A. 5 MART — 1999 bahçeyi bir kere e. Başım ateşler içinde ya 4 tek gözlü hpa rum. — Bir saat evvel bir yabancı o Nakleden: EF. K, sesle eriyordu. Ona hislerimi bil. | Yavaş yürüyorduk. Pek| Açık sözlülüğünüze de imreniyollerin, haksızlıkların ağırlığı bu | Ne oluyordu? Bunu $ir b Yor; ayni zamanda ME elesin tesiri altinda bulu, Bİ, 2. Zihnim ağırlaşmıştı. Dü MX bana çok güç bir iş Gibi pm Belki de biraz sarhoş. N ye © kadar fazla yemiş Mİ, “sr fazla neviden iyi cins Sİ, 'adma bakmıştım ki sarhoş bil telâkki edilebilirdi. Ar- Ozak arzusunda değildim. Kod bir makine bebek gi. şişti, e için hiç konuşmuyorsunuz? a Koluma girmiş oldu- Öl,“ hitabı üzerine farkettim «, © serzeniş vardı. — konuşayım 2, bileyim ben! Ne İsterseniz. eği, O siz çok seyahat etti - & Mİ? Belki de dünya seya- » Yaptınız. * devriâlem seyahati yap” 3 Müiniz varmış, Ben seyahate u © İsterdim ki... Bazan sa. in eeremde kalir ve rüzgâ. — Waklara götürmesini istiye N£ Hayallere Kapılırım. Çine, dirg Sira Peruya, Alas « 3 ne k adar çok okudum ki... yy Ordunuz bunu? tay LA olsun diyet m tahil wi : ig meğİ öyle istiyorum <i. ? Selmin, €pey zengin olması Sevmesi lâzım.. li, 9 böyle söylüyorsunuz? Şaşırmış göründü; m olm için paraya ih - Pir Ni kanaatinde değil misi « i İnsanı muhakkak mesut Sapı, Mesut olması imkürlarır * Öyle değil mi? o, < kadar inanmıyarak | Fakat siz artık ha in şa benziyorsunuz. l ““Yahaş etmiş, dünyanın her MÜŞsünüz, Dünyanın bü. tay, Fansatlantiklerinde saya. bahse girebi- e Bepsiyle seyahat ettim. | iyordum. Bütün İt tey e tiklerde seyahat et- bir kısmında İşçi « . İZ Yal Siz seyahat zev. almışsınız. Fakat yal. © kadar zevkli olmasa eN bir oturuyorum, dedi. ğin #v. Annem öldü. İki an o Onlar da burada i N €vlendiler, Babam r m gr Ozu çok seve- a öyle... Fakat m > Mahzün duruyorlar... alır, am Yakında gelip be- mii mahzund. le sok tatlıdır. Be. | N ağirır. Hemen kalka- Beni Göğsünde sı Deni, Arasında tutar, - Sonra güldü;), cakamnız kont, SİNİZ © kadar... a lan size bunları anlatmak reçil gınlık! Belki de gecenin teessürü ile oldu bu. Ne güzel gece! — Üşümüyor musunuz mat * mazel? — İsmimi hakikaten güzel bu. Tuyorsanız bana Frans diye hitap ediniz. — Peki Frans. Bahçenin etrafın, iki defa daha; dolaşmış, otelin önüne gelmiştik, Sordu: — Saat kaç acaba? — Bilmiyorum, Yanımda saat yok. — Saat dokuzdan fazla değil. dir. Hoşunuza gidiyorsa biraz do- laşmağa vakıt var. — Üşümediniz mi? — Hayır. Bahçede biraz daha dolaşmak hogunuza gider mi? — Evet, fakat... 7 — Beni biraz sırnaşık buluyor sunuz değil mi? Canınızı sıkıyor muyum? Bunu gayet tâllı bir tavırla ye gülümsiyerek söylemişti. — Hayır. Rica ederim. — Ne yapayım. Sizin gibi adam lar artık burada o kadar nadir dir ki! Eskiden otel seyyahla do. lu olduğu, civardaki köşklerde o- turulduğu, eğlenceler, at yarışla rı, tenis maçları tertip edildiği zamanlar burası neşeliydi. Fakst simdi her şey değişti. Bu sebeple| nim. Sukutu hayrle uğramadım. i Hissediy: dir ki sizi görünce pek sevindim ve bu gece yanınızda olduğum - dan da memnunum. Buraya uğramak nereden ak - lınıza geldi bilmem. Niçin geldi. niz? Çok kalmıyacağınızdan emi nim. Burada yalnız İngiliz kadını kalır, Niçin kalır bilmem, Kimse de bilmâz. Otelin veri” yor, bi B6üğle AKİK mA ver Hiç ses çıkarmadan onu dinli. | > yordum. Tatlı ve &henkdar sesi hoşuma gidiyordu. Onun gibi genç, çok genç bir kızla tanışma. ğı ne kadardır arzulamıştım. Bu Ses yavaş yavaş sinirlerimi yatış tarıyor, cesaretimi iade ediyor, aynı zamanda beni biraz da hüz- ne sürüklüyordu. Mânasız ve bey hude geçen gençliğimin uğradığı her yerde topladığı inkisarı hayal dirmek arzusundan kendimi ala . madım: — Biülseniz bana ne büyük bir İyilik ediyorsunuz Frans! Gözlerini hayretle açtı: — Ben mi? — Evet, siz. — Nasıl olur? Ben sizi nr! miyorum kil — Evet. Tanısanız belkide bu şekilde konuşmıyacak, hislerinizi bana anlatmıyacaktınız. Siz sa . riyorsunuz ki... Biraz telâşla: — Hayır, dedi, benim zanla - rımdan bahsetmeyiniz. Tuhaf a- ma sizi güldürecek bir şey daha söylemek istiyorum, Belki de ya. rin bu yüzden benimle alay ede- ceksiniz. Beni gülünç bulacaksı- z Son pişmanlık Bütün Kandillilerin “Beybaba,, diye andıkları Sami Teker, bu sa - balı neşesiz bir halde uykudan kalk ta.. Ufka mahzun bir sonbahar man zaarsı takıl,. Yağmur yağıyor, yap- raklar dökülüyor, Böyle pis hava K bir günde Sami ne yapabilir.. Şim di sobasın: yakacak, kakva)tısını ya, pacak.. Bir koltuğa oturacak. Ya. okuyacak.. Yahut pinekliyecek, Sa, mi ölünceye kadar günlerin bu yek- masak zincirini sürüklemiye mah - kümdur. Çünkü altmış iki yaşında - dır. Bekârdır. Evinin içinde yapa, yalmızdır, Sevginin ne olduğunu tat. madan böyle bir evde tek başma yaşamak ve ölüp gitmek ne acrkir! Sami çıplak ve boş ömrünü düşü, nız. Bununla beraber söyliyece . rüyor, çocukluğunu uzak mazideki ğim: Bu akşam yanımda bulun -| evini ve ailesini hatırlıyor, mekte manızdan çok memnunum. Esa -| vini, akşam azatlarını, Darülfünun sen hena sizden bahsetmişlerdi. hayatnır aklına getiriyor, sonra ba” — Benden mi bahsetmişlerdi ?| basının ölümünü düşünüyor.. O gün Buna imkân mı vardı? Kızca.|den sonra annesiyle beraber yaşa - ğız her halde yanılıyordu. O, devam etti; — Burada kalacağınız Okısa | müddet zarfında sizinle arkadaş olmağı tahayyül etmiştim. Dost. luğa ve arkadaşlığa dair birçok kitaplar okudum, fakat hiç arka- daşım ve dostum olmadı. Bunün güzel bir şey olacağından emi . iyorum ki bana karşı dost sunuz. — Frans| — Bir şey söylemeyin olmaz mı? Birazdan ayrılacağız. - Belki yarın sizi görürüm, belki... Şim. di söyleyin: Beni biraz gülünç! bulmuyor musunuz? — Frans.-Müsaade-edin de si s.t — Hayır. Hayır. Bana bir şey iylemeyin. İstemiyorum. — Aldanıyorsunuz. Ben zan . nettiğiniz .. yle kualklarını kapadı, gül dü ve koşa koşa yanımdan gitti. | Penbe robu, yolun dönemecinde kay boldu. Yolun ortasında, n€ yapacağımı bikmez bir halde kalmıştım. (Devamı var) KAHRAMAN HAYDUD dı. İhtiyar anne ile genç oğul, faz, la bir şey İstemeden sakin bir hayat yaşadılar., Sonra anneside öldü, Zaten hayatta ölümden başka ne var., Annesinin ölümünden sonra Sami yapayalnız ksldr.. Artık ölüm ken. disinde, Onun ölümile her şey bite. cek.. Artık yer yüzünde bir Sami Teker kalmıyacak, Fakat başka in- sarlar yine yaşıyacak, sevişecek ve gülecekler, Mademki böyle yalnız ölecekti, Bari hayatı bir takım maceralar, muvaffakiyetler, zevklerle doldur muş olsaydı. O bunları da yapma - mıştı. Hayatr aynı saatlerde yemek, yalmak ve kalkmakla geçmişti: Hat, lâ başka erkekler gibi gvlenmemiş, U de.sHaibuki ;pekâlâ evlenebilir, di, Parası'ds vardı. Fakat Simi ge şek, ihmalci bir adamdı. O bütün bu ihmeli için kendisini bitirmiş, battâ susamıştı. Hiçbir kadın tam bir aşk tesellisiyle onun göğsünde uyumamıştı. Bir sevgili beklemenin lezzetli ıztırabını, sikilan bir kadın elinin verdiği arzu Ütreyişini, tat- min edilen bir ihtirasın heyocanını bilmiyordu bile... Sami Teker birdenbire titredi. O da sevmişti. Hem de gayet gizli, çok ve dinleyen Rolan ile İskala Bzi- noyu tamamen unutmuştu. yeri ve on iki grup reisi kürsü etrafında müzakere ediyorlardı 'Bu müzakere bir saat kallar sür. 'dü. ? Grup reisleri müzakerenin 80- nunda gene eski yerlerine meş'a Jelerin yanma döndüler. İ Artık son içtimam, son kararı verilecekti, Herkes merak ve heyecan içinde bekliyordu. Altiyeri ayağa kalktı. Ağır ve ciddi bir sesle söze başladı: — Senyörler! | Atkadağlar!, Kardeşler!,. Bütün Venedik hal- kı bizimle beraberdir, Halk esa- sen nefret ettiği reisicumhur Fos 'karinin sukutunu alkışlayacak ve yerine benim gelmekliğimi Jikayd bir nazarla karşılayacak- tır. Yeni teşkil edeceğimiz hü- 'kümette hepinizin alacağı vazife» Ter şimdiden tesbit edilmiştir, . Senyörler! (Hepinizin önünde bütün taakhütlerime sadık ola, cağıma yemin ederim. Muvaffak olduğumuz gün hepinize şeref, mevki, rütbe, vereceğime yemin ediyorum. Ve nihayet başıma dükalık tacmı geçirdikten sonra bile gene sizin reisiniz kalmakta devam edeceğimi yeminle size temin ediyorum. Siz de senyör- er, arkadaşlar, kardeşler unut. mâyınız ki siz de bana ayni sa- dakat yemininde bulundunuz... Oradakiler hep bir hareketle ellerini uzattılar Bir kaç saniye, salonun içi tek bir cümlenin afif akisleri halinde çalkandı: — Yemin ediyoruz, Sonra Al, tiyeri devam etti: — Her şeyimiz hazırdır. He» pimiz vazifemizi, ne yapacağı. mizr,. nerelerde bulunacağımızı biliyoruz, Yalnız işe başlayacağı. mız günü henüz tayin edilmemiş» ti. İşte bugün onu da kararlaştır. dık. Artık bir daha burada toplan- mıyacağız ve biribirimizi burada görmiyeceğiz. İçtimaımız sonun. cudur. Öyle bir gün intihap et- tik ki evvelden haber vermek mecburiyetinde kalmıyalım, Ve. nedik reisicumhurlarının iktidar mevkiine geçtikten sonra, Adri- yatik denizine karşı yaptıkları merasim malümdur. Halbuki Foskari, aradan aylar, hattâ se» neler geçtiği halde henüz bu me- râsimi yapmamıştır. Fakat be- nim israrım ve bahriyelilerin memnuniyetsizlikleri karşısında nihayet merâsimin bu sene icrası na karar verdi. Zahnederim pek yakında olacaktır. Fakat muay- yen bir gün şimdiden tayin edil« memiştir , Sinyörler, kardeşler, arkadaş- Nakleden : ı#traplı ve çok ihmalkâr bir suret. t6. Sami eski arkadaşı Suadın ka . rası Yıldızı sevmişti, Ah onu kızken tanimiş olsaydı mutlaka alırdı. Onu her görüşte duyduğu heye. canı, ayrılırken içine çöken hüzmü, onun yüzünden geçirdiği uykusuz geceleri düşündü. Yıldız şimdi cili sekiz yaşındaydı, dul kalmıştı, me. sut görünüyordu, Ah bu kadın, Es kiden onu sevmemiş olsaydı,. Yahut sadece onun aşkını duymuş olsay- di.. Acaba Yıldız bu büyük aşktan bir şeyler hissetmemiş, görmemiş, anlamamış mıydı? Şimdi Sami bu aşk hayatını tek - rar yaşıyor. Onun unutulmuş par - çaların toplamağa çalışıyordu. Sami, Suadım evinde Yıldızla be. taber geçen uzun kış gecelerini ha- tırladı. Yıldızm kendisine söylediği sözler, sesinin ahengi, mânalı sessiz tebessümler birer birer hafızasında catlandı, Onlar her cuma günü hep be - raber Göksuya giderdi, otlar üzeri. Be oturup yemek yerlerdi. İşte yine bu dere kenarında hep beraber ge- şirdikleri bir gündü, Sabahleyin el. leri yiyecek paketlerile dolu evden çıkmışlardı. Bir ilkbahar günü.. Ha- va güzel kokuyor, kuşlar neşeli, hız- İh hizli uçuyorlar. Güneşin altında uyumuş gibi duran derenin kenarın. da, söğütlerin gölgesinde yemek ye. diler, TK hava, çiçek kokularile dolu.. Yemekten sonra Suat uyudu.. YI . dızla Sami dere kenarında dolaşma" ğa başladılar. Genç kadm Saminin omuzuna dayıyor, “Ne güzel gün, değil mi?,, diyordu. Sami ana bakt- Barazıyor, erinin etinesinderi; İİ İt. riyerek sırrını meydana çıkarma - sından korkuyordu. Genç kadm birdenbire durmuş, “Sami Bey bön güzel miyim?,, de - mişti. Sami cevap veremedi.. Çünkü aklima genç kadmmı dizlerine kapan maktan başka yapacak bir şey gel memiş, ona da cesaret edememişti, O vakıt genç kadın kahkahalarla gülmüş.. Ve âdeta dargın bir sesle: “Koca ahmak, demişti, dilini kedi- Muzaffer Esen ler mi yedi,, Sami biraz sonra Yıldıza “Artık İdönsek!,, dediği vakıt kadınm ce- / vabı gu olmuştu: | — Yoruldunuzsa dönelim, — Yorulmadım, Fakat belki Su, at uyanmıştır. — Mademki kocama bu kadar kıymet veriyorsunuz, öyleyse dö . nelim, — Sami şimdi düşünüyor: Sakm bu kadın...? Acaba bu kadın kendisini sevmiş- ti de o mu farkına varâmamıştı? O vakıt kendi kendine: — Bunu mutlaka anlamalıyım, dedi.. İçimde bu şüphe ile yaşıya - mam, Gider sorarım ve giyinerek er den çikte, Doğru Yıldızın evine git- U. Kapıyı bizmetgi kiz açtı.. Onun bu saatte geldiğini görünce şaşırdı; — Siz misiniz efendim., Ne var, ne İstiyorsunuz? li — Çalık bayana haber wer., Onu şimdi görmek İstiyorum. — Bayanm biraz işi var, Reçel kaynatıyor, hem de daha giyinme - di, — Mutlaka haber vermelisin, kı, zım, Söyliyeceğim şeyler çok ehem. miyetlidir. Hizmetçi Samiyi odaya aldı. Sa- mi asabi adımlarla dolaşıp duruyor du. Kapı açıldı. Yıldız içeriye gir - di.. O, şişman, bol kahkahalı bir ka" dindi, Ellerini vücudundan uzak tu tarak yürüdü, Kolları sıvalı, bilek- wrine reçeller yapışmış merak sordu: — Neniz var allahaşkma, değilsiniz ya inşallah.. — Hayır, yalnız size bir şey s0 . racağım, Benim için çok ehemmiyet hasta M bir mösele, Fakat ağık Gövap veri.” niz rica ederim, — Ben dalma açık konuşurum, — Sizi ilk gördüğüm günden iti - baren sevmiştim. Bunun ferkma varmış mıydmız? — Koca ahmak, daha ilk günden farkettim, — Biliyor muydunuz o halde, Devam edemeden sustu, Yildiz sordu: (Lütfen sayfayı çeviriniz) KAHRAMAN HAYDUD 7 Altiyeri müstakbel bir hüküm” dar gibi konuşuyordu. Oradakilerâen hiç kimse onun bu âmirane tavırlarına itiraz et- miyordu, Hattâ sözleri umumi bir takdir mırıltısı ile karşılan, dı. — Bu son ve büyük içtima- mızda yalnız bir kişi, mühim ve lüzumlu bir şahsiyet eksiktir, o da Dandolodur.. Bu sözleri, endişeli bir sessiz- Yik karşıladı. Cenaro, Dandolo. nun bulunmaması bu adamlar için mühim olduğunu anlaör. Engizisyon mahkemesinin rei- si olan Dandolonun şahsi nüfuzu o kâdar çok değildi. Fakat sahip olduğu yüksek mevki, tıpkı haf bir insanın ağır zırhlı bir elbiseyi taşıması gibi kiymetini bilmeden taşıdığı büyük ünvan, emri altın. da bulundurduğu 'daimi zabıta kuvveti, Dandolonun faydalı bir unsur olarak telikki edilmesine sebep olmuştu. Altiyeri, izahat vermek Jüzü. muhu hissetti: — Arkadaşlar, bağlı olan ko- Yum şüphesiz size yaralı olduğu- mu anlatmıştır. Ben Dandolo ile dövüştüm. Evet, maksadımız uğ. runda, İsmimi taşıyan karımın babasına karşı kılıç çekmekte zerre kadar terdidüt etmedim. Fakabitiraf ediyorum ki ejim tit- redi. Karşımdaki kayınpederim olduğu için bu tabif mazur gö- rülür, Fakat Dandolo benim gibi düşünmedi. Onun benim gibi eli titremedi, Ve kılıcı damalima, kı zının kocasına isabet etti! , Salonda herkes kulak kesil, mişti, Reisin titrek ve kederli s8- si ile verdiği buizahat herkesi şaşırtmıştı. Altiyeri devamla: — Ben Dandolo ile niçin dö- vüştüm? Sebebini arzedeyim! di- ye söylendi ve devam etti.. — Dandolo, bana orta yertle hiç bir sebep olmadığı halde ar, tık bizlerden olmak istemediğini söyledi. Çok düşündüğünü, Fos- karinin reisicumhurlukta kalma- sının lâzun olduğunu ve hakiki menfaatin cumhuriyette bulun - duğunu anlattı. Tehditkâr murıldanmalar yük- seldi. — Hülâsa, bu adam bize iba- net edecek diyemem, fakat ara- mızdan çekilmek istiyor, Bir kaç ses birden; — İhanet etmiyeceği ne ma“ lâm?, Diye bağirdılar. Altiyeri tebessüm ettis — Daridolodan, bildiği şeyler hakkında ifşaatta bulunmıyaca, ğına dair namusu üzerine söz ak dım. Bu kadarla da kalmadım.