CEDPHEDEY,, Vaka Padişahın halt münakaşa- HABER'in Tarihi Romanı: 9 Yazan : RAHMİ YAĞIZ sından da ibaret olabilirdi Padişah memnundu.. Orduları zafer peşin. | de koşüyor, kendisi huzur içinde şevketlü ün. — vanını sürükliyerek Boğaziçine yaslanmış, Dol t | mabahçe sarayının denize nazır hünkâr daire. — gsinde dünyasından bihaber zafer kasideleri - düzmekle uğraşıyordu. Enver, Talât paşalarla Şeyhülislâm, mev . Ü levi taburunun bânisi Veled Çelebiyi huzura — getirdikleri sırada padişah pencerenin önünde oturmüuş, hazırladığı Çanakkale destanının — soön mısralarını yazmakla meşguldü. Hünkâra f damadının geldiğini haber veren başmabeyin. ci hünkârın kâğıt üzerinde söylene söylene çıziktırdıg'l satırın bitmesini beklemiş, ihtiyar 4şevketlü kâğıttan başını kaldırınca kapının - yanında elpençe divan duran mabeyinciyi gör : müş, titrek sesile sormuştu: Vi | ı — Ne var? Ne istiyorsun Lütfi? Lütfi Bey yerden temennayi çakıştırarak arzetti: — Şevketlâü efendimizin damadı şehri ya — rileri bir mühim meseleyi arz hususunda hu. zura kabul suretile iradelerini istirham ediyor Mlar. Sultan Reşat, bu karışık ve ağdalı ifadeyi — iyi anlayamıyarak sordu: l i h l (nü — Ne diyorsun Lütfi.. Enver mi geldi? Lütfi bey tavrını bozmadan tekrarladı: — Eyet, padişahım, Enverpaşa hazretleri - geldiler... — Peki, ne istiyormuş? — Huzura kabullerini istirham ediyorlar!. — Yalnız mı?.. — Hayır padişahım, yanlarında sadrıiâzam »paşa ile şeyhülislâm efendi hazretleri, ve Çe- lebi efendi de var.. Sultan Reşad bu kalabalık heyetin, şeyhül- islâm ve sadrıâzamla Veled Çelebinin damadı — ile beraber bulunuşunu iyi karşılamadı, hayıra —alâmet saymadı, tekrar baş mabeyinciden sor. $ dü: l — Böyle kalabalıkla gelişlerinden maksai- | ları nedir acaba? l Lütfi bey cevab vermedi, boynunu büktü, iradeyi bekledi. Enver paşa, böyle keyfi mayeşa icraatiyle ve tecrübesizliği yüzünden her dşte bir çok ak saklıklara sebebiyet veriyor, yoktan yere katı- — şıklıklar meydana getiriyordu. Böyle, şeyhüliz- - lâm, Çelebi ve sadrıazamla birlikte saraya geli- — şi de böyle bir hâdise idi, Yaşlı padişah birden. — bire böyle devlet erkânı ile gelişi hayra yorma- ']: makta., bozuk ve eskimiş dimağiyle buna türlü — manalar atfetmekte mazurdu. Vaka bir hal meselesinin münakaşasından — da ibaret olabilirdi. İşte bu nokta ihtiyar şev” ketlinin birdenbire şaşırmasını intaç etmişti. Lütfi bey cevab vermeyince, ihtiyar padışalı . tekrarladı: — Ne diyorsun Lütfi, niçin huzura çıkmak i dstiyorlar acab?.. __; du: “lemişlerdi, Hünkârım!.. Lütfi bey cevab vermek mecburiyetini duy- — Mühim bir mesele arzedeceklerini söy- İradei seniyyenizi bek- — İiyorlar. '. * K ';': < Necdetten hoşlanmıyorsun vesselâm. O- — onün ismi geçince sana bir şeyler oluyor. ' hinde hiçbir şey söyledim mi? K N u Te |e T o Tadaydı. —© Behire arkadaşma sitem etti: H Gitti. © — Neler söylüyorsun Behire,, Necdetle — aramızda hiçbir şey geçmedi ki aleyhin- — Bilmem Behire.. Bu halin benimle “beraber olduğun için sevinmek mi, yoksa arkadaşından ayrıldığın keder mi? Behire kulaklarına kadar hissetti ve: — Hangi arkadaşımdan? diye sordu. — Biraz eyvel Necdeti buralarda gör- kızardığını HABER Sultan Reşad bir müddet daha düşündü, sonra isteksiz bir tavırla irade etti: — Peki... Söyle gelsinler!.. Beş dakika sonra Enver paşa ile diğer dött kişi huzura çıkmış, Sultan T eşadı etekliyerek arz odasının kapısında, gözleri yerde ihtiyar şevketlinin karşısında boy gösteriyorlardı. Sultan Reşad sadrıâğzamdan başlayıp Veled Çelebiye kadar gelenleri tepeden ayağa süzdük ten sonra titrek sesiyle sözü aldı: — Sizi topluca bir halde karşımda görmek. le mesrur oldum. Cenabı Hak cümlenizi devam l1 muvaffakiyetlerle şâd ve muzaffer eylesir". Padişahin bu iltifatına nazırlar yedi yer” den temennalarla karşılık verdiler. Padişah sor du: h — Nedir? Bir isteğiniz mi var? Arzedece- ginizi bekliyorum. Padişahın geçirdiği heyecan tavrından bel- li idi. Kurnaz nazırlar bunu anlamakta geçik- mediler. Talât paşa harbiye nazırından evvel davrandı. Sözü aldı, izah etti: — İradesini istihsal için bizlere lütfen mü. saade buyurulan Meyvlevi tabur teşkilâtını ta- mamlamak üzere bu kuvvetlere kumanda ede" cek olan Veled Çelebi İle birlikte huzuru şevket mevfurda keyfiyeti el birliği ile arza ictisar ettik. Padişahın yüreği ferahladı. Korktuğu deh gşetli bir tebliğe, bir hal vakasına karşı gelmedi- ginden doğan bu ferahlayışın sevinci içinde ko- nuştu: — Tabur teşkil edildi mi?.. — Efendim, Mevlevi kullarınız İstanbula geldiler. Bu sabah Bayazidde vükelâ ve rical huzurunda bir geçid resmi yaparak nezaret av- lusuna alındılar, Süratle harekete gecmek arzu sunu izhar eden Çelebi Efendi ile bizler Efendi. miz'» u yoldaki iradelerinin ne yolda şerefsa- dir ; “ını telâkki için huzura çıkmak cesa retinde bulunduk!.. — Pek âlâ... Tabur ne zaman hareket cde- bilir?... — İrade buyurulduğu takdirde, derhal!. — Peki... Siz kararlaştırın. Mabeyne bildi- rin. Ben iradesini nezarete gönderirim. — Merasim hususnda bir irade gerefsadir olacak mı?.. — Onu da Enverden öğrenin!.. n Enver paşa söze karıştı: T — Esasen bendeniz de bü hususları arze- decektim!.. — Ne gibi!.. — Merasime aid proğramı hazırlamış bulu. nuyoruz. — Hemen mi?.. — İrade buyurulursa evet padişahım!.. — Öyle ise mabeyne ver!.. İradesini hazır- layalım!.. — Baş üstüne padişahım!.. Bundan sonra Veled Çelebi de dahil olmak üzere huzurdaki nazırlar Hünkârla muharebe va ziyetine dair bir saat kadar daha konuştular. (Devamı var) gea Nakleden : müştüm de beraberdiniz sanmıştım. — Aldanmamışsın. Necdet az evvel bu- — Demek onunla konustuğun için bu hale girdin.. Ah imkânı — olsaydı da bu marifletini doktora söyleseydim. — Senin Necdetle yıldızın barışamadı de bulunayım.. Behirenin iyice canı sıkılmı:tı Fi — İnkâr etme Allah aşkınma — Neclâ.. Fakat haksızsm, o, hemen hiçbir kusuru — Sana şimdiye kadar Necdetin 2dley- düşman olduğunu hissettiriyorsun. Hattâ o da bunun farkında, — Size bunu o mu söyledi. — Evet biraz evvel,. — Öyleyse ben bunun sebebini anla- dım gitti. Geçenlerde bir gün Necdet be- ye Yakacıkda rastgelmiştim. Behire hayretle haykırdı: — Öyle mi? Fakat o bana bundan hiç bahsetmedi. — Hatırma gelmemiş blacak. — Necdetin Yakacıkta ne işi varmış? — Bana anlattığına göre sükünete, ha- va almağa ihtiyacı varmış da onun için gelmiş.. Behire sesine lâkayt bir ilade vermeğe çalışarak, fakat beyni şüphenin kürtlarının kıskacı içerisinde; si İlâzım. dır. zalim HABER — Al:;ıııı Poıtııı Behire sert sert cevap verdi: — Necdet bana hesap verm3ğe mecbur değildir. Fakat seninle Yakacık a nuşmasını benden gizlemesi de manasız- Neclâ gülerek cevap verdi: — Haydi canım, haydi kızma, Necdet- le Yakacıkta buluşmamız sırf bir tesa- düf ezeridir. Necdet bu tesadüle hiç kıy- met vermediği için sana Bahsetmemişstir. Fakat biz orada konuşurken senden uzun uzadıya bahsettik, Behire birdenbire sakinleserek: B — Necdet, diyordu. bana bundan bi; — Hayır.. Fakat hareketlerinle ona — bahsetmesin, şaşılacak şey doğrusu. a'eyhimde nelör s0) — Ya, dedi, eski oocik'uk a? ";caa& ALTMN Sahte jandarma ayağa kalktı. Bal kon kapısına yaklaştı. -Hava serin olduğu için xapıyı kapatacaktı. Fa- kat te.sddüt etti. Zabit mırtldandı: —. Biraz bekleyin kimbilir. Belkı de ayni piyanodur. Sapsarıydı. Elleri titriyordu. Bit kaç saniye geçti ve iki Almanın um duk'arı hâdise vukubuldu. Piyanist ilhamını bulmuş gibi Forenin melo- disize başladı. Evet, bu geçen geceki piyanistti. Çaldığ” parça da onun madam Lö köre, söylemek istediği bir şey ol- duğunu bildiren bir işaret olsa ge resti. Dığet piyano da başlayınca birincisi Forenin melodisini tamam- lamadan bırakarak “Hayırt! Bunu asla öğrenemiyeceksin!,, parçasının ilk notalarını ahenge hiç ehemmiyet vermeden yavaş yavaş çalmağa ko: yuldu. Kompars yerinde doğruldu: — Çabuk ol Konrad koş bak, pi yanoyu çalan Haym mı? Konrad sokağa fırladığı — sırada o da kâğıt kalemi alarak — çalınan parçaları not etti. İkinci piyano bi- rincinin çaldığını tekrarladığı vakit notlarını kontrolden geçirdi. Konser birkaç dakika sürdü. Pi- yanolar susunca Alman zabiti şilre- yi halletti: Grup şeflerini merkezt mahzende geceyarısı için toplayınız. Kompars mırıldandı: —- Benim için son bir tali eseri! Bu sırada Konrad nefes — nefese geldi: -— Piyanoyu çalan Haym.- — Pekâlâ; seni gördü mu? — Hayir. — O halde otur da düşünelim. e Fakât.. Kompars hiddetlendi: — Otur diyorum, Lüzumzuz acele istemez. Haym grup şeflerini mer- kezi mahzende toplamağa davet e- diyor. Madam Lökör daveti alâka- darlara bildirecek. Kadını, şüphesi- ni uyandırmadan takip edebilecek misin? — Evet. Sokaklarda daha asker ler dolaşıyor. Bu sebeble fazla na- zarı dikkati celbetmem. — Haydi bakalım öyleyse.. Ben her ikinizi de uzaktan takip edece- ğim. Eğer uzakta kalırsam — köşe başlarında tebeşirle işaret yap. Birkaç dakika sonra ağaçların ar- kasına saklanmış olan Komparsla Konrad, madam Löksörün methalin de ışıkların birdenbire yakıldığını gördüler. Saat tam yirmi üçtü. MASAL ÇOCUKLARI KA OA Ş KYU TİSSR O MN a MUZAFFER ESEN Neclâ Behireye takıldı: — Demek Necdetin bugün gidip geldi- ği yerler hakkında sana bir rapor verme- kö: zadarım dedi bakayım. 10 AGLSTOS — 1939 Â V) ._54— B K . VER Kompars: — Zamanında yetiştik.. dedi. Fri: çin intikamını alabileceğiz. Yanına silâh aldın mı? — Evet. — Harekete geçmeden önce dü şünmek prensipini demin ortaya a tan ben tabancamı almağı unuttum Yumruklarımdan başka silâhın yok. * * © Evde herkes uyuyordu. Madan Lökör elektriği söndürdü ve karar- ık sokaklara daldı. — Şiddetli — bi. rüzgâr yüzüne çarptı. Üşür gibi ol du. Fakat bu soğuktan değil, kor kudandı. Evvelâ böyle olurdu, — ilk anlar geçtikten sonra alışır, korkust azalırdı. Yolun —ortasından — yürüyordu Genç kadın hergün kurşuna — dizil- mek tehlikesine maruzdu — ve bunu biliyordu. Fakat bu cesaretine rağ- men geceleri karanlıkta yürümekter korkardı. Başımmi çevirip takip edi lip edilmediğini anlamak için arka sına bile bakamıyordu. Büyük meydan istikametinde da: sokaklara saptı. Adımlarını. âdet: çoşarcasmma sıklaştırdı. Bozuk kal- dırımlarda düşecek gibi oluyordu. Nihayet bir kapıyı çaldı. Kapı der hal açıldı. Kadın içeri girmiyerek acele acele bir şeyler söyledi. Bir erkek sesi sordu: — Peki takip edilmiyor sunuz ya? Genç kadın buna ihtimal vermi- yordu. Tekrar yola koyuldu. Sokağı geldiği istikamette geçecekti. Köşü: başımnda karşısına çıkan jandarma: ya çarptı ve korku ile bağırdı A Sçn kımsın? diye, sordu.. Ev. rakını ver bakayım, Madam Lökör titriyen elinde ha- zıt tuttuğu geceleyin sokağa çıkmak müsaadesi veren vesikayı — uzattı, Jandarma bunu cep fenerinin ışığır da üikkatle tetkik etti. Arkasını ka dına dönmüştü. Kaputunun yakas nı kaldırmıştı. Tetkikt bitmek bil- miyordu. Nihayet homurdandı: — Pekâlâ. Vesikayı iade etti ve yürüyüp git ti. Genç kadın o uzaklaşınca yoluna devam etti. Eküye sokağına gelince ye kadar başka kimseye tesadüf et medi. Orada, peşinden takip, edildi: ği şüphesine düştü. Peşinden ayak sesleri geliyordu. Acaba gene o jandarma mı? Ye niden endişeye düştü. Tekrar bir ka pıyı çalmadan önce, korkusunu bü- yük bir gayretle yenerek dönüp ar — Necdetin aleyhte bulunmasına im- kân var mı hiç, Bunu nereden çıkardın. — Bana son gelişinde biraz dargın ola- rtak ayrılmıştı da ondan. O gün kendisine nişanlı olduğumu bir daha hatırlatmış ve evime mümkün olduğu kadar seyrek gel- mesini rica etmiştim. Sonra düşündüm ve lüzumsuz yere eski arkadaşıma çektirdiğim için üzüldüm. Tabili beni ta çocukluğumdan tanıdığı için bu hareketimden çok fena kırılmıştır. Hal- buki onun kırılmasını hiç istemem. Nec'â güldü: — Tabii değil mi ya, dedi. Yirmi se- nedenberi devam eden bir arkadaşlığı kır mak kolay değil. — Alay etme Allah askına, senin annen bahan sağ, bir sürü halan, Halbuki benim için dünvada sender. ve Necdetten başka kimse yok. kesma baktı. Yüz adım kadar geri- man rında ıstırab Necdet _lıydı utandığ teyzen var, Ğİ çibi öluyorum. buüriyetindeyim. Bunu söyl Deuğımı da söylersem... — Malüm, bunları tekrarlama. J — Hayır Neclâ, senin bu hisleri ' w Neclâ Behireyi elinden tutarak Büıda | — Ben her vakit senin yanmdaY'm' İ na güvenirsen Necdete ihtiyaç kallfn“'aıq — Senden başka bir | bana çok görme, İkinizden hıçbll'lS“'ıi da edemem, — Ya öyle mi? Kısa bir zaman için ikisi de llk defa söze başlayan gene Behire Kızara bozara söylendi: — Demek geçen gün ikiniz karşi ya gelince uzun uzun benden M öyle mi? Herhalde aleyhimde bul Tevekkeli değil o gün kulaklf:u'lîn ötüyordu. Ca| Behirenin, Netlâ ile doktorun © Fğ,d' ler konuştuğunu çok merak etti renmeğe çalışıyoördu. Neclâ cevap verdi: v— Doğrusunu söylemek 1 Necdet bey sana dair çok şeylef Sobî B - , Çeviren: Fethi Kardeş *l | is. — açık bir asker, bir kaldıfii” daz, ötekine sendeliye sendeliye Y” üyordu. Bir havağgazi direğine *” tusdü ve oradan hız alarak Kaf Ki v daki bir evin kapısına f“dğ İ $' pıyı yuraruklamağa bnşladı- Ve — dan bir pzncere açıldı. Fransı?” |),, iülürler işitildi. Sarhoş Alman | v .de kapıyı birakarak —:—nnral-:îkî Teği vda ayni hareketi tekrarladı. | t1 AI Madam Lökör rahat bir nele$ ü di ve o sokakta — iki kapı Çâ'a"ı Haymın emrini tekrarladı. BÜY" meydana glediği zaman sarhoş Nt Tn aalâ bir yevre gidemsmişti. KAS” P Aj siraz sonra onu gözden. - kaybDE tü Aztık işi bitimnek " >---1i. l - Tekrar karanlık oskaklara dâlÜ” B3iraz sonra Frezi sokağına sapti V zaman tokmâıî M Et. papaz Gayvardın hiçbir dti olmryan kapısının şevirip içeri girdi. Vazifesi bitmişti. Şimdi papâj svinde asabını dinlendireb'lirdi. & yak sesleri üzerine papaz odasl” 0 "' kapısı önünde göründü: ““* e — Sen misin kızım? Hayrolâ öği ü na bir haber mi? p — Bilmiyorum. Merkezi mal?” İ bi de grüp şefleri geceyarısı toplar al ." caklar. - İyi bir habere benzemiyor ; bu şekilde sık sık davetler yapğ Ne ise, Allahın inayetile bu € müşkülü de yeneriz, Fakat ti 'm. sun kızım. Nen var? Bu kadar (* h*t* Boti ll i v “ u.duğun halde böyle bayılacak * J ol şena mana veremiyorum. | Genç kadın cevap verdi : — Geceleyin cezaretima para yor! Karanlıkta küçük bir # 'iid a * ** & ! n Köşe başında Kompars, I—..mü"t’ İ bquştu Konrad: | süphelenir, Ne yapalım? — Artık ehemmiyeti yok. beni iyi dinle.... Yarın Frıçı fl’â benim gonderdıgımı söylemek F fi zaman, bütün casus çetesini Y“wl | — Anlıyorum. Esasen Friçilt # müzde benim de mesuliyet hiss” | £ var. — Papaz Gayyard, grup. nit İçtimama gidecek. San 'g 1 ki bunun için sokağa çıkmasll;# zum yok. Altı haftadanberi, tifd defa Fransaya da gittiği halde h suda memur adamlarımız orılln göfî celevin kapının eşiğini aştığm' y mediler. (Devamt var) ı ; imkânsızdır. Ben Sıkıntı d ya sana dayanacağım, Ya N Necdit tek arkadâ Mf Fakat bunu açıktan açığa M ığı için imalı, kınayelı bir SĞ"ı di. Daha ziyade ben ona senden — y