10 Mart 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

$ çANdĞaAJ, '—'"“— -S a— Bi .. ?'. M / v B Haber'lin tarihi Romanmı: 8'1 / HABER — Akşam Postatı Yazan: İkimim Kara Abdürrahman belki yarım saat Cemilenin huzurunda dil döktü. - Aşk insanı bülbül eder saltanım! — EKara, dedi. Seni ilk defa gö. rüyorum. Fakat muvaffak olacağa benziyorsun, Halk arkana takılrver- di. Muvaffak olduğun takdirde sa- na kerimemi tezviç edip seni veli. ahd edeceğim, Haydi şimdi git, sen de arkadaşlarmla ye, iç ve eğlen. Arzu edersen sana vereceğim kızı. mm söz götürmez güzellerden biri olduğunu da gör. Hâkim el vurdu ve yanma gelip kulağma ağzmı veren bir ihtiyara bir şeyler söyledi, Elbet bu ihtiyar kurdun da bir maksadı vardı. Ya vellaht etmek veya böyle bir tehlikeli muvaffakı- yetten sonra yok etmek. Onu hâ. diseler gösterecekti. Ama, bakalım bu hâdiseler buraya kadar varabi. lecek miydi? Kara Abdürrahmanı önce hareme geçirdiler, Yüzünde beyaz bir tülle kendini karşılryan ve bir bakışta İnsant can ve gönülden kendine bend eden bir güzel gösterdiler. — Bu, dediler, hâkimin kerime- si Cemile, Kara Abdürrahman yerlere ka- dar eğilerek: — Hayatrmda kaç gürel gördüm- Be sultanım bütün bunlar senin yal nız gözlerine feda olsunlar . Muhterem — bahbanızm İltifatma mazhar olduğum zaman, muyvaffa . kıyetim halinde sen gibi kıymetli bir uzyun bana hibe olunacağı teb. şir Olundu. Sana kavuşabilmek için ömrümü korkusuz fedaya hazırım. Fakat Kara Abdürrahman, belki de bütün bunları yüreğinden söylü- yordu, İkidebirde: — Efendim, canım, gibi iltifat tabirleriyle Abdürrah - manı büsbütün pare pare eden kiz, hakikaten koca Karanm yüreğine bir aşk kıvılermı üşürmüştü. Kara Abdürrahman belki yarım saat Cemilenin huzurunda dil dök- tü. — Aşk insanı bülbül eder derler Bultanım, Beni affeyle, Bu misilsiz ve ölçüsüz hüsnüanm karşısımda bir bülbül olsa şakrmaktan çatlardı, Cemile, öyle her sultan gibi, her hâkim kızı gibi tazyik altında de. ğil bilâkis çok serbest büyütülmüş, | lık Cemile de Abdürrahmana karşı temayül mü duymuştu, neydi. Bir - Dü PİABERİİN HisllVENASK ROMANIR S | — Mademki yarın buradan — gidecek ve denbire büyük bir serbestlik duy - muş, sanki birkaç yıldanberidir ta- nıdığı ve sevdiği bir adam muvace. hesindeymiş gibi senli benli konuş. mak cesaretini bulmuştu, — Adın ne senin? diye sormuş - tu. — Kara, — Ne garib şey, Halbukli sen bembeyazsm. Yüreğin de bana bir gelin duvağı gibi ak görünüyor. Al- danmıyor muyum Kara? — Asla sultanım, Güzel başıma | sarılabilecek kadar temiz ve beyaz, her türlü lekeden uzak tir — gelin âuvağı gibi kalbim var, Allah inan- | dırsm seni! | — Kara! — Emret sultanım, — Bu gece babamla yemek ye. mek iİstersen çok sevinç duyarım. — EKapmzm önünde tabesabah seni düşünmekle mes'ut olacak kö . lene bu ne iltifat? Ve bu biraz da hadler aşılmış a- şıkdaşlık, biribirine çok valdli ve tatlı bakışlarla nihayete erdi. Ab- dürrahman arkadaşlarmın yanma, Cemile de babasmın huzuruna gitti- ler, Kara Abdürrahman vurulmuştu, muhakkak ki âşıktı, hem ömründe bu kadar taltı bağlandığı hiçbir ka. dım yoktu, Yürürken karşısımda Ce, Mümkün olsavdı harbl zarbz bx- rakrp yâlniz bu kızdan bahsedecek- tL Ama, aklma getirmemişti ki bu kadımm, onun karşısına çıkan bir fe- lâketti, bir faclaydı. Bütün hayatı nm gırrını bambaşka bir semte akı. |tan bu kadım Abdürrahmanm ikba- lini idbara döndürdü. O gece hâkim, Kara Abdürrah- man, Cemile ve memleketin ihtiyar | ricalinden birkaç kişi sofrada bera- berce yeyip içtiler, Karanm haya. tr etrafmda sualler soruldu. Ken . disini baabsından bir alle satmal - mış, büyütmüş, anasmı kücçükken kaybetmiş, Fakir bir aile olduğu i- çin kendi evinde doğmuş, ama, bir başka evde büyümüş. Sonra onlar da, hamileri de ölmüşler, Tek başı- na kalmış, dağ tepe gezmiş, çoban. etmiş, kervanlarda bulunmuş ve nihayet işte yine vatant Beyşe - hire dönmüş, Kara Abdürrahman. bu uydurma hayatmı ballandıra ballandıra anla- tirken, aradasırada Cemilenin göz- lerini sildiğini görüyor ve büsbütün heyecana düşerek ne maceralar ge- çirmiş olduğunu söylüyor, en hazin taarflarmı anlatarak geceyi tek ba sma dolduruyordu. Yemek bitti. Hâ kim çekildi. Rical dağıldılar. O ge. ce Abdürrahman hâkim Sarayında misafir kaldı. Ve gece yatağında bir şiş kebabı gibi çevrile çevrile uyumağa çalıştı Şı halde daha fazla uyanan Kara Abdürrahman, kapısının kurcaları . dığını duyduğu zaman heyecanm - dan bayılacaktı., — Acaba, demişti, Cemile mi? Yavasça doğruldu, Başını yorga- nmdan çıkardı, Dinledi. Şüphe yok ki kapı tokmağı çev- riliyordu ve netekim işte açıldı. Ve içeriye beyaz bir gölge, par- maklarmın ucuna bastığı sezilir bir ihtimam ve itinayla girdi. Abdürrahman nefes —almaktan korkuyordu. Sanki kalbi —yerinden fırlryacaktı. Göğsünde bu kadar he- yecanla çarpan bir kalb olduğunu belki Abdürrahman ilk defa hisse- diyor, his değil gözleriyle görüp el. leriyle tutuyordu. n OÖnu bayıltan nefis bir koku ya- yıldı ve tatlı bir ses duydu: — Abdürrahman! Abdürrahman güya uyur gibi ya. parak, hafif bir inleme ile döndü. Ses tekrar duyuldu: — Kara, Kara, Bak kim geldi, kalk! Ve Abdürrahman yerinden fırla- dı. Işığa baktı. Aldanmamıştı, bu Cemileydi. Ayaklarında bir çorab ve ona sarılmış zarif bir yemeni, omuzla - rımda ince bir şaldan başka vücu. dunu örten ancak beyaz bir entari vardır. Abdürrahman titriyordu. Haya - tında bunca maceralar geçirmiş, dağlar, tepeler aşmış, İnsanlarla boğuşmuş, yüzlerce kan dökmüş Kara Abdürrahman, böyle bir bas. ma parçası içinde silâhsız İncecik insandan Ürkmüş gibi titriyor ve lâf söyliyemiyordu. Yüzüne kan hücum ettiğini sezen Cemile güldü: — Noe o, dedi. Bu kadar heyecan- lanacağmı bilseydim rahatsız et - mezdim. Abdürrahman kekeledi: — Aman sultanım, benim heyeca. nım seni Ürkütmemeli, belki sevin- dirmelidir. Ben hayatımda hiçbir hâdise karşısında bugünkü heyeca. nı duymadım. (Devamı var) Çapraz eğlence : 'DODON OU PwW - & Soldan sağa: li — Kemal adının öztürkçede aldığı talâffuz tarzı.Birdenbire; 2—Hürriyetini kaybeden-İskam- bilde birli, 3—Bir nota.yollar. 4—Doğurtan--Bir şeyin her han- gi bir cephesi; 5—Arpa suyundan : yapılmış bir içki-Bir sual kelime. siö—Vilâyetten küçük (Osmanlı mülki teşkilâtına göre bir tabir) T—Fena-Çoğun aksi; 8— Bir ne vi cığara adı, 9—Halk; Yukardan' âşağı: — — ;1—Kanadlı en güzel haşere, 2—Sinirlilik; 3—Bir nota-Dullar, 4—Dünya.Çok kırmızı; ö—Bey- gir-şeyler; G—kalın pamuktan pal to gibi bir nesne-Bir nida, 7—yüz sene-Bir muharririmizin baş isz- mi; 8—Sabah ışığı.Kapının çalın- dığını bildiren âlet; 9—Yanyana bulunan iki isim beynindeki alâ- ka (bu isimlerd3n birine muzaf, diğerine muzafı ileyh derler.) v iw zi <İslN >İio| »| —İ n zi»>İr|—|o YUD OŞCİ H <|e|ola) u| >|x|- I |(MTU İ LA| n (a >İir| —e İ ”İZİ »|» s<İ>|H|- (1 Sireleri S00 GU WW « »ha Esad efendi Nasrrada dokuz ây kaldıktan Ssonra valinin ricasımna rağmen istifa gderek Şama dörnmüş tekrar, fakat seför serbest ola . rak avukatlığa başlamıştır. Bir müddet sonra Naşid paşanın ısrarlarına rağmen Şam polis mü - dürlüğünü kabul etmiş, bu işte de birçok hizmetleri görülmüştür. Po- lis dairesinde her gün polislere ve ahaliden istiyenlere ceza kanunü - na, usulü cezaliyeye dair dersler vererek kanun bilir polisler yetiş. tirmiş, bu sırada Şama gelen mü. şir Receb paşaya da kendisini sev- dirmiştir. Ancak aldığı maaşla ge- ginemediğinden bir müddet sonra polis müdürlüğünden de istifa ede- rek avukatlığa dönmüş, bu —arada resmen imtihan vererek adliye ne. zaretinden aldığı birinci sınıf dava. vekâleti şehadetnamesile işini da - ha büyültmüştür. Düdük usulünü, bu iş İstanbulda mevcut değilken hattâ işitilmemiş- ken, ilk defa tatbik eden Esad e - fendidir. Bir düdük yoklama, iki düdük şüpheli birinin geçtiği, Üüç düdük imdad manasımaydı. Bekçi . lerle polisler arasındaki bu düdük- le işeretleşme sayesinde kasaba - nn en uzak bir köşesinden imdad istiyen bir polisin talebi azâami iki dakika sonra asıl polis veya jandar- ma merkezine kadar gelir ve sürat- le imdad kuvveti gönderilerek meş hud veya melhuz bir vakayı derhal teskin kabil olurdu. Esad efendi adedleri üç bini bu. lan sabıkalı veya şüpheli adamları biribirlerine nakdi ve müteselsil ke, faletle biribirlerine bağlamış, bun- ları evlenmeğe zorlamış, evlenmi - yenleri serseri nizamnamesinden istifade ile iz'aç etmiş, Akâ ve Trablusa sürmüştür. Bu usul saye- sinde serseriler biribirlerinin polisi, | dandarması,olmuşlar,. içlerinden .biri, | meyh:mg;e gıduegqaşxe fqş_lşca içe. cek olsa kefilleri peşine dıişerek vü kuat çıkarmamasma dikkat etme . ğe mecbur kalmışlar, kendileri ba- şa çıkamazlarsa polise haber ver- meğe başlamışslardır. Zabıta vakala- rt bu sayede kısa bir zamanda ke. silivermiştir. : Recep paşa vakitli vakitsiz atlı ve ya yaya olarak teftişe çıkmak i- tiyadında olduğu için Esat efendi hakkında “galiba beni de yakında kefalet altına alacak!,, diye lâtife ederdi. Esat efendi polis müdürlüğünden ayrıldıktan sonra, vaktile nefyettiği şerirlerden bir iki kişi, bir gece atla geçerken Esat efendiye hücum et- mişler, hayvanı bıçakla yaralamış" lar, Esat efendi silâhla mukabele e- derek ellerinden kurtulmuştur. Böy- le şeylerden korkmıyan merhum bir kaç gece ayni yerden geçerek âdeta meydan okumuştur, (1) TE Y EELER BAA RIRNSEK N KENE Dinler gibi görünüyordum, fakat aklım Yazan: Asatf Belge bir daha dönmiyeceksiniz! O halde bu oda- yı size gösterebilirim. İşte bakınız. Perdeyi çekti ve oda kapısmı açtı. Bir lâhza, camie giren dindar bir ihtiya: rın duyduğu hürmet heyehanı — içerisinde eşikte hareketsiz kaldım. Melike bu beyaz karyolada uyudu, bu mavi kadife koltuk üzerinde dinlendi, bu mini mini yazıhane üzerinde yazı yazdı. bu aynalr dolabı örgnde tuvaletini yaptı, duvara çakılı raflarda duran bu kitapları okudu. Fakat dikkatimi en çok çeken şey bu ö- dadaki tabloların ( “kluğu oldu. Duvarlar, ta tavandan yere hkadar asılr — resimlerle doluydu. Her çeşit ve her bovda — resim- ler: Deniz manzara'arı, kır tabloları, çi- çekler, yemiş resimleri, vesaire. — Burası hakiki bir müze, duvarlarının hemen her tarafında “Vezir köşkü,, harabelerinin re- simleri görünen bir müze.; Bu resimlere bakar bakmaz verdiğim hü:- küm şu oldu: — Bütün bu tahlolar ayni — elden çıktı. bu muhakkak... Bu el de, yamaç üzerinde tablolarımı düzelten, onlara ilâveter yapan eldir. Bu fikri tahlil edince iki imkânla karşı- laştım; — Şu halde ya Melike tablolarım üzerin:- de oynayan ressamı yakından tanıyor, ya- hut da bu bizzat kendisidir. Halaya dönerek parmağımla koleksiyonu gösterdim: — Bütün bunları Melike mi yaptı? iadın: — Evet, dedi, yavrucak resme bayılırdı. — Fakat bu resimler usta bir elden çık- mıiş.. Demek ki Melike ya Güzel sanatler a- kademisine devam etti, yahut meşhur bir ressamdan ders aldı., — O kadarını bilmiyorum artık.. İzmir- de okuürken resme olan istidadını çok beğe- nitlermiş.. Mektebi — bitirdikten sonra bir kaç sene de İzmirde tanınmış bir ressamla beraber çalıştı galiba... Cevap vermedim.. Gözlerimi gene kara bir duman kapladı. Niçin Melike bana ken- disinin de resim yaptığını anlatmamıştı? Her fırsatta çok açık kalbli olduğunu söy- liyen bu muammalı kız niçin resmin üze- rinde gizli gizli oynamıştı? Bu anlaşılmaz süküt neye delâlet ediyordu? Kendi kendime: — Belki de hiç sebebi yok, dedim. İhti- malki yalan söylemekten zevk alryordu bu kız.. Samimi görünüp yalan söyliyen riya- kâr bir mahlük.. Tekrar halaya döndüm: — Bu resimlerin hemen hepsi ezbere ya- pılmış.. Demek Melike dışarda değil, evde çalışıyordu. — Doğru bildiniz. Yavrucak kırda resim yaparken öteki beriki tarafın” örüldü- ğünü istemezdi. Onun için hiç defa a: çıkta sehpasını kurmadı. Sizin yanan köş- kün resmini yapmağa başladığınızı görünce çok sevindi kız.. O kadar sevdiği bu yerle- rim hakikt bir ressam fırçası ile ebedileş- tiğini görünce âdeta sevinç delisi oldu. Da- ha o zamanlarda uzun uzadıya bana sizden bahsetmiş: “Bilsen, ne kadar istidadIr bir ressam, demişti, harabeleri tam istediğim ruhla çiziyor.,, başka yerlerdeydi. Odadan dışarı çıkmıyan ezbere resim yapan bu ressam kızın çok is- tidadı olduğunu tasdik etmek lâzımdı. Fakat ihtiyar kadın uzun zaman dalgın dalgın tesimlere bakmama mani oldu: — Artık göreceğinizi gördünüz efendici- ğim dedi, şimdi rahat rahat buradan çıka- biliriz. Söylediklerimi unutmayınız. Melike yi hatırdan çıkarmağa çalışınız. Onun ha- yatı ve istikbali temin edilmiştir. Yürüye- ceği yol sizin yolunuzdan — bambaşkadır. Siz onlarla meaşgul olmayınız, kendi istik- balinize ve işinize bakınız. Artık bu ihtiyar kadın ile konuşacak hiç | bir şey kalmamıştı. Soğuk “bir Allahars- | marladık,, diyerek oradan ayrıldım. Geçerken yamaca ve harabelere son bir defa baktım. Bu valışi köşede yığılı farzet- tiğim şiirli manzaralar silinmiş, kaybolmuş- tu; gözlerim bir takım hayâllerle dumanlıy: dı. Yanık çatlak bir toprak, kireç'enmiş, si- yahımtrak, tozlu taşlar.. aralarmda deve di- kenleri ve yabancı otlar... Hazin bir manzara.. Ağlayan hatıralar.. Aldatan manzara, Allahaısmarladık.. Se- nin güzelliğini, üzerinde dolaşan bir ruh veriyordu. O bugün buralarda dolaşmıyor, ikimiz'de ruhsuz kaldık, — (Devamı var) #Esat efendi bir müdet yalnız avu* katlık yaptıktan sonra eski Jön Türklerden arkadaşı mabeyin kâtibi Nuri beyin (Abdülâziz devrinde b zat Akâya sürülmüştü) delâleti vt Beyrut Reji nazırı Asım beyin (bi" lâhare İstanbul reji nazırı — olmuş” tur.) Israrile Şama reji müdürü ol" muş, bu vazife avukatlığına mani 01 madığından haricte de avukatlık eti tiğfi gibi bütün Süriyede rejinin U" mumi avukatlığını idare ederek bü işte de yüksek ücret ve harcırahlar almısştır. Rejide, aleyhine mühim davalar takip ederek kendisini bü* yük zararlara sokan Esat efendinit bir daha Reji idaresi aleyhine davâ açamamasını böylece sağlama bağ” lamıştır. Recep paşa Şamda bulundüğü | müddetçe Esat efendiyi yanından â“ yırmamış ve kendisini pek seymiş” tir. Onu müteakip evvelâ müşirlik, sonra valilikle Suriyeye gelen ÜS" man paşa (topal diye maruf) — ile araları Taifte Mitat paşa vakası dü” layısile pek soğuk — olmasına rağ men onun oğlu Ziya (eski harbiyt nazırlarından Ziya paşa) ve damadi Çüzüksulu Mahmut beylerle (bilâ” hare paşa) samimi arkadaşlık el e miştir. Miralay Bedri ve lı;;ryma.ka-tİı Manastırlı Rıfat beylerin (Abdülür zizin hal'i gecesi Harbiye talebesine kumanda edenler) o sıralarda Şaın' ' da bulunmaları da Esat efendinil emelleri için bir mazhariyet olm':$” tur. ŞAMDA GİZLİ TEŞKİLÂT Esat efendi 1894-1886 senelerint kadar işte böylece avukatlıkla Z€ çinmiş, Şama gelen sürgünlerle toP” | lanarak siyasi gayeler etrafındâ hazırlıklarda bulunmuştur. 1891-1892 de Recep paşa beşm ! ordu. müşirliğile Şama geldiği, mirü Iay Bedri ve kaymakam Manastıfi - (Rıfat beylerle dokuzuncu fırka mandanı Ferik Şevket paşa (2) Şamda toplanmış olduğu zamâl tam müsait saha bulunmuş ve bir hürriyet komitesi kurmağa teşeb edilmiştir. ı İşte “İttihad ve Terakki cemiy böylece ve ilk defa bu birkaç kı# tarafından tesis edilmiş, bu oamı te Busların meşhur Nikilis M teşkilâtının talimatı esas tutulmü? tur. Bu cemiyet sonra İstanbuldi da teşekül ederek müteaddit meflîğ lere ayrılmış, İstanbuldaki merk umumi reisi “Babı Seraskeri, ! ._j hasebat mümeyyizlerinden î'îgşr # Ahmet efendi olmuştur. (Bu zat ' lâhare Fizana sürülmüş, orada efendi ile birlikte hapsedilip zınlîğf: ! vurulmuş ve Fizanda vefat etmiş! (Devamı var) 4 (1) Esat efendi İstanbulda z“" ci iken de meşhtir “on ıkılef,ıd'"# tap Abdullahı da gazetelerde $? içlk ” yetle ne/yedilmesine sebeb olmuş M Atdutlah nasilse menfasından M rak İstanbula gelmiş, Esal ef g:llf' nin yolunu beklemiş, gece al'la ken ona saldırmıştır. Esat efendi N' na da silâihla mukabele ederek çırtmış, birkaç pün sonra mü nâa çağırmış, zapliye nezarelini racaatla affeltirmiştir. (2) Bu Şevket paşa Abdqul başyaveri ve baş mabeymf""" ötd Giritte, Karadağda, — Bos nd v Mitat paşanın Tuna vallilğ'e “g havalide bulunmuş, pehlwanaf namile şöhret almıştı. Buzgde paS bir isyanımı kahirane bir şekil K tırdığından Bulgarlar Mitat ği le onun Bulgarları katliam € i; b yE lanım ortaya çıkarmışlar, &67t g0f yetler tâhkike gelmışlcfdır. -afw ! ların hazırladıkları yalancı 5 ,çll".' . ti bu heyetler önünde açara B ıdl'f den hayvan leşleri çıkarmış» #” . a ları kepaze etmiştir. Osmanlı - Rus muharabesîî“: :0’! Orküniye kumandam idi ve müuhasarasımı üç kere mmfa*a# F BN Osmampaşaya Jrcm'umışn muriyeli âyan azalığıdır. *

Bu sayıdan diğer sayfalar: