pi i HABER'in Tarihi Romanı: 24 HABER — Akşam Postası (SEARURUPN | Gizli Vazifeden Hariciye Nazırlığına. | Yazan: RAHMİ YAGIZ - Canım dede, şu mesnevi ağzıyl ami birak da derdini söyleli: Dışarda yere çömelmiş, parmaklariyle tesbih çeke çeke iniiyen 60 lık, ak sakallı bir ihtiyar içe- © ri girdi. Doktora, sıhhiye neferlerine, ilâç sandı- mı? ğına bakımdı. Sonra selâm verdi: — Selimi aleyküm erenler! Doktor Behcet buna sinirlenecek yerde te- Yessümle vaziyeti kritik ediyor, adetâ eğleniyordu. Dedenin selâmma mukabele etti: — Aleykümselim derviş baba... Şöyle yakm zel bakalım neyi ver? Dede etrafma tekrar bakındı. Neferlerin ya- «ında söylemekten çekiniyormuş gibi bir tered - düd vakfesi geçirdi, sonra yavaşça fısıldadı: — Tablati âcizide bir tagayyür meşhud. — Ne gibi tagayyür. Evveleo tahlatmız na- sıldı? — Mülâyimdi ama,. — Ey, şimdi değişti mi? — Dün alışamdanberi! — Yani sinirleniyor, uykunuz Yaşlı derviş doktorun anlayıştızlığına acır gi- kaçıyor, filân © bi istihfaf dolu bir tebessümle hekime baktı, Mâve etti: — Tablati âciziden maksat hilki tahavvüller © değil, bedeni tagayyür! — Canım dede, şu mesnevi ağzıyla konuşma- yı bırak da derdini söyle! Dede neferleri işaret otti: — Fakir teeddüb ediyorum! — Yok canım, onlar da yarıbuçuk doktor sa. yılır, sıkılma, söyle... — Haşa huzurdan basur olmuşum! Doktor güldü, şakalaştı. — Eh, teşhisi kendin koymuşsun dede, ilâç da yapaydın bari! — Fakir onu da yaptım; fakat nedense tesiri sörülmedi, halbuki mücerrebdir de. — Peki, şü paravananm arkasma geç de sana ir düzenle versinler... Dede doktorun sözünü kesti: Haşa sümme Haşa, Huzuru âlinizde bu hal- vi işliyemem! — Canım dede, sen dediğimi yap, derdini an- © Hyalrda! Dede itiraz, doktor Israr ederek 15 dakikalık bir münakaşa oldu. Neticede bunu (biodeblik) sa- yan mevlevi Samed dede, revirin boşaltılmasına doktoru razı ederek istenileni yaptı. Doktor ilâç verdi, dede çikti. İkinci hastayı — Gağırdılar: — Yedikuleden derviş İmadeddin! 45 ik siyah sakal, uzun #ikkeli bir derviş içeri girdi, o da doktoru ayni şekilde ime Behcet sordu: — Neyin yar derviş baba? Mesnevi diliyle de- ğil, açık türkçe söyle, Dırarda bekliyenler de mu. Byone olacak! — Fakiriniz bundan Oçend mah mukaddem, — tekkede bir sema gecesi, züvvır çokluğunda bah- # , oturdu: © kızın belinden aşağı kadar inen, gede yatmıştı. Üstünü Beğeni âcizinin bel nahiye bir nezlei süflye müptelâymm. — Nezlen mi var? — Evot, fakat nezlei sadri değil! —emişim zahir. teüştim, Şimdi Söylenmemiş bir masal gibi Anadolumuz. — Ya nedir? — Nezle süfli! O zamanlar bunu fındık dalı nı kaynatıp suyunu İçmek, ayrık kökü, kiraz çöpü ve misir püskülü mankuuna devam etmek suretile tedavi etmiştim, Allah razı olsun, ahibbeden bir zat da kunduz böceği kabuğunu tavsiye etmişti. Bunu keheibar tozu ile karıştırıp... Dektor sinirleniyordu. — Kısa kes babalık, gel şu paravananm arka- ına... geçlüler, Doktor bin gülçükle dervişe hasta» lik nahiyesin! açtırdı, muayene etti, sonra baykı- rırcasma söylendi: — Bu nezle mezle değil dervis baba, bat gibi belsağukluğu.. — Aman doktor beyefendi, bendenizde... — Sus, bırak! Sen Sama bastanoye gidecek, orada tedavi edileceksin! — Fakir gidemem" — Neden? — İşbu kisvel tassvvufiye ile bu mezmum hastalığı kendime mal edip gidemem, Hicsb ede, rim. — O hicabi vaktiyle etseydin de böyle halt yemeseydin! Çaresi yok, gideceksin! — Gidtmem wirim! — Öyleyse çekersin! — O da işime gelmez! — Festibhanallah, çattık bunlarla yahu, Ben, hastane kâğıdmı yazar, tabüra veririm, sen İster git ,İster gitme dede., Anlaşıldı işiniz gündüz tes- bih rwirması, gece kuzu kavurması değil mi? Haydi çek arabanı? Bundan sonra Üçüncü hastayı çağırdılar, Bu- nun ismi de, hareketleri de diğerlerininkinden ds- ha tuhaftır, p — Malatyalı derviş Lokman! — Efendim, Upuzun bir cübbeyle, sipsivri bir sikkenin ara- sında kaybolan, göğsüne kadar kirçil sakalı uza, nan, kuru yüzlü, çukur ve çakır gözlü bir derviş vizite gadırma girdi. Elini göğsüne bastırarak bas kesti, masa başında oturan doktor Behceti selâm- adi. Sonra sırayla birer köşede duran iki sıhhi- ye neferine de ayni selâmı bastırdı, Feza dolap- larma, parlak maden makasla etrafla duran bazı âletlere tuhaf tuhaf baktı, Doktorun karşısına seç ti, durdu. Sesini çıkarmadı. Doktor Behcet sordu: — Nen var senin derviş baba” Derviş Lokman bu sorguyu mal mülk manası, na almış olacak, kUflü dişlerini meydana çıkaran yayvan bir ağız açışt ve çirkin bir tebessümle ce- vab verdi: — Derviş kısmının nesi olur a evlâd.. Tiği te- ber, şahr levend... Hamdilillâh dikili ağacımız yok. Bir heybemiz var, atarız, nerde olsa yatarız, Saye hakta bir şeyim yok! — Bir şeyin yok da ne diye buraya geldin? — Evlât, bu tabura fisebilillâh cihad için gel- dim. Bizi davet ederken mensublearm asgari mal kaydını söylemediler, — Canim, sana maldan; mal kaydmdan bahse- den kim?.. Nerende ne var? Hasta mısın, nesin. Söyle, daha bakılacak işimiz var. ( Daha var) Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken Sana uğurlar olsun ayrılıyor yolumuz... Zeynep, ninesinin dizleri önüne" -- Neden? — Haydi nine bölüklerimi örü VE Yaşlı kadın, önüne oturan, küçük Faruk NAFIZ — Anası ölmüş ondan, — Satıyorlar ha? — Bana, onu alıversene. — Kız ne idecen onu?... Ribbentrop ziyaretçisinin elini sıktı, li ederken de: hatırladığınıza tekrar te- çilkini Zin, Dedi, Eğer iş um. duğunuz kadar (o muvaffak olamaz yardımıma ihtiyacınız olursa dedi güvenebileceğinizi söylemek asrerim, KAH HADİSESİ Ribbentrop bu eski aşinadan ay- rilsrken bu sözleri nezaketen söyle- mişti, yoksa #ltı gün sonra Trebiç Linkoln'in hakikaten kendisine muhtaç olacağını tabiatile düşün - müyordu. Askeri hükümet darbesi başladı. 13 mart 1920 de sabah saat al- tuwmda ekseriyeti bahriyelilerden müteşekkil 30 bin kizilik bir asker kuvveti, yüzbaşı Erbartın idare. sinde Berline girdi. Hareketin ba- şmda genera! Ludendeorf ile gene- ral Ludviç vardı. Bunlar, bomboş olan hükümet sarayme, hiçbir mu- kavemete maruz kalmaksizın yer- koyu siyah saçlarma baktı, — Haydi nine be... Yaşlı kadın, torununun verdiği, kalın amerikandan yapılmış tarak — bezini dizlerine açtı. Üstleri damar-| lr, derisi çillenmiş, buruşmuş titrek |! ellerle, dişleri kırıla kırda (seyrek) b: leşmiş kara boynuz tarağı yakal » yarak, küçük kızın sırtma bir ipek çilesi gibi açılan saçlarını taramağa ğ başladı. — Nire!.. — Ne yavrum? — Nine.. Sana bir (diyeceğim var, — Deyiver... — Nine, Durmuşların Hasan gil “yeni doğuran ineklerinin buzağısı” mi satıyorlarmış. Küçük kız, cevap vermedi. Nine nin çalılaşmış elleri, ve dişleri kt rik boynuz tarak, kızın saçlarını &- cıtıyordu. Fakat Zeynep, ninesini o sırada kızdırmaktan (o korkarak, T şey Şi yim yalnız, iniltiye gz ordu. Bir ilkbahar sabahiydi. Göğe 8€- rilmiş bulutlardan sıyrılan güneş yeni çiçeklenen ağaçları, ekilmek İ- çin sürülen toprağı, yeşil düzlükle- ti, sitarak ışıklıyordu. - Ben dedim ki, nineme deyive reyim, Belki alırız. O da, Ayşe ki senin parası vardır, dedi. Ayşe ninenin, kizm saçlarındak elleri biran duraladı. Doğruyu Teyip kızı üzmek, yalanla onu ümi ilendirmek istemiyordu: leğtiler ve başvekilliğe OVolfang Kah isminde silik bir şahsiyet o. lan eski bir Avusturyalı memuru tayin ettiler, Bu askeri hükümet darbesine bilâhare bu seböble Kab hâdisesi denildi. Fakat generallerin saltanatı beş günden fazla sürmedi, İşçiler gene- ral tahakkümüne boyun eğemiye- rek umumi grev İlân ettiler, Şi- mendifer münakalâtı durdu; elek» trik, havaşazi kesildi, Berlin ölü bir şehir haline geldi, Ordu açtı, para aldığı da yoktu, Para da alsa ordu mensuplarından hiçbiri satm alacak bir şey bula mszdr, umumi grev vardı. Beşinci günü, hareketin şefleri, ümitlerini kaybederek kaçtılar, Kah “ecnebi bir mamlekete kazmağa mu- vaffak oldu. Diğerleri de dağıldı - lar. Askeri hükümet darbesi sona er» | J mişti. Meşru hükümet iktidarı tek» İrar ele aldr. Başvekil muavini Şif, fer, zabıtaya, isyan kuvvetine işti- rak etmiş olanlarm tevkifi emrini verdi, Kah hükümetin matbuat nasr 'Trebig Linkoln, işte bu sırada, fon Ribbentropa müracaatla yar- dım istedi, MÜNİHLİ İKİ LİDER Martım 17 siydi. Akşam Saat beş te Trebiç Linkoln, nefes nefese, fon Ribbentropun yanma geldi, — Sizl burada bulamıyacağım - dan korkuyordum. Hakkınız var, mış. Saltanatımız ancak beş güz sürdü, Kaybettim, Bana yardım ©- demez misiniz? Hükümetin bütün hmemi benden almasından korku - e CAHİT UÇUK -—i— — Tanrı büyük. Dedi. Te - saçları “alda. Alır mıyız nine? Lohusa di;eğinde al basup ölen «ndan kalan torununa, bir em irmesi kalmetr. Krğü (binbir t zorlukla oçarpışarak, on iki yaşına getirmişti, Onun uyanmağı başlıyan kadınlığını eliyle yetiştirdi &i bir fidanın kümesi, dal budal vermesi ( çiçeklenmesindeki kevifle seyrediyordu. Onun, pazar da gördüğü kırmızı cam bilezikleri vahilmssi, komşu kızlarının giydiğ” fallı basma bir entari yapabilmesi ” na 4'i mavi boncukla b. taramağr altın lira asabilmesi için; sandığın da ısından kalma her şeyini, sat- yorum, çünkü diğer şefler hep kaç- tlar: Ribbentrop sordu: | Fethi KARDE aleyhtarlığının şefi olan tinglerinde — Ne yapabilirim sizin için! İmağı memurdular. Fakat © Saklamak mı? Trebiç Linkoln gülerek: bal ve tavırları işçi topl da süratle şüpheyi davet ri — Saklamak mr; dedi, hayır. Be| gi toplantıya girteler işçiler ni saklanmağı kabul edecek bir 8- | dağılıyorlar, onların hafiye dam mi sanıyorsunuz? Ben sizden Müniho gitmek üzere bir otomobil vermenizi rica ediyorum. — Otomobille mi kaçacaksnız* Münihe varıncaya kadar yolda bel. ki yüz defa tevkif edilmeniz ibti- mali olduğunu düşünmüyorsunuz. — Hayır ben sizden hususi bir otomobili İstemiyorum ki Öyle olsa hakkınız var. Ben bir kamyon İsti- yorum; şampanya pakliyatında kul- landığmız kamyonlardan birini, Ay- ni zamanda işçi elbisesi de lâzım, Bu suretle Münihe zahmet çekme, den gidebileceğimizi umuyorum. Bir an tevakkuftan sonrs devam etti: — Gidebileceğimizi o diroyum; çünkü yalnız değilim, Münibe İki arkadaşımIa beraber gideceğim. Koridorda bekliyen iki kişiyi ça- gırarak bunları fon Ribbentropa takdim etti; — Münihli (siyasi liderlerden Ditrih Ekart ve Adolf Hitler. İ- simlerini belki işitmişsinizdir. Hayır. Fon Ribbentrop ne Dit- rih Ekarttan, nc de Adolf Hitler den bahsedildiğini işitmemişti, Bu iki isim de ona tamamiyle yabancı idi. Ditrih Ekartın elini sıktı. Sonra elini Hitler isimli olana uzattı. Bu adam:, — Beni tanmadınız mı mülâzim « | Ribbentrop? Ben sizi hatırlıyorum İhtimal şimdi küçük bir sakalım ol duğu işin beni tanıyamadmız. Bundan &vvelki | keriz dö Ünirormatiyeik YETbiSO nuna doğru Münihte değil miydi - vz? İ BİR HATIRA Fon Ribbentrop düşündü. Hitler? Kimdi acaba bu adam? Ne münase- betle görüşmüşlerdi? Ve birden ha tırlağı, Mülâzim fon Ribbentropt, onbaşı Hitlerle harbin son haftaları içinde tanışmıştı, Münihte idiler, Şehirde karışıklık vardı. Her gün kanlı hâ- “seler oluyordu, Komünistler iş be isna şeşmeğe çalışıyorlar, İsyan kazanı hazırlanıyordu. Polis âciz vaziyette kalmıştı. A- sayig teminine memur edilen mer- kez kumandanlığının da işleri ba. sından aşmıştı. İşte bu sıralarda mülâzim Ro- zenberg (şimdi Almanyada yahudi ların saçları on on iki bölük o!” halde, Zeynebin tam otuz beş sayr lryordu. Konukomşu delikanlılar, değir mene ur Öğü'meğe, veya pazara gi- derlerken, Ayşe nineye uğruyorlar, değirmene gidecek unu, pazarda v işi olup olmadığını sorarak konuşu: yorlardı. Bu esnada gözlerini Zey* nepten âyırmadıklarını ihtiyar ka- dım seziyor, kızm, gün geçtikçe, ser Pilip büyüdüğünü ve bir gün one gelin edeceğini, onsuz kalınca boşa" lan. onunla beraber tadı gider ya şayışını, dalgın dalgın düşünüyor” mış hattâ ölümlük, dirimlik diye) du. s'dadığı bi “ç kuruş lira çeyreği" ni bile bozdurmuştr. Zeynebin, ir ları uzaya rak dolgunlaşiyor, düz kalçaları yu varlaklaşıyor, © “ ” basma entarisi nin iki yanını hafifçe kabartıyor du. Kızın dem biçimi çekik kara kirpi'srinin altında Si a” bemağa başlamış, O buğda; benizli yüzü vakit vakit kızarıyor gülerken sol yanağı çukurlaşıyordu. Saçları, hemen, birdenbire de--ek kadar azbir zamanda wzamı kalçalarıma inmişti. O yaştaki kız — Nine haydi bölüklerimi ör.. İhtiyar kadın, torununun gün şt ğı gibi sıcac"'” sesile ürpererek, ayıl- dr: — Şimdicik kızım... Elleri usta “areketle oynuyor, parmakları, bir ipek çilesi çözer gi saçları hessolıyarak ayırıyor, Ö “yordu. — Kaç bölük olacak nine? Ayşe ninenir, yumuşak kırışıkla” arasındaki kirpiksiz, çerçeveli, kara Yözleri parladı. o Dudaklarının ke aarlarında Zeynebe bakarken, kızı ları derhal anlaşılıyord. i iv. İki mülâzim (vazifelerini maz oldular, Ribbentrop yerist kasının tayin edilmesini hazırlandığı sırada Röz nazea bir fikir buldu? ast enberE — Fevkalâde bir fikir bul zizim. Dedi, Mitinglere biz ğimize itimat ettiğimiz bir veya küçük zabit gönderdi” muhite bizden daha iyi uys'j ği cihetle bize nazaran m olur. Ben bu vazifeyi yapabildi rini tanıyorum. İyi bir on! tanperver ve zeki, KomünisÜ nefret ediyor. Temi Adolf İhtilâleilere karşı şevkle © ğrmdan eminim, Bir saat sonra Ribbentropülğ Sima yelen bir sivil, askerce verip, kendisini tanıt: — Onbaşı Hitler emrini#? tazırdır Mülâzimim, Mülüzim Alfred Roşenbeff rinin çok mükemmel olduğ” bikatta anlaşıldı. On beş GÜ garnizon kumandanı, gayet ve mühim malümatla dolu "© yazan onlaşı Hitleri biseat © Jetti, “PARTİ ŞEFLİĞİMİ Gö BORÇLUYUM!" 2 Yon Ribbentrop bun! yemca Hitlerin elini tekrar — Hatırladım. Çok siniz. Demek şimdi siz lar? >. deği de si meşgulslinüz, Müthiş şey, mızda herkes siyaset Yı ütika hayatı şahsiyetle apış” dol” Gülerek, Hitlere yer Hitler oturdu ve gayet titaben bir nutuk söylüyor“ İl söze bağladı: — Mülâzim Ribbentrop” hep böyle hitab etmeme ödiniz. Benim da siyaagtie " olmaklığıma şaşmış görü Filhakika bu sihada um Hitleri nc ümid edebilir v€ yehilirdi? Bununla berster haya atılmışsnm bunun 8$ zin yüzünüzden olduğunu nutmiyacağım. A , (Pevamı © AE A A KA 2 G. İR'IN EDEBİRİROMLİNUN 14 “Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken, zülüş çizgileri genişledi: — Bir, iki, üç... diye, le otuz üçe kadar saydı. saçları eliyle yoklıyarak h 5 | dinlerken, onu düşlnürken ai Önü — Bugün, her zamandan düm Zeynep, otuz yedi laci Küçük kızın omuzları Dİ “ irertisite #e-efi, Ninesini deki sevgi ahengi, çalı gibi gt maklarının incitmekten rüşleri; kızın ineğin le söylüyordu: — Görsen nine, derisi vi dife gibi, hem de Del rm içi badem çiçeği gi Kulaklarının ortasmda zibi iki tane boynuz Ci vel Si Durmuşların Hasangilin yar Hast d nu çullara sarmış, ocak kız çiğniyerek yatıyor. : “Zeyneb, di saklardım, Ne ideyim bü Mmazsa pazara götürür Sarım, dişi 1 Bi “0