7 Ekim 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

7 Ekim 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

m EY i ye HABER — Aksam postam, Haber'in tarini Romanı: 51 Aiemdar, 15 bin askerile dehşet saçarak Babıâliye geldi Sultan Mustafa hakikaten enderunu hümayun ricali tarafından Alemdar Je- hine doldurulmuştu. Hattâ biraz da çe- lebi serdar aleyhine güftügü ve şekva dinlemişti. Sakin ve müsterih bir belde cevab verdi — Beyhude rahatsız olursun. Böyle birtakım evhama tebaiyetle sedâi nakz- bil ebvabi fesadı olmaz. Var istirahat eyle. bakılır. küşad doğru Serdar çileden çıkmıştı. Padişaha derd | anlatmak kabil değildi. Bu ziyaretinden huylananlar da padişah kapısında ser -| darm konuşuşunu dinlemişlerdi, Demek serdar Alemdarın vücudunu ortadan kal, dırmakta selâmet buluyordu. Gürcü güzeli de dinliyenler arasınday- dı. Zaten bu işlerin başında daima o var- dı. Gilrcü fazla durmadı. Hareme koştu ve bir kâğıdın üzerine bir şeyler yaza- rak iç oğlanlarından birine #ikışlırdı ve gtce vakti olmasına ehemmiyet vermi- yerek saray kapımından çıkardı. Acele Refik efendiye gönderdi. Refik efendi Rümiz efe, söyledi, Ramiz efendi de geceliğinin üzerine kürklü paltosunu, şma da killâhmı geçirerek soluğu Alem. | si konağında buldu. Ne Köse, ne Alem: benüz uyuma» mıştılar. Sabah ezanı da okunmağa baş- lamış, ortalığa bafif bir alaca ıık yayıl. MIŞtI. Alemdar 6 gece hiç uyumadı ve sabah olur olmaz çavuşbaşma haber salarak on beş bin kadar sskerinin teslih olun- masını ve kendisini beklemesini emret. Hu, Ne köse, ne Ramiz, ne Refik ne olaca, ğın: biliyorlardı. Yalnız Alemdar l⣠din- lemez, ferman umurismaz haşmet ve heybetini tekrar takmmış, korkunç hale gelmişti. Belki bir paketten fazla tütün içmiş, beşe yakm kahve getirtmiş, yüzü Elbette bir çaresine | uykusuzluktan sarkmış, saçlarıma, sakal. | larma daha fazla ak dolmuştu. Hakikaten kösenin yerden göke ka - dar hakkı vardı. O bir tarafta yevkeder- ken, düşmanları uyumuyo; Çelebi bu defa da hünkârı onun aleyhine fışkırtıyordu. Hem de idam etmek gibi tehlikeli bir neticeye sevke çalışıyordu. Yeni uyananlar büyük bir hazırlık gör- düler, Sanki ordu yeni bir sefore hazırla. nyordu. Atlılar ferman götürür gibi sü- Tatle sokaklardan doludizgin geçiyorlar, takım takım Rumeli askerleri süratle gi- diyorlardı. Nereye, niçin, hiç kimsecikler bir şey anlamamıştı. Hattâ bu işi Alem- dardan başka bilen dahi yoktu. Alemdar paşa artık kat'i kararımı vermiş ve bü- FUNINIZ Genç adam tekrar etti: du. İşte serdar | tün bu işleri halleğebileceğini anlamıştı. İş işten geçmeden, başina bir derd aç- madan dalgalanan devleti aliye işlerini süt liman haline getirmek lâzrmdi. dür, sabah devlet işlerine beş . sanlto arkasmda on beş binden askeriyle İstanbul sokaklarında 6t- et ve dehşet saçarak Habı. kılıçla dior ortalığa döküldüler.. Halk akım akın Babjilinin etrafma doldular, in beş bin askerin at ve kılıç şakırtıları bir istilâ manzarasını Asker Babtâli etrafında silâh çattı. Alemdar yannda Ttefik efendi, Boş- nak ağa olduğu halde arz odasına girdi, Yerlere kadar eğilerek Alemdarı 8e- Iamlıyanlara göz ucu bile devirmeden geçen Alemdarm Babıâliye mühim bir maksatla geldiğinde şüphe yoktu. İşle - rini takibe gelen erbabı mezalih kaçıştı. lar, nı memurin herbiri bir behane ile Bebtlliden savuşmak istediler. Aran, beş on iriyarı nöbetçi Rumeli askerinin dipcikleri karşısmda geri dönerek yer, lerinde mukadderatlarını beklediler. Alemdar arz odasma girince haykır. mağa başladı: — Burayı bebenizm malikânesi mi sandınız behoy mürteşi mol'unlar, nere- âe serdarmız? Çelebi Mustafa paşa, dışarda Alemda- rm gökrediğini duyunca pencereye koğ- tu ve tedehhüş etti. Saçları dikildi. Kal. bi çatlıyacak gibi çarpıyordu. Eğer pon. cer& kenarına tutunmasa düşüp ölecek- ti. Bu ne asker, bu ne kalabalıktı? Dönerken odaya Alemdsr girdi. İki serdar biribirlerine öyle bakıştılar ki vermişti. Refik efendi, Çavuşbaşı Tahsin efendi ve | Alemdar âyanı, birkaç Babetti ricali baş- larmt eğdiler. Artık her $6y bitmişti. Alemdar hay- kırdı: — Bre mel'un Çelebi. Hünkâr alda - tırsın, enderunu aldatırsm. Ümmeti Mu- hammedi aldatırsın. Mağşuş para verir, raayayı soyarsın. Bigünahların canla. rma, kanlarına girersi: ğer serdart ek- remlik buysa, bunu bir bostanbaşı daha elverişli başarır, Bir de wtatimadan, haya etmeden bizim de hayatımızla oynarsın. Çelebi Mustafa paşa şaşkma dönm kerdini müdafar için ağamı bile açama- muş, dili tutulmuştu. Eli ayağı vücuduna çarpacak kadar titriyordu. Kekeliyebil - di: — Paşa kardeşimiz, ne istediler de yapmadık, neden böyle izharı bışım ve kin buyruluyor? etmeden, ar — Nana!.. Size karşı çok sert davrandım. Beni alledin.. Nana, fazla söyletmek istemiyen bir tavırla elini uzattı. Platon, bu buz gibi eli tuttu, Kendi elinin içine aldı. Devam etti : i Yazan: Ikimim — Sus bre herif, Dersliyede koyun br. rakmamışsın, Senin gibi mel'un bir keçi. ye Çelebi demişler. Ver bro herif mührü hümayanu. (1) Çelebi paşa elini cebine p koltuğu altma sokuyor, ne yapacağı kâh etrafıma bakarak ümid ve imdad bekli; kâh Alemdara baka- rak dehşetle titriyordu. Fakat Alemdarm şakası yoktu. Üzeri- ne doğru yürüdü. Refik efendi önledi: — Aman devletlü paşa, şanma yakış. maz, ; Alemdar köpük püskürüyordu: — Ver mührü hümayunu! Çelebi mührü hümayunü çıkardı ve A- lemdara uzattı. atıyor, ç Alemdar mührü ne yapacağını bilmi- yordu. Zaten serdarı Ekremde hünkârm bir mührü olduğunu da Ramiz efendiden öğrenmişti. Mühür elinde kaldı, Refik & fendiye baktı. Zek! adam, şaşkınlığını farkederek sokulup: Alemdar hemen yanma — Çavuşbaşı Tahsin efendiye le devletlüm. Dedi, Alemdar Tahsini çağırarak — Al bre, dedi, Götür hünkâra, böyle naehil ellerde hünkâr mührü ne gezer? 1ütfey- Bu gibi mel'un devlet ve millet düşman- | larma hazineden bir günahtır. Boşnak! — Emret paşam. — Al bu herifi, birata bindir, bir miktar da süvari al, Çırpitidaki çayırda otağ kuran orduya götür. Çadırmdan taşra çikmiyacak! Boşnak ağa, kâr aşina bir adamdı. A, me bu aralık efendisinin bu yüksek ic- raatından nöşelenmiş, hı mesini kaybetmişti. İstiyordu ki şura - cıkta serdarın kellesini “Yürduruversin. Durdu ve bir emir daha bekledi! akçe bile vermek nen 'muhake- ra ne yapalım devletlü? — Haydi götür, o kadar. Hâdise derhal İstanbula, Anadoluya, Rumeline yayılmıştı. O zamana kadar serdar azli padişah işiydi. Fakat işte A- lemdar bu kaideyi sitüst etmiş, padişa- hm haberi bile olmadan serdarı azletmi devleti serdarsiz bırakmış, yahut bu işi vekâleten Üzerine almıştı. Hünkâr unu. tulmuş, yerine Alemdar kalm olmuştu. Alemdar paşa Babiliden çıkınca halik bir alkış tufanı koparmışlar ve haykırış. mışlardı: — Barekallah! Maşallah deyin ağalar, devletlü Alemdar gelir. (Devamı var) (1) Tarihi Cevdet, DE DADI ENER X 7 BIRİNCİTEŞRİN — 1948. MATMAZEL isyan Yazan: R. Rober Düma — 81 — Çeviren: F. Teşkilâta giren bir daha çıkamüdi. ihanet edenler idama mahkümdu! — Vatanperver hemşiremiz kontes Hedingen sizi bize fevkalâde methetti; ğrunda hayatını bile fedadan çe- ecek, hattâ hi n bizme- asretmezde ken şamış #ay- hayatımı feda- ir daha çı. | artık kendisine değil, teş- et ödenler idama - Vehme,, uunu bunlar olduğunu biliye mi? — Evet biliyorum. — Teşkilâta sadık ve muti bir uzuv olacağınızı ispat için herhangi bir vazi- feyi ifaya, meselâ bir düşmanımızı imha. nin ka- ya hazır mısmız? — Evet. — O Kalde kendi arzunla vereceğimiz vazifeyi kabul etmiş sayılırsın. Vazifenin tini öğrendikten sonra caymanız imkânr olmadığını aklından çıkarma. Benimle beraber gel, Velter, Stefanla beraber Hildanm a- partımanmıdan çıktı. Bir taksiyle Vay - sonzi mahallesinin tenha bir sokağına gittiler. Mütevazı bir evin önünde duran komiser kapıya dört defa vurdu, Kapi a. çıldı, siyahlar giyinmiş bir uşak Volte. ri selâmladı. Völter eliyle garib bir işaret yaptı, uşağına Stefanın manasmı anlıyamadığı- bir kelime söyledi. Bunun üzerine uşak bir perdeyi kaldırarak arkasındaki kapı» yı açtı, bodruma İnen merdivene Velter yürüdü ve karanlıkta görünmez oldu. Uşak Stefanm peşinden gelmesini i - şaret etti, Zifiri karanlık merdivenler- den indiler, S: basamak bitineo Ste kendisini kubbeli bir salonda buldu. Her taraf gamalı haçlı bayrakl: dos matılımıştı. Ortada meşeden yapılmış bü- yük bir masanın etrafımda, başları ku- kuletalarla örti iç adam oturmuşlardı. Heyecan içinde olmakla beraber sakin meğe çalışan delikanlı esrarengiz Üç kişiye doğru İlerliyerek masaya iki metre kala durdu ve selâm verdi. Üç ki- şiden ortada olanı konuştu: — Meclisimize hoş geldin Stefan Glet- singer! Sağdaki ve sonra soldaki adamlar da ayni cilmleyi tekrarladılar. Kumaşın ar. kasından «6s değişiyor ve garib bir &- henk alıyordu. Stefan soldakl adamın se- sinde Velteri tanır gibi oldu. Ortadaki adam söze başladı: — “Suite Vehme,, nin gizli mabke- mesi karşısında (o bulunuyorsun, Eğer korkmuyorsan kal, yoksa çekil, henüz za man var, — Buraya kendi ibtiyarımla geldim ve nuz değil | Alman vatanmm selâmeti için ice” hayatımı bile fedadan çekinmemek mindeyim. Mahkemenizin tayin ed tecrübeye hazırım. Bu tecrübeden # teşkilâtmıza kabul edilmeğe lâyık loceğimi umuyorum. Söyliyeceği sözleri Velter ons İİ öğretmişti. Velterin hâkimler &i bulunuşu onun cessretlsif we Hâkimlerin retsi ayağa uzatarak: ii — Yemin et Stefan Gietzinger! Teşkllâtımız mensuplarmm fsmif vazifelerini, nizamlarımızın o mabiyf velhasıl teşkilâtim:za dair herhangi” şeyi herhangi bir. kimseye kat'iyye? şa etmiyeceğine yemin ot, — Yemin ediyorum! — Yemin merasimi yapıldı. “ miz Velter müstakbel kardeşimizi? mini kayda geçirsin. — Peki üntad. Reis Stefana hitab etti: — Yemininde haris olduğun sl de kendini ölmüş bilmelisin. Kanuni!” budur, kabul ediyor muzun? p — Kabul ediyorum. ui — O halde Stefan Gictzinger, besi dinle ve * “eseklerini kafızana ns'# Toğkilâttmizmn adı “Salnte-Vehmön “ Bu isim senelerdenberi büyük mevb” de olanları bile icabmda titretmiştir. ” munlarımız beşer kanunlarının fev” dir, kararlarımızın temyizi, istinsfi ? tur, Vazifemiz adaletsizliği takip, rimi tecsiye, masumu müdafaa, W altındakileri tahlis etmektir. Mevki, yet velhasıl hiçbir şey “Salnte-Vebii in İntikamını dürduramaz. Ondan aj lerinde karar alanların vay haline! tık onun günleri sayılıdır, Ne kadar #ek mevkide olursa olsun, ne kadar bir muhafaza altında bulunursa bul” sun kararımız muhakkak infaz edilir. Teşkilitemiz 14 neli asırda muk8f Cermen İmparatorluğu arazisi dabi bulunan ve aynı isimde olân teşkili varlsidir. Toşkilâtımizn ideali mod” icaplara göre o zamandan oz çok f8i dır, Şimdi “Sainte-Vehme,, saf Çer ırkı milliyetçiliğini kendisine ideal © miştir. Sembolleri “ışık,, ve “çekiçi © Bunları faaliyetine sembol olarak tani mağı kabul ediyor musun? — Evet üstat. Ve zaten bunlar Ü cü Rayşn mesihi, Raygführeri Ht de sembolleri değil mi? Onları ei senelerdenberi muknddes tanım! — Toşkilâtımızda snf Alman ırkın” olmıyan kimse yoktur; bir ırk, bir ad a (Devamı Var) metre gitmemiştik ki hatamı anladım. mame bir şeyden yoktu. Pi şman olmuştum. ağoim hak ettiğim halde, bana ir EA AL LE NSA EZE ? işte hiçbir suçu yoktu. Yalnız Birin kabahatim olân baylezi bir ör — İdealim, kolayca erişilemiyecek bir mükemmeliyette idi ve si” zin ona benzemenizi istiyordum... Yanılmışım. Herkesin, kendisine uygun ve kendisine bir hususiyet veren tabii duyguları ve yaradılış tarzları vardır. Bunun için, siz de... Nana, içini çekerek, Platonun sözünü kesti: Bunun için, ben de prensese benziyemezdim, değil mi. Oh, katiyen! Platonun çekinerek tutmak istediği, elini çekti. İkinci defa içini çekerek, gözlerini çevirdi. Platon sözüne devam etti: — Siz şimdiki halinizle de sevilmeğe lâyıksınız, Nana.. Herke $in takdir ve sevgisine lâyıksınız! Bu hürmet ve muhabbeti de kazan miş bulunuyorsunuz. Genç kızın kirpikleri arasında, muziplik veya şuhluk alışkın ıklarından kalma, ve bir çok manalar belirten bir pırıltı yanıp sön- dü, Kızardı. — Fakat, iki kisinin beni takdir etmesi, bence bütün takdirinden değerlidir, dedi, Platon cevap verdi: — O, bir iki kişinin takdiri de,ötekilerinkine mani olmamak üze re sizos kazanılmış 4 bende, simdiye kadar tanımadığım ve bü- tün varlığımı dolduracak kadar derin bir duygu yarattınız Heyecanla, durdu. Genç kızın yüzüne takılıp kalan göz! lerinden daha fazla şeyler söylemişti Nana, birdenbire koltukta doğruldu ve dimdik bir sesle herkesin oturdu. Hafif KAÇIRDIĞI KIZ —48— — Utanıyorum, dedi, lâyık olmadığım bir sevgiyi çaldığım için çok müteessirim, bay Platon. Siz. beni doğruluğum, açık sözlülüğüm için seviyorsunuz.. Çünkü kendimde başka bir meziyet göremiyo rum! Halbuki, bu iki meziyetim de, riyakârlik Ove yalantılıktan başka bir şey değil. Ne zamandanberi bunu size söyliyecektini ama siz bana karşı pek sert davranıyordunuz. Kendi kendime derdim ki: “Nazarında bir hiç olduğun bir kimseye kendinden bahsetmekte ne Tüana var?,, Yarılıyormuşum.. Bugün anlıyorum. Platon, neye karar vereceğini bilemiyerek, (dinliyordu. e nun derinliklerine büyük bir sevinç ışığı sızıyor; fakat buna inan mağa cesaret edemiyordu. Nana devam etti: Varlığınızı dolduracak duygulardan (bahsettiniz. Çok geç kalmadan bu hisleriniz için ileride bir pişmanlık duymadan,. Dudağını ısırdı, sarardı, sonra devam etti: «- Ben sizin sandığınız gibi temiz olmadığımı sövlemeliyim.. Geçen sene, bu vakitler, burada altında kaldığım baskından bıka” rak, bütün hayatımca saadetime engel olacak bir çılgınlık yaptım.. Ölkeli bir zamanımda, yeğenim Saduma beni kaçırmasını rica ettim. O beni sevmiyordu Fakat ben tehdit ile onu kandırdım... Kullandı” Zım vasıtanın ne ehemmiyeti vardı? Mademki her şeyi oyapmağa karar vermiştim! Razı oldu. Ve beni götürdü. Fakat daha dört kilo tadan sonra artık sizin sevgi ve takdirinize lâyık olamam... Beri i damla gözyaşı, penyuvarının üzerine semt i tutmak istedi. Buna muvaffak olamadı. biçbir ümidi kalmayan bezgin kimseler gibi kırık acıklı hş a ağlamağa başladı. Ve yüzünü.koltuğun arkalığına dayryarak, Rİ ledi. Biran sonra Platonun sesini o kadar yakından işitti ki, tt“ Nana, siz bir meleksiniz.. Ben bu söylediklerinizi Veya > - Biliyor muydunuz? demek, buna rağmen, beni bir parGi sun seviyordunuz, öyle mi? : Hayır, sizi sevmiyordum.. Yahut, yetecek kadar (sevdi? dum. Yani, şimdi sevdiğim kadar sevmiyordum... Kendinizden ” sedecek kadar bana itimat edecek , diye kendi kendime 9 dım. — Yüz kere konuşmak istedim. Fakat siz o kadar serttiniz; karşı o kadar soğuk davranırdmız ki... Sizden ödüm kopardı! — Ya şimdi N gülümsedi. Yaşlı gözlerile bu gülümseme kendisine çe 1 lâde bir güzellik veriyordu. dedi ki: — Şimdi, gene sizden korkuyorum ama, o kadar değil! Sahi bana karşı bir teveccühünüz var mı? Allahım, bu teveccübü kaybettim zannederek ne kadar üzülmüştüm! Platon da, gülerek cevap verdi; ER,

Bu sayıdan diğer sayfalar: