saat yürüyüşlter — aonra İ ton dedi, Epey yol — yürür j s"'adı ,düşünelim. — — — | M 5 h_aîemm bildiğim Gayyar, de” War onun sözünü kesti: Vet. plânıma var, Fakat bu iyi yürüyüğümüz esar da!’îlmr)'m- Bundan — haşka İti Mizdlen ayrı düşebiliriz de.. barla mutabık — kalmamız % t iı Suraya oturun. MAh, Deşe ağacına sırtlarını da- tn. / Gayyar tayyareden aldığı Min, *? Cıkardı, cep elektrik lâm- W 'a Yakarak haritayı ısdmlattı İz Şurada Şini , SSağı yukarı yolda bulunu: ; Saat sabaha karşı üç.. vaktine, haydi saat ye- kldar diyelim, suraya, Hur Nımın cenup — kenarına ueCEk misiniz? Bu — kudreti % İzde görüyor musunuz? DA Ya gitmemiz için — Nöfşato “smı geçmemiz lâzım ki o- %%ün bir — yer olduğu için 1 buna cesaret edemeyiz. sordu: ’"esuıe ne kadar? dz1 yerlerde kestirme yol- y tıakrna!»: zarüretinde kalaca- # ÇA “hetle takriben yirmikilo- Dört saat bu yorgunlukta *Dilir misiniz? İyi düşünün, | OD h. S olabilecek miyiz? !î»m Cevap vendi: Ben kendi hesabrma yürüye- h'uâl SİZE dEığıl bana — tevcih u%ş:vap veriyorum: Evet, Pe yapacağım. *kâlâ, O halde Haym bir İ tlayın. e"hr hır kâğıt parçasına bir y Yazdı ve kâğıdı kuşun ayar # | », hhll yi madeni küçük — tüpe TÜ %! 31 numaralı gizli tayr bir — tayyarenin yazdım, Meydan Grand YÜ civarındadır. Pilotlarr bm:kISı Üçü orayı mükemme” «Ben de biliyorum. sİmrii vola çıkalım, Tav- şım ormanın- | Kköyüyle Süksi köyü ara- | Nakleden: Fethi KARDİŞ, | yaremin etrafımda toplanmış ola- | caklar. Bütün bu civarda araştı- maya girişmelerinden korkarı .. Haym söylendi: — Yüzbaşım, plânmız mül! mel. Muvaffak olacafımızı w..., | yorum. Gayyar cevap verdi: — Bense eminim, Genç kıza döndü: — Siz ne dersiniz Fransuaz? — Ben deeminim Jorji. Bu seste öyle bir tatlılık ve tes- İlmiyet vardı ki Haym şaşırdı ve titredi. Kalbi titredi. Fena bir his- sikablelvukuyla endişelendi. Fransuaz devam etti: — Sizin ikinizle beraber olduk- ça ben meraka düşmüyorum, Siz- ler için her şey tabil ve baaıt olu" veriyor. Haymam heyecanını - farkettiği için böyle söylemişti? İhtimal... Haym: — O halde, dedi, — yürüyelim. Birisile karşılaştığımız zaman su al ve cevaba lüzüum görmelen yumruğu basıyoruz değil mi? Gayyar cevap verdi: — Evet. — Peki. Ben önden gidiyorum öyleyse,. Bir patika yolundan ilerlemeğze başladılar. Biraz sonra açıklık bir araziye geldikleri zaman Gayyar güvercini salrverdi. Tekrar — yola koyuldular. : | Haym: — Düşününce gürültü yapma> manın müreccah olacafını anla- dım, dedi. Birisile — karşılaşırsak döğüşmektense kurnazlığa müra- | caat etmek daha iyi.. Ben önden giderim, siz beni a rada biraz mesafe bırakarak takip edersiniz. Devriyeye — tesadüf & dersek ben sivil bir Alman, meser Gayyar itiraz etti: — Nasıl olur? Sizden evrak ix- terler. — Ben işin içinden — çıkmanın yolunu bulutum yüzbaşım. Dört saattenberi bir kelime ile bile iti- râzta bulünmadan itaat — ediyo- rüm. Tayyare, dönüş bu sizin işi- niz, Fakat işgal altındaki — arazi bahsolunca bu da benim ihtisasım dahilinde... Küçük kafilemizin reh berliğini bana bıraRmanızı istiyo- (Devamı var) HA BER — ÂAkşam Postası Hındistanda dünyanın en eski tasanları arasında 35 yılına vahşiler arasında Yazan: L, Buşeh geçirmiş bir Almam seyyahı Bu kabilelerde bir kadın için sevilmemek korkusu yoklur Bununla beraber kadın kabile sermde erkek kadın münasesetle: rinin sırf hayvani olduğu zanne. ditlmemelidir. Orada da hakıki aşk | lar cereyan etmektedir. Kadın dik tatörlüğü aşkı öldürememiştir! Esasşen kadınlar tarafından hodgâmca konulan — bu âdet ve mükellefiyetler hakiki — aşkların şiddetle peyda olmasına başlıca sebetleri teşkil etmektedirler. Delikanlı çağına gelen bir er- kek, evlenmeye icazet almak me- rasimi ve riyazetini geçirmeden ev- vel kabilenin içinde herhangi bir kadıma şiddetli bir zaaf duyduzı lakdirde ortaya çıkan his meszelele cinin halline imkân yoktur.Bu de ukanlı © kadınla evlenemez, ka- drn onu beğenmedikçe, Sayet böylebir — delikanlıyı hiç istemediği bir kadın nişanla- yap alacak olursa, facia, işte o va- kıt başlamış oluyor. Zira kimbilir saçıncı numaralı olan genç — da" mat, gönlünün düştüğü diğer ka- dını unutmağa mecburdur. Aksi takdirde onu koca olarak — almış olan kadın şiddetle kıskanacak ve bu erkeğin mahvıma yürümekte bir dekika tereddüt etmiyecektir. Kadm intikamını da — kolayca alabilir, : Zira kendi difer kocaları kadı- nın yeni kocasına dersini vermek için daima ve ekseriya da samimi bir rekabet hissile emre âmadedir- ler! Hele kadın fevkalâde kızıp da zavallı delikanlıyı (Buhli) — yani afaroz ederse, o vakit — kendisine hiyanet eden genç kozasından en büyük intikamı almış olur. Zira Buhli erkefin,izah ettiğim gibi, artık ölünçeye kadar hiçbir kadın yanına yaklaşamaz. Maamafih, kadın — kıskançlığr nın ve erkek ihanetinin — önüne geçmek için bu kadar şiddetli &- detler ve salâhiyetler — konulmuş olmasına — rağmen, gene hakiki aşkların önüne geçilebilmiş değil: dir. Bütün engellere ve korkunç âki- betlere rağmen bir kazın kacası o- lan erkekle diğfer bir kadının şe* SICAK vişükleri sık sik vukua gölmektern dir. Esasen kadin kabilelerini en zi- yade çalkayan, heyecana düşüren | ve en büyük faclalarını — teşkil & den bu nevi hâdiselerdir. Yani, kadın kendisinin hükmet- tiği kabile nevilerindea dahi olsa, hakiki aşka karşı duyduğu cebilli incizabını ala — yenememekte ve hakiki bir aşkla sevilen bir kddına karşı diğer bir kadının dıylugu ökdürücü kin ve gayzdan da asla kendini kurtaramamaktadır. Kadm kabilelerinin diğer dik- kate şayan bir hususiyeti de ka- dınların aşk ve sevda işlerinde, ta- bir caizse, daha erkekleşmiş ol- malarıdır. Anlaşılıyor ki bizim çemiyetle- rimizde umumiyetle aşkta roman” tik olan kadınların his ve hayale doğru bu şiddetli meyilleri srıf er- keklerin onlara pek nadiren haki- ki aşk sunmalarından ileri gelse gerektir. Kadın kabilelerinde kadın aşk arzularında yüzde doksan hâkim olduğu için şiir ve hayal tarafını asla hissetmemektedir . Orada bilâkis erkekler tabif olarak, daha hassas ve daha şairdirler. Biçare erkekler, bütün şarkı ve dualarında, kadını yalnız takdis edip dururlar! Binaenaleyh bu kabilelerde bir | kadın için sevilmemek — korkusu yoktur, mademki sevmek erkeği: nin bir vazifesidir. " Yalnız erkeği tarafımdan başka bir kadının hakikt bir ihtirasla se* vilmesidir ki kadınt rahatsız ede- cek yegâne bir aşk hâdisesi olarak kalıyor! Kadın kabilelerinde, denilebi- lir ki, bir kadının yegâne — hakiki bedbahtlığı kısır olması, — çocuk doğurmamasıdır. Bir kadın — için hakikt olarak ancak bundan başka hiçbir tehlike yoktür, Zira bir kadının kısır — olması, yani çöcuk doğurmaması kabilede çok fena bir gözle görülmektedir. (Deyamı var) aşkta, | Aînkarada onbeş- gün FÜYüŞE aa SK yedldir üYA "Türkkuşu,, merkezin- de Sabiha Gökçenle Ankaranın, daha yolda - iken | göze çarpan müesseselerinden biri de Türkkuşudur. Tren — hattınım sonuna düşen Türkkuşu — binası uçuş sahası; yolcuların dikaktleri- ni bir miknatıs gibi çeker. Yazın, burada çalışan yüzlerce genç kız ve delikanlı, ta şafak — zamanım- dan öğle sıcağına kadar tayyare- lerinden inmezler. Talebenin, öğ” retmenlerile bir arada ve bir he. yecan yarışı halinde devam eden uçuşlarına, öğle yemeği ve bir, iki saatlik istirahat zamanı fasıla ve- tir. 15 den itibaren nazart dersler başlar ve böylece akşam olur. Bu çalışma tarzı, yaz günleri- nin programıdır. Kış, kara bulut- larla ufukların aydın rengini sil- meğe, hırçin rüzgârlar ile ağaçla- rın yeşil yapraklarını sarartın dü- şürtmeğe başlayınca; Türkkuşu sahasının üstünde süzülen tayya: reler de kayboluyoar. Türkkuşu talebesi, ya liselere, yahut yüksek tahsil müesseselerine dönüyor. Türkkuşunun, Yenişehirde gü- zel bir merkezi var. Burada, bir i- ki çalışma odasına — girdim, İlk duygum, bana, bir resim atölye- sinde bulunduğum zannını verdi. 'Türkkuşunun ressamları, önlerin" deki masalara iğilmişler, ellerinde mütemadiyen nöbet değiştiren bir yığın tersim âletleri — çiziyor, he saplıyor; hesaplıyor; çiziyorlar. Bu teknik ve plân üzerinde ça- lışmalardan, makine — mühendisi olmadığım için, fazla bir şey anla- madığım cihetle, size uzun uzadı- ya bahsedemiyeceğim. Türkkuşu binasından ayrıldık- tan sonra, Yenişehire doğru ilerle dik. Otomobhilimiz, — beraberimde bulunan arkadaşın rehberliği ile Türkkuşu başöğretmeni — Sabihı Gökçenin evine doğru yol alıyor. du; Nihayet, bahçe içinde ve villâ tarzında yapılmış bir binanın ö Iİhlamurun ağacı, azametli gövdesi ve şüşlü çiçeklerinin yaydıkları güzel kokusuyla orr manların ziyneti olduğu gibi bazı yerlerde şehirlerim cad, delerini de süsler. Meselâ Ber- Tn şehrinin Ihlamurlar arası caddesi meşhurdur. Ihlamur ağacının top barutu yapmak için — kullanıldığımndan dolayı bazıları 9 caddenin — rhlamur kakusundan barut kokusunu hatırlatmak için Thlamur at gaçlariyle şüslenmiş olduğunu rivayet ederlerse de Thlamurun güzelliğe ve insanların sinirlerini teskin etmiye hizmeti, top barutu hazırlayan fabrikalarda gördüğü işden daha büyük olduğu için o rivayete inanmak doğru olamaz, Ihlamurun tahtasiyle marangozlukta ve hasırcılıkta fayr dası da, çiçeklerinin hekimlikte kazandığı şöhret yanında pek küçük kalır. Şimdi © kadar çoğalan hazır ilâçlar usulü çıkmadan önce, Hekimler hastalarına içirecekleri ilâçların terkibini kendileri gösterdikleri eski zamanlarda ilâçların en çoğu ıhlamur şuyu içerisinde içirilirdi. Hekimlerin en büyük- leri - bile rhlamur suyunu sinir hastalıklarını geçirmek için baş ilâç saydıklarından, onların tavsiyelerinden kuvvet olan daha az şöhretli hekimlerden bazıları sar'alı hastalara, hasta- lıktan kurtulmak için, sadece bir ihlamur ağacının gölgesinde yatarak - kokusunu bol bol koklamalarını söylerlerdi. Ihlamur ağacı en çok yaşayan ağaçlardan biri olduğu için, (İsviçreliler oradaki bir ıhlamüur ağacının 1200 yaşında oldu” ğunu iddia ederler) Pek yüksek gövdesiyle tatlı bir gölge ver- mekle beraber yalnız gölgesinde yatmakla sar'a gibi çetin bir hastalığın geçebileceğine şimdi kimse inanamaz. Yazan: Bununla beraber yapraklarının sinirleri teskin etmeğe yaradığı şüphesizdir. Onun için ıhlamur yapraklarından çıka- rilen hülâsaları şurup içerisine karıştırarak sinirlilere içiren hekimler - nadir de olsalar - hâlâ vardır. Simdi hekimler onu ilâç olarak reçetelerine yazmasalar bile, ıhlamur içmeyi sevenler onun sinirleri yatıştırdığını pek iyi bilirler, Meselâ, kabul gününde bir çok ahbaplariyle görü. şerek, yahut ahbaplarının kabul günlerinde ziyaretlere gide, vek hem yorulan, hem de az çok sinirlenen bir bayan akşam Öyemeğinden sonra ıhlamur içince sinirleri rahat eder ve tatlı tatlı uyur. Onun gibi, gündüz masa başında mes'uliyetli bir işle uğraşarak başağrısından ıstırap çeken bir zat büyücük bir finçan ıhlamür suyu içince, işten gerilmiş sinirleri rahat eder. Arkasından gelen tatlr uyku içinde başağrısını da unu” tur, Ihlamurun bir iyiliği de, sıcak sıcak içildiği vakit İnsani terletmesidir. O hassası bu nezle mevsiminde pek İşimize ya. rtar.. Akşamları yemekten şonra büyücek bir fincan sıcak rh- lamur suyu, tatlr uyku içinde ferahlik veren bir ter getirerek boğaz ve göğüs nezlelerinin ilerlemesine mâni glur. IHLAMUR SUYU ÖOr. G. â. l $ Ü Mi y € Ihlamur, kanın - hekim tabiriyle - lüzucetini azalttığı için damarlardaki tansiyön fazlalığının ilerlemesine de mâni olur. Ondan dolayı srcak ihlamur suyu hilhuıı yaşlıca adamlara faydalıdır. ; Onun tadından ve kokusundan hoşlanmazsanız ihlamur suyunun içine bir dilim limon yahut portakal koymrya, hattâ ihlamur çiçeklerini kaynatırken limon yaprağı karıştırmıya ve ya ihlamur suyuna süt katmıya hiçbir mâni yöktür. Ihlamur, kahve ve çay gibi sinirleri tenbih etmezse de, onları teskin ettiği için İnsana daha tatlı ve ıakin bir keyif bir hasbıhal.. “Bir kere tayyarem kapaklatın!şkı. " © kadar süratle cereyan etti ki heş #-canlanmasa kit bulamadımı.,, Yazan : Sabih ALAÇAN Fakat hâdise nünde durduk. Bize, kapıyı kara tenli bir hiz- metçi açtı. Girdiğimiz salon uzun ve geniş bir yerdi. Yerdeki halılar, perde ler ve diğer eşya, mor kadifeli mor bilyaya uyuyaordu. Kenarlardaki geniş kuturlu abajurlardan yera vuran işıklar, ortadaki avizenin rengi ile birleşiyor; göz almayan, fakat kuvvetli bir ziya — huzmesi halinde yüzlerimizde geziniyordu. Ben Sabiha Gökçeni — ilk defa görecektim. Onun için, zihnimi, Türkkuşu başöğretmeninin kendisi ile fotoğ- rafları arasında bir mukayese yapmağa hazırlıyordum, Az sonra, Sabiha Gökçen içeri- ye girdi. Bana doğru ilerlivyen bu genç kadının çehresi, keskin hat- larına rağmen, gülen bir ifadeyi taşıyordu, Halbuki, ne yalan söy- liyeyim, Sabiha Gökçenin resimle- ri daima çatık kaşlıvdı. Anladım | ki beni bu vanlış kanaate götü- ren Ââmil, Sabiha Gökçenin foto- jenik olmamasıdır! Sabiha Gökçenin partresindeki bariz bir hususiyet de şu: O, kor nuşmaz ve sabit bir noktaya ba- karsa bu süküt ve duruşunda bir az erkekleşen bir hal — görülüyor. Dikkat ettim, uçan — kadımnların hemen hemen hensinde — bu poz var! Dımskjlq mesleğin kadınla- ra verdiği bir itiyat, bu! Fakat, Sahiha Gökçen konuştu" u zaman çok mahcup! Kelimeler, ağzından bir fısılti halinde — çıkr yor. Sordum: — Uçarken heyecan duymryor musunuz? — Hayır! — Ya bir tehlike karşısında ka. lirsanız? — Bir kere oldu bu: Tayyarem kapaklandı. Fakat, — hâdise o ka- dar süratle cereyan etti ki heyeca"- na vakit bulamadım! — Hayattaki en büyük zevki- niz nedir? y — Uçmak ve uçurtmak! — Başka? Âr ! aö ; . — Meselâ roman okumak. — — Üç senedir elime roman al- — Reşat Nurinin eserlerini se“ verdim, Çgît Kuşu, — ne hülyalar vermişti hana,. Ama şimdi hepsini unuttum bunların... Artık yalnız mesleki kitaplar okuyorum, ingi- lizceye çalışıyorum, — Hepsi bu kadar mı? — Bakım, az daha hatırlamıya- caktım. Ping-pongu müthiş seve- krim, Bü oyun heyecan verir işte bana! — Va şsinema? — Gitmiyorum ki! Onunla da alâkamı keseli, roman gibi, üç se- ne kadar oluyor. — Hangi janrda filmleri sevet* diniz? a — Trajedileri, e- Beğendiğiniz artistler? — İsimlerini hatırlamıyorum. — Meselâ, faciaları sevdiğinize eöre, Emil. Yanings;., — Evet. Siz söyleyince hatır. İadım. Emil Yanines çok kuvvetli bir artisttir. Sabiha Gökçene yeda ederken, Emil Yaningsin oynadığı eserlerin en meşhurundan, “Şehvet kurba- nı,ndan bahis açtım. Dedim ki: — Bu filmi, Ertuğrul Muhsin oynıyacak şimdi.. Onu gidip gö- (Tütfen sayfayı cevirmiz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: