ş Kristof Kolomb'un 7 İ Yumurtasına Doğru... ia a Pariste çıplak kadınlar barı Tayyare hücumlarına karşı şehirlerin örtüldüğü bu devirde Parisin bazı ka- dınları çıplak. Yazan: VASFI RIZA ZOB'J Eskiden “hayâ” denilen bir şey vardı. Bu da, erkekte başka türlü kadında başka türlü tecelli ederdi. Şeriatin “mahrem” dediği yerler vardır Ki, bu da erkekte ve ka - ğında ayri ayrıydı. Erkekte: Gö- beğinden dizkapağına kadar olan bu “mahrem” yer; kadında baş- tan aşağıya kadardir. Ne yalan söyliyeyim, bu "te- settür,, insanın gıcıklanma hisleri” ni de uyaridırırdı. Örtünün altı kadar merak verici ne vardır? İ - pekli bir çarşafın, ince bir peçe - nin verdiği heyecanı nerede bu- larsunuz?. Eteğin bitiminden başlayan bacak, iskarpinin Gst çizgisine kadar ne güze! dururdu. Kapak rugan İskarpinin içinde küçük bir ayak ne hulyalar kur . 'dururdu!.. Ya, peçe .. O, büsblitün başka bir şeydi. O, kadınım yüz hatlarını düzeltir. Kabaları inceltir, pürüzleri örter, göze bir revnak verirdi. Fotoğra- #n rötuşu neyse, kadının da pe- gesi oydu. Eteklik kısaldı. Bacakların çar- pıkları göründü, Çorap çıktı: Pürtükler, tüyler belirdi. Hele iskarpinin dekoltesi!?.. İnsanın hulyasile bu kadar da istihza o. lar mu ya?., Bukadâri azmış gibi plâjlar: Üstüne tuz bber ekti, | Kum üstüne davlunbazlar, yengeçler serildi.. Mütenasip vücutlu gör - düklerimizden: Korsalar çıktı. Eskiden: Bir balaşirk “ten” a. rarken şimdi kilolarla et seyirci. siyir.. Eskiden: Bir “atfı nazar” dilencisiyken şimdi “batıfr na- zar” şikâyetçisi olduk.. Kafesli bir pencerenin kenarma dayanıp da sokağı (seyreden “penbe tenli” bir kadının, kafesle pencere çerçevesi arasındaki boş- Yuktan, kolunun bir parçasını bir daha görebilmek için, geri dön . düğümlü hatırlarım. eden güneşe doğru çıkan bir ka- dm, ince çarşaftan akseden, saç hizasından sirtıma kadar olan ye- ri görünüyor diye, bir müddet peşine takılıp seyrettiğimi bili - rim, Canım, zaten her şeyin gizlisi, azlığı değilmidir ki: İnsarın hır. sını arttırır. Eski şairlerin di - vanlarma, koşmalarmna bakın. Hep, göremedikleri, nail olama - dıkları mahlâklar için feryad et- mezler mi? Allahı biz, görmeden tapmaz mıyız? Padişahları gör mediğimiz için büyük zannetmez- miydik?.. 'Yalmz bu kadar mı ya; bahçı- vanlar bile turfandaya ehemmi - yet verip ateş bahasına satmazlar Çoğalıp, açılınca da kıymetsiz. Miği neyle ölçülür? ... U kadar liftan sonra, sözü döndürüp dolaştırıp "Pa. rs” in çıplaklığına getireceğimi elbet anlamışsınızdır. Evet, Pariş bugün kepazece çıplaklık içinde. Tayyare hücu- muna karşı şehirlerin, binelarm | Parise vardığınız zaman, sanki bir matâmış gibi, bizim gibi şark- lara ilkönce İsfenke'i tavsiye &- derler.. Yalnız şarklılara mı ya? Her gelen ecnebiye.. Amerikalı - ya, İngilize, İsveçliye... Burası bir “bar” dır.. Ama, eşine emsali- ne başka yerde tesadüf edilemi- yecek bir “bar”... Kapısından içe- ti girdiğiniz zaman, kendinizi ka. dınlar hamamında zannedersiniz. Öyle bir kadınlar hamamı ki: Sanki mahâlle delikanlılarının hü- cumuna uğramış, Bu elbise düşkünü hatunların hali acmacak bir manzaradır. Bu- zası, bu hal ile bir “bar” değil, müazzam bir kasap dükkân: his- sini verir, Soyulmuş mahlâkların dükkânlarda çengele asılmasına mukabil, buradakiler de şunun o. muruna, ötekinin göğsüne asıl - mıştır. Burada dansedersiniz, İç- ki içersiniz. Söz de eğlenirsiniz. Misafirperverlikleri ( cebinizdeki paranm cinsine tâbidir. Dolar başka, sterlin başka, frank başka- türlü itibar görür. "Ne şiş yansın, ne de kebap” derseniz, yalnız bir içki içip sey- rinizi bitirdikten sonra edeb ve terbiyenizle çıkıp gidersiniz de... Bu binada (o “ayıp, denilen keli menin mânası yoktur. — Her halde burası gizli bir fuhuşhane olacak, dedim. — Ne münasebet! Hükümetin resmi müsaadesile açılmıştır, de- diler. Burası, büyük sermayeli bir şirketin malıdır. Şirketin hisse - darları içinde tanınmış Fransız siyasileri de varmış. Günahı bo- yunlarına, eğer onlarda bu işi yapıyorlarsa, ... RİSİN çıplaklığını bun - dan ibaret sanmayım.. Bü. tün “müzikhol” leri de bu kalde.. İ Hiçbir revü, hiçbir bale nümaâra- İ sı yok ki, kadınlar çıplak olma - sınlar. Sanki hepsi, Allahın ya- tattığı gibi görünmeğe ahdetmiş. ler. Balmumu vücutlarma sanki “bez” namına hiç bir şey ilâve etmemeğe karar vermişler.. Hav- va ile Ademin incir yaprağına bile Tizum görmemişler.. Barı namus erbabı o yaprağa benzer ipekli bir şey iliştirmiş de olaa, varlıği- le yokluğu müsavi derecede oldu- undan seyirci onu farkedemiyor bile... Bu bahsettiğim yerleri şöy- le ufak tefek ehemmiyetsiz “ka- feşantan” lar falan zannetmeyin şöhreti cihanı tutan Foliberjer, Karino dö Pari gibi mücsseseler- dir. İçinde dünyaca meşhur sa - natkârlarm oynadığı müzikhol - ler... Möris Şövalyenin bile arzt endam ettiği sanat sahneleri. ... je bu manzaralardan son ra Pariste bana bir “ka - dından tiksinme” illeti arız oldu. Her gördüğüm kadını onlâra ben- zetmeğe başladım. Şurada burada tesadüf ettiğim dünyanın en şık kadmlarını Oonlar (vaziyetinde tahayyül ettim ve ondan sonra da çekiver kuyruklarından., Allahdan bulsunlar! Pariste kadmivk hakkındaki sevkimi kay- #bldelerin kapandığı böyle bir | bettim. devirde kadmları; Çırılçıplak. Vasfi R. 2OBU OYUN VE EĞLENCE"ER İki elle resim Cole Bazan öyle kolay gibi görünen geyler vardır ki hakikatte çok zordur. Meseli, size burada göste- receğimiz şey bu elhetten çok dik. kate değer, Bunu siz kendiniz bir eğlence gibi tecrübe ettikten son- ra arkadaplarınızm da yapmasını isteyin. Hoş bir eğlence olur. Sol elinizle bir daire çisebilirsi- niz, değil mi? Her nekadar, insa, nn #ol eli pek çizgiye yatkın de ğüse de, aşağı yukarı bir yuvar, lak çizmek pek zor değildir. Sağ elinizle â6 hattâ gayet mun- tazam bir dört köşe çizebilirsiniz. Ona dn şüphe yok. Fakat, ayni zamanda 80 eliniz- le bir dalre, sağ elinizle bir dört köşe çizebilir misiniz? İşte bu, pek kolay gibi geliyor ama, hakikatia pek o kadar kolay değildir, Kendinize güveniyorsa - mz bir tecriibe edin, görürsünüz. Yalnız, şunu söyliyelim: Sol elinize ayrı bir kalem, sağ olinize de başka bir kalem alıp bu tecrübeye çiriştiğiniz . zaman, iki oliniz de resme ayni anda başlıya- cak ve sol elimiz daireyi çizerken, sağ eliniz de dört köşey! yapmaya çalışacak. 'Teertiba edin, muvaffak olursa, mz doğrusu bravo size! Sonra bu- nu arkadaşlarınıza da (o yaptırm, | bakam yapabilecekler mi! Aarmut Meyva (Oresimleri (o yapmakia meşhur bir ressamdı, Bir gün tâb- Yosunu yaptırmaya bir adam geldi, Duvarda bir tabak İçindeki armut resmini göstererek: — Şu armutlar ne güzel! dedi. Ressam: — Merak etmeyin, cevabımı ver. di, sizin resminizi de onlar gibi ya- parım, Bilmece Yukarıdaki resimde iki Küçük köpek görünmektedir. Bu resme bakınır, dört çizgi ilâve ederek bu iki köpeği dört köpek kabilir misiniz? Dikkat ediniz, resmin o#zerinde oynamağa hiç lüzum yoktur. İşin bütün tılsımı ilâve edilecek dört çizgiden ibarettir, Birinelkinun ayına mahsus olan bu bilmecemizi halledenlerden bi. rinciye kıymetli bir kol saati, ikin. ciye beş lira kıymetinde bir kilap çantası, üçüncüye üç Hra kıymetin de bir para cüzdanı, dördüncüden onuncuya kadar birer şişe büyük kolonya ve ayrıca 200 okuyucumu. za muhtelif hediyeler vereceğiz. Not: Vektile haftalık olan bilme. eslerimiz bundan sonra aylığa çev- rilmiştir. Hediyelerimizin kiymet ve miktarı da buna göre çok arti. rılmıştar. Okuyucularımızın hal varskalari- le berabet bir #y zarfında neşrede- ceğimiz 4 kuponu da beraber yol lamaları İirımdır. . şekline s0 HABER ÇOCUK SAYFASI Bümece kuponu 9 BİR'NCIKANUN # Kule gibi evler. — Kim de, miş en yüksek binalar Amerikada- dır diye! Hindistanda da öyle yük- sök evler vardır Xi! Hem bunlar içinde iki, üş kişi oturduğu halde yüksek yapılmıştır. Resimde gör - düğünüz gibi, Hindistanın bazı yerlerinde yerliler evlerini böyle, #rıklar üzerine kurarlar. Oraya geker kamışı yapraklarmdan yap. tıkları İp merdivenlerle çükarlar, Hintlilerin evlerini böyle yükse. eğ yapmalarmın sebebi, fillerden korkmalarıdır, Biliyorsunuz, Hin « distanda fil çoktur. Bu dağ gibi hayvanlar geçtikleri yerleri siler süpürürler, evleri ayaklarının ei- tnda ezerler, Onun için yerliler klübelerini böyle yükseğe yap - maktan başka çare bulamıyorlar. * Koyunların keşfetliği ilâç. — Koyunun nit tarafma bakın: Bir ot görüyorsunuz, değil mi? Bilir mişiniz, bu no nobatıdır? Buna kı, na kına derler, Kinin denilen ilâç da ondan çıkarılır, | Bir gün #iğ bir dereden bir sü, i ri koyun geçiyormuş, Hayvanlar İ hastalklıymıy, bir yandan ân su- Buzmuş ve ap. Koyunlar suyu İçerken derede | biten bir ottan da yiyorlar. Biraz | sonras hastalıkları geçiyoruwÇoban | | hayret ediyor. Onunda srtnası | varmış. O da bu ottan yiyor, onun | hastalığı da geçiyor. İşte, bu gifalr ot bu suretle keg. fodilince almışla rşehre getirmiş- ler. Doktorlar, eozawılar üzerinde uğraşmış ve nihayet, keşfedilme , #ine koyunların hizmet ettiği bu kima kma nebatından, bugün srt . maya karşi kullanılan kinin mey - dana gelmiş, * Uzun buynuzlu çekirğe, — Ge. çen hafta size vücudundan uzun kollu bir maymundan bahsetaniştik. Burada da buynuzu vücudundan v- xün bir çekirğe görüyorsunuz. Bu çekirğeye Amerikada rastgelini . yor. Başınm iki tarafından çıkan ve çekirgenin dokunma hiss! uzuy- larını tegkii eden buynuzları o ka. dar uzundur ki, hayvan bir çok dar yerlerden bunun yüzünden geçmekte müşkilâta uğrar, Yerliler bundan istifade ederek çekirğeleri kolayca öldürecek kapanlar kuru - yorlar, * Peynir atan toplar! — Bir ge- minin toplarile mermi yerine pey. sir atıldığını hiç duydunus mu? İşte, bu garip şey tarihte cereyan etmiştir: Bundan iki asır kadar evvel, ce. mubi Amerikada iki memleket bir birile ahırp ediyor. Denizde yelken- Ni gemilerle çarpışıyorlar, Bu çar- pışmalardan birinde gemilerden birinin mermisi bitiyor, Düşmanm gemileri d9 yaklaşmak üzere, Ne yor. Denizin ortasmda mermi de, yapacaklar? Kaptanı bir telâş alı, il, taş bile bulmanm imkânı yok. Bu sırada kaptanm aklına bir sey geliyor: Gemide bir alay yuvar - lak yuvarlak Felemenk peyniri varmış, Topa onları koyduruyor. Toplar başlayor, Düşmanın Üzeri- re peynir güllelerini atmaya! düş- manlar bu yehi çeşit bombaların na olduğunu anlamaya vakıt bula, madan şaşkına dönüyorlar ve ka. çıyorlar. Bu suretle, ötekiler pey» Birle muharebeyi kazanmiş oluyor. lar, Fü ayağından kova — Resim- de, adöla bir ağaç kökünden yapılmış kova gibi bir gey gö - rüyorsunuz. İçine de buz ko - yup soğusun diye şarap İalan koymuşlar, Fakat, dikkat edecek olursa- nız görürsünüz ki, bu köva, bir ayağa benziyor. Evet, aldanmı- yorsunuz: Bakım ayağın beyaz beyaz parmakları da var, Şimdi anladınız, değil mi? Bu bir fil ayağr'lır, Filin ayağını kesmiş- ler, derisi ile beraber kurut - muşlar. Sonra içinden bacağm kemiğini çıkarmışlar, Olmuş si- 7 güzsi birkova.. 1 ceralarmı bundan bir kaç hafta evvel bitirmiştik. O romanı başm, dan sonuna kadar takip ettinizse Tarsa maceralarmı ne büyük bir heyecanla okuduğunuzu ve «a. Bu ne olacak diye arkasını nasıl beklediğinizi hatırlarsınız. İşte size bu hafta, Tarzanm De- fine adasmdaki maceralarından bir kaç kat daha heyecanlı yeni bir macorasmı anlatmaya başlayoruz. Bunu da ne büyük bir zevkle ta . kip edeceğinizi. buradaki ik kıs. mi okuyunca anlayacaksınız. L- — Eyvah! fırtına çıktı! — Durmayın — çocuklar! Yek kenleri toplayın! — Hey! Gemiciler! Küreklere dayan! — Dünteni kır! Yoksa oehen- nemi boylarız! Bu gürültü Büyük Okyanusun ortasındaki bir yelkenli - gemide kopuyordu. Buna da ( sebeb, hiç beklenilmedik müthiş bir fzrtma. nın kopması sebeb olmuştu. Gemidekilerin hepsini bir telâş lâş almıştı. Yalnız, bütün bu kor ku ve telâş arasmda dimdik du ran biri vardı, Bu, Tarzandı. Tarzan, bir müddet, keskin ba kışlarile etrafı gözden geçirdi: Ufuk kararmıştı. Sonra gemidekilere baktı: Herkes koşuşuyordu. . Geminin içi allak bullak olmuştu. Tayfalar iplere sarılmişlar, © yelkenleri in dirmeye çalışıyorlar, yolcuları teş kil eden sarı derili yetliler öteleri- ni berilerini kaparak kendilerini anbarlara atıyorlardı. Dümenci, dümenin tekerleğine asılmış, ge. miyi suların cereyanı ve rüzgârin kuvveti ile şimdiye kadar süratle gitmek olduğu yolun tam tersine çevirmeye çalışıyordu. cik y mızda da so | dar Tarzanın Define d maceralarını okudunuz. durma bir memleket Hakikaten, Büyük ta, yani şimalt Amerikan” tarafındaki denizde, Pa, nalının şimalinde “Defin* diye bir yer vardır. Adan” 4 böyle sanmayın. H y! da define gizlidir. Bunu bebi şu: J Eskiden © denizlerde korsanlar vardr. Ameriffej #iniz ya, altın Siyeri asırda Amerikanın ; dan hep altın çıkarmak rupadan akın akın insaf tir. ” İşte, korsanlar onların aldıkları altınları, başka?” masın diye, bu adada #p gömmüşler . Sonra, Bİ” kendileri gelememişler. B* Tarzan, bütün bu ei anlamamış gibi, geminin na sordu: — Ne ve, Kaya luyor? Kaya Baba sl ei hakiketen kaya farm! denizciydi. Çin tara ye iriyan biradam olduğu için onun Mun miş, buralarda denizciliğ? mış biri olduğunu mali Kaptan, Tarzanı nırdı. Onunla berabi ii De seyahatler yapmış! seler o da telâşlıydı VE. gi” vaziyeti bir kaç kelim$ R mak istedi: p — Mithiş bir fırtıns dedi, g —Ne çıkar! biz a5 şartı” çirmiş insanlarız! gi —öye ama © şimdiye kadar Bin ve benim bir kaç SA gelen bir fırtınadir. Vi tarafı, bulunduğumus i keli olması... — Ne tehlikesi? — Tehlike şu: rene zi biraz sürükledi mi &ri şiddetli bir yerin© ; Ondan sonra ne yek mak para eder, Ne ( dilmen, Doğru ceheri” sına meydan kalmadı b bep bir ağızdan bir çöl lar: — Eyvahi giye a Kaptan bağırarak wi — Ne oldu? yar