24 Eylül 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B ü SERLağüÜm — dztee M Ü Tanrı gecinden versin... Ölüm, aklı. | mıza geldikçe tüylerimizi diken diken | eden bir hâdisedir... Yaşayış, bu lâdise ile son bulur.. Bazıları - bilhassa eski. ler . asıl hayatın o zaman başladığını — iddia ederler.. Bilmem, benim kabul et- mediğim, edemediğim bu keyfiyete siz ne | dereceye kadar hak verirsiniz! İçinizde | - onların diliyle! - asıl hayata kavuşanla OFiri sıra sira görmrülü durdukları mezar- — İrktan gece içi ürpermeden geçenler yok değileir.. Fekal, ben bu mazuar';ete e. rişmiş fanılerder deçilim. Ölümün; en | aziz vücutları tuk hararellerinden ayı- O rıp soğutaa, buz gibi donduran, kendisi — kadar ismi de soğuk.. O İşte, bazı bı:tst2 ferilerin, * gradık. © ları dünya ile ahret arasındazi ilx eşiğin morgun kapısından içeri girerken ka © famda bunlar, ve bunlara benzeyen bir » sürü kara, karanlık, korkunç düşünceler — yumaklanıyordu... C Gazetenizde defalarla okumuşsunuz. duüur: —ti — ea n ei el — — A 4 *... Mahallesinde oturan X ismin de birisi evvelki gün yatağında ölü olarak bulunmuş,, Adliye hekimi tarafından yapılan muayenede ö- lüm şüpheli görülmüş, ceset morga kaldırılmış tahkikata başlanmıştır.,, - Bu ifadeye o kadar alışmışsınızdır ki y buradaki “morg,, kelimesi nazarı dik. katinizi bile çekmez.. Fakat, ilk bakışta | modern teneşir sanıları yerli mermer Ü masaları, havasını tuhaf bir buhur gibi saran formolin kokusu, bembeyaz deko — rüu ile mörg, bahtsız ölülerin dünyadaki son ve ahretteki ilk iskeleleri öyle soğuk bir yer ki, sinirine en çok güvenen a. | damlar,, buraya girerken vücutlarında — yatkın bir tüy bulabilirlerse aşkolsun !, B* * : Morg müdürü doktor Rahmiyi her | zamanki odasında buldum. Eski Emnî- yet Müdürlüğünün arka kapısına bakan pentteresinin önünde beni - karşıladı.. Güldü, sordu: — Büuyurun bakalım.. Ne haber? Ha. yırdır inşaallah!.. C Ölülerle uğraşa uğraşa bıktığı daire- /— sinde bir diri dost görmekten doğan — memnun bir tavırla elimi sıktı, yer gös. Ü, terdi. — — Otur bakalım.. ibu Oturdum.. Duvarları insan azalarının | Yesimlerile dolu, çok pencereli bir oda- | da da ölümün süküneti hissediliyor. Ses. V sizlik ve.. Duvarda muntazam tıktaklar- | Ja işliyen eski tertip bir toparlak saat " var. Doktorun mükellef masasının üs. — tünde sayfaları açık bir kitap duruyor.. Butıda da gözüme ilişen bir insan ciğeri resmi oldu... Doktor bir sigara uzattı, evvelki sor- gusunu tekrarladı: — Ne haber?.. Nasıl oldu da buraya uğradın? Daha bu temiz doktor odasında içime Nn aa Tıbbr Adli binası soğukluğu yayılan ölümün hatırasile ür pere ürpere anlattım. — Morgu görmefğe, gezmiye geldim. Doktor: — Adam sende; başka iş bulamadın mi? der gibi tuhaf tuhaf yüzüme baktı, ilave etti.: — İstanbulda gezilecek yer kalmadı, gezme yerlerinin kıtlığına kıran mr gir- di kuzum! Konuştuk: ' — Doktor, dedim. Bu gezme öyle bir gezme öyle iç açıklığı için yapılan bir ğezme değil.. Şu sizin içinde beyaz gömleklerle-eli bıçaklı dolaştığınız so. gük yeri okuyuculara anlatmak için ! Doktor yine güldü: — Başka mevzu bulamadın mı ku- zuml, « Ve., İlâve etti: — Pekâlâ... Buyurun gezelim. Kalktık... Odadan çıktık; ufak bir ko. ridordan geçtik, iki kanatlı iri bir kapı- yı bizzat baş asistan Kerim açtı, içeri girdik, Sıra sıra taş masalar, üzerinde yüz. leri balmumu sarılığnıda, saçları kar- makarışık çıplak insan cesetleri yatıyor, Salonun duvarları bembeyaz, zemini mermer ve.. İavası keskin bir formolin kokusile tütsülü.. Hekimler önüm sıra salonun ortasına doğru yürüdüler, Ayaklarım bir türlü ileri gitmek istemiyor. Morg müdürnü arkasına baktı, beni hâlâ kapida görün. ce döndü, azarlayıcı bir şaka tavrile söylendi; — Ne o ya... İçeri gelsene, kapıda ne duruyorsun? Sesimi çıkaramadım, istemiye istemi- ye yürüdüm. Masaların arasından geçerken içim. deki korkunun arttığını hissediyorum. Sanki, şu çırçıplak yatan ölüler ete- ğimden tutup da çekecekmiş gibi geli. yor bana, Doktor bu endişemi anlamış olacak, orada bir cesedin başında durdu,, benimle alay eder gibi söylendi: — Korkma, onlar dinyadan el, etek çekmişler, Şimdi senin eteğine el sür- mezler... Ne yalan söyliyeyim utandım. Şu doktorlar, cesetlerin içini karıştırmak. tan mıdır nedir, insanın kafasındaki dü- şünceleri de seziyorlar.. Bay Rahmi izah ediyor: — Şu masada yatan, bir zehirlenme vakasından maznun... Öteki masadaki yatağında ölü bulunmuş, şu öbür taraf. taki bir cinayet kurbanı, öteki masada uzanan Ceset... Dinlemiyorum bile.. Emin olun ki son haddine kadar soğutuları bir soğuk- hava dolabr, şu sâlonun yanında bayağı ılrk gibi gelecek., Kafamda yumrulaşan binbir korkulu sorgunun cevabını kendi kendime ver. meğe çalışırken doktora sordum: — Doktor! Zi EYLÜL — 1938 — ——— Ahretin eşiğinde.. Morg, sinirleri zayıf olanların / giremiyeceği yerdir Posta arabası; Tıbbıadliye hemen hergüu birkaç paket bırakır; bu paketlerde, ekseriya, Anadolunun herhangi bir köşesinde kazaya uğramış, cinayete kurban gitmiş bir vatandaşın herhangi bir uzvu — birkaç karaciğer, mide, birkaç metre barsak vesaire — çıkar — Ne var! — Siz ceşsetleri ne yapıyorsunuz? — AÂçıyor, bakıyor, ölümün hakiki se- bebini tayin ediyoruz. — Bir şey anlamadım!? — Anlıyacağı şu.. Bu 'tesetleri bisturi ile keseriz.. İçerdeki kısımları karıştı. rır, bakarız, Uzviyette toxinler var mı? — Sonra? — Sonra, bunu bir raporla Tabibiadil Müdürlüğüne bildiririz. Boş bulunmuşum, ağzımdan kaçtı: — Daha sonra bu cesetler ne olur? Doktor tuhaf “tuhaf yüzüme baktı, gülerek söylendi: — Ne olacak, yeni bir mezar doldu- rur. Salonun kenarında, duvar dibine di. zili dolaplar var. Onları doktora göster- dim sordum:; — Bunlar nedir doktor? Doktor lâkayıt cevap verdi: — Büz dolapları! — Neye iyi bunlar? — Cesetler uzun müddet dışarda ka. lırlarsa kokarlar. Onları otopsi zamanı- na kadar buralarda muhafaza ederiz. Kenarda duran iki yuvarlak teneke kutuya gözlerim takıldı. Bu aralık sa. lon hizmetine bakan yaşlı hademe içeri girdi, doktora seslendi: — Bayım posta geldi.. Doktor bana işaret etti, hep beraber salondan çıktık, hekim odasmna bitişik dar bir odaya girdik. hademe yerde du- ran ambalâjlı iki paketi, bir de şişeyi | işaret etti: — Bunlar var. — Âç bakalım! Paketlerden ne çıkacağını görmek i. çin başrmı uzattım. Hademe, alışkın hareketlerle çuval ambalâjlarını kolay ca açtı, ağzı lehimli teneke kutuları dr. şarı çıkardı, hususi bir makasla bunla- rı kesti, kapaklar açılır açılmaz odayı dayanılmaz bir koku kapladı. Mendili. mi burnuma götürdüm. Hayretler içim deydim. Hademe kutuların içindekileri geniş cam küvetlere boşaltıyordu. Dok. tor da bunların başında duruyor, o kor- kunç fena kokudan zerre kadar mütces. sir gönünmüyordu. Kutulardan çıkanlar mide, barsak ve karaciğerle diğer guddelerden ibaretti. Doktor anlattı: — Anadoludan, uzak, bir yerden geli yor, bir zehirlenme vakasının maznu. nunu yani cesedi buraya getirmek ol- maz, böyle hallerde zehirin tesir ede'ce. ği ahşa çıkarılır, gönderilir, biz de onları muayeneden geçirir, raporumu- Zu veririz. Artık tahammülüm kalmamıştı. Bu. rada duramıyacaktım. Doktorlar küvet- lere boşaltılan barsak parçalarile meş. gul bulunuyorlardı. Rica ettim: — Doktor, dayanamıyacağım, bana müsaade artık!.. iki doktor da müstehzi bir tebessümle Afrika vahşileri anadan doğma atlet değillerdir Avam arasında garib bir telâkki var- dır. Onlarca ömürlerinin yüzde doksan dokuzunu açık havada pek iptidal şerait altında geçiren Afrika ve Avustralyanın vahşi kabaili medeni insanlardan çok da, ha kuüvvetli ve daha mukavim unsurlar- dan müteşekkildir. Avamın herhangi bir bilgiden ziyade rivayete ve hisse daya- nan bu kanaati bazı âlimler ve meşhur seyyahlar da teyid etmişlerdir. Son bir- kaç sene içinde yazılan seyahatnameler ve tetkik eserleri iptidaf ırkların yüz - ve kabilelerin şayanı hayret beden kuv. vet ve kabiliyetlerine yüzlerce sayfalar ayırmışlardır. Bu gibi eserlerde on ka - dem yükseklikten kolayca aşan yerli atlayıcılardan ve dünyanm tanınmış koşu- cularını çok geride brrakacak siyahi ko- şuculardan bahsedildiğini görüyor ve şa- giyoruz. Birçoklarımız bu iddianm kuv . vei müeyyidesi olarak Amerikan siyahi- lerini gözönüne getiriyor ve onların o- limpiyatlarda kırdıkları dünya rekorları- nı düşünüyoruz. Acaba zenciler beden kabiliyeti itiba- riyle hakikaten beyazlara üstün müdür. ler ve acaba iptida! kabail efradı arasın- da senelerce bir metod dahilinde calış- mış meşhur atletleri geçecek insanlar mebzul müdür? Bu işi Fransa hükümeti iyice tetkike karar vermiş ve mütehas « sıslardan mürekkep bir tetkik heyeti top- lıyarak Fransanım Afrikadaki kolonileri. ne göndermişti. Heyet Afrikanm mühim bir kismını dolaşmış ve vahşiler arasım- da atletik kabiliyetler aramıştı. Heyet ilk tetkiklerine garbi Afrikadan başlamıştı. Rivayetlere göre burada yer« liler 26 kadem açıklığındaki hendekler- den kolayca sıçrıyorlar, uzun mesafe ko- şusunda harikalar yaratıyorlardı. Heyet bulacağı istidatları kendi muhitlerinden ayırmamak için orada bir de stadyom yapmağı, onların orada çalıştırılmasını temin etmeği düşünmüştü. Heyet Afrika. ya 1936 olimpiyatları arifesinde gitmiş- ti Fransızlar bulacakları tabii atletler- den olimpiyatlarda istifadeyi düşünüyor- lardı, Etraflı bir arastırmadan sonra yüz- lerce mükemmel vücutlu yerli seçilmiş, onların kabiliyetlerinin ölçülmesine sıra gelmişti. Siyahilerin koşuları ve atlama dereceleri kronometreye ve ölçüye vuru. lunca heyet büyük bir sukutu hayale uğ- radı. Çünkü bütün dereceler mevcut dünya rekorlarınm çok dunundadır. Meselâ Sudanda dev gibi adamlar var- dır. Lâkin bu adamların bacak adaleleri lâyıkı veçhile neşvünüma bulmamıştır. Onun İçin onlarm atletik kabiliyetleri-de o nispette azdır. Fransız heyeti kısa bir zaman sonra ÂAfrika vahşileri arasımda atletik harikalar bulunmadığını anlamış- tı. Yerlilerin arasında bulunan birkaç istidad da antrnmanlarım yeknasaklığına tahammül edememişler ve kendilerine vaadedilen altın madalyalara hürriyetle- beni süzdüler: — Bütün göreceğin bunlar mıydı?.. Ve.. Bir dakika için küvetlerin ba- (l şından ayrıldılar, etrafımı aldılar, morg müdürü sözü aldı: b — Oldu olacak, sana biraz da bu mü- essesenin teşekkülü etrafında malümat vereyim; bu müessese bundan 40 <yıl kadar evvel Meclisi Umumü Tıbbiyei Mülkiye ve Sıhhiyek Umumiye emrinde kurulmuştu. Tabif iptidaf şekilde, 1916 da bir kanunla, ismi (Tıbbradlr) ye çevril müessesenin adli takibat ve tahkikat: daki mühim rolü... Doktor devam ediyordu, fakat bende dinliyecek hal kalmamıştı, göz- lerimde (ölüler salonu) nun soğuk taş masaları canlanıyor, kafamda ölümün soğuk poyrazı esiyor, beynim karmca..! lanıyor, bir kelime ile: Fenalıklar geçi- riyordum.. j Şimdi bu satırlarr okurken benim si. nirlerimi zayıf bulup bana gülen okuyu- kularrma tavsiyem şu: Kendinize güve, | niyorsanız, bir defa siz de buraya uğra- î yın, deneyin! n | Öteki dünyanın eşiği sayılan, bu dün ; yanın son, ahretin ilk durağında, ölü. , mün bütün soğukluğunu çırılçıplak ce- | setlerde gördükten sonra içinizdeki ür. küntüyü yenebilirseniz hiç korkmayın.” Zaro Ağanın halefi olmağa namzet sa- yılırsınız. Ölüm, öyle bir hadise ki, kendisi de,, ismi de, cismi de, hattâ anılışı da soğuk.. Tanrı gecinden versin!.. Röportajcı rini ve iptidaf ormanlarını değişmemiş. lerdi. Heyet büyük #por varlıklarınm ancak bir idecal uğrunda çarpışmasını bi- len insanlar arasından çıkabileceğini öğ- renmekte gecikmemişti. Dünya rekorlarını tesis edenler gök- ten zenbille inen insanlar değillerdir. On- lar bu muvaffakıyetlerini uzun ve bilgi. li bir çalışmaya ve kuvvetli azim ve ira- delerine medyundurlar. Atletizmde dünyanın en ileri memleke- ti olan Amerikada bu ilerleyiş Amerika- Lların Irki kabiliyetlerinden ileri gelme- miştir. Orada her imkân görülen yere bir stadyom yapılmış, insanların bir cemaat önünde biribirleriyle boy ölçüşmeleri im. kânı onlara verilmiştir. Böylelikle mü - sabaka ruhü halk arasımnda yayılmış ve kökleşmiş, herkeste biribirini geçmek, yenmek arzusuüu uyanmıştır. Amerikalılar olimpiyatlara yolladıkları şayanı hayret atletlerini gidip zenci mahallelerinden değil, bu stadyomlardan seçip çıkartmak tadırlar. Amerikan antrenörlerinin de o- rada büyük rekordmenler yetişmesinde pek mühim rolleri vardır. Onlar sadece meşgul oldukları spora hakkiyle vâkıf insanlar değil, ayni zamanda birer psiko- logdurlar. İ ç Velhasıl meşhur atletler avam arasm- da telâkki edildiği gibl hüdaymabit ye. tişmemekte, büyük — emekler sarfiyle meydana gelmektedirler, İptidaf insan - larm atletik kabiliyetleriyse mütemeddin hemcinslerininkinden çok daha azdır. Çünkü sporda muvaffak olmak sadeca beden kabiliyeti meselesi değil, ayni za- manda uyanık bir dimağ ve meden! ce- saret meselesidir. Amerikanm meşhur zenci atletleri Jesse Ovens ve Al Brit- ton tabiat yaetiştirmeleri değil zeki, oku. muş mektep talebeleridir. İptidat kabileler ve vahşiler arasmda kuvvetli adamlar ve iyi koşanlar muhak- kak çoktur. Fakat bunlar kuvvetlerini hüsnü idare etmeği, bir noktada toplama- yı bilimyen insanlardır. L TEEER HUNT AA EE. AA HASTANELER MEKTEPLER, BANKALAR VAPUR İDARELERİ, İSTASYON LAR, ÖTELLER, GAZIİNOLAR elhasıl umumi helâları olan 'yerlerde PİS ve FENA KOKULARI gidermek ve her tarafa intişar eden ve hastalıkların menbar olan MİKROPLARI öldürmek için Amerikada hazırlanan “PURO ,, lardan mutlaka apteshanelere asmalıdır. Apteshanelere hafif ve hoş bir koku dağıtır ve bu dağıtma 6 ay devam eder. PURO alaturka ve alaf- ranga — için ayrı ayrı yapılmıştır. HER EVDE MUTLAKA BULUNDURUNUZ. Mobilyalarınızı GÜVELERDEN g muhafaza ve çü- rümemesini istiyorsanız ayni za- manda eşyanızı da muhafaza etmek istiyorsanız yine bu fabrikanın gardroplar için yaptırdığı “Puro, tardan alınız Cüzi bir masrafla hem mobilyanızı hem içindeki kıymetli eşyanızı GÜVELERE karşı korumuş olutrsunuz. SİNEK, SİVRİSİNEK, TAHTA - KURUSU, PİRE, HAMAM BöCE- Gİ, KARINCALARI, Amerikada birinci mallarla hazırlanmış ve diğer mümasilleri gibi fena kokmayan ve tesiri muhakkak olan “PURO,, mayii kullanınız. Birinci mal ölmakla beraber fiatı çok ucuzdur. Umumi deposu: MAZON ve BOTTON Ecza deposu Yeni. postahane arkası No, 47 Toptan alanlara tenzilât vardır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: