Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
i Petti eli n:üd“fhlğ'unde öğrendim. !ıtu Vini gezmek müsaade. aâmîk için gitmiştim. Komi- ümemaktulün kardeşile görüş Üktık Ffa!ça gidecekmiş. Bera- “akat Rid yolda Manda- en direktör wh—er ifen Lüd Ünün muavini | bm“îne üUğradı. Ben de o. ber yukarı çıktım. Üriydi, Lay“ tanırım, — ahlâksızın neıseb Yik olduğunu buldu. Her n“balnn_ N Cinayet üzerinde çene yor- ——..]_Ia idarene gittiniz mi? ——ı. Ofa)'a gideceğiz. Zi- Nete değer. Pettigrevin ; Oraı_h yediğini sanıyorum. 'bkaktlünu » Onun pek cüzi miras Kiharsy h “a— | '—'fîyledi. Onun para sı. | iş olması muhtemel bu- ; *mam;. — Söylediğiniz zaman hata İ : Pa #tersan! Pettigrevin bankada ğ?sı olmak lâzımdı. Ndarene gelince komiser I temiz ve tehlikesiz bir | S2 Y1yor, 1 UI B:na Şaşmadım, Çunku orası- Pti Goed"'ler çok kurnaz adam. hıçh Tünüşte nizama muhalif dreket yoktur. Meselâ ka- Da 3 Matinden sonrâ dünyanın Verseniz içki getirtemezsi- U ı “'d çinli... Cenubi çinin bîl' ailesine mensupmuş. Mu- dol Mecbur olmüş, orada bura tay, Süktan sonra nihayet Lon” Tü Mmlruş Barım şimdiki direktö | lesv n onu bir bar açmağa rafiı n İşin ı-emamil I ve fca%î € M 5!10] eşgul olmuş. Bar orijinal de tanzim edilmiştir. Garson çmh elbisesile dolaşıyorlar ve Yolunda gidiyor, İ Pllkl*îı':ı.rson nasıl bir adam? sağlam ayakkabı değil... » Nhatlı görünüyor. Kendisi ordu | Uiğını söylüyor, matrut ol- m“htemeldu' Çok seyahat et- İ Ve doktor Vangla — ecnebi bir lekette tanıştığı — iddiasında. h“ gösteriştir, hakikatte Kar- fanfana kadar her cins oyun , Yor, Fakat iş gayet gızhdır. D'âk itimat ettiklerini ouyuna R“Z bünüu biliyor mu? .'“ bilmek kabil mi? Geveze” he)'kelden mabudları dere- Y l' Konuşsalar bile bir şey | | İh üstadıdırlar. D *ti wı k ülabuu Ha b $ ! görüp anlayacaksınız ya.. Etiş ediniz dostum, müte- | mnmeyunz Siz bana dos- kâ';ı:tlıe refakat — ediyorsunuz. Ben, pek nadiren git- hember Mandaren klübünün . Gizli batakhaneye bu Elrebılınz.fî,âkın ihtiyatlı 'ber 4 ıoksa acele edersek bat ederiz kanlı katil de; halmden SA M aşıldı. Sizin başinıza iş aç- Ğ Stemem, Ben belki de tanidık: D , &fasında bu gece beni Manda. " gÜtul'l!cek birini bulabilirim. | bemm için ise zahmet etmeyin. K b U işe kendimi - verdim, tehli- qüı TÜ de göze aldım. y , ÇA iyerek ilâve etti: : €M bu cinayet hâdisesini za- Pi P önce aydınlatarak komiser | Pözeş barakırsak bizim için ne B | Rid kurnaz bir adam. i Na şüphe yok. Onun bir çok İt batakhane işletiyor ve po-|/” ir çinlinin kafasından - neler | l Yar Vang namuslu bir adam | Mümkün değil. Tavrı dıp. ' -malümat: âlimane... Siz de | (4 — Fakat bu sefer Vansı katil sanarak kendisini bir çıkmaza soktu. — Olabilir, ben bile bazan aldan- dım! İki arkadaş gülüştüler. Biraz son- ra da şapkalarını alarak klüpten çık tılar, L “Mandaren klübü,, tadil — edilen eski bir binada açılmıştı. Binanın yeşile boyanmış olan cephesinde ge- ne yeşil renkte neon çubuklarile ba- rın ismi yazılmıştı. Kapıda sırmalı elbise giymiş bir kapıcı duruyordu. İçeride hakiki iki çinli hizmetkâr ziyaretçilerin şapka ve pardesüleri- ni aldı. Elleri yeşil renkli kimono- sunun geniş kolları içinde kaybol- muş diğer bir Çinli önlerinde üç de- fa iğildikten sonra bir söz söylemek- sizin onlara bir merdivene — doğru yol gösterdi. Doyl fısıldadı: — İsminizi Karsonun — yanında söylemezsem hayret etmeyiniz. Klü- bün misafir getiren azası o misafi- rin harekâtından mesul sayılır. Siz mütekait bir general, bir nazır, bir milyoner olabilirsiniz. Kimse sor. maz. Mesul benim çünkü... Furlong gülümsedi: — Anladım. Bütün birinci kat, servis için ay- * | rılan bir iki odadan başka, geniş bir salon haline getirilmişti. Ayrıca bir de galeri vardı. Salonun ortası dans edeceklere, ayrılmıştı. Kenarlarda ve dipte iki, dört ve altı kişilik masalar. — vardı. Salonun diğer ucunda ise, yüksek- çe bir yerde orkestra 'bulun_uyordu. zaman salondaki masalatrın dörtte üçü şık giyinmiş kadın ve erkekler- le dolmuş bulunüuyordü. — Furlong bunlar arasında sabıkalrlar hırlımma mıyacağını derhal anladı. Hattâ iç- | lerinden bir kısmını tanırdı. Hizmet edenler. orltestranın mü- zisivenleri da dahil üzere Çinli elbisesi giymişlerdi. Orkestra çalmağa — basladı ve bir çok çiftler dansa kalktılar, (.1.—-..—.?( Nakleden!: F. K. | YMeelamırla — — Duzç-i İşmei eşicellteheai| luyomm. âarp & âağa !aay ılşşe'%. Furlong: — Fokstroöt, dedi. Şark müusikisi değil! Doyl izahat verdi: — Halkın haleti ruhiyesini gayet iyi bildikleri bundan da anlaşılıyor. Bir İngilizi en ekzotik bir dekor i- çine koyunuz, kılığını değiştirmeğe bile teşvik ediniz. Fakat onu haki- katen memnun etmek istiyorsanız daha ilerisine gitmeyiniz. Muhitin garipliği hoşlarma gitmekle beraber Londralılar buraya en nefis yemek ve içkileri bulacaklarına, ânladıkları cinsten bir muüsiki dinliyeceklerine emin olarak geliyorlar. Yemeği Çin- li yemeği ve musikiyi Çin musikisi yaparsanız burası iki günde bomboş olur. Yanlarına yaklaşan suare elbiseli birini görünce sustu. Gelen çok u- zun boylu ve boyuna nisbetle toplu biriydi. Matruş suratı azçok sevim- li görünüyordu. Fakat eski bir yara izi sağ yanağını kulağına kadar çi- ziyor ve ağzına garip bir sırıtma İi- fadesi vererek yüzünün şeklini bo- züuyordu. Tatlı bir sesle, — Bonsuvar Doyl, dedi. Nereler- desin? Görünmez oldun. Gazeteci mukabele etti: — Bonsuüvar Jef. Nasılsın? Son zamanlarda çok meşgul olduğum i- çin buraya gelemiyordum. Bu sefer" bir dostumla beraber geldim. Furlonga dönerek ilâve etti: — Jef Karsönu takdim ederim, bura"nm; müessis ve direktörü... Karson, Furlunga gülümsedi: tifat ediyor. Bu salonun dekorasyo- nunda- benim hiçhir hissem — yok. le meşgul olmak imkânlarından mah rüum etti. Gülümsiyerek yüzündeki yara izi- ni işaret ediyordu. Furlong nezaketle cevap verdi: — Muvaffakiyetiniz dolayısile si- zi tebrik etmeme müsaade ediniz.. Çok güzel bir yer, Bizimle beraber oturmaz mismiz? (Devamı var) HABER — Akşam Postası — M. Doyl çok naziktir, bana il-|* lt OB ( Baş tarafı dünkü sayımızd'a) — Oğlum, dedi, ben Ayşeyi sana veririm, Hem de içgüveyi girersin. Şurada gözümün önün- de büyüdün, Terbiyeli, namuslu bir adamsın.. Tanrı arttırsın, ka- zancın da iyi.. Biz de, şöyle Aak- şamları kapımızı açacak bir erke- ğimiz var deriz.. Ocağımız tü - ter. Benim de şurada bir kaç gü. nüm kaldı.. Biraz nefes alırım.. .. Yalnız bir şey var, yavrucuğum... Eğer kabul edersen, Âyşeyi bu- günden al.. Erkek, önüne bakarak dinle- yordu. Gözlerini kaldırmadan sor- du; — Nedir o valde?, — Rakı yavrucuğum.. Rakr... O musibeti bırak.. Hem sen kurtu- lursun, hem biz mesud oluruz. Erkek uzun düşündü. nin önünde, kumral saçları, işık- İr gözleri, yuvarlak kalçalariyle ÂAyşe canlandı. Genç adam Ayşe- yi rakıdan daha çekici, daha erişil- mez buldu. Gene gözlerini kaldır- madan hafifçe mıftıldandı: — Peki valde, istediğin gibi ol- sun !, « n * gd Evleneli bir sene olmuştu... ÂAyşenin kocası tam bir yıl sözün. de durmuş, ağzına bir damla rakı koymamıştı. Bu bir sene, ÂAyşe için ince bir söğüt gölgesi gibi geçti.. Hani bahar sabahlarında sularda yıkanan gölgeler vardır. Serin ve cana yakındırlar, işte öyle... Ve bu senenin sonunda bir- de minimini insancığın haykırışı duyuldu.. Ayşe sandığını açtı, ko- kendi Hallerine göre neler yaptı. lar neler.. Çok mes'uttular. .Aksamları, ar tıik Ayşe ide çocuğunu kucağına a- İryor ve kapı önünde öteki kadın- larla konuşarak kocasını bekliyor. du. O her akşam sokağın alt ba- şında elinde mendil arkaya atıl- mış kasketiyle gözleri ışıklı, hızlı, hızli yürür görünürdü. .Sonra ge- lir, Ayşenin burnuna bir fiske Gözleri- | Ruy ve hakikat vurarak çocuğunu kucağından a- lir, ve kapı eşiğinde dinlenirdi.. Gene bir akşamdı.. Âyşe, çocu- ğu kucağında kapı önüne çıktı. Kocasını bekliyordu. — Oralarda, kadınlar konuşmağa başlayınca zaman o kadar çabuk geçer ki, ö- mür gibidir. Bir gün, bakarsınız, saçlarınızda aklar vardır. Onlar da bir an bakarlar ki başlarının üstünde y Rlızlar göz kırpıyorlar. İşte o akşam AÂyşe başını kaldı- rınca yıldızları aradı. — Yıldızlar, gene eski yerlerinde, avuç avuç serpilmiş titreşiyorlardı , Kocası bu akşam geç kalmıstı. Kimbilir, belki de bir işi çıkmış- tı. Hava biraz serince idi; içeri girdi. İhtiyar annesi, sofrayı ha. zırlamış, cacık yapıyordu. Ayşeyi içeri yalnız girmiş gö- tünce şaşırdı. Sonra bakısları bu- lutlandı. Başını önüne eğdi. Ge- ne işi ile uğraşmağa başladı. Sofra başına oturdular ve bek- lediler, Zaman şimdi inadına çok ağır geçer.. Beklediler. Fakat gelen gi- den yoktu.. Öteki evlerlle yemek yenilmiş, hattâ uykuya bile ya. tılmıştı. Aksi gibi çocuk da hır- çınlaşmıştı.. Nihayet kapı hızlıca çalındı. Ayşenin annesi koştu, ka pıyı açtı. .Damadı, üstübaşı: toz içinde, gözleri bulanık, yıkıla yı- kıla içeri girdi. Merdiven başına inen ÂAyşe, onun bu haline şaşmıs kalmıştı.. Erkek merdivenin ba- şına yıkıldı.. Ayak kaplarını çıkar dilar. Ve zorla odaya getirebildi- ler. İ Ayşenin gözleri yaşarmıştı. . Günün birinde onun böyle gelebı- leceğini hiç düşünmemişti. Erkek, biraz kendine gelince, yemek istedi. Annesi, bir tepsi içinde, biraz bir şey getirdi. Ayşe, kucağında çocuğu, sandığın üze- 'Tine oturmüuş şaşkm şaşkın bakı - yordu.. Çocuk da, aksine, hâlâ ağ- _lxyor, haykırıyorldu. Erkek evvelâ yemekleri beğenmemeğe başladı. Sıcak dedi, tuzsuz dedi. Söylendi, söylendi.. Sonra bir gök gürültüsü gibi haykırdı; — Sustur ülan şu piçi!.. Ayşe bi an yutkundu; sonrâ kendini tutamadı, göz yaşları için- de hıçlııra hıçkıra bağırdı: — Bu zıkkımı içmeseydin de ağ;z tadiyle yemek yeseydin.., Kendi çocuğuna piç demeğe utan- mıyor musun?. Erkek, gözlerini süze süze bak. tı. Sonra okkalı bir küfür savura- Ayşeye doğru fırlattı. Genç ka- dın çocuğunu göğsüne bastırarak yana kaçtı ve desti sandığa çar - parak parçalandı. . Erkek sızmıştı.. Annesiyle bir- yatağına yatırdılar. Ayşe, yalvaran gözlerle anne- sini de yatırdıktan sonra, idare lâmbasını aldı, sarıdığın yanına geldi.. Sandığın dayalı durduğu duvarda bir resim asılıydı. Bu, bir sene evvel, bir fotoğrafhanede çe kilmişti. Annesi bir iskemleye 0- turmuş, onlar, ikisi arkada ayakta ni tutmuşlardı. Uzuün uzün buü resme baktı.. Gözleri, bir fırtınadan sonra et. rafa sinen sevimli bir hüzünle do- lu hava gibi nemlendi.. Sandığını açtı.. Kollarını önün kenarlarına dayayarak —oradan — tüyalarına, yıldızlı rüyalarına, gül sabunu ko- kan rüyalarına daldı. Sonra, bir iki damla göz yaşı, bütün bu rü- yaları sildi. patiska perdeleri esnetiyör, yordu. 1939 RESİMLİ HAFTA'rın İtalyanca derslerini takip ediniz, Bu lisanıı kolayca elde edeceksiniz. d.yc, ziyade hassas Şimdi burada bu resmin kar- şosında kalbindeki uyuyan his- ler birden uyandı, canlandı. Öyle zannediyordu ki artık maziye karışmış olan hatıralar, bir daha gözlerinde canlanmıya- caktı .. mevcudiyetini “SÜ işleri becerdiğini bilirim.| zamet ve ilitişam, ikincisi nediğin yıldızlı gecelerinin şa- irane manzarası.. Üçüncüsü ise 'Leonor Dandolonun gözlerin- deki tatlı ve cazip bakış. . Mensup olduğu yüksek ve asil hanedanının bütün mezi- yetlerine varis olan Leonor, gü- zelliği nisbetinde metir bir ira- fevkalâle bir azim ve cüre'te sahipti.; Kalbi merhamet ve aşk hisle- ri ile yoğrulmuştu.. sadakat ve bağlılık bir kere yer- leştimi artık orada kökleşirdi.. Nitekim, tevkifinden bir gün evvel Rolan Kandiyano ile ö- püştüğü zaman artık manen ve maddeten Rolan Kandiyanoya bağlandığını anlamıştı. Ölmek üzere iken kurtuldu- ğu hümma hastalığından sonra Leonor biraz zayıflamış ve biraz aha incelmiş, ruhu, kalbi daha Halbuki Aratenin getirmiş ol- duğu bu resim, bu tablo bütün Eski hayata dönmenin imkân sızlığı karşısında KAHRAMAN HAYDUD Ve- kim kaliyordu. muna uğramış yordu,. ran resimden mıyordü.. Kalbinde nım.. Sevgili olmuştu. tahammüle raz Leonor ,bu ağlamıyordu. Resmin karşısındaki oturmuş, dirseğini koltuğun ke- nâarına dayamış, başını elleri içie ne almış, gözlerini Rolanın göz- lerine dikmişti. Dandolo içeri girdi.., sarstr, tatlı maziyi unutmak için yaptığı her şey a- Gözleri önünde canlı gibi du- Dudakları arasından ise mırıldanmakta idi; — Demek, gene yanıma gel- din benim sevgili Rolanım! Omw, Rolan, beni işidebilseydin, ay- tıldığımız gündenberi içinde kıvranan ruhumun feryat larını duysaydın ve ben de — bir an için olsun senin kalbine rerek hakkımda neler düğünü anlayabilseydim, çok ağladım.. Çok ıstırap çek- tim., Nast loldu da ölmediğime hâlâ hayretteyim.. Fakat senin . resmini karşımda görünce bu ıstırabı gene çekmeğe, ona an- cak senin için, senlu tatlı bir eda ile söylüyor, fakat KAHRAMAN HAYDUD 'Kandiyano hakkında bana, ne diyecektiniz.? Leonor, Rolanın resmi karşı- sında tıpkı denizin ortasında dört taraftan dalgaların hücu - bir kayaya benzi- — Monsinyör, zannederim ki Rolan Kandiyano, eskiden aile - nize mensuptu. Dandoölo tekrar titredi. Areten yeni bir halt daha işlediğini san- bir türlü —ayrıla- ıstırap gi- düşün- Rola- Rolanım,.. Ben uğrunda ıyım,, sözleri yavaş ve koltuğa öz evlâdınız gibi sevdiğiniz, an. cak ondan feci bir takım şerait altında ayrılmağa mecbur olduü - ğunuz söyleniyor. dı, Fakat Leonorun babası şim: di hissine hâkim olmağa çalışı. yor yordu, Sükünetle sorilu: ve her şeyi öğrenmek isti - — Bunu nasıl biliyorsunuz ? — Monsinyör, bu vakayı Ve. nedikte bilmiyen yok ki, Yoksa hâlâ rıhtım boyların - da Rolan Kandiyano ile Leonor Dandolo (Venedik âşıkları) de - nildiğini de bilmiyor musunuz? — Hayır müsyö bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. — ÂAynı zamanda efkârı umu- miye sizin Rolan Kandiyanoya karşı pek büyük bir muhabbet beslediğiniz kanaatindedir. — Ya!.. — Sizin Rolan Kandiyanoyu Dandolo gittikçe sarararak: — Böyle mi söylüyorlar? Doğru mu? diye mırıldandı. — Söyledikleri doğru.. Fa- kat'kimbilir, belki de aldanıyor- larl.. lardı. Bu, hakikaten değerliydi. | * bir şaheseriydi.. 205 Şair, Dandolonun süküt etti- ğini görünce devam etti: — İşte bu şayialara güvene . rek bir teşebbüste bulundum. — Ne gibi bir teşebbüs?, — Arzeldeceğim: Fahişe Em- peryanın sarayma girdim.. Her tarafını dolaştım, Bu ismin söylenmesi, Dando- lonun üzerinde daha müthiş - bir tesir yaptı. Sabık engizitör, karşısındaki adamı, eski hatırâ- larını canlandırmak arzusiyle Rolanın göndermiş olduğuna ar. tık tamamen kani olmuştu. Fakat — Âraten. bu - tesire dikkat bile etmeden devam edi- yordu: . — Evet, — eşyaları satılırken sarayın içini gezdim. Satılan bu eşyalar içinde bilhassa bir ta- nesi vardı ki bir çok müşsteriler almak için biribirlerine rekabet ediyorlar ve müzayedede fiya- tınr müthiş surette arttırıyot- Çünkü büiyük ressam Etiyenin Mütcessir ol- dum. Onu bir takım k>ymetsiz ellere düşmekten men için dört yüz altın ekü vererek el- makta tereddüt etmedim. Ve bu tabloyu hemen size getir. dim, Çünkü sana'ttâr Etiyenin usta fırçasından çıkan bü resim, Rolan Kândiyanonun resmiydi... Ne resim monıeny'ör, ne şahe- rak yanında duran destiyi kaptı, * likte onün elbiselerini çıkararak * durmuşlar ve biribirlerinin elleri- — Şimdiince bir Tüzgâr çıkmış, yıl. ” dızlar selvilerin arasında titreşi- gLA gğ l ”> irsü 1” eaf İN gel SN UAŞ K ei Ü jt ll Ç ö Ve e Ca p ”