<a "t -a Z. n ne a Hi a — I4 TEMMÜUZ — 1950 M cadı n paraşütçü yetiştiren mektev ! Paris civarında Garş köyünde ka: din paraşütçü yetiştiren bir mektep Vardır, Fransız kadınlarının -havacılığa "_““'El olan meyil ve alâkalarınır gP:mden güne arttığını bu mektebir Sördüğü rağbet pek güzel isbat et Mekecir, Üç aylık kurslar halinde olun moektebin ilkbahar devresinde î;l_*îlk"*mn sayısı 700 ü geçmi;ştiî. Üdüktep yalnız paraşütçü — yetiştir Tek maksadile açılmış olduğu hal- de görülen rağbetten cesaret alına Tak plânör ile uçuş ve tayyare has t'ahakıcıl.aı-ı sınıfları da açılmıştır. Mektebe giren talebe — evvelâ bir Y tamamile nazari ders okur. Son Fa Paraşütü katlamağı — öğrenmeğe ha-îîar. Mektebiri en zor işi bunu öğ Tenmek sayılıyor. Çünkü bir para- _îütün muntazam olarak zamanında *“Çılabilmesi için gayet — muntazam Olarak katlanmış olması şarttır. draştütle düşüşlerde vukua — gelen zaların bu sebebten geldiği tes- iu[; edilmiş oldufğundan mektep bu * çok ehemmiyet vermekte ve ta- rîh%'e İyi paraşüt katlamasını öğ- İmeden evvel paraşüt takmamak- aqu._ m:l'a!ebe paraşüt katlamasını i'ığreıî “«tan sonra paraşüt takma dersleri füar. Bu ders bizzat mektep mü- “Ürü Şoplen tarafından verilir. Dü- YÜste bütün uzuvların serbest kal- Ması için paraşütün iyi takılmış ol- Ması sarttır. Her türlü kaza ihtimal *Tİnin önüne geçmek için — bugün ” Taşütçülere birisi sırta, öteki kar 9 takılmak üzere iki paraşüt veril Mektedir. U_Tîl'eîw? paraşüt takmasını öğren- l' vaKif benziyen cihazlar vasıtasile havada muvazene teminine egzersizler de kâfi görüldükten son: ra talebe bu salıncaktan kendisini atar, aşağıda gerili ağların içine dü alıştırılır. Bu şer, Sonra talebe paraşüt açık olduğz halde karada yürümeğe alıştırılır. Ancak bundan sonradır ki havadan atılmağa başlanır. Orman insanları arasında: 56 YAZAN L.: Busch 36 Yılını vahşiler arasında geçirmiş bir Alman seyyahı Sabu - Havtinin korkudan dişlerinin biribirine vurduğunu işitiyordum... | Gariptir ki hayal meyal beliren ve bir goril büyüklüğünde — cesim bir göğde sahibi olan bu — mahlük bir türlü ayakta duramıyor gibiy- di. Başı bir deniz içinde batıp ç- kıyormuş gibi yükselip tekrar yere doğru alçalıyor, fakat hayal ayak- ları üstüne kuvvetle basarak tekrar durulmaya çalışıyor, Yanı başımda yere kapanmış olan Sabu - Haytinin korkudan dişleri- nin çakır çakır biribirine vurduğu:- nu işitiyordum.. Bütün gözlerimiz sihirbazın vü- cudu üzerinde güç hal ile — ayakta durmağa çalışan bu hayalete sapr lanmıştı. Biraz sonra bu hayaletin iki eli- ni de bize doğru uzatmağa çalıştığı nı gördük. Hayaletin iki elinde de bir şey peyda oluyordu. Biraz sonra bu be- lirdi. Hayaletin iki elinde de ikişer, ü: çer büyük salkımlar halinde üzüm belirmeye başladı. Bu üzümler iri taneli ve siyahtı! O vakit duyduğum hayrete niha- yet olamazdı.Zira bu sihirbaz üzümü nereden bulabilirdi ki daha Ulunga lar dünya yüzünde üzüm diye bit meyva olduğunu asla bilmiyorlardı. O aralık, yerde titremekte olan sihirbazın dişleri arasında — gayet kalım bir sesin bir şeyler söylediği- ni işittik. Dişleri biribirine vurmakta ölan Sabu-Havti: — Alınız, yeyiniz! diyor!.. dedi.. Fakat.. Ah! Bu nedir!.. Ben bilmi- yorum! yenir mi? ölecek miyiz? di ye sayıklıyordu. Zavallı Sabu-Havti korkusundan âdeta hayıklıyor gibiydi. Hayalin dinde beliren buğulu, siyah ve iri taneli üzüm salkımları Tunüs üzüm 'erine benziyordu. — Fakat Sabu - Yavti üzümün ne olduğunu bilme: Hği için son derece telâştaydı. Yerde titremekte olan sihirbazın çalın sesile: — Almız! Yeyiniz! Bize tekrar ettiği halde hiç kimse ayalin ellerile uzattığı üzümleri al- maya cesaret edememiş, — herkes Üayretinden zaten donmuş kalmış- tr. Sihirbaz o kalın sesile yerde tek: rar inledi. Ju * Havti bu cecar çöneleri tit- riyerek, boğuk bir sesle sihirbazın: — Aalın! yeyin! dediğini tekrarla dı ve beni kolumdan tutarak şi<det le dürttü. Kendisi hiç şüphesiz — bu garıp şeyi ilk olarak alrp yemekten korku- yordu. Den hâyret içinde **-*a fırladım ve hayalin iki elinde de tuttuğu sal- kımları kâmilen avuçlarıma aldım. “ “mler henüz sıcaktılar! Bir tanesini tereddüt etmed-.. a zıma attım. Hakikt — üzümdü, Son derece tatlıydı. Fakat kükürt — gib yarip, madeni bir kokusu vardı. Üzümü ben birkaç tane daha ağ- zıma attıktan sonra diğerlerine u zattım. Bizim tayfalar da yemeğe başladılar. Hansın hayretinden nut bDu tutulmuş gibiydi. Alık alık üzüm leri yiyordu. Sonra birdenbire akıl etti: — Kaptanı! Vallahi tuhaf! çok tu: haf! Fakat zehirli olmasınlar! dedi. Güldüm: — Ama budalasın Hans! diye kendimi tutamadım. Bu herif bur ralarda üzümü nerede bulabilir ki zehir katabilsin! Binasnaleyh mur hakkak ki hakikt üzümler bunlar!. Dünyayı bu kadar gezdik, hayatın- da sen zehirli üzüm gördün mü hiç? Hans hayret içinde, tamamile a fallamış bir halde yüzüme bakıyor" du. Üzümden Büuba da yedi. Hepimizin yediğini görünce Sabu- Havti yerden doğru uzanıp birkaç tane kopararak ağzına attı, Fakat adamcağız bu alışmadığı. — yemişi bir türlü vyiyemiyor, ağzında çevirip duruyordu! Üzümler âdeta ağzında büyümüştü! Bü'aralık' Hayal birdenbire silin- di. Yerde sihirbaz daha ziyade inle- meye başladı. Fakat hayal — biraz sonra tekrar belirdi. Sihirbazın et- rafında yere ayakla bütün kuvvetile yuruyor, ayaktâ durmaya — çalışr yoör, kafasını iki tarafa çevirip du> ruyordu. Bir aralık gözlerini — gör- dük. Veya hayal meyal görünen 've kurt veya goöril kafası gibi basık a- lınlt ve uzunca olan yüzünde iki gö ze benzer fosfor parıltısı gördük, Bu gözler ateş gibi kırmızıya ya- kın bir renkteydi! Biraz sonra ha: yalin elinde gene bir çırpınma oldu. MİKİ İS ARAYOR. ZAN ve Ç-İZEN YAT ÖTSNEŞ Bu HUSUSİ BiR TEKN DıRk.. BiZimM iŞşiMığ DEĞİL, .ONU HÂAJ RiİŞTEN TE- DARIİK ETmi ER0 ' KİZ PLANINA GÖRE ” N ) fğl yACAFI> v v BAY DİREKTÖRÜN | | BÖYLE TEKA BAK NE HİÇ GÜ DİREKTORUN İ PORTATİE BANY su BU Bdirı HAYRET LE BU vEN! İCAT Ban- YOYU TET KİK ETti-. © 'ten sönra tavana asılr salıncağa HOŞUNA 2 GiTTı Mi Merak ve heyecan içinde bakıyor- duk, — Bu sefer hayalin sağ elinde canlı, sarı bir kurbağa peyda olmuş tu!. Hayvan kıvranıp duruyor, sıç- rayıp kaçmak istiyordu. Sihirbaz gene kalın sesile bir şey ler söylemeye başladı. Fakat bu se* fer Hans hayretle: — Ooh!.. kaptan! diye söylendi.. Yoksa şimdi de kurbağa mı yiyece- Filhakika sihirbaz mütemadiyen bir şeyler söylüyordu. Buba müt- hiş bir korku içinde bana döndü: — Kaptan! Kaptan! diye kekele- di. Kurbağayı da alın diyor! — Alalım mı? yiyecek miyiz? — Bilmem!.. Hayalin elinden kurbağayı gene ben almağa davrandım. Fakat hay- van can havliyle birdenbire sıçrayıp 'ürtuldu. Ve sıçraya sıçraya mağa- ranın art ftarafındaki hendek — gibi yere kaçıp kayaların arasında kay” boldu. Bunu gören Sabu-Havti: — Tiyuh!.. diye bir ses çıkara, 0 Anlaşılan biçare Sabu-Havt! kr bağayı kaçırdığımızı görünce her- halde cümlemizin mahwolduğumu- za hükmetmişti | Bense bu hâdise karşısında duy- duğum hayret geçmişti. İşi muha- keme etmeye ve bu işin nasıl olabil diğini halletmeye çalışryordum. Si- hirbazın başucuna gittim. Merakla yerde yatan sihirbazın ne gibi bir hile kullanabileceğini anlamaya ça: İisryordum. Bir iki defa iri göğdeli hayali ellerimle tutmak — istedim.. Hayalin göğdesi yumuşaktı.. Kol- lart âdeta kemiksiz gibiydi, — fakat vücudu bir insan vücudundan daha sıcaktı! En ziyade garip olan cihet şuydu: Ben hayale elimle temas ettiğim her defasında sanki sihirbazın yarasına dokunuyormuşum gibi — yerde can acısile haykırıyor, inliyordu. Bunüu görünce hâdisenin ispiritiz“ ma hâdiselerinin aynı olduğuna hü- küm verdim. Sihirbazın be'ki kendisi bilmeden bir medyum olduğunu anlamıştım. Bu adamın, hiç şüphesiz, kolları ve yarı beli koptuktan sonradır ki bu' kabiliyeti son derece artmıştı. (Cezbe) denilen haline geçip bar yıldıktan sonra vücudunda birikmiş olan hayat iradesi, — ispiritizmada (Sub - Plazma) denilen ve vücudur muzu teşkil eden meto-plazmanın aslr olan maddeyi vücudundan dışa rı fışkırtabiliyor ve bu madde sihir bazın o andaki en kuvvetli arzu ve tasavvuruna tabi olarak hayalleri- nin şeklini alryordu. Nitekim sihirbazın — vücudunda, tabif insanlardan pek çok — fazla birikmiş olan sub-plazma dışarı ta“ sarken, ilk, sihirbazın bütün haya- tında en esaslı arzusu olan — kollar ve bacaklar şeklini — alryordu! ÖOm dan sonra insanın içinde gayrişuuri olarak yaşıyan ilk insan — tohumu da birdenbire hayatiyet alarak bü- yüyor ve görile müşabih ilk insan şeklini alryordu. Hattâ bu Sub-plazmadan ilk in- san hayalinin elinde de insanın ilk hayat şekli olan kurbağa da hemen büyüyüp canlanıveriyordu, Emin- dim ki kurbağa yere, atlayıp kaçtık tan sonra tekrar eriyivermişti. Nitekim bu düşüncemle bir daki- ka evvel kurbağanın kactığı hende- &e gittim ve bütün hendeti aradım elimle de yokladım. Hiçbir taraffa kurbağayı göremedim. Esasen öra- da mevcüt olsaydı ben arastırirken bir delikten ürküp 9ıçrnm3';;_ kaç ması lâzımgelirdi. Böyle hir şey olf madı. Yalnız hendeğin dibinde su gibi beyaz bir kaç damla bir mayi vardı ki bu olsa olsa kurhalfanın erimesin- den hasıl olmustu! ' (Devamı var)