5 Nisan 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SÖTECERM UK ARRİRİ idarehanelerine hergün Eşit müracaatlarda bulunuldu Söylemeğe bilmem lüzüum var: '4u müracaatlar arasında hüs- © sahipleri bulunduğu — gibi Y€en bir maksat takip edenler, deliler de bulunur. Söylenilen Dsine inanmayız tabii,. Fa- £ nazarda garip görünen hâ- Te İnanmamazlık etmek de ga- kte sakat bir usuldür. Çünkü ikdirde bazan sansasyonel ha- tlde etmek fırsatının kaçırıl- Mümkündür. Dün birisi beni 'nla aradı. | sordu: kek mi, kadın mı? Erkek.., Gazetede benden baş- İMse ile görüşmek istemedi ve ddaki memurumuza — ancak nle görüşeceğini, aksi takdirde İnu kapatacağını, bu takdirde €nin mühim bir fırsat kaçıra- Y söyledi. Herhalde sesimi ta: Folmalı ki telefonda — ben ko- fağa başlayınca memnuniyetini Tetti, Çok mühim bir havadis Ceğini, fakat menbamın bilin- İhi istemediğini, — yazıhaneme İğinin görülmesini de arzu et- ÜBini söyledi. Uhda hiçbir fevkalâdelik görme- 4 Bize bu şekilde müracaatlar "Yapılır ve hüviyetlerinin bilin- “hi istemiyen kimseler çok defa “im ihbarlarda — bulunurlar ve "ar da doğru çıkar, Bir gazete “1 hezarette bir sulistimal oldu- ©U 6 nezaretin küçücük - bir me- dan öğrenebilir. Fakat o kü- memurun ismini bildirmeğe “İdür tutulamaz. Çünkü böyle bir CÜüriyet olursa kimse — ihbarda llnmağa cesaret edemez. tr ne ise, bahsimize gelelim. Te- © Reddetti. Bu vaziyette meçhül ( Kimseden, mevsükiyetinin dere- 4 kontrol edemiyeceğim mahi- Ki havadis alamıyacağımı söyle- M%ül muhatabım böyle bir iti- İ kîlrşılr—.ıgı,aca'ğmı hesaplamış ol- ; bana şöyle bir teklifte bu- D:ı; mevzuubahs havadisi bir zarf içinde — göndermeği D, *diyordu. Fakat buna muka- tya, bu zarfı üç günden evvel aç- “fima dair kendisine şerefim nım“sum üzerine söz — verecek- dazıl'!m üç günden evvel açılma- hî_jhtemeıdi. Bu takdirde ken- A İla e haber verecekti. “'* Zarfı açabilecektim. Fa- Şartı daha vardı. Bu üç gün ina * bana telefonla — müracaatı Ca _' * İsterse bu zarfr bana yaktır- de v'_)'a o zaman bildireceği şe- kî'îıketimi istiyebilecekti. Bun ü*hle ettiğimi ben — kendisine Şip y femin edecektim. ây &ter bir cıgara yakmak için Deyi Ne fasıla verdi. atildi: şahsm size büyük bir Ş. . gıfîlhibi sert bir tavırla mu- St S yatbuat hayatımda dü- | fanınmış bir - adamım. Mse heni Etim b""“m verdiğim sözden şüpr Atf Ştir ve edemez. ,.okngISirüz. Böyle bir maksa- . u, sözüm yanlış anlaşılma: a g, n Deyl, Bir saat sonra NIŞ bir Mühür mumu ile kapa- bimqu'f getirdiler. Zarfın kâ- HTt ha €vvel bana gösterdiğiniz doğ falarıma benziyordu. bu hâg; U söylemek lâzımgelir- tahrik Se benim fazlaca merakı" bile 'teî*lğledi. Hattâ zarfın üze- tt kik etmedim. —O sırada | hemğamîm.da bulunuyordu. İr. Mepç ibi fazla alâkadar ol , ektubu kasasında saklama- | telefon veya diğer bir va-| z öime muştum bile., Biraz evvel hatırla- dim. Hikâyesini bitirince Sir Peter Til koltuğa yaslandı ve dinleyici- lerinin mütalealarını bekledi. Sükütu ilk bozan Deyl oldu. ; — Bu meseleyi maktulden başka kimseye söylediniz mi? * — Hayır, sizden başka — kimseye söylemedim. — Pettigrev söylemiş olabilir mi? — Hiç zannetmem. Çünkü bunun için bir sebeb olamaz ve Pettigrev tanıdığım adamlar arasında ağzı en sıkı olanıydı. Başkasını söyletmesi- ni ve susmasını bilen bir adamdı. Öyle değil mi Doyl? Gazetenin polis bu sözleri teyit etti: — Evet. Bu meseleden başka bi- risine bahsetmek — lüzumunu duy- muş olsaydı bana söylerdi. Çün- kübu mesele polis istihbaratına bakmam dolayısile benim ihtisasım dahilindedir. Halbuki bahsini bile etmedi. Furlong lâfa karıştı: — Bir dakika... Bu — esrarengiz mektupta bir cürümden bahsedildi- gini nereden biliyordunuz? Sir Peter Til cevap verdi: — Pardon, söylemeği unutmüş- tum. Bana telefon eden adam faz- la tafsilât veremiyeceğini, — ancak mektupta son derece mühim bir re- zalete dair malümat — bulunduğunu söyledi. Bu rezalet nerede ise mey- dana çıkacakmış. Fakat hâdiselerin tahmin ettiği gibi cereyan edip et- miyeceğini bilmediği cihetle ben- den üç gün mühlet istiyormuş. — Niçin size müracaat etmeden önce üç gün beklememiş? — Bu sual benim de aklıma geldi ve ona sordum, Buna verdiği cevap istihbaratı şeli man bu cevaba gülümsemiştim. Şim di gülmek aklımdan bile geçmiyor.. Gazete sahibinin muhatapları sus- tular. Deyl ayağa kalktı. — Ben müdüriyete dönüyorum. Komiser Rid polis doktorunun cese- di muayene etmesinde hazır bulu- nuür ve icap eden diğer formaliteler- le meşgul olür. Bu cinayetteki es- rarı çözmek için elimizden geleni yapacağımızdan emin olabilirsiniz. Sir Peter cevap verdi: İndaki meçhül şahşaj_.exim_bıa u oldu: “Üç gün sonra hayatta o-| harririmizi göndermeği teklif et- Fşm%“aâmâ%an e (— 4 Nakleden: F. K. — Teşekkür ederim. — Furlongun benim namıma bu işle meşgul olma- sında bir mahzur görür müsünüz? — Hayır. Deyl polis müdürlüğüne — döndü. Furlong, sivil komiser Rid ile be- raber cesedin bulunduğu odaya git- ti. Komiser, polislere — talimat ver- diği sırada o da taze boyalara sü- rünmemeğe dikat ederek bitişik oda ya geçti. Birkaç dakika sonra odaya döndüğü zaman adliye doktorunu gelmiş buldu. Cinayet haber alm- dığı zaman adliye doktoruna tele- fon edilmiş, evinde olmadığı anlaşı- Iınca Pettigrevin ölmüş olduğu göz- önünde tutularak başka bir doktor çağrılmasına lüzüm görülmemişti. Furlong, doktorun, cesedi muaye- ne etmesinde hazır bulundu. Sonra Pettigrevin.odasında — bekliyen Sir Peterin odasına gitti. Sir Peter, Furlong sordu: — Ne var ne yok? — Bu iş çok karışık? — Cevabınız bu kadarcık mı? — Şimdilik bu kadar. Namınıza çalışmamı hakikaten — istiyorsanız bana düşünmek için mühlet veriniz. — Affedersin. Fakat çok severdim. Ölümü beni çok mü- teessir etti. içeri girince . — FHeyecan ve teessürünüzü an- | İryorum. i — Söyle bana Furlong, bu mühür mumlu mektup hakkında fikrin ne- dir? Bunu polislere söylemekle doğ- Peterin yanına gitti. » — Tabif, Vazifeniz böyle yapma- nizı icap ettirmekteydi. — Onlardan evvel size söyliyerek fikrinizi almam daha münasip ol- maz mıydı demek istedim. -— Bunun ehemmiyeti yok. Yal- nız bana söylemiş — olsaydınız bile bunu ben derhal zabıtaya bildire- cektim. Mesai usulümü belki bilir- siniz: Hukuku âmmeyi alâkadar e- den bir mesele ile meşgul olduğum sırada elde ettiğim malümatı polis müdürlüğüne bildirmek âdetimdir. — Tabit.. Böyle hareket etmenize kim mani olabilir? — Bazı defa alâkadarlar teferrü- atın ifşa edilmesini istemezler. (Devamı var) HABER — Akşam Pastası Pettigrevi |tün dünyaya küstü.. Benden baş- Ekfem, yüzünü zevkle buüruş. turarak, kadehini masanın üstüne bıraktı: — Sen içmiyorsun, Neden?, — Nasıl içmiyorum?. Kadehle- rin sayısını bile unuttum. Yerimden kalkarak bardak ve kadehlerimizi tekrar doldurdum . Ekrem içini çekti: — Ah benim bu yerimden kı- mıldamam yok mu?. Misafirleri- mi bile istediğim gibi ağırlayamı- yorum, Senelerdenberi haftada bir geceyi mektep arkadaşım Ekremle bera- ber geçirirdim. Ekrem, genç yaşıri- da müthiş bir felâkete uğrayan, ölümden beter bir ömür geçiren bir zavallı idi. Mektebi bitirdik- ten sonra bir kaç sene içinde ken- dini tanıtmıştı. Zeki, çalışkan, dü- rüst bir meslek adamıyidı. Evlen- di. Karısr da genç ve güzeldi, Ga- yet mes'uttu.. Birdenbire, hiç u- mulmrıyan bir felâket saadetlerini altüst etti. Bir otomobil kazasında Ekremin bacakları müthiş bir su- rette ezildi.. Galiba asabi cümle de ürselenmişti.. Uzun tedavilere rağmen betbaht arkadaşım kö- türüm kaldır. Felâket bu kadarla da kalma'dı. Tıpkı bu geceki gibi, Ekremin genç karısı, yukarı kat- taki, yatak odasında, kalbinde bir 'bıçak yarasiyle ölü bulundu. Za- vallı Ekrem aşağıda kadının çığ- lığını duymuş, fakat yerinden kı- mıldayamadığı için yardıma koşâ mamıştı. Bastoniyle yere vurarak, neden sonra hizmetçiyb uyandıra— bilmiş ve müthiş hâdiseyi öğren- mişti. Fakat katil ©o zamana kadar durur mu?, Bıçağını da alarak hiç bir iz brrakmadan balkondan atla- yarak kaçmış,. Bu esrarlı tinayetin üzerinden üç sene geçtiği halde, polis hâlâ katilin kim olduğunu meydana çı- karamamıştı.. O zamandanberi Ekrem büsbü- bu' gece Katil mi, deli mi ? Yazan: hafta onun evine gittiğim zaman bütün bu hâdiseler birer birer ak- lımdan geçeleve bu genç adamın bu kadar felâkete nasıl olupta da. yanabildiğine şaşardım, O gece, Ekrem her zamankin. den daha konuşkandı, Eski zaman lardan, mektepten, çocukluğumuz- dan bahsediyordu. — Aklıma ne geldi, biliyor mu- sun?.. diyordu. Çocuktuk... Mek- tebin ilk sınıflarındaydık galiba.. Bir gece sen bize gelmiştin.. Geç vakte kadar kâh oynayarak, kâh çalışarak zamanın nasıl geçtiğini farketmemiştik.. Sonra sen körk- muştun eve dönmeğe. Ben seni tâ evinizin köşesine kadar götür- müştüm. .O zaman — yürüyebilir- dim, böyle kanepeme bağlı değil- dim. — Ekrem, kardeşim, yakında gene yürüyeceksin.. Bakşimdi ye- ni elektrik tedavileri var.. Zaten sen devam etseydin, biliyorsun ya, o zamanlar hemen hemen iyileş- mek üzereydin, birden tedaviyi kesince, ama hakkın da vardı, Şim di yeniden başlayabilirsin .. Karısı öldürüldüğü sene Ekre- min bacaklarına elektrik tedavisi yapılıyordu, Doktorlar iyileşece- giniden o kadar ümitli idiler ki, bir iki gün sonra belki de yürüye- bilir, diyorlardı. Ekrem, bahsi değiştirmek isti- yormuş gibi, başını pencereye çe- virdi; — Bu geceki fırtma da pek müthiş.. Ben fırtınalı gecelerden çocukluğumdanberi dehşetli kor- karım. .En müthiş cinayetler fır- tınalı gecelerde işlenmiştir. En umulmadık itiraflar, gene firtıma- lr gecelerde, günahlarını seneler- ce saklayanların ağzından kaçmış- tır. Havadaki elektriğin asap üze- rindeki tesiri nedir? (Karamazof kardeşler) de ihtiyarın öldürül- düğü geceyi hatırlar mısın?. Gözlerini pencereden ayırma- dan kendi kendine imiş gibi ko- nuşuyordu. Yerimden kalkarak o- muzunu tuttum. İLHAN TANAR — Ekrem, sen içme artık.. Fır- tiına da dokunuyor. .Yetişir.. — Biırak, karışma bana.. Ka- rımın öldürüldüğü geceide gene böyle fırtına vardı. Ekrem ilk defa olarak o müthiş hâdiseden bahsediyordu . Ben başka bir mevzu ararken, o de- vam etti: — Sen ve ötekiler, hepiniz, ka- tili kaçtr sanıyor, hâlâ arıyorlar- miş. .Halbuki kâtil siri her gün görüyor. İnsan mucizeye inan- mazsa böyle çıkmazlara sapar. — Neler diyorsun, Ekrem Allah aşkına? İçme yeter diyorum sa- ha. .. j — Karımı öldüren benim,. Ben. hepinizin acıdığınız, zavallı kötü- rüm., O akşam, dizlerimi tekdavi eden mütehassıs gittikten sonra, "bacaklarımda, çoktandır duymadı- ğim bir kuvvet hissşettim. İçimde bir ses: “Haydi diyordu. Bir defa tecrübe et, yürü.. Yürü!.,, ve ben bu sese itaat ederek kalktım, yü- rüdüm, ,Evet yardımsız, baston- suz yürüdüm, Elektrik tedavisi muvaffakıyetle neticelenmişti . Sevinçten nasıl o anda deli ol madım, bilmiyorum. Evde herkez yatmıştı.. Hemen çıplak ayakları- ma terlik bile giymeden, yukarı, karımın odasına çıktım.. Yatakta uyuyordu. Baş ucundaki lâmbanın ışığı al- tinda harikulâde güzel yüzünü iyice görebiliyordum. — Yüzünün genç çizgilerinde ıstırap yer et- mişti. Gözlerinin altı simsiyahtı. Fa- kat nefes alışı muntazamdı ve çok güzeldi. Onu uyanldırmadan baş ucunda dururken, kötürüm kaldı- ğim iki sene zarfında onun gençli- ğine, güzelliğine karşı duyduğum bütün haset, kıskançlık birdenbire içimde kabardı. Ben iyileşsem bile muvakkat olacaktı.. Doktorun söy- lediklerini sen de bilirsin.. Belki evin içinde biraz dolaşabilecek- tim.. O kadar.. Fakat ©, karım, genç güzel karım, sthhatli bacakla (Lülfen sayfayı çeviriniz) 144 KAHRAMAN HAYDUD ka kimseyle görüşmüyordu. Her KAHRAMAN HAYDUDU 141 _.__' zarfında ondan ses sada | yledim. Bu hâdiseyi unut- Rolan devamı etti: — Görüyorum ki hatırladımız.., Sizi kapı dışarr atanın AÂraten olduğunu zannettiniz. Ve o za- mandanbeti şairden Üüç edefa intikam almağa teşebbüs ettiniz, Her teşebbüsünüzde ise hesabı- nıza dahil olmıyan harikulâde vak'alarla maksadınız neticesiz kaldı.. Grimani, gözleri dehşetle a- çılmış bir halde karşısında âmi. rane bir tavırla bütün esrarını meydana çıkaran meçhul adama bakıyordu. Rolan sözüne devamla: — Mösyöl — Tşebbüsünüzü neticesiz bırakan, intikamınıza mani olan benim.. Çünkü şair A- ratenin haksız taarruzuna he- idef olmasını istemiyordum. Hak- sız olarak, dedim.. Çünkü mü. samere esnasında sizi kapı dışa- rı atan o değildi.. Siz benim emrim ile bütün dostlarınızın gö- zü önünde defedildiniz.. Grimani boğuk bir feryad ko- pardı:' — Lânet olsun, sen kimsin? . — Şimdi öğreneteksiniz.. Ba. banız olan ihtiyar Grimani 1509 senesinde Onlar Meclisi azasın- dan değil miydi?. Grimaninin vüculdu baştanba- şa sarsıldı. Benliğini soğuk bir ürperme kapladı.. Rolanr devamla: — Babanız, ihtiyar Kandiya- noyu gözlerinin çıkarılmasına mahküm edenler arasında değil miydi? Size henüz bilmediğiniz bir şeyi öğretmek isterim,, İhti. yar hükümet reisinin gözleri 'vahşicesine kör ellildikten sonra metrük bir yol üstüne atıldı. ... Burada hiç bir insanın tahammiil edemiyeceği ıstırap ve sefalet içinde vye ancak köylülerin yük- sek kalbliliği sayesinde altı sene kadar yaşayabildi. Siz bu ihtiyar adamın gözlerinin kör edilmesi- ne ve sefalete atılmasına hükme. den hâkimlerden birinin oğlusu- nuz.. Ben de mahkümun oğlu- yum.. — Rolan Kandiyano!.. Fırtınalı bir havada, şiddetli bir rüzgârın ince bir fidanı sars. tığı gibi Rolan da karşısındakini titreten ve sarsan vakur, müthiş bir sesle devam etti: — Evet, Rolan Kandiyano .... Babanız pek büyük bir alçaklık yapmıştı.. Mösyö, o benim ba. bamin hiç bir zaman mücrim ol- madıgğını biliyordu. Bildiği hal. ide bu iğrenç alçaklığı yaptı ... Çünkü sizin istikbalinizi temin etmek istiyordu. Nitekim de etti. Siz hür, serâzat, bütün endişe ve düşüncelerden uzak bir halde gençliğinizin parlak zamanını şınr çevirince Ecel köprüsü is- tikametine idoğru sessiz ilerli. yen bir gondol gördü.. Rolan bu defa titremedi. Yalnız. vücudunun — bütün kanlart birden beynine hücum etti, biraz evvel sapsarı olan si- ması kızardı. Gözlerini daha yakıcı bir a. teşin harareti bürüdü. Elleri tit- remeğe başladı,. Gondol, baş tararında ayak. ta düran saridalcının kürekleri- ne kendini bırakmış, ilerliyor . dü , Arka tarafta ise Leonor otu- ruyordu. Yalnızdı... Saçlarını siyah bir şal ile ört- müş, omuzlarına bir manto at- mış, sandalın içinde kanalın sal. lantılarına tâbi bir halde dalgın oturuyordu. : Burada ne yapmağa geliyor- du>. Haftada iki defa ve munta. zaman Ecel köprüsüne kadar u- zanan bu gezmelerden maksadı neydi ?, Nasıl bir düşüncenin veya ü. midin tesiri ile buralarda dolaşı- yordu? Kimbilir? Belki de Ecel köprüsü yanında yükselen bü. yük zındanın, korkünç ve kalin duvarlarından dişarı sızan za- vallı mevkufların istiırap - fer. yatlarını idinlemek istiyordu ?.. Rolan, Leonorun karşısında bütün mevcudiyetini sarsan ve dimağını hareketsiz birakan bir tesire — kapılmıştı.. Fevkalâde bir gayretle kendisine gelebil- di Gondol yaklaşmış, bir — kaç kulaç mesafeye kadar gelmiş- ti. Hemen kendi sandalını Tıh.- tima bağlayan ipi kopardı ve kuvvetli bir kürek darbesi ile kanala doğru açıldı:. Şimdi iki göndol yanyana gelmişti., İ ! Leonor, Rolanı gördü, tanıdı. Ağzından tek bir kelime bile çıkmadı. Düudaklarını —bile - mıldatmaktan mecalsiz bir hal- de bekledi. Bu Ssaniye her ikisi için pek müthiş ve pek tatlı oldu ve bu defa da kalbleri biribirlerine karşı en samimi, ebedi bir aşk ile çarptı.. Rolan dudaklarını Kendini toplamağa, kaçırmamağa çalıştı. onu 1SIrkİr < iradesini Böyle heyecanlı bir anda iti- dal ve sükünetle söz söyleyebil- mek çok güçtü. Kendisinin bile hayret ettiği soğuk kanlılıkla: — Kaçınız madam.. Hemen sarayınıza dönünüz. Ne olursa olsun ':fir aydan evvel sarayınız.

Bu sayıdan diğer sayfalar: