ç. Sonra onun ciddi söylediğini © “sağdaki, soldaki adamları dağıtarak yol açtı, « W de derhal onun arkasından gitti. © kaçanların üzerine « başladı. Tayyareye atlıyacağı sirada beş, altı el « paçalarına yupışmıştı, tayyarenin içine yuvarlandı, Kaplan, dehşet içinde, bir saniye karısına bak” görünce, fırladı, Mol Kuplan tayyareye tutunmuş! — Nasıl girilir bunun içine? diye bağırıyordu. sahibi de, Mavi Kurt'un karmı, yani kalenin bağrmaya başlamıştı: — Tutun şu adamı! Tatun Kaplanı! Yakala. an gu kadmı! Adamları, işin mahiyetini anlamışlardı, hemen atıldılar, Kaplan döğüşmeye Moli kendisini de yakalamak istödiklerini an. laymca cebinden tabancasmı çıkardı ve: — Al! diye kocasma üzatti, Kaplan tabancayı aldı, kolunu havaya zatı, Birkaç el silâh patlad. Hücum edenler etrafa dağıldılar, Molu ile Kaplan bir saniyede tayyarede yer- lerini aldılar ve tayyare kalenin geniş avlusun- © da yürümeye başladı. Sonra birdenbi: surlara sürünür gibi geçti ve yükselmeye başladı. in dâlerdr söyliyebilecek hale ( gelince, — Kalede tedbir almalı, oldu. O zaman Moli; — Japonlar Şanghaya geliyorlar, dedi. — Sanghayı alacaklar. Bir şehir almış ola- © enklar. Hem de gayet kolaylıkla, bak ben söylü, “lardı. © yorum. Fakat, asıl muharebe bizim dağlarda o. lacak. Dağlarda da biz varız ve memleketi müda- ç fasya bazın, Bütün ömrümce bunu bekledimdi ben! Bu esnada dağm en yliksek zirvesini aşıyor- Molit aşağıya baktı ve gördüğü manjafa kalbine dokundu: aşağıda görünen, dağın cenub ya- macı ve daha ölede denize kadar uzanan ova, yani Molli'nin memleketi, Fakat Kaplan'm sesini işti, düşüncelerinden uyandı. Motörün ve rüzgürm gürültüsü arasmda #esini İşittirebilmek Için avazt çıktığı kadar ba, © ğiryondu. — Bunun gibi birkaç pilot tutacağım, bom. bardrman tayyareleri alacağım... İlk defa olarak Layyareye binmişti, fakat ken- “disini pek rahat hinsediyordu. — Hattâ onları hükümet hesabma çalıştıraca- Zem. Birleşmek ve kuvvetli olmak izm! Molli gülmeye başladı, ve yazı makinesinde — Dün Nisuvazda beraberdik.. Bugün AABETP — Akşım Porta yaşıyormuş gibi, parmaklarıyla vurdu. — Değerli kiriselerin vatanın yardımına koş- maları siras: gelmiştir... Fakat, nekadar bağırdıysa, sesini Kaplana £ şittiremedi, | Kaplan, ağzmı Mollinin kulağıma vererek: — Kadın haber göndermeli, dedi. Hepimizin birleşmesi sırası geldi diyeceğim ona, Moli cevab vermedi. Kaplan yine bağıra bağıra: — Neye bana daha evvel söyelmedin, dedi, Japonlar geldi diye? Vakit kaybettik, O züman Moli, Kaplan'ın elini aldı ve parma. Zinm ucuyla, bu elin avucuna Çinli işaretini yaptı. — İkimizden birini, Japonların benim lehimde yardımı olmadan intihah etmeni istiyorum. Kaplan kahkahayla gülmeye başladı ve bağır. dı: — Senl ben duha benim kalenin kapısında ilk gördüğüm gün intihab etmiştim! Moli hâlâ tutmakta olduğu avucu kapattı ve bu oli göğsline götürdü. Bu seter aynlel, yine öyle kuvvetli olmasına rağmen, tat vo yumüşak- 11. Başmı eğdi ve öptü bu eli. Bir şey söylemek için arkaya bakan genç pi- Jot, birden tekrar önüne dündü, Kaplan: — Küçük bir harb yaptık, diyordu. benim suadetim için bu İlermmiş! Demek İnanılmaz şey! Anlaşılmaz bir adamdı doğrusu bı Kaplan! MolM bütün bu olup bitenleri arkadaşı Mary Jana anlatsa, kız kahil değil inanmazdı. Geçirdiği bu macera hakikaten pek delice bir geydi ve dünyanm hiçbir tarafında olamazdı, hele Amerikada hiç! MoWl yine düşüncelere dalmış! bulunduğu: bu esnada tayyare bütün satiratiyle gidiyordu. Sahile yaklaşıyorlardı. Genç pilot sahili eliyle işaret oda, rek göstermişti, Moli anlamıştı: Korkmuyordu, hiçbir geyden korkmuyordu. Düşman sahildeki şehirleri alsa bile bu vahşi haydudisrı kolay kolay mağlüb ede. miyecekti. Bunlar tesadüfen harbel olmuş kimse lerdi. Fakat tehlikeliydiler ve dağ geçitlerini mü- dafan ve muhafaza edebilirlerdi. Kalenin surları için bir tablf müdafaa hattı olan sarp kayaları ele göğirmek mümkün olamıyacaktı, Moli gülüyordu. İlimadı vardı çünkü, korkusu yoktu çünkü? SON — Bunların Stifelin kaybolüşile âkadar bulunup bulunmadıkları" w sonra öğreneceğiz, Stifel bu İngi" İlizin izinde idi galiba.. im, Köpekleriniz bize çok faydalı. Samson ve Dalila tekrar ve bu se fer hiç tereddüt eseri göstermeksi” zin yola koyuldular. Kanal köprü-| isünü geçliler ve ancak dış mahalle“ İde büyük bir hanın önüne geldikle- ri vakit durdular. Handa uyanık! kimse yok gibi görünüyor, pencere! terden ışık bile sızmıyordu. l Şmit, arkadaşma fısıladdı: — Bu sefer içerdekilere vermiyelim. Kapının kilidini yavaşça ve müg kü'âtsız kırdı ve geniş bir kahve sa lonuna girdi. Burada kimseler yok tu, Köpekler, papazın evinde oldu fu gibi burada da homurdana ho murdana etrafı dolaşmağa başladı lar. Haym havagazi lâmbasını yaktı. Bu sırada merdivende ayak sesleri duyuldu. Salonun “dipteki kapısı 2* çıldı ve orta yaşlı bir kadm — içen girdi. Heyecanlı, saçı başı darma! dağımıktı, fakat korkanuştan ziyade hiddetiiye benziyordu. Bağırdı: — Gene ne var? Bu geve tayyare ler, bir gece askerler gelir. Rahat üykumuzu da haram ettiniz bize. Haym: — Çok konuşmayın, dedi. Sora caklarımıza cevap vermekle iktifa edin, o kadar.. Kadın söyleniyordu: — On gündür ilk defadır burası araştırılıyor. Artık fazla oldu. Str feliniz burada alınacak bir gey kel madığını size söylemedi mi? Geçen hafta geldiği vakit son şişe şarabı mı da alıp götürdü. Alçak adam! Hay ile Şmit bakıştılar, Haym, gülümsedi ve almanca olarak; — Köpekleriniz fevkalâde azizim. dedi, Bizi Stfelin on gün evvelki zine kadar götürdüler. Bu gidişle Süfein mektep ve çocukluk zaman larını geçirdiği yerleri bile bulacak- lar. Fevkalâde, bravo! Bu alay Şmmilin gücüne gitmişti. Cevap verdi : — Ön gün evvel olmasma imkâr yok. Stifelin dün buraya (geldiği bence muhakkak. Hayvanlarım Ya- nılmazlar, Baksanıza buradan çık- mak istemiyorlar. — Pekâlâ, göreceğiz. Aksi bir tavır takmarak Fransız, habe: —i)— kadınma döndü; — Başınızı tehlikeye koyduğunu" zan farkında mısınız? Sizi oancak Stifel bizi alâkadar etmez. Biz “bul! sivili arıyoruz. (Sülelin tebdili kr yafetli halini teferrüatile anlattı) onun buraya girdiğini de biliyoruz. Kadın düşündü, sonra; — Hatırlamıyorum, dedi. Burası kahvedir, gelen giden çoktur. Hep sini hatırlamamıza imkân yok ki! — Yok canım! Peki, buraya ge İlip ne yaparlar? Mademki içki kal madı, su #mu içerler? Fransız kadını, tezgâhm arkası na geçti. Böylece Alman zabitleri nin oraya geçmesine mani olmak İs tiyordu. Haym onu iterek içeri gir di. Tezgâh arkasında Javel suyu şi şelerile iki büyük kap sudan başka) bir şey yoktu. Alman zabiti bu kar | lardan birine parmağını o sokarak içindeki mayiin tadına baktı. Yüzü nü buruşturdu. Bu mayi adi ispir to idi. Üstünkörü bir muayene, oJavelfti. suyu şişelerinden yarısından fazla sırın çok sert bir içki ile dolu older Bunu meydana çıkardı. Bu içki 95 derece satılması yasık adi ispirto dan yapılmış olacaktı. — Ba ispirtoları nereden tedarik ediyorsunuz? Çabuk söyleyin. Mağlüp olmuş olan kadın iki Al man askerini ele verdi, Bu sırada köpekler sabırsızlarır yorlardı. Samson dipteki kapıyı aç mağa çalışıyordu. Dalila ise efem dilerinin Fransız kadınına düşman. klanı hissetmiş, homurdanarak onun etrafında dönüyordu. Kadm fenâ halde korktu. v $mit onun bu halinden fırsatını kaçırmadı: — Aradığımız adamı görmediği" rizi iddia ediyorsunuz demek? — Evet, görmedim. Yalan söylediği pek belliydi. Şmit devam etti: — Bir Fransız askerini ele ver mek istemiyorsun ha? Köpeklerimi görmedin mi? Söylemezsen karış mami Kadın inkârda fazla ısrar edeme di: — İstediğinizi söyliyeceğim. Fa- kat köpeklerinizi bağlayın. -- Peki bağlıyorum ama çözmesi kolay olduğunu unutma! istilade 3 TEMMUZ — 1509 Çeviren: Fethi KARDEŞ Kadın rahat bir meles aldı. Al manlar da memnundurlar. Lâkin al danıyorlardı. Aralarındaki sinsi Devam ede (itirafta bulunmanız o kurtarabilir. , mücadelede ilk partiyi kazanan on lar değil, kadındı. — Vaadettim, söyleyeceğim, E- vet, dün buraya bir Fransiz askeri zeldi. Bana 28 ağustostan şından geçenleri anlattı, İsmi 1 öer... Kendisini barındırmamı iste 4i. Benim başımda kalabalık bir a- ile var. Acımama fâğmen onu evi- me alamadım. Gündüzleri uyuyup zeceleri yürümek suretile Belçikaya gitmeğe çalışmasını tavsiye ettim. — Bu size yakışır m? İyi bir Fransız değilsiniz o halde? — Ben iyi bir Pransızım, vatanı mı da severim. Ama ne yapayım? Stifel denilen herif ikide bir o gelip evimi araşlırmamış olsaydı o zaval- lr askeri saklardım. Stifel daha on gün evvel buraya geldi. Bütün bir İgün öğleden sonra burada kalarak her tarafı aradı. Duvarları bile w zan, iğne gibi bir demirle delerek saklı bir şey olup olmadığına bak- tr. Deli midir nedir? iddeti, korkusunu ona unuttur muştu, Stifele düşmanlığı o kadar fazla idi ki karşısındakilerin kimler olduğunu bile unutarak komik bir gevezelikle tercüman askerin aley- hinde atıp tutmağa başladı, Onun komik hali birinci mü'âzimin asık suratında bile bir tebessüm belirtti, Haym sordu: — Peki, bu kadar, hararetle ne 2- Haym alay esti: . Bir Fransiz. zabiti mi? Şunu yize gösterşenize! Kadın kızâr: — Göstereyim mi? Pekâlâ, benim le gelin, İki Alman gülüşerek kadınm pe ji sıra merdivenleri çıktılar, Birin- ci kata çıktıkları vakit kadın sağ'ı sollu iki kapıdan sağdakini | işaret Ati: — Açınız. Fransız zabiti orada! Almanlar itaat ettiler ve eşikte hayretle durakladılar: Küçücük odada, genç bir kadın, içinde mini mini bir çocuğun Denğil mışıl uyuduğu bir beşik Üstüne i- gilmişti, (Devamı var) Behirenin tedbirsiz. yahut o müsrif sile «de bir dakika için evine uğradım.. — Demek hergün Behireye bir defa olsun uğrıyorsunuz.. Ne hararetli aşk ma gallah.. — Genç bir kızla nişanlanmış olan er kek için bu bir vazifedir. Hem Behire de buna lâyık bir kızdır. Güzel, zarif, neşe" Wi. — Tecessüsümü mazur görünüz, Nihat bey.. Dün ve evvelki gün Behire çok ne- geli miydi? — Tabit.. Fakat bu suali niçin sordu- ireyi sön gördüğüm gündenberi sebetsiz bir fikre < saplandı son gördüğüm gün kızcağız ülüydü de merek ettim, Nihat garip bir tavırla Neclâyı tepeden turaağa süzdü:, — Ben hiç farkında olmadım... Nisam- im hergünkü kadar neşeli idi gene. Necâ, sözlerini söylemekte (tereddüt &den mahcup bir tavırla gözlerini o yere indirdi ve: — Demek, Behire size hiçbir şey söy” lemedi öyle mi? — Hayır hiçbir şey söylemedi. Siz Be- nin bir sıkıntısı olduğu fikrinde misi- — Kimivitir, belki. Nerlâ biraz durdu.. Sonra - orluzlarmı dahe sonra da birdenbire tereddi- MASAL ÇOCUKLARI NABER! Nakleden : — Belki size söylemek istemediği bir endişesi vardır. Bir genç kızın bazan çok sevgili miçanlısına bile itiraf edilmiyecek bazı sırları olabilir. Mimar kaşlarını çatarak sordu: — Ne gibi sırlar? — Birçok şeyler.. Meselâ bir genç kız paraya ihtiyacı olduğunu nişarlısına bile 5 yemez. Delikanlının alnı buruşmuştu. — Son günler içerisinde Behirenin pa” ra yüzünden sikmtr çektiğini iyice biliyor musunuz? Şüpheli bir gülüş genç kızın ince dudak ları üzerinde kaydı. - Hayır. Hiçbir şeyden emin değilim.. Siz de tabii farkına varmıştınızdır Nihat bey, Behire kapalı bir kutudur. Istırabla” ynı, sıkıntılarını, arzularını o herkesten saklar.. Güzel alnı arkasında ( ihtirasir, #luntılı bir mahşerin kaynaşığını sez mek imkânsızdır. Ancak Behireyi seneler denberi tanıdığım için hareketlerine bir mans verebiliyorum. Bana öyle geliyor ki son aylar içerisinde Behire paraca sr kıntı ri Hara ancak vi IN AŞK VE HIS ROMANI: MUZAFFER ESEN yor, sanıyorum... Halbuki öyle yastık işle- mek, dantelâ örmek, elişleri yapmakla ka zanılan para ile geçinmek mümkün de gildir. Herkes Behireyi (o annesinden bir hayli paraya varis oldu samr. Halbuki anmesinin büyük servetini babası sağlen bitirmişti. Onun için Betirenin elinde bu” gün ihtiyat parası da olmasa gerektir. Fa kat çok mağrur olduğu için bu sırnızı kim seye açmıyor. Nihat bu sözleri dinlerken şaşırıp kal miştı. Dudaklarını büzerek: — Peki ama, dedi. Hiç insan nişanir sından böyle şeyleri saklar mı? Niçin ba- na söylemedi? Neclâ omuzlarını silkti. Sonra her şeyi anlatmağa karar vermiş samimi ve cüret- kâr bir insan açıklığile tekrar söze başina” dı: -- Demin de söyledim. Biraz gurur, biraz izzetinefis, biraz da cesaretsizlik me selesi, Zaten Behirenin yerinde başka bir kız bile olsaydı evleneceği (o delikanlıya para sıkıntısından bahsedemezdi. Böyle şeylerin evlenmekten sonra söylenmesi â- 19 Neçlânın her şeyi apaçık söyleyişinden hoşlanan Nihat gü'lmeğe koyuldu: — Bu kadar açık kalbli oluşunuza hay- ran oldum Neclâ hanım, doğrusu. Herhal de sözlerinizde bir parça da omübalâğa var, Bu sözleri dinlerken telâşa düşebi- lir, ve Behirenin benden pek çok bir para istiyeceğini tahmin edebilirdim. — Yok. Bir genç kızın masralı herhal- ds büyük bir yekün istemez. Fakat pa zasızlık da dalma sıkıntı verir, — Evet, doğrul — Fakat bu sözleri gülerek söylüyormu: muz.. Erkekler tuhaf mahlâklar doğrusu. Nişanlılarn sıkıntı içerisinde bulunduğu ba'erini bile gülerek (o karşılıyorlar. Gü- cenmeyiniz ama Nihat Sey. Siz de kadın kalbi denen muammayı anlamamış$sınız. — Emin olunuz Necâ hanım, çok iyi arladım. Yalnız Behire çok omunlazam bir hayat yaşıyor, israfı yek gibi, böyle bir kadının bütçesindeki açık ufak bir şey ay kâpanır.. Endişe vermez. O olduğunu söylemek istemedim. Yalnız o- nu zengin sanmamak lâzımgeldiğini, hat tâ belki de kazandığı para İle geçineme- diğini söyledim. Bu belki acmacak bir vaziyet değil, fakat herhalde (gülünecek bir şey de değildir. Mimarın yüzü yeniden gölgelendi: .— Hakkınız var Neclâ hanım, dedi, sıkıntı mübalâğalı bile olsa çene ıstırab verir. — İşte ben de size bunu anlatmak isti yordum. Busefer Nihat acı acı şikâyet etti: — Söyledikleriniz haklı ve doğru Ne& VA hanım. Fakat bu sözleri sizin ağzmız- dan değil, nişanlımın ağzından işitmek isterdim. Behirenin sıkıntımı açıkça söy liyecek kadar bana emniyeti o yok mu? Kendisi için her fedakârlıktan çekinmiye- ceğimi bilmiyor mu? Eğer maksadını a- çıktan açığa bana söyleseydi düşünceleri ne nihayet vermek benim İçin sonsuz bir zevk olurdu. Fakat ne olürsa olsun. ya- rından tezi yok. Bshireye gider, bu me zu etrafında açık açık konuşurum, — Herhalde münakaşa etmezsiniz s1 nırım.. Sonra Behire bunları size göyir. diğim için bana kızabilir, — Hayır, emin olunuz. Sizi r:“** *- mevkide bırakmamak için elima's0 4“. i yapacağım...