Levin - Muharrir, Karsı, i Ya? dolu etajerler. Bir ka- ve Lüda uslu uslu çay 2. dan 7 İ3te, üçüncü gündür ki # tahayyül ve mürakabs orum. Eömer . menekşe Yeryer ortalığı kaplıyordu. a İç rşıklarla tütu- a © budalaca dille bana iz 1. Benimle in- m için sana belki bin de GİR, yalvardım, Henüz işten i Börüyorsin ki yorguum.. öl da biraz da vicdan ve mer- ” — Ben yazdığım gibi ko" ön mim ben serin okuyucun Seni k di kime hitap ettiğin gi yaz rsn! Bana #trre kadar N Nm Senin kitaplarını, “bü” Mm$ dallar,, nı, “Girdap,,- R lerini, “Yükseliş, leri- rini okumayabilirim. Fakat M bir odada yaşamam itiba. üiklerini dinl lemeğe, işitme" $. Halbuki sen bütün bun- b Ne hesaba katmıycrsun | M'gibi konuşuyorsun! İş- Beden ç. karan budur!, — Bu vaziyet seni bu kadar Mâsı y, yani, a ederim ) Görü. v Km luğan gölgeleri €s- dolaşıyor; göğsün, ağır ip iniyor! . dek susl Geveze! Aman ir bahtsizim! “Hoşnut- eleci esmer yüzünde do- GU, “9 kadar bahtsizim! Ve $#enedir böylece sürüp gi- Senelik karı, koca bayat tek canlı söz söyleme- a, iken kendimi eve N NE İyi, daba ferah hissedi - m e gölgeleri...., N Böğüs geçirir. Yorgun bir « Malay. gider, uzanır ve ağ- — (Kanapeye yaklaşarak Kidüsenka,, Beni aifet!,.. « Şerefime &öz veri a Tin yaşları arasında) inan- bu senin elinde olmıyan iye kadar bir çokde- GMİS Yemin ettin. Fakat hep ag, O musun, buzlar çözül- bir gün seninle (Taşköp- durmuş, buzların geçi” Uk. Ben o zamanlar akışmı ns kadar ge- şimdi bu manzaradan « Hâtırlar mısın, sus- M8 kadar rica etmiştim... buki sen inandıra: Mahrum, sarı - kurşuni biribirini kovalaya” N Paz kütleleri yuvarlanıyor .. Mizez hıçkırarak) Rüzgâr, ei andırmıyacak kadar tin! Ben senden kaçmış, Na Mi Yere yuvarlanmıştım... p Gün eziliyordum ... N Bu belki de benim olacaktr. Vasya, biz artık şa Ben artık Tahammül edemem!, Sa- fi K fakat ayrılmamız daha —Lidüsya, Lüdüçkacığım >, Yi Olursun, hayattan alm- e a SÖZ söyle! al Benim... « Benim.. benim İ (Lüda ıstırap içinde in- Bayır, Sen beni hâlâ biraz » âyrılmamızın daha a Darip olacağını kabul et Tüzumundan fazla » Lüzumundan. fazla NE 9 yazdığı gibi konuşuyor n karnım. Halbuki Hay ! Çeviren: Ferah Ferruh Bir başkası olsaydı çoktan kaçardı. Bü- tün bunlar çok act şeyler! Çok ağır! Muharrir — Bana ğa kolaymı zan mediycrsun?, Lüda — Evet.. Evet. Muharrir — Evet, bütün bunlar ba, nada çok ağır geliyor. Bea bunları de- ğil yalnız söylemeğe, fakat yazmağa da mecbur oluyorum Lüda — Öyle değil mi ya!, . Muharrir w- Ben de yuruidüm.. Se- nin ıstırapların.. Lüda — Evet, evet., Mülürrir — Senin sstırapların, be de acı düşünceler ve melğl uyandırıyor. Güzel yüzünü ısurap gölgelsriyic ka. rarmış gördükçe, , Lüda — (Haykırarak yerinden fır- lar) Gene yazdığm gibi konuşmağa başladın !.. Seni bu tarzda konuşmaktarı menediyorum, Niçin Mançuleki falan şekilde yazıyor da karısiyle insanca ko- Buşuyor? O karısiyle, hele yazdığı gi- bi konuşmağa bir cesaret etse, bak hali ne olur? Yalnız zavallı ben buna taham mül ediyorum. Senin bütün arkadaş- ların, karılariyis ve arkadaşlariyle in- sazcâ konuşuyorlar, Artık kâfi! Bun dan sonra benimle alay etmene müsaa- de edemem! Zavallı budala? Muharrir — Ben çok bahtsizim!. Ben bir kurbanım. Ben, edebiyat salgı. nm kurbanıyım! Lüda — Kâfi! Artık kâfi!,, Yetişir! Vasili Nerehta, hayatta en sevdiğim şeyleri bana nefret ettirdin! Ben bir 28- manlar, gökyüzünü, gurubu, nehirleri, o kadar severdim ki. Sen bütün bu sevgilerimi öldürdün! “Gökyüzünde pamuğu andıran bulutlar uçuşuyordu . “Aman yarabbi!.. “... Nehir, bulanık dalgalarını... İğreniyorum! “Gurup, hârikülâde alevlerle yanarak!.,, her şeyi mi öldürdün! Her şeyimi. Sen Vasili, sen! , Muharrir — Ne yapayım! Söyle ne yapayım?., Sen haklısın. Bunu biliyo- rum.. Fakat ben ne yapayım? Ben yar” diğım gibi konuşuyorum. Bu benim günahımdır.. Bu benim talihsizliğim- diz.. Lüdüçko, gel bana yardım eti. Beni insanca söz söylemeğe alıştır! (Lüda bir şeyler söykemek ister!) Ba. na küfretme! Bana acı şeyler söyle- ep Devamı 14 üncü de 4 Yazan: İkimim Hatwolern anlatan ve vesikaları teren: AK. Dolabı açtım ve ceketinin iç cebine elimi soktum Beraberce kalkıp pencereye gitlik ve çok dikkatle kenarlarından sokağı araş tırdık. Karşıda küçük bir sütçü dükkâ” nı yardı. Bnun kapısı yanında siyah Sa” kallı, zayıf ve uzun boylu bir adamın & rada sırada oteli gözliyerek beklediğini gördük. Mındıkyan: — Gördünüz ya! dedi, o kadar bu işe alışıkız ki hiç aldanmayız. Takibine nir) hayet vermek için burada (o kalmam li zımdır. (1) Mındıkyan haklıydı. Soyundu, benim | pijamalarımı giydi ve odaya geçerek yata” ğa uzandı. Bir iki dakika içinde hurultu- lu derin bir uykuya dalmıştı, İçimde garip bir hissin o zebunuyum. Şu me olduğunu hâlâ anlamadığım ada” mın ceblerini karıştırmak arzusunu du” yuyoruri. Hiç yapmadığım şey. Fakat sanki bu araştırış, bana bir takım haki- katler ifşa edecekmiş gibi bir hissikablel- vuku altındayım. Bir aralık odaya girdim ve biraz kuv- vetlice bir gürüklü (çıkardım. Bana mı dememişti. Sağdan sola bile dönmiyecek kadar vız gelmişti bu gürültü. o Adama kıllı derin bir uykudaydı. Dolabı açtım ve ceketinin İç cedine eli" mi soktum, Sarı deriden bir portföy var dr. Aldım. Üzerinde (M.B.) harfleri var- dı. (Mındıkyan Bedros) adırım doğru ol duğu görülüyordu. . Nüfus tezkeresinde o Kayserili olduğu yazılıydı. Tezkerenin içinde kurşun ka lemle yarılmış ermenice bir mektup gör“ düm, Mühim şeyler (yoktu. Yalnız bir yerinde şöyle bir iki cümle gördüm: “Vali bey sizi sordu. Mecliste çahşa- cak #misımız., “İşler yoluma girmişse serin dönünüz. Para bağeıda. Telgraf bekliyoruz... Hırdavattan başka hiçbir şey yoktu. Diğer ceplerini de karıştırdım. Ropen .Cevahirciyanın bir kartından başka bir şey bulamadım. Bu kartın arkasında “is #ediğin oldu, tebrik eder, gözlerinden ö- perim., diye bir yazı vardı. Türkçe yazılmıştı. Mındıkyanın vali ile alâkası ne olabi- lirdi? Mecliste çalışması ne demekti? Han , KAHRAMAN HAYDUD gi mecliste çalışacıktı? Bittabi bu meclis Hınçak medisi olamazdı ya! O halde bu cümle mühim olmak gerekti. Ropen Cevahirciyanın da, tebrik edecek kadar müilhim gördüğü iş neydi? Ben, bu işin içinde bir şeyler olduğunu seriyor gibiydim, ama, neydi, ne olabilir di, bir türlü bir hidiseve bağlayıp izah e-/ emiyordum. Belki de benim vesvesemden ibaretti, Bunu muhakeme ederken Reştaninin geldiğini haber verdiler. Hemen yukarı aldırdım, Selâmlaşmadan: — Yahu, dedim. Ben bir cürüm işledim ama, bir taraftan da dertsiz kafama dert açtım. — Hayrola! Vaziyeti Reştuniye izah ettim. Dikkat le dinledi. — Yök canım, dedi. İhtimal Mındık yan bir çorap tezgâhı kurulması işi için vilâyet meclisinde ehlihibre olarak bulu" nacak, Vali ile başka ne işi olabilir? Ropen Cevahirciyanın tebrik ettiği iş de tamamen Mındıkyanın şahsına taal- lük etse gerektir. Zira bu takdirde Ropen bunu âçıkça yazmazdı. Belki hödiseyi Reştuni gibi muhakeme etmek doğru olabilirdi, fakat benim zih” nim dalma işin lena taralındaydı. Bu ci" heti Röpen Cevahirciyanla o konuşmağa karar vererek biraz müsterih oldum. E- mir mucibince saat dörtte Cevahirciyanla buluşacağımı söylemedim. Reştuni Merzifondan bir mektup almış. Mektubu (Artin Tomayan) (yazıyor. “Ropen Cevahirciyanla temas ederek cep hane ve silâh işini hal, etmemizi bildiri” yor. Aramızda takarrür eden tabirat ve şifre ile yazılan bu mektupta davamıza ihanet eden bir ermeninin Kızılırmak ke rarında idam edildiğini haber veriyor. Panos, Gülbenk ve Mihircanm Kayır riye gittikleri Binboğa dağları istikameti- ne doğru yayılacaklarını. bir iki poste- nın çevrilmesine lüzum hasıl olduğunu da ilâve ediyor. Biz de o zamana kadar olan işlerden bahsederek bir mektup yazdık, Reştuni bunu postaya vermek üzere gitti. Saat üçe doğru her ihtimale karşı re dingotumu giyerek Şahirpaşa oteline doğ” ru yürüdüm. Hüsrev paşaya ait işleri ikmal etmiş ve istediği kırtasiyeyi de alarak pos tayla göndermiştim. Bu itibarla artık İs tanbulda zaptiyedeki hizmetime atfedecek bir işim kalmamıştı. Avrupaya (gitmek hakkındaki emellerimin biran evvel ta- hakkuku lâzımdı. İstanbulda bu işe gir diğimden sonra hakikaten pek © yakında ortalığın bir allak bullak olacağı aşikâr dı. Ve bu vaziyette bir muvaffakiyetsizlik hasıl olursa kalburüstü olan bizler hükü- metin amansız eline düşecektik. Her şey- den önce zapliye öldürmekle (tanınacak teşkilâtımıza mensup olanların zaptiye e linde ne hale geleceklerini söylemeğe bile Yüzüm yoktur. O kadar zihnen meşguldüm ki Şahin pa şa oteline vardığımı bile (farkedememiş, birdenbire koluma biri girince ürkmüş tüm. — Bu kadar dalgınlığa sebeb ne? Bunu soran Ropen Cevahirciyandı. de" dim ki: — Sizin ne dereceye kadar Hınçak ba” reketinden malümat sahibi o olduğunuzu bilmiyorum, fakat, ben kendi o hesabıma karşımızdakinin Osmanl: hükümeti oldu” ğunu düşlinerek bir taraftan çok korku” yorum, diğer taraftan da işin başında si- sin gibi hatırlı birinin bulunmasına göre ümitvar da oluyorum, ama, bilmem ne o Jacak? Teşkilât henüz pek ham © bir haldedir. Ne paramız var, ne o cephanemiz var, ne muallem askerimiz. ne de İşe yarar silğ humız var. Bence büyük devletlerden birinin'Milen ve'nakden, maddeten himayesini görmez- sek bu işin çıkar yolu yok, Bunları söyliyerek Cevahirciyandan ü- mit verici mütalea ve malümat bekliyor dum. Cevahirciyan dudakları arasından hiç çıkarmadığı sigarasını mutadı hari dinde eline aldı ve: (Devamı var) (1) Bu hafiye Mustafa adında biridir. Bilâhare Hınçaklar torafından katledil- miştir. KAHRAMAN HAYDUD » 21 “© ettim. Benim yerimde leri dudaklarında dondu. Bü- yük bir kinle açılan gözleri, genç kıza döndü. Foskari hiddetle bağırdı; — Buraya girmeye nasıl ce. saret edebiliyorsunuz ?1. Leonor sür'atli adımlarla sa- lonun ortasma gelmişti. Baba- sından, Silviyadan ve kapıdaki muhafızlardan nasıl kurtula - bilmişti? Hükimlere doğru dö- merek yarı diz çökmüş bir bal. de kolların; uzattı ve ağlar gi bi bir sesle: — Beni affediniz. Onu mü- dafaaya geldim! dedi. . Derin bir keder içindeydi. Bu haliyle ne kadar da güzel görünüyordu. Herkes ona tak- dir dolu gözlerle bakımıştı. Yal. nız Altiyeri hareketsiz duru. yordu, Emperya, yavaş yavaş geri , şekildi. Leonor bir ümütsizlikle Kararan gözleriyle ancak hâ- kimleri görebilmişti.. Burada Emperyanın O bulunduğundan bile haberda? değildi. Foskari izahatıma devam etmek isterken Teonor söze başladı: —O nö yaptı? Onu neden itham ediyorsunuz? Bir saat içinde dönmesi icap ederken henüz dönmedi. İçinizde bir şokları onun dostudur. Hele siz Ajtiyeril Size sanırsam bü- yük hürmeti vardı. Sonra siz Maseniko, Grimani! Siz her za- mân babamın yanına gelmez miydiniz? Nihayet siz monsenyör!, . Zannedersem oğlunuzu da bir felâketten kurtarmıştı. Ve &iz hepiniz elendiler! Onun en sa- dık dostları olduğunuz halde 0* nu itham etmek, muhakeme et mek, nihayet maliküm etmek için burada toplanmuşsınız. Mahküm etmek için olduğunu pekâlâ biliyorum! Çünkü elini. ze düşenlerin kurtulduğu görül memiştir, Çünkü siz hunharsi- mus, Çünkü yanınızda mahküm ile müttehem birdir. Foskari mustarip bir halde: —Müsterih olunuz, madam! dedi. i Leonor, dikkati çeken bir şiddetle cevap verdi; — Beni serbest bırakınız... Ben burada onu müdafaa etmek için bulunuyorum.. İsterseniz ruhumu vücudumdan ayirmız. Çünkü o benim ruhum ve haya” tımdır, Ne 0? Niçin hayret e- diyorsunuz? Dandolo ailesin- Venedik Cumhuriyeti bile Dan- dolo ailesi sayesinde kurulmuş. della ailesi sayesinde kurulmuş” tur. Zevcimin müdafaası ben den başkasına ait olamaz, İşte burada bu bakla bulunuyorura.. —ğŞ— “10” LAR MECLİSİ “10” lar meclisi, engizitörler de dahil olduğu halde, dükün sarayında toplanırlardı, O za. mana bakarsak, “10” lar, en- gizitörler, iki ağrıda keskin bir kılıca benzerlerdi. Bıçakların: istedikleri gibi kullanıyorlardı. Hele hükümet reisleri, Kan. diyano gibi zadegin sınıfının teveccüh ve muhabbetini ka- zanmış olursa, bu korkunç ve müthiş siyasi mahkemenin diş. leri kendisini ve ona mensup bulunanları odağlamakta bir an tereddüt etmezdi. Foskari meclise girdi. Bu es” ki binanın duvarları ve tavan” ları süslüydü. Meclisin tü cep- hesinde bulunan oyma ağaç is- kemlesine oturdu. Mecliste her- kes tamamdı. Yalnız Davilanın sandalyesi boştu, Büyük engizitör yalnız- ca girmişti. Acaba Rolan ne oi müuştu?. “10” lar meclisinin dokuz &- zası ,gizli bir toplantı yapmış- ardı, Yüzlerinde hiç bir tees- sür alâmeti yoktu, iskemlele- rinde cansız birer cisim gibi o” turuyorlardı. Önce konuşan Foskari oldu: — Rolan Kandiyano, düşün- <elerimizin tatbikine yegâne mâni olan biri ve bu adam ta. ralımızdan çoktan mahkümiyet damgasını giymiş bulunuyor - du, değil mi?. Dokuz azadan bazıları Pike riyle tasdik ettiler. — Verdiğimiz bu kararm tatbikine yalnız İrsat müsaade etmiyordu, Bugün yapılan cür- mümteşhut bunuda ottadan kaldırdı. Bu gece, küçük bir kuş beyni bile taşımıyan halkın sılgıncasına saadet gecelerini alkışladığı sırada Rolar Kandi. yanoyu bir katil gibi tevkif et- tim. Şüphe yok ki bu hareketi" mi tecviz edersiniz, Dokuz azanın dokuzu da başlariyle tasdik ettiler, Büyük engizitör devam etti: — Efendiler! Bir dakika bile kaybememeliyiz. Rolan Kan- diyanoya merbut bulunanların bir ihtilâliyle karşılaşmamız ihtimali pek uzak değildir. Biz kendimizi ancak sürat sayesin- de kurtarabiliriz. Şunu da ilâ. ve etmeliyim ki, bu sür'at yıl dırımdan dahg seri olmalıdır. Elimizden kurtulamadan maâhv- olmalıdır. “10” lardan biri, ki adına Maseniko diyorlardı. Cevap verdi: — Reye müracaa tedelim... Azadan Grimani ilâve etti: LAK nk İĞ Hk o ml) kille : # nk elinniğ semi İlam