Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
f' Tine konm n | Suğum | 'dattüz : hî“’aYa istirahat maksadile gelmiş D Gelir gelmez beni bu mahzene i “ktılar İökven : ?lnd% çıkarttığı zaman korkudan | ı&ı“mandanhuıbaşmdangeçen İ "“na U. -——.__40 MART — 1839 v Mükemmeı bir fikir kont! _' bal kapısmx kapadım ve etrafıma Dekor gene değişmiş, ilk İ!İdığ,m zamanki mobilye yerli ye- uştu. Mî’ Manşertonun mektubunu o- “mak '9111 ötelde ses ve sadanın ke- d bekledim. Klayfin odamın İlSmdakı salondan çıkıp gittiği- bir getmnoe kapının önüne koltuk sürerek üzerine yattım ve w mektuh“ çıkardım. $ Manşerton pek derin okumu- zmh%mlyordu Buna mukabil ya- Mükemmel bir karınca duası Hümdeydı Bazı cümleleri anlaya: meh?k için birkaç defa — okumağa Bür kaldım: Mo:syo, Benim i ismim mis Manşerton de- ikf ismimin Süzan Darreş o!d“ğ“nu zannetmekteyim, Zanne- 4 d%mm dedim çünkü artık bundan D&“ €min değilim. Deli olduğuma ukmüme) yiniz sakın, İki — seneye dah“ bir zamandanberi burada ol- halde bir defa bile ismimin edildiğini işitmedim . Sekız gım sekiz gece orada örmeksizin kapalı kaldım. penceresi bile yoktu. , kapı aralığından ek- veriyordu. Bir hafta son "mS deli olmuştum. hha.na © zaman “siz mis Manşer- » dedi., “Amcanız sir Ârşi- Man!erton geçenlerde öldü ve Varisisiniz.,, anlatmmak isterdim. Fakat Ti j hem imkân yok, hem de bhe- %nîî çok acı olur. Zaten, deliler 1q- geçen iki sene zarfında ne- % lleoeğım tasavvur edemive- için belki de bana inanmazsı b%hnı yavaş insanın aklını kay* biı hıssetmaı ne korkunç bir yoî:üdenben ölüm azabr çeki: tm Evvelâ mukavemete çalış - kaı.— defa kaçmağa teşebbüs h"!l Nihayet Klayfın — iradesine dmemege başladım. Benden Wm anlayamadım. Onun da hqkfîünün de deli oldukları mu- aîm sıra bazı — kâğıtlar im- * Mis Manşerton namı- icın yalvanp durüyorlar. dzu bilmiyorum. Ben | Olunuz sizi ikaz ediyorum: hmu:evlyorsamz kaçınız. Belki Vakit geçmemiştir. Erkek- Bemm !ı'apamadığnm yapa- Mfea Klayfe karşı — kendinizi &î_ edebilirsiniz. Belki ben de a beraber gelirim, — belki gel-| M’mnuşamm miyiz? Firar İN gaa Sizi alâkadar ediyorsa bu B ha thaşte bahçede buluşalım. î%_s bahçede gezmeğe çı- ki konuşmak fırsatı- h*b;nw' beraber size — şimdiden WİN' Bu cehennemden ğk %ümkün olduğuna ben h Orum. Hattâ sizi ta- "% €m de muhtemeldir. Bu- M cesaretini gösteremi- bu ıht&:'m e€hemmiyeti yok. Kim o- bi " Sebebini sonra söylerim. Van_ÇOk iyi bildiğim i- Ymetli tavsiyelerde bulu: x'a"""'ul size, Parise gidiniz Kutzu görünüz. Ken- e 19 numarada Otrurur. Bu mektubu ımkâmte"mz Bana yardım %Vâma onları esirgemi okudbüyıece bitiyordu. Birkaç nra saatlerce dü- yak Sesleri y altında — işittiğim a: SÜ Üzerine daldığım düşün Üi AA A B İ Üdâr alryorum. Bunlar da | | adamlar İngiltereye HABER — Akşam Postası CİE;EEZSİ—S;%EZŞâÜZZİ/4E7Jİ(İÜ( Şş;':" Şd 9 yenli celerden kurtuldum. Pencereye koş- turn. İngiliz kadını bahçede dolaşı- yordu. Beni pencerede görünce gü- lümsedi. Mukabele ettim ve bahçe- ye derhal çıkacağımı işaretle anlat- tım, Etrafına bakındı. Sonra cebinden bir kâğıt çıkararak bana — gösterdi. Yeni bir mektup muydu? Kâğıdı yolun kenarına bıraktı ve — üstüne bir taş koydu. Gene etrafına göz gezdirdikten sonra uzaklaştı. Bir kaç dakika sonra ben de aşa- ğıya indim. Ötelden çıkacağım sı- |rada direktörle, yani şu beyaz saçlı adamla, karşılaştım. Bana bir gün evvelkinden daha bedbaht göründü. Bununla beraber mahzun bir tavırla gülümsedi. Tatlı bir ses ve nazikâne bir tavırla: — Hizmetten memnuün musunuz? efendim,? dedi Ben de gülümsedim. — Her şey mükemmel! Gözlerinin içine bakarak ilâve et- tim: — Fakat bazı şeyler var ki bana pek garip göründü. Müsaade ederse- niz onları önlemeğe çalışırım. Şaşırmış göründü: — Bir şey mi değiştirmek istiyor- sunuz efendim? Neyi değiştirmek niyetindesiniz? — Dediğim gibi bazı garip şeyle- | ri.. Telâşlanmayınız. Sanıyorum ki bu değişikliklerden siz de memnun kalacaksınız. Bana itimat ediniz. Ona niçin bunları söylüyordum? Ne yapmak fikrindeydim? Kati hiç bir plânım yoktu. Biraz da blöf ya- pıyordum. Fakat bü biraz da vazi- fem değil miydi? Bu meselede en mühim şeyin etrafımdakileri cesaret lendirmek olduğuna — inanıyordum. Bunların bütün kusurları cesaretten mutlak “surette mahrumiyetleriydi. Düşmanlarımız ne kadardı ki? Bir| leşirsek onları yenemez miydik? Za- fere inanmak mücadelenin yarısını kazanmak demektir! — Bazı garip şeyler mi? Ne de- mek istediğinizi — anlıyamıyorum Elimi omuzuna koyarak: — Beni dinleyin dedim. Burada kimse mesut değil, aldanmıyorum de ğgil mi? — Mesüt olmıyan kim? “—Mis Manşerton, matmazel Frans, oğlunuz Jak ve bizazt siz.. Nakleden: F. K. — Mesut olmadığımızı nereden öğrendiniz. Canı sıkılan — bir adam omuz silktim: — Hakkınız var. Bunlardan bana ne? Ben burada bir yabanctıyım. Pekâlâ. Kapalı kelimelerden anla- mak istemiyorsunuz mademki, siz bilirsiniz. Yanından ayrılarak bahçeye çık- tım ve doğru İngiliz kadının yerleş- tirdiği taşın yanma - gittim. İğilerek taşı kaldırdım. Mektup orada yok- tu. Birisi almış olacaktı, kim? — Bir şey mi arıyorsunuz kont? — Evet, şey... Doğruldum. Klayf karşımdaydı. Gene o! Bu adamdan kurtulamıya- cak miydım? — Hayır. Bir şey aradığım yok. — ÜÖyle mi? Belki de taşı tesbih böceklerinin hayatını *etkik maksa- dile kaldırmıştınız? Alay ediyordu. — Bundan size ne? Bu sizi alâka- dar eder mi? — Tabit alâkadar etmez. Fakat ben o taşın altında dörde katlanmış bir kâğıt aradığınızı, kâğıdın oraya mis Manşerton tarafından konuldu- ğunu sanmıştım. tavrile Ne ise bunun ehemmiyet yok. Mis Manşertonun fikirleri sizi bu kadar alâkadar ediyor demek? Halbuki o- nun fikirleri çok gariptir. Zavallı kadıncağız delinin biridir.. Siz de bunun farkma varmış olacaksınız zaten.. İşte onun deliliğini isbat e- decek bir vesika daha.. Taşın altın- da duran mektubu veriyorum; oku- yun. Sesinde tatlı, fakat fevkalâde müs tehzi bir ahenk vardı: — Alım, alın. Korkmayın canım. Hızlı okuyun rica ederim, Üzattığı mektübu alıp okudum “İlk mektubumda unultluğum bir noktayı bildirmek isterim. Kaçmağa muvaffak olursanız küçük Fransı da yanımıza alımız Klayf — onunla ya- kında evlenmek isliyor. By çocuğu mutlaka kurtarmak lâzım. Tek gözlüden datma çekininiz.Size yardım eder gibi görünmesi ihtimali vardır.. İnanmayınız, alçağın biri- dir.;. (Devamı var) O gün, bir şey satmalmak için bi- siklete atlıyarak çiftlikten Silivriye gitmiştim, Bu kasabanın eski ve dar yollarında gezmeği pek Beve. rim, Fakat meydanlığa gelince bü- yük bir inkisarı hayale uğradım. Meğer panayır varmış, Her taraf. ta renk renk çadırlar kurulmuş, ba- rakalar yapılmıştı. Kulakları — tır- malıyan gürültü içinde bir müddet dolaştıktan sonra karşıda ve tenha bir yerde bir “atlı karınca” gördüm. Büu atlı karıncayı, ortasına bağlan. mış olan zayıf ve beyaz bir beygir mütemadiyen döndürüyordu. Fakat bütün dolablar, tahta atlar boştu. Yalnız, ellilik bir adam beygirler- den birine apışmış, gözleri | kapalı olduğu halde dönüyor, mütemadi. yen dönüyor ve arada bir yaşlı bey- gire “deh” diye bağırıyordu. 'Bir küçük çocuk gibi eğlenen bu ellilik adamm karşısında tabil şa - şırmış kalmıştım. Merak öttim. Ben de kendisine en yakiın olan küçük a. rabaya atladım, Şunu söyliyeyim ki, bu atlı karmca öyle müzeyyen ve mükellef değildi. Bir hayli ve fevkalâde süratle döndükten sonra, canlı beygir, e- fendisinden aldığı emre uyarak a. dımlarınt hafifletti. Ellilik adam tahta beygirinden inerek geldi; be- nim yanıma oturdu., Ve nihayet pek yorgun ve mahzun olan gözle- rini de açtı. Nezaket ve sükünetle konuşmağa başladım: — Siz makinenizi pek uzağa koy. muşsunuz, dedim, — Geç kaldım, diye cevah verdi, bu yerden başka her taraf dolmug- "İtu. On beş gün evvel burayı, gele. (| ceğimi de bilmiyordüm, ! Zaten bu (atlı karmcayı geçan hafta satmal- dım, Daha evvel bir nişanatma dük- kânım vardı. — Nişan dükkânmı satmp da ni. çin bu atlı karnıcayı aldınız; sora- bilir miyim? — Bunun hikâyesi uzundur. Hat. tâ yalnız bir hikâyesi değil, birkaç hikâyesi vardır. Hem, kadm hikâ- .yeleri.., Sizi alâkadar etmiyetek şeyler... — Niçin alâkndar etmeıin’ An- | ti. Yazan: latın; belki biraz müteselli olursu. nuz. Muhatabrm omuzlarını silkti; bu hareketiyle “mademki istiyorsunuz, peki,, demek istiyordu: — Bütün felâketimin sebebi ka- dınlardır, dedi, yalnız benim değil, birçoklarınm böyledir. Bütün hâya. trmca yalnız bir kadma bağlanmak, sessiz, asude yaşamak — emelindey- dim, Fakat, sadece istemek para etmiyor. İlk sanatım bir ticarethanede hizmetçilikti. Bir gün civar pana - yırlardan birinde güzel, esmer bir kız gördüm, Bu kız gözlerimi ka. maştırdı. Panayırda tuttuğu kücük bir klübede öteberi satryordu. Ta- bit konuştuk. Kendisine, bir parça param olduğunu söylediğim için e- ğer müştereken bir dükkân alırsak benimle beraber oturacağını söyle. di. Güzel bir dükkân satmaldım. Be- raber yaşamağa başladık ve hemen ona bağlandım. İşimiz yolunda gidiyordu, İki se. ne sonra dikkat ettim ki karrmla hizmetçimizin arası pek iyi... Tabii kızdım, Karım bir gece, sessiz se- dasız, hizmetçimle kaçtı. O kadar müteessir oldum ki, hemen bütün dükkânı sattım, Artık onun o kadar İyi hazırladığı, tertib ettiği eşyayı görmeğe tahammül edemiyordum... Fakat yapayalnız yaşanılmaz değil mi? Birkaç ay geçince güzel, Sarı- şın bir kızla tanıştım ve hemen ev. lendim, Bu sırada bir de oyuncak dükkânı satmaldım. -Bir gün o da bir panayır diş- cısı yle gitti. Bu darbe de müthiş- ttabit yine dükkânı sâttım. Artık panayırlarda satıcılık e- demezdim. Fakat yaşamak lâ- zım, Tesadüfen bir “garibei hil. kat” buldüm, Küçük hortumu o- lan, ayakları kurbağa gibi basık bir koyun... Bulunduğu dükkânı dükkânın içindeki resimleri satın aldım, Biraz sonra güzel bir es- mer olan Pakizeyle tanıştım. Bir müddet beraber yaşadık, Derken, bir gün, ana olmak üzere bulun- duğundan bahsederek koyunu sat | mamı söyledi. Hemen bu arzusu- Ebedi Sersem Hikâyeci nu yerine getirdim. Fakat, koyu- nu kim satın almış bilir misiniz? Pakizenin âşıkı. Tabil Pakize de onunla beraber gitti. Âdeta öle. ceğimi zannettiğim sırada sakallı, bıyıklı bir kadınla tanıştım, Fa- kat, güzel bir kadın Allah için.. Beni çıldırasıya sevdi. Paraca pek sıkıntıda olduğundan, borcla- rını verdim. Beraber yaşamağda başladık. Bu da bana ne yanptı bi- lir misiniz? Hepsinden fena. Bir Amerikalıya âşık olarak sakalını tıraş etti. ÂAyrıldık. Bu sefer de saçları pek kırmı- zı, genç bir dul kadın buldum. Bu kadının kocasının bir nişan at ma dükkânı varmış. İşleri pek ka. rışıktı. Hepsini yoluna koydum. Nişan atma dükkânını üzerime al- dım. Ve duül kadına diğerlerinden daha fazla bağlandım. Kendi ken- dime: “Artık ölünceye kadar bu!” diyordum. Ah, ne hayal!.. Bu ka- din da, günün birinde, vaktiyle nişanlısı olan bir adama tesadüf etmiş. Tabif benden çok genç ve çok güzel bir adam... Bir akşam ikisi birden ortadan kayboldular. Artık bu sefer büs- bütün deli olacağımı zannettim. Nişan atma dükkânını sattım, İş te hayatım... Muhatabım ayağa kalktı, bey- gire bağırdı. Tekrar süratle dön. meğe başladık, Sordum; — Demek ondan sonra da bu at lı karıncayı satın aldınız? — Evet... Bir atlı karınca.. Dai- ma, daimâ dönecek bir şey... Ta ki ben de içinde sersem olayım.. İhtiyara acıdım. | Hikyeâci HETRRRRELE A Uç silâhşörler Kitabı hazırlandı Ukuyucularımız matbaamıza uğrayıp alabilirler —— SUŞ T D A HL G NB 40 Emperya, ve başkumandan Âlti- KAHRAMAN HAYDUD -——— —— — Aşçı kadınları ve yamakları« KAHRAMAN HAYDUD Yalnız kalmca İskala Brino, 37 « Bu teşebbüste benim vazifem, yeri,.. rihin hiç bir devrinde, bu derece parlak ve nüfuzlü bir fa- hişeye tesadüf edilmemiştir. Emperya Venedik siyasetinde pek mühim roller oynıyabilir- di. 3 Fakat, o her şeyden, her dü- günceden evvel kalbini ve duy gularını, hayvani ihtiras ve aş- kın öldürücü zevklerine sapla. mıştı. Emperya, kendini düşdüğü bu uçurumdan kurtaracak bir vasıtaya malikti: Kızı. Annesinin düşkün ahlâkiyle temamen tezad teşkil eden ma- süm, saf, güzel bir kız.. Böyle bir evlâda sahip olmak bile Emperyayı tuttuğu ve yü- rüdüğü yoldan çeviremedi. Çün kü daha kuvvetli, daha haris bir hissin esiri idi. Kıskançlık. Emperya bahsettiğimiz müsa- mereyi üç günde hazırladı. Fahişeye, Jan Daviladan kal- miş olan bu geniş sarayın içi âdeta küçük bir memleket gi- biydi. Hususi tualet ve hizmetleri. ne ayırdığı kadınların mikdarı on beşi buluyordu. Ziyaretine gelenleri karşılamak için ise on iki hizmetçisi vardı. Muhaberatını tanzim için üç kâtibi vardı. Etrafını kitara ça- lan, mahir musikişinaslar ve şairler sarmıştı. nı, çamaşırcıları, müzeyyen gon doluna memur sandalcıları, ve daha bir çok hizmetkârları say makla bitirmek kabil değildir. Bütün bu maiyet Hhalkinı ge- niş salâhiyetli bir kahya idare ediyordu. Müsamere günü Emperya, kahyasının refakatinde gsarayı- nın içini ve dışinı dolaştı. Tef- tiş etti. Bir iki heykelin yerlerini de, giştirdi. Vazoların içindeki çi- çekleri eliyle tanzim etti. Ye- mek ve meyve listelerini göz- den geçirerek bazı emirler ver di. Sarayın iç ve dışını kıymet- dar halılarla süsledi. Her şe- yin arzusu dahilinde yapıldığı. na kanaat getirdikten sonra da- iresine döndü. Akşama kadar vaktini asabi buhranlar içinde geçirdi. Ortada hiç bir sebep ol- madığı halde kahkahalarla gülü yor, sonra birdenbire gözleri karararak bilmediği bir kederin tesiri ile sapsarı kesiliyordu. , Baat beşe doğru, odasından çıktı. Sarayın sonunda kızı Bi- yankaya ayrılmış olan daireye doğru ilerledi. Biyanka burada herkesten uzak bir hayat yaşı- Yyordu. Mamaafih Emperya kızını bir çember içinde, sıkı bir nezaret altında bulunduruyordu. Pek seyrek olarak kızı ile beraber gezmeğe çıkardı. Gezme esna- Rolana sordü: '— Acaba muvaffak olabilecek miyiz dersiniz, monsenyör?, Rolan tebessüm etti- | — Müsterih ol İskala Brino!, Babalık hissi ile dolu kalbin ra- hat olsun, Biz, teşebbüsümüzü yapmak, bir sarayı kuşatmak ve bir kadını yakalamak'için tam iki yüz kişiyiz, — Hakkınız var monsenyör! .. Beni af buyurunuz.. Bu akşam zatıâlinize karşı eskisinden zi- yade ve hudutsuz bir itimat bes- lemeğe mecburum, Kızımı kurta- racağınıza ve bana teslim edece. ğinize eminim., Çünkü vaad etti- niz.. Fakat emin olduğum halde bilmem neden gene korkuyorum. Ani bir felâketin zuhurundan ür- küyorum, — Merak etme, Bu akşam saat sekizde Biyanka annesinin sara- yındaki dairesinde sağ ve salim bulunuyordu. Bunu tahkikat ne- ticesinde kat'i olarak öğrendim. 'Tabii sekizden sonra da orada kalmıştır. Korktuğun gibi bir felâket vukubulmamıştır. İskala Brino bir müddet sü- küt etti. Sonra: — Monsenyör; dedi. herkes2 emirlerinizi verdiniz, yapacak- ları vazifeleri tayin eylediniz. Yalnız ben kaldım. Emir ediniz. | roölüm ne olacak? — Senin vazifen yok. Sen yalnız rıhtiım üzerinde, Emper- ya sarayının kapısının karşısın- da bulun, müayyen olan sâate, yani iki buçuğa kadar bekle... — Nicin bana da bir vazife vermediniz? Rolan elini İskala Brinonun omuzuna koydu: — Niçin mi? Çünkü sen şim- di evlâdma kavuşmak heyca, Onıinda bulunan bir babasın, fik- rin dağınık ve kalbin helecan- lıdır. Ellerin titrer. Ufak bir te- reddüd ise işimizi bozar, Sözü- me itimat et. Beni ve arkadaş- larımı hareketlerimizde gerbest bırak. Daha müşkil zamanlarda ve mevkilerde muvaffak olan bir adam için bu akşamki gibi müsaid vaziyetli teşebbüsler e, hemmiyetsizdir. — Monsenyör, her şeyi, her tedbiri evvelden düşünerek tat- bik eden dehânızın takdirkârı- yım. Haklısınız, fakat bü men- hus saraya, daha doğrusu bu i- ne bizzat hücum ederek giremi- yeceğimi düşündükçe müteessir oluyorum. — Saat iki buçuga kadar sab. ret. . — Edeceğim Monsenyörl., Filhakika Rolan en ziyade İs. kala Brinonun hiddat ve galöe yanından endişe etmişti. Hayduda eli iletritidal tavsiye