ER LA mi PEAKL S. BUCK| KAPLAN eviren: VAHDET GÜLTEKİN | İl HABER — Akşam Postası ag 1 Moli sanki onları hiç görmemiş gibi, bakmı. yordu bile, Soğuk ve ciddi bir tavırla annesinin ar- Kasından gidiyordu. Böylece,mabedin karanlık öda- larından geçtiler, buralarda yanan tütsülerin ko . kulu dumanları onları kurşuni bir bulutla sarıyor. du. Bir müddet gittikten sonra &nnesi kızıma döndü: — Hadi sen git, dedi, Ben yalnız dua etmek istiyorum, İlâhlardan bulunacağım husust bir niya- zim Var, Molli uzaklaştı. Dun etmedi, hattâ onun dua etmesi movzubabs bile olmadı, Çünkü Amerikadan geldikten sonra kati olarak söylemişti: — Anne, demişti, seninle mabede gidörim ama, bu kaba saba heykeller önünde dünyada diz çök - mem. Annesi şikâyetşi bir halle: — Fena çocuk, demişti, Sonra kocasma dönmüş, dehşetle titriyerek: — Hepimiz ilihların gazabma geleceğiz, de . miti, Kocası da, yarı şaka: ; — Yok canım! demişti. Nereden baberleri ola. cak! Sen gidip söylersen, o başka! Sanra ilâve etmişti: — Senelerdenberi mabede gitmedim: Haber » İeri bile yok! Esasen senin sevdiklerine onlar fe- nalık efznezler! Mollinin anneaj: — İnşallar, demişti. Sonradan Moli babasma: — Demek sen de bizim o eski #lâhlara inanmı ; yorsun ha baba? diye sormuştu. Babası, gayet cid. di olarak: — Ama kimseye söylemiyeceksin, değil mi? Sonra kütüphanesinden küçük bir kitap çr karmış: — Senelerce evvel okumuştum şunu, demişti Geng kız hayretle, bunun Darvinin insanları menşel hakkmdaki eserinin tereümesi olduğun görmüştü, Halbuki o babası romandan ve şiir ki, taplarından başka şey okumaz sarımı! Ihtiyar, gözünü kırparak; — Annen ilâhlarından vazgeçemez, demişti, Ama, son, bon pekâlâ vazgeçebiliriz. O gün baba kez biribirlerini gök yakm imarı vw mişlerdi. Fakat ondan Sonra Molli babasmın yiyip içip yatmaktan ve saatlarta uyumaktan başka bir iş yapmadığını görlüce: “Neden vaktini boş geçiriyor? neden zekâsı. dan istifade etmiyor7,, diye düşünmüştü, Molll, Amerikada gördüklerinden, öğrerdikle- rinden bahsederken babası birdenbire canlanıyor, daldığı vaziyetten silkiniyordu, Kızmm izah ettiği ber şeyi de mükemmel anlıyordu.. Fakat bu alâke- si çok sürmeden derbal kayboluyordu. : Mol babasnm bu haline okızmıyor * değildi. Fakat: “Bu uyuşuk küçük şehirde yaşıyoruz da ondan” diyo düşünüyordu, Mahedden, rahiblerin yeknasak ilâbileri geli- yordu: Asırlardanberi söylenen İlâhi, Moli uzaklaştı, tekrar mabedin büyük kapısı- ma giti, Buradan mabedin kalabalıktan kaynıyan o gürültülü ve pis geniş avlusunu görebiliyordu. Avluyu seyyar satıcılar doldurmuştu. Bunlar çö- rekler, tüssü, ilâhlira verilecek hediyeler için ha- gir toprak çanaklar satıyorlardı. Birdenbire hafif bir ilkbahar rüzgâr esti, — Sizi tebrik etmek lâzım Behire ha- nım... Size bir masal çocuğu gözü kılamaz artık... Mer şeyi mantiki nen, hayatın manasını ni kullanmağı bilen bir genç kız olmuş sunuz, Behirenin dudaklarında kederli bir te bessüm dolaştı: — Bazan bu iradeyi nereden bulduğu" ki üyor ve kendi kendime “anlaşı. da büyüyen bu masal çocuğu nasıl olur genç kızın yüzünü yaladı geçti. Serin ve güzel ko- kulu bir rüzgürdi. Soğuk değil, serin bir rüzgâr, Şehrin surlarmdan ötedeki dağlardan geliyordu herhalde. Moli kendi kendine: “Bütün ömrünce burada kalmak! bütün bu insanlar gihi buradı yaşamak ve burada ölmel diye mırıldandı. Sonra beye- canla: “İmkânı yok ben yapamam!, dedi, Bü sirada arkasında (o birinin o öksürdüğünü duydu ve döndü baktı. O küçük hizmetçisi Orhide gülümsüyordu. Molli hiddetle: — Ne var? ne gülüyorsun? dedi. Örhide şakacı bir tavırla: — Biliyor musunuz hanımeığım, dedi, anneniz ilâklardan ne iste: — Yo... Hem bana ne! — Nasıl size ne, karımeyğım ? Size ait bir me. sele, Anneniz ilâhlara size yakında bir koca gön- dermelerini dua etti. — Koca mı!,.. Sus, abdal), sus! Bayan Çu mabödden çıkarken: — Dua için çok müsait bir gün, dedi. Haki- katen, sanki iâhlar iğiliyor, söylediklerimi kulak verip dinliyorlardı. Haydi gidelim eve artık. Annenin göğleri memmuniyotten perliyordu. Herhalde düşündüğü güzel bir şey vardı, Mabedin avlusundan çıktılar, Kapınm önünde bekliyen tahtrevanlarma bindiler. Genç kiz sğzme açıp bir kelime söylememişti. Eve gidince babasını görmek istiyordu, Ona: “Baba, diyecekti, ben evlenmiyeceğim. Evlenmeye ancak ne zaman razı olabilirim, biliyor musun?.... türüyorlardı, Moli de babasma söyliyeceklerini hazırlıyordu. Eve, çok çabuk vardılar gibi geldi ona, Kapının Önünde uşak uyukluyordu. — Babam nerede acaba? diye sordu. — Kütüphanede, Moli avluyu koşa koşa güçlü, Kütüphaneye geldiği zaman hayret etti: Ba- bası, her #aman © saatte öğle uykusuna yatardı. Halbuki şimdi içerde hirileriyle hararetli bir ko- aya dı - Ma şimal Şehrin en ihtiyarlarından üç Çinli, önlerinde çay fincanları, yere oturmuşlardı, Fakat Moli derhal farketti: İhtiyarlar çaylarını içmiyorlardı. Biribirlerine başlarmı vermişler, alçak sesle ve bi- ribirlerine bir sır tevdi eder şekilde konuşmalarma rağmen, harareti! bir görüşmeye dalmışlardı, Moli içeri girince hepsi başlarını kaldırdılar. Babası da yerinden kalktı: — Ben de annenle seni çağırtacaktım, Masli, dedi, Anne nerede? Derhal Çangçov'dan çıkacaksı- Şanghaya gideceksiniz... Moli: — Neden?.. Niçin? diye kekeledi, Babası onu odadan dışarı çıkarmaya çalışıyor- Bu, kulğma eğildi: «— Kaplan şehre hücum ediyor, dedi, Gözleri dehget içinde, HVâve etti: — Toprağımıza göz diken Japonlar yetişmi- yormuş gibi, şimdi de Rapa başımıza belâ ke sildi. nz, (Devamı var) “ww Nakleden: Mk ek re 1 — Merak etmeyin. Size şerefim üzerine temin ederim ki Parsonla Mongardın işlerle hiçbir alâkam İyok. Sizin casus bizim “politika a- janı,, dediğimiz meslek hakkında İngilterede Fransadski kanaat bes- lenmiyor. Bence Parson şerefli bir vazife görmekteydi ve bana teklif etseydi kendisile birlikte çalışmakta asla tereddüt etmezdim. Böyle bir lifte bulunmadı. Size söyliyebile im bundan ibarettir. — O halde Tulon hâdisesini ne. İveden biliyorsunuz? Helis, kendi buluş! Tüliyeye söylemek niyetinde değil. di. Cevap verdi « Parson vaktile kapalı bir ifade ile bana bundan kendisini çak ü » zen bir hâdise diye bahsetmişti Tulonda hayatınır. ilk muvaffakı - yetsizliğine uğramıştı, — Demek bu işi o yapmıştı? — Tekrar ediyorum: O bir mu. vaffakıyetsizliğe uğramıştı. Başka bildiğim yok. — Bu eski hâdise ile Parsonun ölümü arasında nasıl bir münasebet gördünüz? Bu nereden hatırınıza geldi? Çünkü Parsonun ölümünü İ Mongardın ölümü takip etti de on. dan... Kız kardeşim ve ben Parso - nun intihar ettiğini sanıyorduk. madı vardı. Onun hayallerini yık - mak istemedim. Vaziyeti biliyorsu. nuz tabii? — Hangi vaziyeti? — Pasonun dansöz Katalina ile münasebetini.... — Evet biliyorum. i Komiser Tüliyenin de söylemek istemediği bir şey vardı. Başka bir söz ilâve etmeyince Hellis devam fo i — Bu kadının kainbiraderim üze. İ rinde nasıl fena bir tesiri olduğunu çok merak ettim. Ölümüne ayrıl - ima tehdidi, lüzumsuz ve hesapsız masrafları yüzünden sebep olmuş bulunması da muhtemeldi. İ Mongardın ölümünden sonra ka İ yınbirederimin intihar etmiş de bir cinayete kurbar İ ihtimali akiıma get da Parsonun komşu İgardı tanıyor, her in de aynı Jmeslekte olduklarını biliyordum. | Bundan iki iş arkadaşımın müşte - rek bir tehlike karşısında kalmış ol. duklarına ve birisinin katli ile öte- İ kinin Katli arasında bir münasebet | bulunduğuna kanaat getirdim. Fakat katil kimdi? Evvelâ İspanyol dansözünden şüphelendim. Tulon Parsonun bu kadınla alâkası 1934 de yani Tulor olan Man - MASAL ÇOCUKLARI HABER'İN AŞK VE HİS ROMANI: MUZAFFER ESEN giderken insanlar arasında servet ve asa - vel, Lami düşman olduğuna inanıyo- < İşey göstereceğlim. Kardeşimin kocasına büyük bir iti-| laleli ii hâdisesinin cereyan ettiği sene baş- lamıştı. Belki bu kadın Tulon hâ - disesine karışmıştı, belki de o bir metresten ziyade bir düşmandı. Dansöz Kâtalinanın kayınbifa rum. Meselâ ki aderimle Mon- gardm casus'uk yaptıklarını sanı » rım ki siz bu kadından öğrendiniz. Öyle değil mi Komiser Tüliye gülümsedi: — Bu suale csvap .vermezsem gücenmezsiniz değil mi? — Estağfurullah! Bakım size bi Hellis cüzdanından, kızkardeşine| Parsonun bir kadınla alâkası ol - duğuna dair gönderilen imzasız mektubu çıkardı. — Bu kadımın el yazısını tanır mısınız? Acaba bu mektubu İspan. yol dansözü mü yazdı? | Parsonun kendisini birakmak is tediğin anlavarak Katalina ondan intikam almak maksadile mektubu göndermiş olabilirdi. Komiser, el yansı beceriksizce İ değiştirilmek istenmiş olmasına rağ men Katalinanın yazısını tanıdı. Fakat: | — Hayır, diye cevap verdi, ne İbu yazıyı, ne de bahsettiğiniz ka . dın tanıyorum, ! Neyse, bunun ehemmiyeti yok.| Yalnız bu mektup, Parsonur etra - lında ona fenalık etmek isteyen kim seler dolaştığını göstermesi itibarile mühimdir. Ancak Katalinanın Tulon hâdise. sile hiç bir alâkası bulunmadığını; sonradan gazete (koleksiyonlarını tetkik edince öğrendim. O zaman hâdise ile alâkadar bir tek kadın vardı: Madam Jolivenin yeğeni Mi- rey Estev... Bu kadın da beş sene 4bapae mahküm-olmaştu. .. © Kompiyehe giderek Madam Joğ.| ve ile görüştüm. Miray hapishane- den çıkmıştı. Hapishanede bulun . duğu müjdet zarfında Parsonun metresliğini yapamıyacağına göre, İonun dansöz Kâlalina ismini almış olması ihtimali de suya düşüyordu YAYAR Fakat Paris gazeteleri meydan! yuşumu bugün yazdıkları çif akşam gelmesi daha kuvvetli ihtimal dahilinde idi. — Katilin Luiz Pişo oldul tahmin etmiş miydiniz? — Mayır, Sadece bir tesadöl — Muhayyileniz biraz daha! vetli olsaydı Miray Estevin bi haneden kurtulunca intikam 8 düşüreceğini tahmin edebil Onun ne ıztırap çektiğini tasi edebilirsiniz. Suçlu olmakla bf Onu bu işe teşvik eden vardi edilmişti, Asri suçlu onu iğfal * di. İsminin Baron dö Prowei duğunu söyliyen bu adamı bi ii yakalıyamadık. Bu baronla kainbiraderini? ? adam olduğunu söylersem nef niz? — Yanlış, derim. Parson : Tulonda muvaflak olamadığı talyanın kemisinden evvel! rakı aldığını söylemişti. ) Mi : — İtalyan mı? Anladım, bteki âşığı... O beraet etti, İtak olduğunu da sanmam. İmahkemese Mirey asıl hırs? ron olduğunu söylemişti. — Olabilir. Pakat bu bs Parsun olduğuna delâlet ei — Evet. Fakat biraz muh#fi yardımile böyle farzedebiliri — Maülesef bende mubsf kuvvetinden eser yok, diye SİS — Bİ: hafta sonra beni gö rica ederim. O zamana kadar # Estevin isticvabını tamamlafı kikatı da epey İlerletmiş Şimdilik Parisi terketmemi Diğer taraftan Matmazel Verpe - nin tevkili üzerine onun avukatile de görüştüm. O taraltan da bir şey öğrenmek mümkün olmadı. Genç kızın hakiki ismi Verpendi, Mirey Estev o değildi. Muammayı halletmek için bir tek rarengiz katili kim olduğunu - ifşa etmek tehdidile tahrik ederek orta. ya çıkmağa mecbur etmek... Lond- radaki gazeteci arkadaşlarım saye - irde bu hilemde muvaffak oldum. Sizi buğür saat yediyi çeyrek! gece çağırışım biriz da tesadüf | işidir. Katil bugün gelmiyebilirdi.| 2 Kına çare kalmıştı: Taliime güvenip €s-| ederim. XX — Hava ne güzel ve saka ne kadar mesuduz. Çok eski mandan bahtedermiş gibi “1 rum. Halbuki anlattıklarım ayın hâdiseleri... Hellisin yanıbaşında dura kız: — Bana hâlâ işin sereni © keşiettiğini anlatmadın. ( Devami © şünce ve bu görünüş yüzünden kati ha hızlı çarpıyor. Mania karşısında iradenin $f başkalarına hâkim olan insanlardâ ” görünür, bu şahlanan iradeden dof'e ri bir kararla Necdet Behirenin k den başka hiçbir kimseye a:* olaf” yemin etti, Necdet ona elde; için kalbinin bir araya top: vacaktı. umda eskiden gizlenmiş bir irâde 3, diyorum. Etrâfımı müş & dolu görünce büyüme tarzima vwetten istifade ede devam si Behireyi bu kadar aklı a görmek genç doktoru çok şaşırt- Gi n Behire kendisine peri pu dişahının kızı kadar erişilemez bir mah” lük gibi görünmüştü. Biraz daha büyü yünce, Behireyi vakia peri sarayı dekorundan ayrılmış görmeğe alış- aştı, Fakat onda daima bir masal çocu” Bu hali vardı. Bir fi kadar narin, bir saz Kadar solgun benzi bu kızı Necdet, yiak bir rüzdür karsısında kopacak, üç gün sonra ak, parlak bir (oÇiçekten bir türlü ayırt edemiyordu. Sihirli bahçe lerden çevrilmiş peri padişahının sarayın” padişahının. da buçünkü yaşayışına tahammül edebi. liyordu. Demek ki genç kızın (karakteri hakkında verdiği hükümde tamamile ya- nurgştı, O, kendisi gibi, (fakir bir gile m..Lude yaşamış, çocukluğundan iti“ baret ormiyetle pençeleşe pençeleşe haya- m kurtaran, istikbalini temin eden, ce miyetin hürmetini şahsında toplayan bir hal çocuğunun yanında yöşamağa lâyık bir mahlüktu, Şimdi Necdetin içersinde genç kızın bu meziyetlerini daha evvel tahmin ede. mediği için nedamete benzeyen bir his vardı, Vakıa Necdet ilk gençlik günlerin- de Behireyi sevmişti. | Fakat sevgi inan. dığı mukaddes bir varlığı seven bir mü - minin sevgisi kadar yüksek, temiz bir histi, Necdet bir türlü bu sevgiyi maddi. leştirmemiş, kendini bir türlü ona lâyık görmemişti. Yalnız bir defa, Erzuruma letten doğan sınıf farkını yenecek kadar olgunlaşan düşüncesi bir an için Behire. yi ve annesinden istemeti düşündü. Za - vallı kadın bu teklifi her halde sonsuz bir neşe İle karşılayacaktı.. Behirenin annesi iki aileyi ayıran sınıf farkına rağmen © kadar çok severdi ki. Eğer o vakıt bu teklifi yapabilmiş olsaydı, şimdi biribir. lerine nişanlanmış olacaklar, istikballeri- ne dair tatlı düşünceler içersinde kâinat, tan ayrılan fikirleri, hayal -semalarının sonsuz derinliklerinde kanat germiş cla - caktı, Geçen her dakika ikisini biribirine bir kat daha yaklaştıracak, tamamile bir. İeştirecekti. Hakikat rüyaya hiç benzemiyor. Bu yürük hakikatin hasin iladesidir. Artık Behire nişanirdır, bir başkasına a't bulu- nuyor, Ah, niçin bunu daha evvel düşün. itşi; Behirenin nişanlanmasından ev Çoculkduk hülyalarına yeniden başla . mak, ve bu hulyayı hakikat haline getir- mek için vakit çok geçti, Delikanlı artık hayatta" muvaffak ol - muş sayılırdı. Şimdi bir mesleki vardı, bir ihtisası vardı, hattâ biraz da parası vardı. Şimdi saz benizli masal çocuğuna kuv. vetinin maddi yardımında, bağlılığınm manevi desteğini, hudutsuz bir aşkın bü. tün neşesini, rahat yarayışın tatlı sükü - nunu, geniş ve müreffeh günlerin imkâ - nmı verebilirdi. Şimdi Necdette bu genç kız kalbini ye. niden teşhir etmek, onu bir başkasma bırakmamak düşüncesi hâkimdi. Hattâ şimdiden gözleri önünde çocuk. Juk arkadaşını gelin elbisesile görüyor ve onu kolunda nikâh memurunun önüne doğru götürdüğünü sanıyordu. Bu dü - Nendet mücadeleden korkmuyor cukluğundanberi çarpışmıştı. ORU yet bile en kuvvetli silâhı olan s2“ yoksullukla bile yenememişti. ye kız kalbinin önünde yenilmiyeci” kalbe mağrur bir fatih gibi girme” layını bulacaktı. Necdet bu mücadelenin çetin, duğu kadar sessiz bir çarpışma © nı biliyordu. Askerlikten ziyade © matlığa ihtiyaç göstereri sinsi bir “eği ma.. Varsın böyle olsun. Masali kat olması için buna da kaf” gâyeye erişmek için kullandığı v# rın cinsine bakmıyacaktı, Bu sırada, arkadaşınm sürur ni sıkılmağa başlayan genç kina Mıya devâm için uğraşıp duruy (Devamı vat)