Haber' in tarini Romanı: 3 Konur, Abdurrahmanı yakasından yakalıyarak sarstı ve el kırdı — y öyle lâzım. Kimseye ağız açma Boynunu koparırım. Asker geriledi, izah edememişti sma, o, büyük kumandanı Abdürrabmanın bo » şuna pala çalar takımından olmadığını bi- dirdi. Mutlaka bu işin içinde bir iş vardı. Ab- dürrahman yavaşça söyledi: — Adm ne senin? — Hüseyin, sultanım, — Hüseyin, söyle Konur Alpa, çadiri- ma gelsin, çavuşlara haber ver, samsa çavuşu da bulunsun. Bir meseleyi danışa- cakır. Benden bahsetme. Gelirim ben, gabyk. Asker uzaklaşırken, Abdürrahman Ga- zi kalenin üzerindeki kadının hiçkirik 8€8 Terini duydu. Kadın ağlıyor ve yine mey- haydi dana çöken derin sessizlik içinde de Ab.| dürrahman, Abdürrahmancığım, yiğitim kelimelrinin hafif ve gazi askerin tüyleri. mİ ürperten, lezzetle âsabınt geren, akis. lerini duydu. Bu işte bile yoktu, olamazdı, işte kadm onu sayıklıyor. Fakat ne betbahtlık ki bi. ribirlerini iyce göremiyorlar, Abdürrahman bir yığın kar topu kibi kesif ve kütle halindeki karanlık içinde yapayalnır bir beyazlık olarak görünen kadı seyrede ede geri çekildi ve bir hamlede hi? kararla dönüp kuvvetli ve se- ri adımlarla çadırma yaklaştı. Yalancı fecir başlamak Üzere. Çadırın- da dört büyük meşalenin alevleri görülü- yor. Çadıra bir kat daha örtü örtülmüş, ışığın dışardan görünmemesi temin olum- muşta, Konur ve bibayeğit çavuşlar kalktılar. Abdürrahman gazi, sapsarı yüzü İle, hepsini hayrete ve dehşete düşüren bir Beyeanla bir kenara bağdaş kurdu: —— Arkadaşlar! 'Yarm şafaklar, belki iki saat sonra Ay. dosa gireceğiz! Konur, arkadaşmın delirdiğini sanmiş- tı. Firladı ve Abdürarhmanı yakasmdan yakalıyarak saratı ve haykırdı: — Kendine gel Abdürrahman. Delirdin mi? Abdürrahman çok sevdiği arkadaşı Ko- nuru kucaklıyarak: — Hayır, dedi. Delirmedim, bir gedik buldum. Oradan kaleye gireceğiz. Yalar kan dökülmiyecek ve ganimetleri ben da- ğıtacağım. Şevketlü hünkâra ben müjdeeilik ede- ceğim! Kabul mü? Konur ve çavuşlar biribirlerine bakışlı. lar. Abdürrahman şaka eder adam değildi ve işte kendi de kalkarak yarınki savaşa haztrlantyor. ayağa Uykusuz, perişan, yorgun, fakat ümitli, neşeli, sevinç içinde Abdurrahman! Bu işte bir sır var, ama, Konur bünü düşünemiyordu. Hiç de akima kaleden | tilan şey gelmemişti. Biraz da isabelti, bu, kölenin fatihi Abdürrahman olacaktı, İşte tanyeri ağarıyor. Çadırlar boşaldı. lar. Asker palalarını muayeneden geçiri. yorlar, oklar, süngüler, mizraklar hazır. Atlar hazir, gemler vurulmuş, emir bek. Miyortar, Kalede de bir hareket var. Abdlirrahman yavaş yavaş kale duvar- ları üzerinden beliren güneşin tatlr iştk- ları alunda herbiri ayrı birer kahraman gibi emir bekliyen askerini gururla #ey- rott, Haykırdı: — Bana seksen yiğit bâzım, belki öl. mek var. Ve sürutle bütün asker Abdürrahmana doğru yürüdüler. Abdürrahman ve Konur ağlıyorlar. De- ğil seksen, bütün asker ölmeğe hazırdı- lar, — Hayır. Dedi Konur. Abdürrabman reis sizden Seksen arkadaş istiyor. Ve gözlerini kapıyarak parmakları ü zerinde duranlârdan seksen asker ayırdı. Henliz güneş kaleden birkaç metro ka- dar yükselmiş bulunuyor. o Abdürrahman ve seksen asker yürüdüler. Külenin yanındaki beyaz sütun taşına geldller. Doğruydu. Burada khle duvar. larından ayrı bir örgü görülüyordu. Abtdürrtahman ilk mızrağı kendi batırdı ve haykırdı: — Burayi yıkınız evlâtlar! Bir dakika sonra askerin geçece git açılmıştı. Önce Abdürraaman geçti, asker girdiler, (1) Abdürrahman önceden biliyormuş gibi sağ meydana döndü. Orecıkta ihtiyar bir Aydosluyu bir kenarda olurmuş çubüğu- nu İçerken buldular, İhtiyar Abdürrah- manı selâniladı: — Kahraman fatik! Parmaklarımla £ garet ettiğim yere doğru dönmeden git, Düşmanın oradadır. Gazan mübarek ol. sun! Fakat, sana bu kısmeti bağışlıyana karşı minnet borcunu öde Abdürrahman. Önce onu fethettin. O da seni, o da ha. Yâsını bekliyor! Asker bü ihtiyarı deli sandılar. Fakat Abğürrahman dikkatle dinledi ve maşu- kasmın her şeyi hazırladığın görerek Jezzetle ürperdi, Seksen asker koyar adımla mubafızla- rin toplu bulundukları yere saldırdılar. Korkunç ve tüyler ürperten bir savaş başladı, ama, gefil avlanmışlardı. Bütün muhafızlar kılçtan geçtiler, Kale kenar. Yarı kanla bulandı. gazi Yazan: Ikimim na askerine şiddetli emir vermişti: — Şehirde bir bürun kanarsa yapanın başını kazığa geçiririm. Zaten halk sizi bekliyor! Aydos bir sant içinde fethedildi, ku - Mmandan esir almdı. Başını büküp bir ço. cuk gibi hıçkırarak ağlıyan kumandanı Abdürrahman kucaklıyarak: — Harb bu, üzülme arkadaş. Dedi. Kulağma eğilerek: — Ağlama, sen esir değil başımın tse sın. Sus, kimse bir gey anlamasın, dedi. Kumandan hayretle dona kalmıştı. Bu fatih sergerdenin kendisini bir tavuk bo- gazlar gibi öldürmesini beklerken, şehri kan sellerine boğacaklarmı sanırken bu ne demekti, bu nasil işti? Onun bildiği Abdürrahman gazi, kelle, lerden kuleler yapan adamdı, Girdiği şe. hirlere, kalelere, kasabalara fethini hal. kin kanıyla yazardı. Bu korkunç sergerde şimdi bir koyun gihi hallmdi. Anlamiyordu, sma, bir ta - raftan da'henüz küçük masum kızınm, Sarya'cığının bu barbar kuvvetlerinin eli- ne geçeceğini düşünerek dehşetle titri » yordu, Abdürrahmanın ayaklarına kapan” di: — Efendim, sultanım, senden Yala cariyen kızımın hayat ve namusunu İlt. mas ederim, beni öldür, ama, ona kıy. ma, Abdürrahman kumandanı tutarak kaldırdı, — Üzülme, Dedi, O benim bütün öm. rümes en kıymet!i ganimetim, en değer- Ni hazinem olacak? Kumandan ttremiş, tekrar hıçkırarak kendini yere atmışit, Demek bu hud'ayı hazırlıyan, kızıydı, kollarından: (Devamı var) (1) Sadeddin ve Neşri tarihlerinde Aydos'un Bursanm zabtından evvel alır. dığmı yararlar, Hacı Halife İzmidin z4p. tından bir sene evvel alımdığını söyler. İdris tarihinde Aydosun fethi (728) ta. zihinde gösterir. Hammer bizim anlattı. ğumz gibi yazmaktadır. Bu vaka Orhan tarihinin çok mühim bir hâdisesldir. (İşam) sdmdaki müellifin yazdığı (Edebiyatı Osmaniye tarihi) ese. rinin (1755) inel sayfasında (Seyid Bat- tal gazi) adındaki büylk ve meşhur ro- mana mevzu zemini olan bu vaks hak , kmda İzahat verilmektedir. (Seyid Battal gazi) romnmda “kumandanın kızmn tasa sanlı muhabbetnamesinin Abdürrahmana ; tesadüf ettiği,, yazılıdır. Bu defa birçok , şark ediblerine, şairlerine, Yemende) gok heyecanlı bir mevru olmuştur. /19 BIRİNGİKANUN - — —92— Nakleden: F* — Hayhay. Yalnız bir şartla, Gelecek seler siz ve dostlarınız benim davetlim olacaksmız. Avusturyalı düşündü: manasını İyi anlamışım.,, Gülümsiyerek mukabele etti: — Hayhay profesör. Jan Dürandan ayrıldıktan sonra Nel kental acele soele Nansuti sokağından gıktı ve Jurdin bulvarmdan oyürümeğe başladı. Bir yandan da plânmı tasarlıyordu: Kat'i ve bütün teferrüatile sarih bir plân hazırlamak faydasız... Jcabı hale ve hâli selerin seyrine göre tedbir alırız. Jan Dİ- ran parasız evvelâ kendisine para vere . lim ve para harcnmağa sevkedelim. Eğlence hayatına girsin ve bol para sarfetmenin ladın alam. O zaman onu ko- layca kandırabiliriz.,, “Porte d'Orleans,, metropoliten istas - yonu önüne gelmişti. Aşağı, istasyona in- di. Birinci mevki bir kompartımana girdi ve “Barlles” istasyonunda çikti. Plânmı kararlaştırmıştı. Bir kırtasiye dükkânma girerek bir tebaka eserlcedid kiğrdr ve büyük kıtada hir zarf ve hir "Le 'Temps,, gazetesi aldı. En yakın postahsneye girdi, Etrafında | kendisine bakan kimse olmadığına kanaat | getirdikten sonra cebinden beş tane biner | franklık banknot çıkarıp bunları gaztte-| pin arssma koydu. Sonra kâğıdı dörde kesti. Üç parçasını cebine koydu, dör . düncü parçasına yazısın değiştirerek bir - kaç kelime yazdı. Hepsini zarfa koydu ve ndresi yazıp vulladı. Zarfı kutuya att. Ms Ertesi günü saat sekiz buçuğa doğrü Bartaz Jâboratuvara girdi. Masası önünde oturmuş olan Düran başımı kaldırmadan sordu: — Sen misin Bartaz? — Evet, Postayı getirdim. — Pek âlâ, Koy şuraya... Preparatör irshat verdi: — Büyük bir zarftan başka bir şey yok. Gene bir ilâca dair prospektüs olacak. Yalnız fazla pul kullanmışlar, iki buçuk franklık... Zarfın üzerinde de hususi diye yazmışlar. — Zarfı açmağa teşvik için müracaat edilen malüm usullerden biri! — Bir baksak? — Boş vaktin varsa aç. Benim merak ettiğim yok, Bartaz zarfı yırttı. İçinden gazete çıktı. Sayfa katlarını açacağı sırada söylendi: — Tahmin ettiğiniz gibi... Sözlü yarıda kaldı, Heyecanla kekele - - meğe başladı: "tereğddüdünün — Ar Bu net. Doktor DAM Jan başını kaldırdı. — Ne oluyorsun? Preparatör elinde “L£ Tem sayfası, ipmotize edilmiş gibi #9vİ zarla bakıyor ve göyleniyordü! — Beş tane bin franklık! — Ne diyorsun? # Doktor ayağa fırladı Bart “yi koştu. Gözleri hayretten payesi vininin sözlerini tekrarladı: — Beş tane bin frarklik' Çabuk kendini topladı. Bİ savurdu: A — Biz de ama budala. Ky gi nesnenin reklârfı için & * taklidi kâğıtlar bunlar. p Küğitları Bartazın elindon HAP ilk bakışta haykırdı: — Hakiki para bunlar! — Dikkatle baktı. Işığa va nı tetkik etti. Gözlerine Inanamıyan Barts$ Fa, bir paralara bakıyor, 5 ruyor ve gene kendisi cevab — Hakiki mi? Hakiki! Evet > bunlar! iğ Doktor, hareketsiz, bir eli vi eli parainr üzerinde sıkışmış ua. : — Evet, bunlar bakiki, diy Fakat kim göndermiş, ne © Bartarn elân elinde tuttaği aldı. İçinden bir kâğıt parça görünce hemcu atıldı. Gâğıtis lemivle iki üç satır yazılmış Okudu: “Mesalsine teşvik ve il hayranlığı ifade için doklor meoçiul biri tarafmdan...., # Evvelâ zihnen okudu, Son > y teker teker, adetâ heceliyor?$ gi le tekrar okudu. Kaşları 69" oi rışmış, yazıyı tanımağa çalış ziyı tanımıyordu. i — Ver şunların hepsini ben Diye Bartam emretti. Zarfı, gazeteyi, kâğıt pa raları alarak masası başmi şündü, Mesnisinç alâka göstermesi pek az tanıdığı vardı. Bunlsri zihninde geçit resmi yaptrdi” Mari“Frans mı? Genç kaz bö halde yi own vardım düşünecek hi VA e” Jerar Gallua mı? Jen zengin değildi, beş bin me dımda bulunmağa ali kazai, , di. Hiç böyle bir yardımds aralarındaki arkadaşlık, yard” * e y ep ed m, mii yi” f dir a ye 5 termeğe ihtiyaç hisnettirmiye da eski ve samimiydi. (Des YOO EZ EE A GK A NN — Evet, bunu görmüş ve sebehini de merak etmiştim. — İşte size söylüyorum: Ben daha evlenmek niyetinde değilim. Binaenaleyh, belki saçma da 0lsa, bu hurafeye karsı gelmek suretile, hakikaten bir sene içinde evlenmek, hem de sizin gibi, ilk defa tanr- dığım, bir yabancıya hayatımı bağlamak tehlikesini göze almak is . temiyorum... Bu hissime her halde siz de hak verirsiniz... Bu garip kızın sözlerini bidayette hayretle dinliyordum. Fakat sonunda ben de ona hak vermek mecburiyetinde kaldım. Çünkü doğ- ra,, ben de böyle önüme ilk çıkan kadınla evlenmek tehlikesine düş- mek istemiyordum. Önünde nezaketle iğilerek: — Çok haklısınız, dedim. Doğru veya yanlış, bu itikadmız ma demki bizim ilerideki hayatımız için bir tehlike işaret ediyor, bundan kaçınmağa çalışalım... Zira sizin kadar, ben de böyle göze almak istemem... bir tehlikeyi Ayni zamanda, elimi kaldırmış, eşatpı sallıyordum. Sesimi işit- ti ve geri döndü. , Bü eşarpın herhalde kendisince fazla bir kıymeti olacak ki, he men bana doğru koşmağa başladı. Ona, zahmet vermemek için de ben de ona doğru koştum. İkimiz de çeşmeden hemen ayni derecede uzaklaşmış olduğumuzdan, tam çeşmenin önünde soluğa idi, helecanla: — Teşekkür ederim, dedim. Bu eşarpı kaybetseydim çok mü- birleştik. Soluk pin tesiri altımda kalarak, gayriihtiyari ürpetdin; — Hayır, hayır, üzülmeyin, dedim, Madeniki, imi z tamun aleyhindevir, bize bu hâdisenin bir tesiri olaması WE saçına bir teşadülle insanım hayatı değişir mi? piyl Benim de heyecana kapılıp, tesadüfün bu cilvesin€ e le itiraza kalkışım, herhalde gülünçtü. Fakat muhata' halimde gülünecek bir şey görmedi. Mağmum bir yü — Hayır! değişmez... sadece tesadüf! — Tabil!.. Böyle münasebetsiz tesadülün ne tesiri —— İnşallah dediğiniz gibi olsun... Bu temeni, ve bunun söyleniş tarzı, sesin tonu, refnin ne kadar tesiri altında olduğunu ve bek # Ve Başka bir «öz söylemeden, süratle yürüyerek, W Allaharsmarladık dememişti. Ve bu beni müteessir böyle alelâcele uzaklaşırken o tamamile, Kp üzle e gi z mak iy yazın teessir olacaktım; çünkü bana annemden kalmıştı. Benim için, çok kıymetli bir hatıradır. — Bu kıymetli şeyinizi size iade etmekle büyük bir zevk duymuş oluyorum, dedim. sAldı, omuzuna koydu. Minnettarlığını daha iyi ifade etmek ister tında bulunuyor ve belki benliğinin bütün kuvvet ve ni meçhül kuvvetin fenalığına mani olmak çarelerini dü a Bana gelince, batıl itikatlara hiçbir zaman inanmaği ziyetin ilk şaşalatıcı tesiri üzerimden zail olduktan maa dime gülerek, omuz silktim. Ve yokuş aşağı inmeğe bi zamanda düşünüyordum: Ekseriya cahil kocakarıların ladıkları nice batıl itikatlar vardır ki, zavallıların gen$ yi bir kara örümerk gibi yerleşir, dimağlarının cevvaliyet di rine kurduğu ağın içinde yerleşerek biçarelerin zn va ş onları âdeta sersemletir, aptallaştırır... İşte, bu kızın beten en masum, ve hayırlı bir neticeye matuf sayılal abe yel batıl itikat bile, hırpalayıcı tesirini yapmaktan geri KAL, gili bir kızın bütün maneviyatını kökünden sarsıyor, onu * yazık!... — Binsenaleyh, muhterem bayan, yolunuza yalnızca anam ede bilirsiniz... Güle güle gidiniz ve güle güle dönünüz! Meçhül kız, gülümsiyerek selâm verdi. Ve yalnızca yoluna de vam etti, Ben de, artık bu taraflarda dolaşmama lüzum kalmadığın dan, köye dönmek üzere, yokuşu inmeğe başladım. Uzaktan, kulağıma gelen, düğünün hay ve huyu, oyun havaları beni, belki yeni tesadüfler hazırladığı, kucağına çağırıyor gibiydi. Dalgın dâlgm yürüyordum. Daha on beş yirmi adım atmamış” tım ki.gözüme yolun üzerinde beyaz bir şey ilişti. Ve derhal tanıdım. Kendi kendime: den çekti ve benden bir adım uzaklaştı. Kendini tutamıyarak titrek — Beyazlı kızın eşarpı! dedim. bir sesle: Derhal bunu yerden aldım. Ve geri dönerek kıza seslendim: — Ne fena tesadül! diye söylendi. — Beyazlı bayan! Beyazlı bayan! yerde bir şey buldum; galiba Dikket ettim, ellerimiz, tam mahut çeşmenin önünde birleşmişti. sizin eşarpmız olacak!,.. Kızın süpertisyonu derhal aklıma geldi. Ben de, kızın bu heyecanı” gibi, elini uzattı, elimi hararelle sıkarak: — Tekrar tekrar teşekkür ederim, dedi. Ellerimiz daha ayrılmamıstı.. Tam bu anda, gözleri, çeşmenin saçağına ilişti. Yüzü ani bir heyecanla kızardı. Birdenbire elini elim- (Devami