—ı1— ADRAZAM Kabakulak İbrahim Paşa © bugün pek hiddetliydi. Karşısında titreye titreye du” ren Asesbaşma dikdik “baktı... Önündeki pıştabtaya dayalı mu- rassa çubuğundan bir efes çekti, sonra fevkalâde canı &£- kılmış bir vaziyette el çırparak haykırdı: — Bre mel'unlar, çubuğum sön miş, tez ateş getirin. Yakası oymalı, yenleri sarmalı “bir kaftan giymiş olen çubukçu başı gümüş bir buhurdanlıktan — gümüş maşasiyle bir iki parça & teş alarak veziriazamın çubuğu: Bun lülesine itina ile yerleştirir. © ken Kabakulak İbrahim Paşa A- sesbaşıyı yeniden tekdire başladı; — Nizamı âlem muhtel oldu, al- : Asitanei aliyede a- İ “ sayişten nişane kalmadır, alâkadar olmadız; eşirra nağarmı esaflji “Bastan çevirdi, kübera konaklarını göze kestirmeğe başladı. Daldı" “ğiz gaflet uykusundan gene uyan- omadız; bizzat haremi hasımdan “bir cariye gaybubet eyledi, tez .bulasız diye isdar eyledim, Afâ- dan yirmi saat zaman geçtikten sonra bir vaz: perişan ile huzuru” ma gelip (etrafı €rbaayı arâştır. “dık, Gülbeyazın vüuduna destris olamadık) cevabını verirken na- #ıl olurda sikilmazsız! Bu ceva obmla cellâd elinde can vermeği lâyık oldum.. Ama kemali lütfü) © keremimizden gene müsaade ede- riz. Şimdi beni iyi dinle, Yeki o karşımdan git, adamların İstan - bulun dört canibine dağıt. Gülbe yazın olduğu mahalli tarassut ve “tahkik et.. Neticeden beni haber- dar eyle,, Aksi takdirde kendini yok bil... iş © Asesbaşı boynunu büktü ves — İzni âliyeniz olursa devlet- Jim, dedi, maruzatımı sonuna ka” dir dinlemenizi niyaz edeceğim . Etrafı erbaayı araştırdık, Gülbe- yazım vücuduna destris olamadık &ma mezburenin tariki firarr ve i hemrâhı hakkında bir hayli malâ- mat elde ettik. © WVeziriazam tekrar köpürdü : — Peki öyledir de ne deyo der"; gal söylemezsiz, ve bir sürü mâ“! o nasiz kelimat ile sabrımızı tarü- 'mareylersiz. “Tez izah et.. © — Adamlarım tebdili kıyafetle İstanbulun her tarafında o eşirra" nun sığındığı kahve ve meykane - “leri keştügüzar eylerken Galata' çivarında bir meyhaneden dönan- maya mensup İeventlerden, hal ve tavrı garip bir derdmend der! dere rast gelirler. Gözlerinden yaşlar aktığı ve ikide birde yanık yanık ah eylediği adamımın | dikkat nazarı celbeder. Derdin! unal eyler. Derd ağlatır, fehva -| “smca bu garip adam sergüzeştini! ikâye eyler. “— Beni donanmada Aşık Ham deyu tanırlar. Yelkenci Yunus | kabiyle müzemma bir de refiki | aaboraberim vardır. Her İkimiz den bir güzelin züllüne esir ole) isle. Sevzilimiz, gözümüzü kaldır! | | | np bakâmiyacağımız kâdar yük- sek bir yerde idi. Fakat aşk kuv- vetiyle her güçlüğü yendik. U- mulmaz bir cesaretle ölümü göze alarak sevgilimizi olduğu yerden kaçırdık.. Sonra ol dilberi rünanın haagimize aid olacağını düşün- dür, İkimiz de delicesine âşrktik. Amâ çocukluktan ber! beraber ya- sadığımız için birbirimize kıyma- dık. Kura çekelim, dedik.. Gülbe- yaz kime isabet ederse ol mesut olsun, öçeki aşk ateşi ile yanıp tu- tuşsum, dursun.. Tali bana yâr ol maâr. Yunus sevgilisiyle beraber yola çıktı. Bağdad valisi Ali Pasa İran seferi için asker toplarmış deyu iyitmişti. Artık İstanbulu emin görmedi... Bağdada doğru revan oldu.,, Adamım bu hikâyeyi dinleyince işi anlar. Hamzadan daha fazla malümat almak isterse de Jevend şüphe etmiş olsa gerek sözü bu- rada keser, ya hakikaten sızı yahut sızma taklidi yapar.. Ada- mwm hemen gelip bana haber ver di. Alelâcele efendime arzıhal ct- meğe geldim., Kabakulak İbrahim Paşa derbal toplandı, ve başağasına emir ver. di; — Tez hayvânimi “tdzırlayın, nezdi sultana; gidip görüşmele va" cip oldu. —2— APTANI derya Ahmet Paşa, üç çifte piyade ile tersaneden çıktı. Etraftaki Je- ventler'n alkışları arasında “hızla yel alan piyade Sarayburnuna doğ Tu uçar gibi gidiyordu. Kaptan paşa bugün dalgın ve düşünceli idi. Her işinde kendisi- De danışan, en ufak bir mesele bakkında kendisinden fikir alma" dan karar vermiyen Sultan Mah mut nası Joluyor da bir levendin idam: için kendisine sormadan fer man veriyor, bir levendin böynu- vurulsun, diye t8 Bağdada cellâd gönderiyordu! Kaptan Paşa hâdiseyi tersane- de yeni öğrenmişti. İki gündenbe- Tİ tersane civarından ayrılmayan yarı meczup bir levent "muhakak. Kaptan: Paşayı görmeliyim.| Kendisine söylenecek mühini söt lerim var,,, mekatatiyle : muha fızları bizar etmiş, nihayet kendi-! sini alıp'kaptan paşanım hüzururüa | isel etmişlerdi. Ahmet Paşa Aşık Hamzayı görür görmez tanmnış- tı. Mora seferi hengümında bu gencin ve yanından ayrılmıyan Yelkenci Yurusun az me himmeti | sebketmişti?. Ahmet Paşa lütf ile meclisi hali vet ettirdi, Aşık Hamzâdân der. dinl sordu; “— Padişahı devran, hayatım! dan çok sevdiğim arkadaşım Yel! kenci Yunusun idamını ferman| eyledi. Arkasından o Bağdad, iline| doğru husus! tatar çıkardı. Cellâd belki Yunus bulup yolda boynu nu vuracak, bulmasa bile Bağda- da vlisulunda muhâkkak yakalanıp itlâf edilecek. Yunus kadar yeğit, Yunus kadar gözü pek bir kahra-| man çok zor hulunur 'böyle bir kahramanın sevdiği, binbir meşak ve mezahime * göğüs gererek ele geçirdiği bir kız yüzünden idamı ne adle sığar, ne de kanunu hak- Bağdata gidiyorum bana bir hayvan! Yani donanma kuludur. Tedip ve tecziyesi o efendimin o hakkıdır.) Siayeti ile idamı yolsuzdur da... Ahmet Paşa, Hamza gibi, Yu-| nusu datanır ve çok severdi, Sadrazam Kabakulak İbrahim pa şanın padişah yanında nüfuzunur gündengüne artmasından da canı sıkılıyordu. Esasen sadarct maka” mında da yözü vardı. Binaenaleyh bunu vesile tutarak İbrahim pa- şayı padişahm gözünden düşür meğe alışacaktı. Böyle bir fırsat her vakit ele geçmezdi. Binae: leyh derhal üç çifte piyadeni: hazırlanmasını emretmiş, Topka- p: sarayına doğru çala kürek yol almışlardı. Beyaz köpüklü mavi dalgala - rm çırpma çırpına yaladığı ray rıhtımı üzerine çıktıkları va kit minarelerde ikindi ezanı oku- nuyordu. “Bostancıbaşılar, Kaptanı der - yanın önünde el bağlayıp selâm durdular. Ahmet Paşa arkasın - 1$ tutan on iki İeventle be- sa ğır ve edali yürüyüşiyle! bahçeden iç saraya doğru tevec: cüh etti kasmdaki döndü: | — Kapıya var, bostancı buraya çağırsın, emrini verdi , | Levend koştü, kaptan paşa elini| beliideki murassa hançerin kab- #esine dayak bekledi, Biraz son ra bostancıbaşı başındaki hünkâ.| 1 destariyle koştu. Kaptan pas — Şevketli hünkârr görmek is- terim, deyince bostancıbaşı: — Haremi hümayunu teştif va ki oldu. Mamafih içeriyi şeref - Tenditimi” Biray ar? edasında ii reabat huyurun, mürestik bir çay veya muanber bir kahve nuş ey- leyin.. Bende Darüssaade ağasını varıp efendimin hünkâr: görmek arzusunda olduğunu ibliğ ede yim, Çıkacak irade ahikâmma gö) Te hareket eylerir. İ | sa dan alkı Bab evvele gelince ar- leventlerden (birisine ye UNKAR birinci Mahmut harem dairesinde bugün gök hiddetliydi. Vandan sarayı! hümayun için gönderilen cariyeyi yolda eşkiyalar gasbetmiş takip için gönderilen Sarıca Mehmet Paşanın takipten eli boş geldiği! haberi alınmıştı. Hünkâr kubbe altında kara sakalını karıştırarak yerinden fırlayan iri ve ka ki içerisinde kaybolmuş gözlerini Oynata oynata sadrazamı bir hayli rencide edecek ağır sözler söyle miş, azil ve idam ile tehdit etmiş. cariyeyi gasbeden şakilerin yakâ- larnası için Anadolu Beylerbe yinin derhal hareketini ferman buyurmuş, fakat gene öfkesini ye nemiyerek alelâcele" dairesine çe” kilmiş, seririne uzanarak olan iş- lerin encammı düşünmeğe koyul- muştu. İşte bu sırada kaptan paya nın vürudumu haber verdrlar, Birinci Mahmut bu habere öde ta sevindi. Kaptan paşa ile sadra- zamın arâsının şeker renk oldu- gunu işitmişti. Şimdi kaptan pa" şayı karşısına alacak, kabakulak İbrahim paşa ile aleyhinde söyle- tecek, bu suretle derdi “derununa derman arayacaktı, Kaptan paşa birinci Mahmudu seriri üzerinde bağdaş kurmuş © turur buldu. Huzurunda dethal e ilip yer öptü. Padişah gülerek Paşaya yer gösterdi. — Şöyle oturun hele... Kaptan paşa, elemrü fevkal e- dep tekerlemesini gevelemeyi nutmadı ve gösterilen yere Ve uzun mukaddemeye um) &. Donanmaya mensup “bir İe-| vendin kendisinin: haberi olmadan iğürmnun nâlâyık olduğunu, kul mıyacağını, bir cariye parçası için Yelkenci Yunus gibi cesur bir! | — Bağdada gidiyorum.. Bana hayvan, . İ gence kıyılamıyacağını, huzurda! Arabistan çöllerine daldığı va-| Kapu kulu efradı Yelkenci Yu” nusu sille, yumruk yere diz çöğ" düler, başını siyaset kütüğü ylenecek sözlerin en ağırı ile| kit Aşık Hamsa yarı meczup bir üzerine koydular. Destarını başın söyledi. Padişhin bu sözleri dinlerken âdeta memnun olduğunu görünce kat'i bir taleple sözlerini bitirdi ; — Şimdi mükterayı adalet şu- au icap ettirir ki derhal © ferman am yerine bir af fermanı yazıp hemenyola çıkarılmasını irade €- desiz., - Hünkâr lini vurdu, Gelen harem ağa — Tez bize iki şerbet getirin. Kumandasını verdikten sonrâ, kaptan paşaya döndü: — Sözlerin elhak yerinde teklifin musiptir. Fermanr şaha- nemiz haddini ve mevkiini bilmi- yen sadrazama iyi bir dersi tedip olur. Ama endişemiz var. Ferma" sâmil tatar yoldadır. Ara- dan geçen dört gün zarfında bir hayli yol alınış olsa gerektir. Şa- yet ikinci fermanımiz vaktinde vasıl olmazsa hal nice olur? İra . dei şahanemiz müktezası is'af dilmemi ve rimizi ei c ki ben böyle bir ha İle katiyyen razı değilim.. Kaptan Paşa: Devletli manı-adilânelerini bir kere İrzan buyursunlar, o dedi. Zamanmda mahalline vüsulünü ben “deruhte ederim. Aksi takdirde boynum kıldan incedir. fer » hünkârım Hünkâr başka bir şey söyleme- di. Demir parmaklıklı dar pence” relerinden Marmaranın dalgaları görünen bu saray odatıpda, biz lü kemleik o şerbetleri içilirken hünkâr sır kAtibini çağırdı, APP manı yazılarak kaptan paşaya tes” Tim edildi —ı1— ŞIK Hamza, arkadaşmın af fermanını koynunz koymuş, Üsküdar (o menzilinden kuvvetli bir hayvana binmiş, ate) nm nallarmdan kıvılerm saça saça Bağdada doğru yola koyulmuştu. Aşık Hamzanın şimdi tek bir en- dişesi ve düşüncesi vardı. Bağ” dada vaktinde yetişmek ve arka- daşmı ölümden kurtarmaktı. Menziller arasındaki mesafe - leri aşarken Aşık Hamzanın göz leri etrafı görmüyor, kulakları tanın nal seslerinden başka bir şey İşitmiyordu, Her menzilin önün de duruyor, bütün menzillere hita- adam olmuştu, Mahmuzlariyle a-' yakları çöllerin kumları içerisin- de gömülen hayvanmı mahmuz - layarak çölde kanlı izler çizerken, kendinden geçmiş ağzmda kendi-| sinden başka insanlar için müâna- sız sözler dolaşıyordu: — Dayan Yunus. Ben geliyo- rum. Seninle her yerde, her se - ferde beraber olmal için yemin etmiştik. Eğer seni ölmüş bulur. sam, arkandan gelirim... Sönra yeni bir menzil önünde durduğu vakit; — Bağdada gidiyorum.. hayvan .. Diye haykırıyordu Bana —3— Versi Yunusun ida: hakkındaki » fermanı kara cereyan Bağdada vasi ol- muş, vali fermanın mevzu oklu” ğu atlas keseyi öperek başıma koymuş. fermanı hümayunu kü me yp mealine muttali olanca derhal Yelkenci Yurusun o derdeştiyle celbini emretmiş, ol âşıkı derd mendi sığındığı han köşesinden kaldırıp kapı altında alıkoymuştu. Vali ertesi günü yapılacak idam için icap eden bütün tedi ri ei mış, cellâdbaşı keskin palasını bi- lemiş, baş yamak Öküz Halil, mahkümun başınm konulacağı tahtayı cilâlamış. Öteki tahtayı çilâlamış.. Öteki Cizli AN başın içerisine konula cağı sepete talaş döldurmuştuk Bağdadın boş ve lekesiz ufkun- başlamaz Kapu kulları, Yelkenci Yunusu kapı altından çıkardılar. Ellerini arkasından muhkem bağ- (Jadılar; Merkuemu hezar hakeret ve zil“ letle ite kaka fermanı hümayunun yerine getirileceği meydana sü- rüklemeğe | başladılar, Siyaset meydana eriştikleri ve kit güneşin nuru ufuklara iyiden iyiye ler vermişti. Güneş, kuru- müş kan izlerinden koyu pas ren- gini bağlamış olan siyaset kütü- güne vuruyor, cellâdn meşin ön lüğünü gül rengine buyuyor, elindeki keskin palâyı gümüşten imiş gibi pa ben yazılmış fermanını gösteriyor, | ve her menzilde menzilci başıya şu cümleyi haykırıyordu: — Bağdada gidiyorum.. hayvan... Bana İnsanlıktan çıkmış, tamamiyle makineleşmiş gibi, başka bir tek kelime bile söylemeden atından iniyor, eğerlenmiş yeni ve kuvvet Ki ata biniyor, menzilci başının ; — Hak selâmet versin yiğitim. Temennisine cevap bile verme” den gene uzun yollara düşüyor, Gağları tırmanıyor, derelerden 4- şıyor, düz ovalardan geşiyor ... Ekmek yemek, su içmek bile ar- tık Hamza için bir ihtiyaç değil * di. Şırıl şırıl akan pınar başların- da durmuyor, kervansatayların kapıları önünde başını bile çevir- miyor... Gece nadiren bir menzil“ de iki, üç saat uyuyor. Bir iki lokma yiyor. Ufkudan uyanır ü- yanmaz âdeta kökriyordu; — Bağdada gidiyorum.. Bani biribirinin “arkasından aktı.. İzmitin ormanlık havalisi,' Konyanın susuz çölleri aşıldı. To rosların yıldızlarla öpüşen tepe” lerinden geçildi. Fırat Aşık Ham- zanın.daima ayni suretle tekerrür ka. Kaldı İki Yunus leventtir.) tayfasmın (kusurdan azade “ola:| eden feryadlariyle inlediş dan aldılar, boynunu palaya hazır ve müheyya bir hale koydular. Cellâdbaşı meydanda kurulmuş olan otağa yaklaştı. Bu vahşet manzarasını kayıtsız gözlerle t&“ maşa eden valiye yanaştı. Ve fer” İ marn yerine getirilmesi için izi istedi. Vali hiç tereddütsi — Padişahm Cellâd idam merasimi usulü” tamamiyle riayet etmiş olma liğin ağır adımlarla siyaset kötü" İğüne doğrü yürüdü. Palasını kak dırdı; fakat palayr Yunusun #ns€ dokundu! geri döndü ve tekrâr otak önünde el penş€ İ divan durarak: — Yelkenci Yunus İsmindeki şeririn idamına padişah fermari çıktı, dedi.. Emrin yerine getiril © mesine izin İsterim. , — izin padişahtan gelir, man yerine getirilsin... Ayni merâsim ve ayni sözle sine ter Aa ilk ışıklar görünmeğe başlar! İ bir defa daha tekrarlandı. Cejliâd İ emri almış, kütüğe doğri | yürüyordu. İşte bu sırada şimal çanibinden tozu dumana katmış gelen bif atlı göründü, bütün gözler o tat fa baktı. Cellâdın kalkan palası 9 di.. Süvari otak önünde indi, Yet ison “ İ8ptü, sonra haykırdı; Basi ada gidiyorum. hayvan... ğın önündeki kumlar üze İ'dan boya serildi. Vali eliyle cellâda İşaret ettis İ — Dur, bu adamda bir habe” ola... rine bo” Kapu kulları yerde hareketsi# yatan Aşık Hamzâanın üzerini # radılar. Padişah fermanın: taşıyd” fermanı yerine i d atlaş keseyi buldular, Öpüp valiy€ verdiler: Vali, fermanı okudu ve: — Yelkenci Yunus aftedilmi$" tir, diye haykırdı, kendisini h€ men azad edin., Biraz sonra Yelkenci Yunuf hayatını feda ederek af fermani"i yetiştiren Aşık Hamzanm ce kapanmış, arkadaşmı” yüsünü. sevinçten mi, o kederdef mi geldiği belli olmıyan yaşlari$ aslatıyordu! . üzerine