25 Eylül 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

25 Eylül 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haber'in tarihi Romanı:39 Mustafa serbest kalınca, yine bu umu- ru unutmuş ve aklı Gürcü güzeline ka; miştı. Aklıma Selim için gelen tedbir o- nu teselli etmiş bulunuyordu. Haber ver miyocek ve ordu yerine dağıldıktan, sü. kün geldikten sonra eceli mev'udu İle vefat eyle diğini bildirerek bu badireden kurtulmuş olacaktı. Selimin ortadan kalkması için için Mus tafayı sevindirmiş de oluyordu. Biraz sa-| kalma, saçına, üstüne başma çeki düzen vererek yavaşça harem kapısmdan çıktı ve yanma bir haremağasını alarak Gürcü güzelinin odasma doğru yürüyordu. Ağa. yâ tekrar tekrar söylüyordu: — Sakm ola ki herşiremize bu sırı açarsın. Seni parçaların. oSorarlarsa "Sancağışeri! tesellümline hazırlanır,, de- Yip beni rahatsız ettirmiyeceksin. Orduyu hümayun geliyor. Selim kay- bolmuş, halk dehşet içinde. Kabakçının i- damı hâdisesi henüz yatışmamış. Bütün Mustafa düşmanların sinirleri gergin bir halde. Gizli suikast comiyeti, gün gibi aş faaliyete geçmiş, Mustafa Mahmuda ve Selime diş biliyerek hazır. Hklariyle meşgul. Zenciler, cariyeler harıl harıl çalışıyorlar. Saray, ordu, saltanat, devletlaliye karmakarışık bir halde. Sultan Mustafa bütün bunlardan ga rimes'ul ve güya kendi hayasma bırakıl. Mış bir serseri sergüzeşiçi gibi saraym. da ve müseccel bir Gürcü karısı peşinde| yalanarak zanparalık etmeye hazırlanı - Yordu. Tâ burnumun dibindeki hâdiseleri gö- remiyecek kadar gözlerini ihtiras ve zevk bürümüş olan hünkür, değil devleti, ken. dini idareden âciz sakat ve mali kafa. siyle halktan da, ordudan da, ricalden de zorbalardan da, hatti zenci haremağala. rmdan da daha fazla gemi azıya almıştı. - ikinci kısım — 7 Temmuz Sah. Cemaziyelevvelin yirmi beşi. Bu tarihte Osmanlı İmpa, Tatorluğunun umumi manzarası; “Orduyu hiimayun İstanbula girmiş. Şeyhülislâm, kaymakam ve bütün su- dur ve mevali ve ricali devlet İncirli gittiğinde hürmet safı kurmuşlar. Halk sokaklara dökülmüş, caddeler, yollar, pencereler, kahveler, damlar, ağaçlar tıklım tıklım insanlarin dolu. Padişah Mustafa, sancağışorifi İn- eirli ile Davutpaşa armsındaki yerde tesellüm edecek.Bunun muşaşa ve mu. dnrm gelişi ortalığı dehşete vermiş, darm gelişi ortalığ wlehşete evrmiş, AN YENEL ANE Prenses ayağa kalkara| — Haydi, dostum, dedi, üst tarafını da arayın! Cesaretiniz kı- rılmasın! Daha gitmek istemiyen Sadun, acıklı bir tavırla: — Gönderiyor musunuz beni? dedi. — Kardeşimin, vaaz vermek üzere sizi beklediğini unutuyor mar- sunuz? taraftarları | | i l 1 ! | lir ne rlenlin defterleri tanzim olunarak Halk dilinde mühlik şaylalar toplan- mış. İstanbulda hiçbir tarihte görül- wiyen derin bir sükün ve sessizlik var. Meraklı halk fevç fevç, yığm yığın bir yerden diğer yere hücum ettikleri hal, de bile ses ve sada çıkmıyor. Herkes gizli konuşuyor. Nezir, Mercan, Abdül- fettah, Ebe Selim gibi Selim aleyktar- lığı yapanlar Alemdarın vüsulünü me- nedememişler, seri ve kestirme karar- larla saltanat facisları hazırlıyorlar, | Rumeli sufkastçileri İstanbula dolmuş- lar, Bütün dünyanın nazarları gebe hâ, diselerin ne doğuracağma merakla | dönmüs., — Sultan Muatafayı istemezük. Sultan efendimiz padlşahımızdır, Ya dullâh, bizim meramımız devlet ve sal- tanat umuruna nizam vermektir, Allahı, Muhammedi sevenler bizimle birlik ol. sun! Bağrışarak, sokak, sokak, meydan meydan dolaşan rorbâlar, önlerine gelen xz ehline hücum ederek, rezsletler ye-| arak gitgide çoğalıyor, artıyordu. Hep birden haykıranlarm yekpare bir galgale gibi şehre dağılan sesleri halka dehşet | vermişti, bakçının idamı davası nerede kal- j ce başlar kesilir, olmaz hiç soran! Çelebi serdarı istemeziik? Yamaklarm başları kızmıştı. Hiç bir şeyden haberi olmıyan halka eza ve ce. fa eğ bir taraftan da, bunlar baş kaldırmışlar, gittikçe çoğalmışlardı. Şu- rada burada yer yer isyanlar başgöster- miş, yine sokaklar harb meydanlarına dönmüş, yine meydanlir yarslilarla, ce setlerle dolmuş, yine rezalet diz boyu 15- mıştır. Dükkânlar kepenklerini Uindirmişler, halk evlerine kaçışmışlardı. Yine kimbi - hünkâra verilecek ve kimbilir yine no canlara kıyılacak, nekadar kan döküle cekti, Artık ne padişahtan, ne saraydan, n ordudan, ne ricalden korku kalmıştı. Nizamicedidi lâğvettirerek Selimi hal- €den yine bu dil bilmez, nizam anlamaz çapulcu alayları değil miydi? İşte daha henüz biri i Bızlarından silin; daha el atılmıştı. Haydi pı hı Selim halim bir adam. dı, tedbirsizdi, etrafmdakiler hep kendi Saltanatı aleyhine çalışanlarla odluydu, sultan Mustafa da rar böyleydi? O halde bu zorbalara bir Kabakçı gibi padişah mi gereki? olmamışken, lezzeti a- böyle bir faciaya LAS Sadun, elinde tutmakta olduğu kasketini, dalgınlıkla etrafta a- rıyarak: — Eyvah! diye bağırdı, unutmuştum bile! Şimdi yorum.. Bilseniz prenses, işlenm duyuluyor: Pre: 1 dudaklarında tatlı bir dini eline alarak dedi ki: Sizi üzdüğüm için bana dardmadınız termeden Sadunun yüzüne ba- Prenses, yapma bir utanma gi karak, cevap verdi: — Hayır! Nazarımda eski yerinizi aldınız. Hattâ daha diniz. Bay Sadun Alev yüksek ruhlu il undan böyle, her şeyi arzu ve ü Sadun, hâlâ onun elini elinde tutarak, sordu: — Her şeyi mi? Prenses yüzü kıpkırmızı kesilerek tekrar etti: — Her şeyi! Pekâlâ! Bu müskülden kurtu! ler istiyeceğim. — Şimdi söyleyin. Siz, henüz kimsenin nâzarı miş iken İstediği Sadun, prensesi k kedi. Prenses kati bir sesle: bir suçun ağırlığı ne kadar az imsete dolaştı. Si duğum zâman sizden oraya koşu” dun odun Sadun Alev, dostunun oda: a, gözleri zaferle parir i vaziyeti hemen kavratlı. İrfan Timur ayağını ayağının üzerine atmış, y de almıştı. Sanki, vekarla hâkimiyet ve iktidarı temsil ediyordu. a? ona, hak — Evet, dedi, hem de ifi Sadun, prensesi kalbinin üzerine bastırdı. Biraz s0 bilvasıta tekdirlerine hedef olme Yazan: Ikimim Devlet mazulleri ihtiyarlar, nasihat i- çin ortaya döküldüler, ama, çoğunun bu gözleri kızan zorbalar elinde bizünah kanları döküldü, Hâdise şaka götürm di. Alev başgöstermiş ve bi yi hataya başlamış bulur raftan da Kaptanı derya Si şu iş zamanında belki yunu Mus n deraliye. ordu. Bir ta- â Ali pağa, hr hüma- afadan koparırım diyo fit ateşi körüklemekte, âyetlerle, hadis cahil zorhaları ve yamakları taraf tersf fesada sevketmekteydi. Her kafadan bir sez çıkıyor, fakat sa- rih bir şekilde ne istenildiği anlaşılmı « ve geçer- hal'edilir, yerine yenisi ğ aşla. ler da Binaenaleyh, s0 ârdı, Yine birkaç elebaşı dağde- ğalı zamandan istifade etmek için ortaya 19 bulunuyordu. Alemdar paşanın akıl ve tedbirleriyle ret bulan kethüdası Köse, feryadları, bağırışları duyunca pencereye ki , İşi anlayınca aklı başından gitti. Bu ahmak ürüsü Alemdarı bilmiyorlar miydi? O - nun satvet ve ihtlşamından gafil miydi « ler? — Sultanım. Dedi, Sen yine fetinle var sa a ve fesattan paşama haber götüreyim. Uykusuz ve aç santlerce sultan Selim ve Köse kethüda işleri müzakere etmiz. ler ve bazı kararlar vermişlerdi. Selim bu değişik kıyafetile saraya dön - müştü, Elbetto saatlerdenberi saraydan uzak» aşmış bulunması, sarayda birtakim hâ- diselere sebeb olmuş bulunacak ve ötra- fa gözcüler konacaktı. Sultan Selim bü - yük ihtiyatla saraydan girdi. Orduyu hü, mayun işleriyle meşgul olan saray bir müddetçik Selimin yokluğunu unutuver » miş, kendi işine gömülmüş bulunduğu İ- çin Selimin gelişinin farkına varan bile olmamıştı. Yalnız Cevri kalfa ve şehzade Mahmut Selimin Köse Kethüda ile müza- kere için gittiğini biliyorlardı. Bir saat kadar Sonra Sultan Mustafa ya haber gitti: — Selim efendi bulundu! Halbuki ne arayan (vardr, ne bulan! İ Selim kendi gelmişti. Çok neşeliydi. Za- ten musikiye çocukluğundanberi he olan sultan, urun zamandanberi bırı ğı #detlerinden birine burtin yine başla» mış bulunuyordu. SUBAYIN KAÇIRDIĞI KIZ —96 — r ederim! XxI Ağır bir tavırla başladı: — Kumar oynamışsın! tu, nda berâet etme dun, hafifçe başını eğerek tasdik etti. Alışmıyan kimseler için #lemek kolay bir iş deği stelik de kay Biraz evvel geçirdi; kakkahayı b ir. 'betmişsin değil mi? duruşmanın aynen nak için büyük bir İstek duy arı, Müsbet manada baş işaretini tekrar etti, İrfan Timur, acımadan, devam ediyordu: — Hem de ödeyemiyeceğin bir miktarda değil mi? Sadun Alev neşe ile cevap verdi: üzere Pistonun evine gitti. sut bir adam tovrile, başı yu” k girdi. Fakat, İrfan Timurun yüzü izü ciddi bir ifa- 2 EYLÜL — 1938 Yazan: R. Rober Düma — 69 — Çeviren: F. K: Komiser ayaklarının ucuna basa Sultan Mustafayı istemezük. Sultan'rak merdivenlerden inmeğe başladı Selim efendimiz padişahımızdır — Birkaç Tuvalet masazıım başı Merak etmiyesiniz beklemekten dakikaya kadar gelecek. dan kalkamıyor. > da onu ha evvel yı çalacağım sir Çok acele olduğunu söyledi. Beh el- Komiser, Maksa, o #abah Lişene yaz. dırdı mektubu , Maks fon Rogviç masanın başıma £ a tubu okumağa başladı. — Felâket! zavallı kiz! — Ne olmuş? ne var? | — Tişen bir otomobil kazasına uğra. | miş. Tehlikeli vaziyette galiba... Beni yanına çağırıyor. Zavallı kız! Sesi heyecandan titri — Gitmeliyim. Gitmem lâzım. Bakin okuyun. Rokur bilmediği bir şeymiş gibi mek- | tubu okurken Maks sinirli sinirli dolabı açıyor, pardösüsünü ve şapkası çıkarı- yordu. Komiser teklif etti: — Beraber gidelim. — Olmaz. Nikol gelirso yalnız kalma, #in. Hem yalnız beni çağırmış. Nikol ne- mi bilmemeli mu çok rica ederim söyle » bulup ken nlatım, dileyin, Zavallı Lişeni son dakikalarında yalnız bırakmak al - çaklık olur, reye gitti Bir kadın me- veriyorsunuz, variyetimi anliyorsunuz değil mi? — Tabi, Her namuslu ve merd erkek Maks kapıdan çıkarken Rokur? — Bir dakika, diye seslendi. Niçin o, raya telefon etmiyorsunuz. Lişenin va- ziyetini derkal anlamış olursunuz. — Mükemmel fikir! şaşkınlıkla aklıma gelmedi. Telefon rehberin! karıştırırken Rokur içinden söyleniyordu: “Telefonu olan bir binayt seçecek küdar budala mıyım ben? İstediğin kadar ara!,, Maks: — Telefonları yok. Dedi. Ben bir saate e İşin aslını Rokur memnu- niyetle ellerini oğuşt Şimdi işe başi Tede bakalım bu kadar kolaytıkla balle- dilebilecek mi? irkaç dakika sonra Noel kapıyı çaldı, — Hoş geldin. Maksa rasladın mı? Beş dakika evvel çıktı. — Hayır. u. İlâve etti: l — Saat sekiz buçuk. Vakit geldi. J#* başlamak zamanı geldi. Saatlerimizi b kere daha ayar edelim. Tam on beş daki kâ öonra yani dokuza çeyrek kala yol nüzü oynıyacaksmız. Burada kapı eşiği” de durup yüzünüzü me a çevirerek aziniz çıktığı kadar bağıracaksınz dan sonrasmı taliimize bırakacağız. Ce“ sarat madam Serviny! Genç kadının ellerini sikti: — Taltiniz açık olsun M. Rol ayaklarının ucuna © başladı, Yüzbatf feneri Komiser venlerden inme; nuanın tenbibi üzerine ceb nrryordu. Me ileri karanlıki$ it kata gelince generalin yazıkanesi” buralarda ol etrafı , diye si e, ıklıyarak masayı buldu. Üzeri * ikl eşyayı yavaşva alarak bir kö” Dara koydu. Sonra masanın üstüne çıkt” Sol eliyle tavanla duvarın birleştiği nok” tada bir şeyler aradı, “Bravo! telefon t€“ Uni buldum!,, diye söylenirken sağ eli? tuttuğu bir kıskaçla teli kesti ve gene yö” vaşça indi, Kol saatinin fosforlu kadranina bakti? “Dört dakika daha var. Bir hayal gibi generelin yazıhanesinii kapısı önünden geçti vara yaslandı ve taşlara yapışmış gibi O“ rada öy iz kalarak bekledi Gözü bap saâtteydi: "İki dakika deh Yar,... “Bir dakika kaldı!” “Şimdi! Üst kattan müthiA bir feryat koptu! — İmdad! yetişin! öldürüyorlar. Bu kadin feryadı tüyleri ürpertecek kadar müthişti, Generalin kapısı ardti$ kadar âçıldı, fon Rogviç dışarıya fırlıy rak merdivenlere koştu. Onun ayak sesi daha merdivenlerde kaybolmamıştı kl Rokur yamhaneye girdi, bir hamlede ©“ Tasını da geçti ve kapısı açık kalan lâbo” Tatıvardan içeriye daldr. Kasa açıktı. Fon Rogviç, Benuanın tab” min ettiği gibi, telişla kasayı ve kapılar mağı düşünememişti. Rokur cebin » metre ötede di e hareke dil çıkararak masa: Sonra kasada ne bulduys9 kohça yapıp düğümledi. Kocaman bohça” Yi omuzuna vurup kapıya doğru döndü” Ve hayretle bağrrd Omuzundan bohça düştü. 3 kaldırdı. İki & (Devamı var) ODA EE NN EEE — Bu son nokta daha isbat edilmedi. İmzamın şerefini muhâ tum? — Ben mi? - E , labilirsin., Eğer yol Pla albayın benim bir... faza etmeğe çalışacağım. Bana bir iki bin lira verebi im bir kimseşin.. Sen ki, bender misin, do Platon, gözleri faltaşı gibi açılarak, ayağa kalktı: 1sa bir zamanda iade ( edeceğimden emil hiçbir şev istemedim farzet, irkilerek bağırdı: Nasıl! sen ki, üniformamızı lekeliyerek zidersin: orada... gülünç miktarda bir para vim), bizin dostumuztun, ygunsuz yerlef$ ybedersin,. Sen, sef Sen ki, aileme takdim etti gördüğün muamele bir... şey... bife Sözünü bitiremediğini görerek, Sadun tamamladı: kadar rex: Sadı kardeş muamelesidir! ben de ayni hisle mütehassisim! Bu soğuk kânlılıktan büsbütü, — Eğlen, eğlen! üstelik de böy letle kaybettiğin parayı benden İstiyors bir filozof tavrile: — Ne yapayım! dedi, düşmanlarına &i olsâ vör, düşmanlarıma gidip de borç isi anun gözleri öyle garip bir sevin şaşıran Platon kızdı bir maceradan sonra gelip; hat. , Allaha çok şükür yok “ vecek değildim yat yaptığından pişman olmuş gibi gözükmek vetlerine rağmen — o ka Sadun Alevde urdu; fakat kendini tut- lar az nedamet ifade ediyordu ki, Irfan T€ aci sitemlare başladı: Albay alaym şerefi istila mecburiyeti, bu tez için tek bir çare olan inzivayf ne bahasına olursi olsun borcunu ödemek mecburiyeti" lar, bir belâgat seli icinde aktı ve — göz kırpmadan, dik ye: essir nokt arda acıklı acıklı kafasını sallıyan - başmdan aşağı amansız bir duş gibiydi. (Devamı ver)

Bu sayıdan diğer sayfalar: