— Ne oldu molla, neye karar verdiniz? — Altın istyor geybülisiim efendi. — Nekadar? — Bin kadar, — Böyle gece vakti bu kadar azim bir Berveti devşirmek müşkül ve belki mu- haldir, Kendisi istediğimiz İşi ifa eyle- #in, kitaba yemin ederim ki yarm gönlü. Bü hoş ederiz. Şimdicik nerededir? — Alemdar konağı yanmdaki türbe arkasında biz6 muntazırdır. Şeyhülislâm birdenbire yerinden firla- âr: — Sizin &klmiz mı yok behey ahmak. lar!, Hiç gece vakti ben Alemdar semti- ne gidebilir miyim? Ya maazallah görü - Mrsek kellemin gittiği gündür. Hiç böyle tedbir mi olur? — Telâş etme efendi hazretleri. Baş- ka nice tedbir alıp da kapıyı açtırabiliriz? Siz de haneye girip Alemdar paşayla padişah içi etrafında görüşeceksiniz, biz de girip işimizi yoluna koyacağız. » — Ya muvaffak olamazsanız! — Size ne? Şeyhüllalim Ataullah bu çok müşkül vaziyet karşısında ter döküyordu. Öyle ya, Alemdar evine göce vakti ancak ken, disi gibi ricalden biri belki girebilirdi. Bu kadar etrafında tedbir almmış bir ko- Bağa bir iki halktan softanın girmesine imkân olur muydu hiç? Eğer bu gece işi bitirmemiş olursa ya- rm kârının tamam edilmesi muhtemeldi, Topal Ata, iblise pabucunu ters giydiren bir zorba da kendisiydi. Ama, dinsizin hakkmdan İrsansız gelir kabilinden bu- nun da hakkından Alemdar geleceğe benziyordu. Selimin hal'inde belki en bü- yük rol onun olmuştu, şimdi Alemdar, Mustafa aleyhtarı bir sergerde ve #er- dardı. Hiç Selim aleyhtarı geyhülülüma müsait davranır mıydı? Şeyhülislimi bir nokta daha düşündü. rüyordu. Gece vakti derin uykusunda o- lan Alsmdarı nasıl mühim bir sebeble u- yandırınalıydı? Padişaha ait bir gey söy. leso bile ne diyecekti? Bir an içinde, ne olursa olsun, diye bu herifle beraber çıkmağa ve gitmeğe ka- rar verdi, Tam bu sırada büyük kapı gid- detle çalmdı. Her ikisi de dinlediler, Ka. pı acele acele ve Üst Üste birkaç defa daha çalındı. Evin içinde uşaklar da da- MANADA Subayı kaçırdığ' kız 1 m İrfan Timur, küskün bir tavırla: — Karısından mı? — Bu yaranın ödenmesini sen mi istiyorsun? dedi. — Ben sana güveniyorum, Bana nc kadar para verebilirsin? — Sana mı? Bu parayı Sadura vereceksin değil mi? Eğer kabul ederse, alçaklar alçağı olduğunu isbat etmiş olarak! — Hiç de değil! Insan karısından herşey alabilir, Haber'in tarihi Romanı: 41 “Maazallah görülürsek kellemin gittiği gündür. Hiç böyle tedbir mi olur 2), hil olmak üzere Ata ve arkadaşı molladan başka kimsecikler uyanık değildi, Şeyklislâm merdivenleri süratle çıka- rak kapıya koştu ve dışarıyn açılan kü- çük pencereyi sralık ederek bu saatte gelenin kim olduğunu görmek istedi. A. şak sesini duyan dışardaki zaten garib Arab şivesiyle kendini belli etmişti. Bu Abdülfettahtı, Ata efendi de pencere aralığından onu görmüştü, Hayretle sordu: — Ağa, bu saatte burada işin ne? Abdülfettah nefes negeseydi. Derin Abdülfettah nefes (o nefeseydi. Derin vab verdi: — Hele aç efendi, aç. Çok yorgunum. Şöyle bir dinlendikten sonra arzederim. Şeyhülislâm kapıyı açtı, Filhakika A- rab haremağası çok yorgundu. Hemen bir kenara yığılarak çıkardığı peştemal büyüklüğünde #wendiliyle terlerini sildi. Ata merak içindeydi: — Ne o ağı, pek mi müstacel ubur var? — Çok müstacel değil mi şeyh cfen- di? Alemdar kılicmdan hiçbirimiz boy» numuzu kurtaramayız. Bir tedbir edip serdari onun aleyhine teşvik etmek ve Acele işimizi görmek gerektir diye Nezir ile tedbir ettik. — Nasıl tedbir ağa? — Hazır İstanbula gelmiş ve elimize düşmüş olan Refik efendiyle T ısçük &- yanmı hemen idam edip geri kalan A- lemdarla Ramizin kayıtlarını görmek ko, lay olur, — Buna İzal hümayun İstihseli go - rektir ağa efendi! — İşte sordarı Ekrem Çelebi paşayı bu cihete meylettirmek için el birliği yapmak kararındayız. (1) Şeyhülislâm kendi hazırladığı plânı Ab dillfetttha anlatmakta mahsur görmedi ve dedi ki: — İşin padişah falan tarafı yoktur. Kendi işimizi kendimiz görmek ve bu işe kimseyi mildahale ettirmemek daha ev- lâ blttariktir. Ben her geyi düşünüp ba- zırladım. Sen de bizimle gel. Her gey ba- zırlanmışlır. Serdar mel'un Alemdarin kellesi bize bin altına mal olacaktır, &. ma allahlAlem pek kısa zamanda devşir- mek mümkündür. Tek bü beliyoden salim kalalım. Abdülfettah daha durendiş göründü: İrfan Timur. büsbütün kendinden geçerek, bir koltuğa yığıldı. Yazan: Ikimim — Ya, deği, bu silâhlı Rumeli askeri- nin önüne nasıl geçeriz? — Orduyu hümayun henüz terhis © dilmemiştir. Serdarn da haber Uçurup orduyu bir kıyama hazır bulundururuz. Bir taraftan da hünkârdan bir ferman dar ettirip Anadolu eşkiyasını tenkil behanesiyle bir sefer buzırlatıp bilcüm- le asker kuvvetlerini oraya sevkettiririz. Böylece Dersaadette yine meydan boş kalır, Ocakluyu teşvik öderek Ayandan ka- lanlar da katil ve idam ettirmeğe Baye- deriz, Siz de ağa, kaptanı derya olursunuz, biz de makamımızda istiklâi üzere kalı- rız. Ne dersiniz? (2) Abdülfettah böylece ve no kolaylıkla kaptanı derya olacaktı! Ahmak zenci pey- nir gemisini yürütüyermiş, kafasında derhal kâğıttan şatolar kurmuş, servet. ler hayal odivermiş. Ataullahm bu dahi- yane fikirlerine ağzınm suyu (o akmıytı. Artık durulacak vakit değildi. Aşağıdaki herifi yanlarına alarak yavaşça evden çıktılar ve Alemdar konağına doğru bin bir ihtiyatla ilerlediler, Zenci Nezir ağa Abğülfettaht şeyhülis. lâma gönderdikten sonra kendi harem dairesine geçmiş ve Alemdarın katli ba, berini âlır almaz sultan Selim İle şebza- de Mahmudun imhast Için tedbirler dü- şünmlüş, Ebe Selimi bularak uzun müd - det başbaşa konuşmuştur. Alemdar idam edilince elbet de Ru- meli askeri bir paniğe uğrıyacaktı, Ordu. yu hümayun da yer yer kıyama karşı ta, arruza geçecek ve belki birkaç gün İs. tanbulda yüz binlerce baş kesilecekti, Bu kıyam ösnesmda müsellâh ve kavi Rumeli askerinin bitkin, yorgun ordüyu hümayuna galebe çalması mümkündü. Bu takdirde saltanat meselesi birinci iş o - Yurdu. Rumeli askeri Rusçuk Ayaninm teşvik ve terbiyesiyle Mustafa gsaltana - tından memnun değildiler. Selimi ielâş. ları bir zaruret olurdu. (Devamı var) (1) Filhakitn serdarı ekrem bu cihete temayül göstermiş ve padişahtan izin is- temiştir. Tarihi Cevdet (sayfa: 251) (2) Kaptanı derya Seydi Ali paşanm azlolunarak yerine Fettahm tayini padi- gaha arzolunmuşsa da veldo sultanın de- | lâletiyle ba iş geri kalmıştır. (Tarihi Cevdet, sayfa 234). AE 1 NED GE YE GE EE XT “SUBAYIN” Yol irice RO Yazan: R. Rober Düma — 71 — Çeviren: F. K. “Yetişmeğe bak. Rüzgâr gibi gidiyor. Son sürdti ver., — Teşekklir ederim, Sen İşine bak. rudı. Mersedes şose Üzerinde uçuyordu. Ban kendi kendime sarmağa çalışırım, Be nim mendilim kandan sırsıklam oldu. ... Maksın atölyesinde general fon Rog- viç Nikolü baygın bulmuş, kapi eşiğinde onu kucaklıyarak divana yatırmıştı. So- Zuk suyla ıslattığı bir havlu ile genç ka- dınm şakaklarımı uğuşturmuş, birkaç yu- dum konyak içirmek üzere dişlerini ara- lamağa çalışmıştı. Ellerine vuruyor ve Nocli hafifçe sarsarak sesleniyordu: — Madmazel! Madmazel! neniz var? Ne oldu? Tabanca sesi onu olduğu yerde sıçrat, tı. Noeli bırakarak kapıya koştu ve ba- Zırdı: — Kim var orada? Ne oluyor? Cevab yoktu. Bir an duraladı. Sonra merdivenlerden aşağı fırladı. Koridoru koşarak geçti ve yazıhaneye girdi. Bir yandan da bağırıyordu: — Velter! Velter! ne var? ne oluyor? Lâboratuvara girdiği zaman her geyi anladı. Kazanın içli, masanın üstü boşal- mişta Bir koltuğa çöktü. Bayılmak derecele- rine gelmişti. Büyük bir gayret sarfede- rek doğruldu ve telefona koğtu: — Polis! bana çabuk polis verin! Arkasından bir ses söyleniyordu: — Ekselins emirlerinizi bekliyorum. Beni komiser Velter gönderdi. Kendisi haydudun peşini otomobille tak'p ediyor, Fon Rogviç telelonu yöre fırlatarak bağırdı: — Telefonu kesmişler! Döndü ve Velterin gönderdiği polisi o saman gördü. Biraz evvelki sözlerini £- gitmemişti. Tabancasına sarılarak bağır. dı: ri -— Kimsin? ne istiyorsun? Polis sözlerini tekrar etti. Generale bildiklerini anlattı, Esasen bildiği bir #ey de pek yoktu. General onu dinledi. Fukat hâlâ şaşkındı, polise cümlelerini tekrar ettiriyor, söylediklerini anlamaz gibi yüzüne bakıyordu. Birden aklima geldi; — Çabuk yukarıya koşun. Atölyede bir kadın olacak. Tevkif edin. Evet, bir kadm... Ne duruyorsunuz? koşun! Ça - buk! Polls koştu ve iki dakika Bonra geri geldi; — Atölyede kimse yok ekselins?! xx — Dikkat delikanlı! gördün mii önümüzde... — Gördüm, — Sür öyleyse... Yetişmeğa bak. Rüz- gör gibi gidiyor herif. Son sürati ver. Otomobilin süratini gösteren ibre tt redi ve sonra 100 ze, 105 €, YE İ10 a sıç. Bir motosiklet — Gayret! Yakâalıyoruz! — Bitterfelde yaklaştık galiba... — Oraya varmadan önce yetişmeğe çalış. Şehir içinde yan sokaklara saparak elimizden kaçması ihtimali vardır. Hal, buki burada düz şosede kaçamaz. Bravo yetişiyoruz. Herifi tanıdım, işte sırtında bohçası. Durması işaret et delikanlı... Mersedasin şoförü klâksona basit Sonra üç defa projektörü yakıp söndür- dü. Velter bağırdı: — Biraz yavaşla. Herife çarpmıyalım. Mersedes yavaşladı. Tam zamanıydı. Çünkü motosikletli adamda yavaşla. mış ve (rene basarak yol kenarmdı durmuştu. Mersedes de durdu. Velter a rabadan sarkarak haykırdı: — Eller yukarı! Firari itaat etti, Elleri havada döndü. Otomobilin projektörlerinden kamaşan gözlerini kırfıştırarak onlara baktı. Velter Mersedes kullanan polise em- retti; — Tabancanı çek. Kımıldarma ateş et! Kaptlart açtılar. Velter soldan, polis sağdan aşağı indiler. Velter Rokurun &- zerine koştu. Polis ise, tabancası elinde, onu takip etti. Alman sivil komiseri ce. binden bir kelepçe çıkardı! — Ellerini uzat! Rokur itaat ett. Velter ona doğru © gildi ve tam bu esnada bir ses işitildi: — Yardim et Rokur! Mersedesin goförlüğünü yapan Alman polla, arkadan Velterin üzerine atılmış, gırtlağını sikiyordu. Rokur yetişti, Al - man komiserinin çenesine indirdiği bir yumrukla onu yere serdi; Velter baytl, miştı. — Nakavt oldu yüzbaşım! Rokurla Benua ol #ıkıştılar Benus: — Haydi iş başına! dedi. Velteri arabaya götürdüler, — Tokım dolabında ip olacak. Rokur ie etini Alman polisini sunsıkı bağla. ir, — Üstünü de kurutalım da misafirimiz Üşümesin. Höm gelen geçenin dikkatini çekmemiş ölür. — Bohçan nerede Rokur? — Motürün yanmda kaldı. Yolda bana €poy zahmet verdi, pek kocaman... — Epey ağırmış. — Vaktim olmadığı için generalin lâboratuvarmda elime he geçtiğse bol- çaya tıktım da ondan... — Motörü ne yapacağız? — Benzin deposunu ateşle v6 kaydi yola çıkalım, (Devamı var) ZERO Y AI TOE YEREE DE ların hususile genç subayların budalalıklarını düşünüyordu. , Dostunun kendisini görmeğe gelişi hiç de hoşuna gitmedi. Çünkü ikinci bir azarlamaya daha hedef olacağını umuyordu. Bunun için, Platon içeri girerken: — Bir yardımım dokunup dokunmıyacağını anlamağa geldim. Dediği zaman! Sadun Alev bundan bir şey anlayamadı. Sadece: — Teşekkür ederim, dedi. Platon, iki elini arkadaşına uzataark, dedi ki; Nana hâlâ başımı bir yana eğik, onu bir nevi endişe ile süzüyordu. Yardıma lüzüm kalmadan kendine geleceğini görerek alayı biz gi füşle güldü. Fakat o kadar hafif ki, buna hürmetsizce bir gülüş de- NN Prenses başını kaldırarak: — Evet, karısı! dedi, onun kadar asil, onun kadar cömert onun. Platon dayanamıyarak ayağa kalktı. — Saf bir kalb kadar münatebetsiz bir şey olamaz! diye bağırdı. Sonra, dikkatle yüzüne baktığı Nazana dönerek: — BBu sizi güldürüyor, değil mi? Akıllı bir kadının, tamiri ka“ bil olmıyan bir çılgınlık yapması gülünç, değil mi? Nazan, sert bir sesle cevap verdi: — Benim gülünç bulduğum bu değil. — Ya ne? — Siz! — Ben mi? Ne için acaba? — Çünkü, siz ne olduğunu bilmeden kızıyorsunuz da ondan! Ak 4 başında bir adamın, yeldeğirmenine karşı koymağa kalkışması ka dar gülünç bir şey olamaz. Nana, bir reverans yaparak ilâve etti: — Fakat ben küçücük bir kızdan başka bir şey değilim. Prensese dönerek: — Eğer bay Platon ile uyuşamazsak, beni çağır, sana yardım ederim, Nazan, Ptatonu birkat daha sinirlendiren bir azametle odadan" çıktı. Platon kardeşine, sitemli bir sesle, çıkıştı.* — Demek benden sakladığın bir sırrı Nanaya söyliyebiliyorsun! — Ona ben bir şey söylemedim. Ama, biliyorsun ya, pe şeytan kızdır ol hemen anlayıve:di. — Sadun Alevin böyle çirkin bir şey yapamıyacağını. — Peki o yapmamış da kim yapmış, öyle ise? — Sana söylemedi mi? — Yoo! bir saatterberi, o, Nana ve sen beni (o şaşkına döndür dünüz. — O halde dostum, sen de Nana kadar bir feraset göstermeğe çalış. Çünkü ben bir şey söylememeği vaadettim. Bir saat sonra, Platon kardeşile tamamile ayni fikirde olarak, prensesin evinden çıkıyordu. Kardeşinin, para namına nesi varsa, hepsini yanına almıştı. Kendi evine de uğrayıp, para oçekmecesini altüst etti. Ve vakit kaybetmeden Sadun Alevin evine kotu. Sadun Alev, son müracaatlarile yorgun dümüş vemeyus bir halde evine henüz gelmişti. Kanapeye uzanmış, umumiyetle İnsan- — Sana o kadar sert davranmakla haksızlık ettiğimi görüyo rum, Bana darılmadın değil mi? — Vayl söyledi mi? — Hayır, fakat ben anladım. Kardeş için yapılamıyacak hiçhir şey yoktur. İşte portiöyüm.... .İçinde bu menhus işi kapatacak kadar para vardır, zannederim., Sadun dostunun boynuna sarıldı ve bu sefer karşılık gördü. Ko © nuşahilecek bir hale gelince havkırdı: Platon gurur! acevap verdi: — Ah, kardeşin ne yüksek kadın biliyor musun? — Ben söylemiştim ya, dünyada bir eşi yoktur diye! Sadun başını sallıyarak: — Ben ona lâyık değilim, dedi, bilmiyorum nastl razı oldu. Platon cevap verdi: — Senden çok fenaları var.. Ben, senin eniştem olmanla iftihar ederim. Fakat evvelâ şu işirnizi halledelim. İki dost başbaşa verdiler, Hesaplar yaptılar. Her şey yoluna girince, Platon ayağa kalktı. Dedi ki: — Şimdi albaya gidiyorum. Herhalde, adamcağız beni görünce memnun olacak. Sadun korkarak sordu: