25 Eylül 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

25 EYLÜL —- 1938 < Hayata dair Zeyl ÜNKÜ yazımda taassubun iki kay. nağı olduğunu söylemiş, bunların biri tam iman, öteki de imansızlık, yahut hahvettir demiştim. Hiçbir şeyin bu ka- dar basit olmadığını bilirim; o iki büyük Kaynak arasında, kimisi birincisine, ki- Misi ikincisine daha yakın, daha birçok kaynaklar bulunabilir. Yazımı henüz bitirmiştim ki hristiyan Lktan, hem de pek saf bir hristiyanlık. tan başka her akideye ateş püsküren Pascal hatırıma geldi. Büyük bir riya- ziyeci, büyük bir fizikçiymiş; işin orası- ha karışamam, Fakat bir mütefekkir o- larak onu hiçbir zaman gerçekten Beve- Medim; sevemedim ama kendisini tunut. Mak, kitabınr kapatmak da pek kabil de- Ğildlr. çünkü dünyaya gelmiş insanlar a- Tasmad ruhunda o kadar ıstırab, o kadar âteşli bir tragedia bulunan adam azdır. Pascal'ı sevmem, çünkü samimiyetine hi&'bîr zaman inanamadım. Onda iman ha- kiki değildir. Bize ancak notlarımı bıraka- bildiği kitabı imanından ziyade iman İşti. Yakını anlatır. Bellidir ki içinde hakiki hidayeti duyamamıştir ve ona ermek için ÇŞirpınır. İmanı samimi değildir ama İman İştiyakı, İsa'ya bütün kalbini ve bütün düşüncesini bağlıyabilmek arzusu sami- Midir. Taasstubu, hücumları başkalarına karşı olduğu gibi, hattâ başkalarma kar- 9 olduğundan ziyade kendine karşıdır. İ- hanmadıkları için istihfafa lâyık gördüğü İnsanların başında kendisi gelir. Hristi- Yanlığa edilen itirazlara tahammül göste. Tememesi onları kendi İçinde bulduğu i- Çindir. Gerçekten inanabilse, saf imana kavuşabilse belki de sükün bulacaktır, hü'palamak, yalanını ispat etmek istedi- &i düşüncelere karşı belki de müsamaha Bösterecektir. Onun elinde taassub, ken- dini istemediği düşüncelere karşı müda- faa için kullandığı bir silâhtır. Bu nevi taassub yalnız Pascal'e has değildir. O, bunuün en canlı ve en ıstırab- İt bir misalini vermiştir. Bu taassubun İ- “Mandan geldiğini söyliyemiyeceğimiz gi- bi imansızlığın mahsulü olduğunu da id- | dia edemeyiz. İkisinin ortasında bir kay- haktan, yahut iki kaynaktan da su geti. rilmiş durgun, hastalıklı bir havuzdan do- ğar, Bizim taassubumuzun bir kısmı da bel- ki bu yüzdendir. Kendimize göre bir ta- kim “hakikât” ler keşfediyoruz, onlara İhanmak istiyoruz, onların çürük ve yan- taraflarmını görmek istemiyoruz. İmanı- Mız pek sağlam değil, en küçük itirazla Sarsılrveriyor. Söylediklerimizin aksini İddia edenlere yalnız bizim gibi düşün . Medikleri için değil, bizde de şüpheler Uyandırdıkları için kızıyoruz. Öfkemiz Yalnız onlarm sesini örtmek için değil, kendimizi de susturmak için... Fakat itiraf edeyim ki bizim fikir ve Sanat adamlarımızda, nede olsa yine bir gedia gösteren, şahsımızdan başka, #ahsrmızdan üstün bir şeye iman arzu- Sundan doğan bu nevi taassub pek azdiır. Nurullah ATAÇ Ö Gizli bir aşk klübü ortaya çıkarıldı Nevyorktan İngilizce Sandey Piktori- &,, gazetesine bildiriliyor : « Kaliforniyada — Pasadenada gizli bir aşk klübünün,, mensupları olduğunu i- tiraf eden birçok kişi muhakeme edilmiş Ve on beş sene hapis ile hadım — edilmek Cezasından birini tercihte serbest bırakıl- Mışlardır. Muhakeme sonunda hâkim: — Size, cinsiyetinizden mahrum olmak Ye_!r'a on beş sene hapiste —yatmak gibi iki ceza teklif ediyorum. — Her biriniz Ü iki cezadan hangisini — isterseniz ter- Cih edebilirisiniz,, demiştirr. Bu gizli klüple alâkalı olarak yirmiye ğ'lkm adam tevkif ve mahküm edilmiş- K - Hâkim cemiyet hakkında şunları söyle Miştir; “Bu cemiyet Romanın inhitat devrin- lîîe ahlâkın bozulduğu zamanlarda görü n cemiyetlerdendir ve tarihte, bu gibi — MBAYri ahlâkt âdetlerin yerleşmesi daha bir — nını ariıiyor ! Hangi memleketin tabii- yetinde olduğunu şaşırdı Sinemacılar kadıncağızın bu macerasından güzel | bir film mevzuu çıkarmışlar An!* &2 Siğka Chi , VOT ZAŞ Holivuddaki yıldızlardan biri bugün hangi memleketin tabiiyetinde olduğunu şaşırmış bir vaziyette bulunuyor. Madmazel Sigrid Güri: — Ben Amerikada, Bruklinde doğ- dum, diyor. Binaenaleyh Amerikalıyım... — Fakat, pasaport almak için müracaat ettiği Amerikan hükümeti şu cevabı ve- riyor: — Bruklinde doğmuşsunuz ama, ana- nız babanız Norveçli. Sizin de Norveç ta. biiyetinde olmanız lâzım. Çünkü.. İşte asil mesele burada başlamaktadir: Amerikan kanunlarma göre, Amerika topraklarmda doğan her çocuk Ameri - kalı sayılır ve tabiiyeti bu suretle kay- dedilir, Binaenaleyh, Siğrid Güri de A- merikada doğmuştur. Âmerikan tabiiye - tinde olması lâzımdır. Fakat, şimdiye kadar unutulmuş diğer bir anlaşmayı hatırlıyan pasaport me - murları buna itiraz ediyorlar. Diyorlar ki: — AÂnası babası Norveçli olan Sigrid 'Güri, Amerikada doğmuş olmasma raf. men bizim tabiiyetimizde sayılamaz, çün- kü İsveç, Norveç hükümetleri ile Ame- | b port istiyor. Fakat o da menfi cevab vej f' riyor: » HABER —« Akşam postasr — ? " rika Birleşik devletleri arasında 18T71 , de yapılmış olan bir anlaşma vardır. Bul na göre, Amerikan topraklarında doğarı'—ı - Jların Amerikalı sayılacağı hakkmdaki kanun, İsveç ve Norveçliler hakkında tatbik edilmiyecektir. Binaenaleyh, Nor- “weçli ana ve babadan Amerika toprak . larmda dünyaya gelen çocukların Nor- 'ı veç tabiiyetinde olmaları lâzımgelmek « | tedir... O zaman Holivud yıldızı Norveç kon- ı solosuna müracaat ediyor, ondan pasa- — İ8Tİ muahedesi çoktan eskimiştir | ve meriyet mevkiinden kalkmıştır. Siz | bu muahededen çok” sonra Amerikada — doğmuşsunuz ve Norveç tabiiyetine esa- sen yazılmamışsınız. Binaenaleyh, Ameri- kan tabiiyetinde olmanız lâzımdır... İki hükümet arasımda şaşırıp kalan artist bundan sonra bir avukat tutuyor ve meseleyi ona havale ediyor. Avukat mahkeme — dosyalarımnı karıştırıyor ve bundan evvel ayni şekilde iki hâdise da- ha geçtiğini buluyor. Fakat, bu hâdise- lerden birinde, Amerikada doğan bir Norveçli Amerikan tabiiyetinde sayıl. mıştır; birinde-de- - Norveç ts.büyetlnde. olduğu kabul edilmiştir. Binaenaleyh, a- vukatm da dayanacağı delil ile mahke-i menin dayanacağı delil yine karşılıklıdn'.', Şimdi vaziyeti bir taraftan xıml:ılı.'ı?:ıfneîı | erkânı ve hükümetler münakaşa ve mü4 | * zakere ediyorlar; bir taraftan da bir Bİ- — & Bir İng ili B z ve bir Zenci karılarını değişimişler ! Karılarını arada sırada değiş eden bu | fikir düşünüyorlar ve bunu fazla tereddü iki adamdan biri bir İngilizdir: Mist&_ " de lüzum görmeden tatbik ediyorlar: Smitson; diğeri de aslen bir zencidir; Ro mino Orlando Partako. Mister Smitson, Rominonun eniştesi dir. İngiliz, ticaret işlerinde beraber ça- lıştığı bu zeki zenci delikanlısını pek sev- miş, onunla daha yakın ahbab olmak için, Partakonun kız kardeşi ile evlenmiştir. Ondan bir müddet sonra da zenci deli- kanlı bir İngiliz kızı ile sevişiyor ve ev- leniyor... Şimdi, İngiliz Smitsonun zenci, zenci Partakonun bir İngiliz karısı var> dır.. İki ortak, işlerine daha büyük bir mik- yasta devam ediyorlar ve sonra ikisi de yanyana Takat ayrı birer mağaza açıyor- lar. Bu mağazalarda Smitson da, Parta-| kö da karılarile beraber çalışıyorlar. Fakat İngilizin zenci, zencinin İngiliz| bir karısı olması ahalinin tuhafına gidi- yor, herkes onlarla alay etmeye başlıyor. Bunu derhal hisseden iki ortak, hemen bîı-I nema şirketi bundan bir film çıkarmaya.i çalışıyor. Sigrid Gürinin başma gelen bu hâdise sinemacıları çok alâkdar etmiş ve senar- yo muharrirleri derhal kaleme sarıla , rak güzel bir film mevzuu yazmışlardır| Bunlardan bir tanesi beğenilmiş, ve der- hal çevrilmesi için hazırlıklara girişil - miştir. Hâdisenin böyle bir film çevrilmesine fırsat vermesi de artisti şimdilik mese- uzak şarka dair bir film çevirecekti. Fakat Holivudda, onun macerasından | bir film çevirmeye karar veren sinema girketi, bu filmde baş rolü bizzat Sigrid Güriye vermeyi muvafık bulmuş ve artist; de, bunun üzerine, İngiltereye gitmek-, ten vazgeçmiştir. *“Vatansız kadın” ismini taşıyacak olan filmin çekilmesine yakında başlanılacak- ' mağazasına getiriyor; Karılarını muvakkat bir müddet için ' değişiyorlar: Smitson, kendisi gibi İngiliz olan misis Partakoyu alıyor, kendi Partako — mister Smitsonun karısını — yani kendi kız kar 'deşini — mağazasına oturtuyor! Fakat bu “karıları deşiştirme,, işi sırf 1 zavahiri kurtarmak içindir: Gelene gide- #ne Smitson, zencinin karısını “karım,, di“ iye tanıtıyor. Partako da kız kardeşi için * herkese “karım,, diyor.. Bu mübadele sabahtan akşama kadar devam ediyor. Akşam olunca her iki ka- dın da asıl kocalarırnın evine gidiyorlar. Smitsonla Portakonun bu sırları orta* ya çıkınca birdenbire Londrada bir reza- let kopuyor, Halk arasırıda dedikodu baş- , İryor. Fakat sonra hâdise birçok İngilizle- |rin hoşuna gidiyor ve Smitson ile ortağı | son derece büyük bir şöhret kazanıvorlar.. tır. ”i ! v Mi 1938 Resimli Hafta dün Çıktı Müvezzilerden arayınız! * leyi bir kenara bırakmaya Sevketmiştir. Çünkü Sigrid Güri Avrupaya bir İngiliz sinema şirketinin daveti üzerine gitmek kelerini nasıl giyeceklesi öğretilmmeye hazırlanan maskelerin tecrübesi yapılırken görülüyor. İngiliz mekteplerinde bu ders yılından itibaren çocuklara zehirli gaz mas- baslanacalkıtır. Burada — çocuklaâr için . e <3 et Rasgele Acı bir hâdise karşısında U MUMİ harpte büyük yararlıkları görülmüş kıymetli mütekait kuman- danlarımızdan Hamdi Naci geçen gün kalb sektesinden — yolda ölmüş, hastaneye kaldırılmış. Üzerinde bir miktar para bir altın saatten başka hüvi- yetini tesbite yarryacak bir vesika bulunmamış; Edirnekapıdaki kimsesizler — mezarlığına gömülüvermiş. Kendisinden haber alamıyan akrabaları araştır" mışlar, polis, kumandanın kaybolduğu günde birinin Beyoğlunda kalbden öl- düğünü tesbit etmiş. Elbiselerine bakılmış, ölenin Hamdi Naci olduğu anlaşıl- mış. Bugün kimsesizler mezarlığından çıkarılacak cesedi yarın, ihtifalle Şehit- liğe defnedilecek. Ne acı bir ölüm, ne acı bir hâdise. Hepimizin ayni âkibete uğramasına ihtimal yok değildir. Üzerimizde bir hüviyet varakası bulunduralım. . Şimdillk gayri vakl ama... ARP bir emriyaki midir? Düne kadar bu böyleydi. Almanyanın Çek- lere verdiği on günlük mühlet bu emrivakii, şükür ki gayrivaki bir ha- le getirdi. Gene on gün beklemek lâzım. Sonunda gene gayrivaki bir halde kal- masını temenni edelim. Peyami Safa, bugünkü “Pazardan pazara,,sında dünkü vaziyeti hülâsa için Haberin kullandığı bir başlığa itiraz etmek isterken birdenbire yaptığına pişman bir tavır takınıyor. Bu, gâazetesi başmuharririnin sözlerini cerhedeceği endişesinden döğmüş olsa gerektir. Harbin çıkıp çıkmıyacağını kestirmenin bir falcılık olacağı muhakkaktır. İnsan geleceği değil, bazan geçmişi bile tayinde âciz kalıyor. Meselâ kendisi, bütün hayatı müddetince sekiz on hârp başlangıcı gördüğünü, (*'çat hiç birin- de, uzun boylu çekişme olmadığını, Umumi harpten on beş gün kadar önce Av rupa parlamentolarında sulhun tehlikede bulunmadığına kalıbını basarak ye- min eden diplomatlar göründüğünü ve böyle bir sırada harbin birdenbire pat- lak verdiğini işaret ediyor. Diğer taraftan bir başka gazete Peyaminin bu mü- taleasına zıt olarak bugünkü vaziyeti 1914 de benzetiyor. Geçmiş bir vakanın nasıl vukua geldiğinde birleşilemediği ortada... Geri- o sini varın siz kıvas edin . &L .ı Bir sinema yıldızıi vata-

Bu sayıdan diğer sayfalar: