—16.— Bözlerinde ateş #açan senip Mehlüktu, Elem çok korkunçtu, iy Insanı ürkütecek bir şekil- tan, kaçmakta başka çare ol İn! anlamıştı, Fakat, kaçmak İl #miyordu. Çünkü kenülsi e - | Ki buraya macera hevesile gel. İİ Bundan daha heyecanlı ma » ur muydu? Ge Nala beraber, tin yal- leş için değil, başkaları 1. tebiikeli olduğunu düşünü « Zir, buraya yalnız gelme - T — ZeaAn birde karm! irzan, zavallı karısını, bay. Şekilde, ovada (bırakmıştı, da onun başında bekli « | | h ı KN b p 4 4 i b ki #imdiye kadar düşünmek- Der, fazla merak etmemi (m , her adımda defineye E İh | 4 yaklaştığını, nihayet ha &derek döneceğini düşü imdi, sonuna geld İ macera, birdenbire gi re tekrar sarpa sar- İLE iin, macerasının diğer teh İl V© endişeli tarafları da hatı. ( Yor, bir an evvel tehlike - İmak istiyordu. taraftan, şimdi Kaya Gül. ai bir arkadaşı sayıldı. hakikaten, bu maymuna İN onu adeta bir insan gi, İk ve başlamıştı. fi tilike anrmdn oda akima İh Kaya Gülle nerede 141? gilin aklimdan bunlar yıldırım Seçerken şeytan yüzlü, kor Ahlâk ona bir adım daha at. Yaklaşmıştı. “ mel teh ilkesi olan ca, kasmda bü halde birak - diyordu. > bir geriledi ve sonra, lâe- pi sıçrayarak, canavarın bir yumruk ikdir İrtle yı Yere yaram. * Onun yere yuvarlandığını lay hemen mağaranm ma doğru koşmaya baş - muvaffak olmuştu: iran yere yuvarlandığını i. Öteki garip hayvan, bir an yi Sobra Tarzana saldır « Nt arkadaşmı yerden kal, çin ilerlemişti. 1,, * Yavaş yavaş ilerleyince- * Tarran mağaranm etre » | Xöre dolaşmış ve Hipokon. | Define Peşinde —14 dorosun oradan ayrılarak boş bi - raktığı kapıya kadar gelmişti. Biraz evvel de buruya kadar ge- lip çıkacağı zaman o canavarla kar. şılaşmış vegeri dönmeğe mecbur ol- muştu, Şimdi Yine, kapının köşesi- ni dönerken karşısında yeni bir ca, navar, çıkmasından korkuyordu. Fakat, korkusu boşa çıktı. Tar - zan, hiçbir şeyle karşılaşmadan, dışarı çıkmağu muvaffak oldu, Fakat, arkasından, korkunç ca- navarın yerden kalktığını ve hemur danarak kapıya doğru koştuğunu duymuştu. Onun için, mağaraya gi- rer girmez, derhal arkasından karı yı kapadı, Antabâ ti: tAhtE “küp?” tavrın kuvvetine karşi koyabilecek miydi? Hele iki canuvar birden dayanacak | Şen Sözler İ izler kayboldu. Buradan ya bir rüz- gâr esmiş, ya bir hayvan sürüsü geçmiş, yerdeki kum: ir kalkmıştı. O zaman, ne yapacaklarını şaşır. âlar ve bu şaşkınlıkla çok tehli - keli ve yanlış yollara saptılar, Bu » rada da başlarma gelmedik macera kalmadı, Tarzanın karısı İle diğer yanm . dakiler bir alay garip insanlarda ! | l Etiçük Turgudun annesi oğlunun | mekteb arkadaşı olan Ahmede 80 ruyordu: — Nasıl, Turgud mektebde çalı- şiyor mu? — Evet, çok çelişiyor. — Ya? Demek çok çalışkan? — Hayır, bilâkis çok (tembel Fakat, muallim onu ceza olarak bahçede çalıştırıyor. ÇALIŞKANMIŞ! Mikiye kız arkadaşlarından biri misafir gelmişti. Miki, kadınlara yer verilmesi İâzımgeldiğini bili - İyordu. Fakat odasında bir tek is - kemlesi vardı. Bunu ona verip ken, disi açıkta kalmaya razı olamıyor- du, Aklima derhal dahiyane (!) bir fi kir geldi: Miki'n ini Papağanı Miki, dayısı Afrikaya seyahate giderken tutturmuş: — İlle bana papağan getir! diye yalvarmıştı. Miki biliyordu: papağan daha İçok sicak memleketlerde (yaşıyan bir hayvandır. Onun için, Afrika gi- bi bir yerden kendisine en iyi be diye olarak, bir papağan getiri leceğini düşünmüştü. Dayısı Mikiyi çok seviyordu. Ha tırını kırmak İstemedi ve gelirken ona, gâyet güzel ve nadide cinsteh bir papağan getirdi. bi. Hemen bir destere alıp iskemleyi (Devamı var) ortasından kesmeye başladı! Ne garip, şeyler / olurlsrsa kapıyı derhal kırabilir - lerdi, Tarzan define mağarasında ca navarlarla uğraşa dursün; biz biraz da, Tarzahın karısı nerede, ne oldu, ona bakalım. Dişi Tarzan, “bayıldığından az sonra ayılmış ve yanında, kocasmın arkadaşını görünce: — Tarzan nerde? diye sormuştu. Öteki onun defineyi aramaya git- | tğini cöylemiş ve: — Haydi biz de gidelim, demiş. ti Dişi Tarzan hemen, kocasının ar Kadaşı ve diğer sdamlarile beraber yola çıkmışlı, Tarzanm ne gittiğini, derek buluyordu, Fakat bir an geldi ki, yerlerdeki BİLMECE | tarafa Yukardaki üç sıra resme dikkatle bakarak acaba resmi teşkil eden mik'apların, ehramlarm ve kürre - lerin sikletlerini söyliyebilirmisi - niz? Tabil her syni cinsten olan şeklin | sikleti eşiyle aynıdır ve ağırlıklar da kilo ile ifade edilmiştir. Birinelye bir kol #asti, ikinciye bir şişe büyük kolonya, üçüncüye! yarım kilo çikolata ve ayrıca 200) ) ) —— > i * Anadan doğma canbazlar —| In atan bir Hem de direk bak | Sadece iki kişinin birer İp sile, a görüyorsunuz. Onlar drrlar n bepsi böyle güç marifet yapabilirler. ana tırmana çıktı. e a | kesilen bu dair yere saplıyorlar, son ra, düşmesin diye, İki tarafmdan ip İlerle çekiyorlar, Canbaz ttrmanıyor. ! En tepesine çıkarak takla türlü arslar Yapıyor. İ sallanan dalı İri harekete getiren ve lüzumuna gö İre kullanan diğer Ik! adam da hay- li maharet sahibidir. * Balık Biçiminde Çan — Res. mini gördüğünüz bu balık, büyük bir tahta heykeldir ve içi oyuktur. Bunu Çinliler, mabetlerinde çan ola- rak kullanıyorlar! Tahtanm içi boş atıyor, Pakat, nasil duruyor: , ; Okyanuslarda tutmak için iple, | durdukça, yanma şeytanlar yakla . yerlerdeki izleri takip © » | Gayet uzun bir sırığın ucunda tak- | şamazmış ve onun bu şekilde du - ruşu, cinlere, şeytanlara karşı U - yanıklık ifade ediyormuş. Ne saç. işte, Çiniler böyle antyorlar... eleğin Ağzını Açıyor! — “Bunda şaşılacak ne var diyor- sunuz, değil mi? Evet, insan gibi hayvanlar da bağırırken ağızlarını açarlar. Başka türlü bağırmak ka - bil değildir. Fakat, bunun bir istisnası var, an | Bazı sıcak memleketlerde, tesadüf edilen bir nevi kurbağa vardır ki, bunlar gırtlaklarınm altmdaki bir keseden ses çıkarırlar ve ağızlarını İ bağırırken, hiç açmazlar. İ Bunların tekrar bir elnsi vardır. Onlar her hayvan gibi, bağırırken ağızlarmı açarlar. İşte, bunlar di . Eerlerine nazaran garip görünmek- | tedir! » Arkasında Fener — Ayağmda kısa pantolon, sırtında höybesi yü, rüyen bu kadı, bir sayyahtır. Ar - kasında ös yuvarlak bir şey görü - yorsunuz. Bu, tıpkı, otomobillerin, okuyucumuza” muhtelif hediyeler) olduğu için, bir Çinli elindeki sopa | üramvayları, trenlerin, arkaların verilir, HABEP ÇOCUK SAYFASI Bilmece kuponu 17 HAZİRAN — 1989 ile vurunca boğuk bir ses çıkıyor| ve heykelin içindeki demirler tab- taya çarparak çan sesi hâmledi.. yor. Ama, acaba Çinliler niçin çanla » rıni böyle balışk şeklinde yapıyor - lar? Buna da sebep var; Onlarm iti &admen bu balik böyle ağn acık daki fenere benziyor. Hakikaten öyle: Seyahatin! hep yürüyerek yapan bu kadın, akşam üstü ve gece, arkadan gelecek bir otomobil veya otobüs kendisini n - zaktan görsün, korna çalsın diya arkasma böyle dafre biçiminde to. parlak bir levha asmış bulunuyor!, Papağan da ama no papağandı doğrusu! Üzeri allı yeşilli tüylerle süslüydü, Gözleri parıl parıl parlı- yor, adeti ateş saçıyordu, (Gayet güzel ve pamuk gibi tüylü bir ger- danı, yine allı, yeşilli bir kuyruğu iL, Fukat siz de papağan gürmüşse- özlerinize çarpmıştır: papa - bütün bu güzelliklerine rağ. men koca koca ayakları vardır, A- detâ, bu zarif hayvana o ayakları yakıştıraımazsınız, İşte, Miki de bunu görmüş, fakat çaresini bulmakta gecikmemişti, Kendi kendine: kuşu bir heykel m gibi, ona mermerden kaidesi yaptı. Şimdi papağan, bu kaide üzerine konuyor ve Mikiden ders alıyordu. ... Mikinin ona verdiği ders şerkr dersiydi. Çünkü dayısı: — Bu papağına ne söylersen ezberler, dediği zaman Miki der- hai: — Fena değil! diye düşünmüştü. Papağana, boş lâkırdı öğreteceği - mize, şarkı öğretiriz. Bu suretle, | canlı bir radyo kazanmış oluruz. Hakikaten, Mikinin papağanı, bir hafta sonra, canlı bir radyo olmuş. tu, Miki ona her gün, adetâ sabah tan akşama kadar şarkı ve türkü okumuş, papağan da bunların hep- sini birer birer öğrenerek tekrar et meye başlamıştı. Şimdi, eve bir misafir geldiği za- man, Miki canları srkılmasm diye, radyoyu âçmağa lüzum görmüyor, Papağana koşarak: — Haydi Pize bir türkü, diyordu. Papağan da başlıyordu. Öğren- diği türküleri birer birer okuyor. Papağan öyle güzel türküler de öğrenmişti ki! Banların arasında çok güzelle, ri vardı. Meselâ şu: Yaz geldi, çiçek açtı, Mer yere güneş saştı, Benim bir kedim vardı, * Şimdi ben ne yapayım? Nerelere bakayım? Kediyi bir bulursam, Nerelere kaçayım? » Muırnav imırnav! deyince İşkembeyi yeyince, Kendisini yatırın, Uyuturam Aylan kal- | Papağan kırarsa, Hiddetlenip uçarsa, Kediyi ne yapmalı, Yemeye de kalkana? s.s Papağan bunu vedaka bu gibi birçok türküler ezberlemiş, teyip duruyordu, Bir çün Miki, köyün tarla bekçi- si Tahtabacakla beraber, zntiye çıkmıştı, Tarlalarda dolaşıp, ağaçlardaki yemişleri (toplar birdenbire Mikinin eklına geldi: Eyvah! diye bağırdı. Ne var? Papağan evde yalnız! Ne olur? — Ne oluru ver mı? Ya şu kaparsa? — Hangi kedi? —E benim bir-kedim vardı? — Kaybolmadı m? — Kaybolduydu. İşte o ün buldum! — Ya? Hemen eve döndüler. Yoldn Mi, İki, komşu çocuklarından küçük bir fareye rusgeldi. Bu yavru fare o İna karşı yumruklarını sıkmış, bes gerryord — Gördün mü yaptığın işi? — Ne oldu? — Daha ne olacak! Senin kedi bizim çocuklardan birini yuttu! — Ne diyorsun? — Evet, Fakat, yanma da | kalmadı, — Ne oldu? , — Papağan da kırdı. Kedinin üs zerine atıldı ve.., —E?.. — Yüzünü gageladi... Miki koşa köşa eve karşısına çıkan papağan bir ge - kedi ku- kediyi kâr gitti, Tik du, K şimdi ona başka bir türkü söylü- yordu: Kedi fareyi tutta, Yalamadan da yuttu. Ben hemen allaymca, Kedi yolu unuttu! ” Enseslne bir gaga, Varunea kedi baba, Bir çığlikim kopardı, Ödü koptu galiba? Buna papağan derler, Çok da kıymet verirler, Bir kere kızdım mıydı, Duramaz hiç kedileri