24 Eylül 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haber”m tarihi Romanmı: 38 Abdülfettah: Padişahım Selim efendi mahpesinde yok! diye ınledi — Ne var, ne oluyor? Şeyhülislâm e, İendiyi acele davet edin! Esma sultan bilhassa, çok korkmuştu. Doğrusu halk İsyan etmişso, hattâ sa - rayt Sarmıssa yerden göke kadar hakkı vardı. Bir padişah, bu civcivli zamanda zevkle uğraşırsa elbet böyle olurdu. Esma, şu sırada bir şey söylemekten, bir fikir dermeyanından çekinmişti. Ne olur ne olmaz, Mustafanın haklı olarak hiddetlendiği zamandı. Bir kenara sindi. Halk bu. Gemi azıya alınca kadım, sul- tan, gehzade diye hesab edemezdi. Şim- di Mustafadan fazla kendi aziz hayatını da kurtarmak lâzımdı. Eğer bir isyansa, Eşmanın odasına kapanması en muvafık yol olurdu. Mustafa pencereden pencereye koşa- rak bu işi anlamaya çalışıyor ve hiçbir şey anlamadıkça da kendi kendini yiyor. Kendi kendine söyleniyor, sakallarmı çe. ker gibi srvazlıyor, kaşlarmı koöparıyor- du. Gürcü güzeli, hâlâ sindiği kenardan başını bile kaldırmamış, bu satvetli İn- sanları tedehhüş içinde görünce kendi de hiçbir şey anlamamasına rağmen a- damakıllı Ürkmüştü. Ne etmişti de kendini bu tehlikelere atmiştı? Şöyle bir saray dışma çıkarak hürriyetine kavuüşsa yeri öpecek ve bir daha başından büyük iİşlere karışmıya- caktı. Ama, bakalrmm yalandan baygın girdiği bu yerden sağlam çıkabilecek maiydi? Abdülfettah neft sürülmüş gibi soluya soluya saray koridorlarında koşuyor, bir an evvel hünkâr hüzüuruna varmağa gay- ret ediyordu. Zaten telâş ve heyecan için- de şurada burada öbekleşmiş saray hal- kımınm sorgularma omuz silkerek şuna bu- na çarpa çarpa koşuüyordu. Ayni hızla ve telâşla padişahın odası- na girdi ve yere kapanıp hünkârm ayak. larımı öptü. Teri padişahm pabuçlarını islatmış, nefesi ayaklarını 1sıtmıştı. Sultan Mustafa, Abdülfettahın bu te- lâşımda büyük bir sebeb olacağını anla - miş ve sormağa korkmuştu. Acabha haki- katen saray cevrilmiş miydi? Filhakika | toplarm sesleri pek o kadar yakm değil- di, ama, ne malümdu ki ordunun bu is. yan hareketine buradaki ocaklı iltihak etmemişti? Acaba.hal' mi olunacaktı. A: caba ecdadından bazı padişahlar gibi henüz saltanata doyamadan, henüz ha- yata doyamadan öldürülecek miydi? Ne Esma, ne Mustafa bir şey sorama- dılar. Abdülfettah da ancak beş ön daki- ka sonra kendine gelerek anlatabildi: — Padişahım, Selim efendi mahpesin. L LL D HABERİNİDİHİS Bir an her türlü çekinmeyi bıraktılar. Elleri biribirine kenet. lenmiş, gözleri gözleri içinde, hayatlarının et guzel bir dakikasını de yok. Sarayı aradık taradık, ne şeh- zadenin, ne Cevrinin, ne haremin, ne a- ğaların malümatı var. Odasında da bir şeycikler bulamadık! Padişah yere atıldı ve Abdülfettahı o- muzlarından kaldırıp silkti: — Söyle bre melün! Yoksa Selime bir gey mi yaptınız? Abdülfettah hâlâ yarı dili dışarda s0- lüyor, soludukça gözleri büyülüp küçü, lüyordu. — Aman padişahım, biz kullarının ne haddine! Padişahımızım kölesiyiz. Senin dediğinden dışarı çıkmayız, — O halde ne oldu? — Bilmem padişahım, Ya kaçtı, ya kaçırdılar,. Esma başını sallıyor, bunun şevketlü kardeşinin başına bir felâket getireceği- ni sanıyor, için için ağlıyordu. Padişah el çırptı. birkaçı girdi. — Çabuk asker çıkarıp etrafı arayın, Bütün ricali huzuruma devşirin. Selim... Esma yerinden bir lâstik top gibi fır- layıp elini Mustafanın ağzına kapadı: — Aman kardaşım. Sus, Bu işin şüyuu! ortalığı ateşe verir. Hele bir tedbir ede- lim, Mustafa kendine gelir gibi olmuş ve hemşiresinin ne söylemek istediğini na- sılsa anlayıvermişti. Lâkırdıyı değiştir . mek Esmaya düştü. — Şevketlü hünkâr, hâlâ olan biten- den huzuruna malfimat arzolunmadığın- dan şekva eder, Konak halayıkları gibi el bağlayıp bekliyeceğinize herbiriniz bir tarafa dağılıp tahkik edin. Şeyhülislâm da hâlâ huzura gelmedi. Tekrar adam salm! Fettaha döndü: — Sen de misafirimiz kadımı hareme götür. Devlet işleri görüşülürken huzu- ru padişahide işi yok. Fettah, kadınla beraber dışarı çıktı. Mustafa bu vaziyet karşısında bile sa. lmârak levend vücuduyla her tarafını meydana çıkaran güzel Gürcüyü tekrar lezzet ve iİştihayla) doymamış bir İhti - rasla seyretti. Ne zaman olsa onundu. Şimdi şu dertleri savmak gerekti. Seli- me ne olmuştu, kaçmışsa neden kaçmış- ti? Mustafa, Esmaya dönerek: — Hemşire, dedi, sen ne dersin? Sultan zaten cevabını hazırlamıştı: — Şehzade Mahmut ve kalfa Cevriyle önce görüşsek, Cevri rüşdü rüyette ve işgüzarlıkta akranma faik ve gayet sa. dıktir. Esma sultan, Mustafayı da kendi gibi bir kadın parçası mı sanıyordu. Hiç de- İçeriye ağalardan AŞSK S İROMİANIİ — 24 EY'LÜ'L — 1938 - Yazan: Ikimim likanlı, ruhu kanlı, celâdetli ve dev kuv- vetli Mahmutla karşı karşıya gelmek şu sırada caiz mi olurdu? Ya Selimin başt- na bir felâket gelmişse ve ya bu felâke, tin padişah tarafından olduğuna Mahmu- dun kanati varsa, bu takdirde çok sev- diği Selimin ateşile elinden bri kaza çıka- bilirdi. Mustafa çürük tahtaya baszşmak istemezdi. Mustafa, güya işin içinde başka sebeh. ler varmış gibi bir tavır alarak itiraz et- : — Hayır, hemşire. Ya sen görüş, ya şeyhülislâm görüşsün. Kapı açıldı ve yelyepelek gelen şey- hülislâm diz boyu eğilip padişahm elini öptü, Esmaya da selâm verdi. — Henüz soluk soluğa nefes alıyordu. — Hünkârım, dedi, bu toplar orduyu hümayunun yvüsulünü — bildirmektedir. Hünkârıimın hatırlarındadır ki Temmuzun yedisi ve cemaziyelevvelin yirmi beşi o- lan bugün ordunun Dersaadete duhulü mukarrerdir. Müustafa ve Esma biraz müsterih oldu. lar. Ama, Selim ne olmuştu? hiç ordu - nun İstanbula geldiği zamanda böyle bir | vakaya sebeb olunur muydu? Hünkâr şeyhülislâma izahat verdi: — Efendi. Selim efendi ne yerinde, ne saraydadır. Ne olduğunu tahkik edip öğ- renemedik. Maazallah bir felâket vuku- undan vehm içindeyiz. Şeyhülislâmda işte şimdi hoşafım yağı kesilmişti. Eğer bu iş hakikatse, mutla, ka Nezir mel'ununun parmağı vardı ve artık Selimin >de kârı tamam olmuş. de- mekti. Ne olur ne olmaz, bir an evvel bu işe nihayet vermek için demek sultan Selimi sessizce boğmuş veya katletmişlerdi. Şeyhülislâm bu hâdisenin bir iğtişaş ko- paracağını bilmez değildi. Halkın da, or- dunun da, hele Alemdarın bilhassa ken, disinden memnun olmadıklarımı da duy- muş, öğrenmiş bulunuyordu. O halde ken- di başmın çaresine nasıl bakacaktı? — Hünkârım, dedi. Şimdi nice edelima Mustafa, hem gülmüş, hem kızmıştı. ' — Biz de seni bir metaı âlem sanmış. tık. Kavuğuna hürmet edip senden fikir sorduk. Dönüp sen bizden nice edelim di- ye danışırsın, Var git Cevri kalfayla, gehzade Mahmut efendiyle görüş. Anla ve bizi de endişede bırakma., Ataullah efendi hemen fırladı ve ön- ce şehzade Mahmuda gitti. Esma sultan da Cevriyle gizlice görüşmek için odası- na çekildi ve haber gönderdi. (Devamı var) —W% Sevisii 1W Yazan R. Rober Düma — 68 — çevlren- F. D Komiser, genç kadına yaklaştı, çenesini tutarak yanaklarından öptü ve öpücükler arasında plânını anlattı. — Merak etme; kaybettiğimiz vakti sonra bol bol kazanırız. Maksa güzel bir şaka yapmak istiyorum, Bana yardım &. der mişin? Komiser Lişen'in muzip tabiatmı bili, yordu. — Şakasma göre,.. Rokur izah etti: Bu akşam yemeğinde Maksm davetli, siyiz. General, Maks, ben ve Nikol yalnız olacağız. Nikol bu ziyafetin yıldızı olacak. Maksın ona günden güne daha fazla tu. tulduğunu biliyorsun tabil ? Lişen sinirli bir tavırla cevap verdi: — Biliyorum. ş Rokur içinden “iyi yoldayım, dedi. Kıs kançlığını tahrik edelim, Kadınlar hep böyledir. Bu kızcağız da Maksı artık sev, mediği halde onun şimdi başkasını sev. mesine tahammül edemiyor.,, — Anlatsana... Niye sustun? — Anlatayım cicim. Maks, yanında Ni. kol olmayinca sanki yaşamıyor. Sinirle, niyor. Yanmda o olmadığı vakitler daki. kaları sayarak buluşacakları zamanı bek, liyor. Ş — Bundan bana ne? — Öyle. Fakt bu hal beni sinirlendiri. yor. Beraberken saatlerce “beni s#eviyor musun? seviyorum!,, muhaveresile key. fimi kaçırıyorlar. İşte bu sebeple Maksa bir oyun oynamak istedim. Fakat senin yardımma muhtacım, Bana yardım eder misin? — Maalmemnuniye, Nedir yapacağın oyun ? — Dediğim gibi bu akşam Makam e. vinde yemeğe davetliyiz. Maks saat se- kize kadar sabırsızlıkla Nikoli bekleye. cek. Yapacağım oyun onu sevgilisini bek lemekten menetmek, Nikolla buluşmak arzusuna rağmen beklemeden sokafa çıkmağa mecbur etmek esasına dayanı. yör. — Güzel ama bunu nasıl yapacaksm ? Komiser, genç kadına yaklaştı, çene, sini tutarak yanaklarından öptü ve öpü. tükler arasında plânmı anlattı. Lişen kahkahadan kırılıyordu. Yatak. tan kalktı ve: — Hazırmm. dedi, Masanm başına geçmiş ve kâğıt kalem almişti. — Söyle yazayım. — Dur, acale etme, Sen Maksla bera. ber yaşarken ona ne diye hitap ederdin? Mektuba öyle başlamak lâzım ki seninki şüphelenmesin. Genç kadın kızardı. — Sıkılma kızım. Hem benim hiç kıs. kançlık tarafım yoktur. Söyle... — Peki... Ona âşıkken birçok tatlı söz BENREX GENEDEEEE İ * AAA R ON ' # lan gehnmn yüz elliıını ogluna gonderıyor, kendisi de üst t7 file geçiniyor.. Böyle anaları, - lerle hitap ederdim. En çok gekerw: derdim. — Peki öyleyse, gekerim diye başl$”” Yazın biraz titrek olsun. Süylüyort yaz: Şekerim, Beşane bir kaza geldl Tek wlıl"" değil diyorlar ama, kendimi hiç “ hissetmiyorum. Seni bir kere daha SÖ mek isterim şekerim, Hemen gel. Bİf ” tomobil çarptı. Şimdi Vanenzi de Vİ ) strasse'de 21 numaradayım, Ka Yalvarırım sana, beni yalnız bn'ıl'l"" ! Zaten maddeten çok ıstırab çekiy goi'li' — bir de manevi tahammülüm yok. wi Lişenini yardımsız, acılariyle bışbl!' ; rakmak iİstemezsin — sanıyorum. Allahâf” kına gel. Lişen durdu ve İtiraz etti: $ — Maks sonra bana fena halde darili” | caktır. Halbuki fena çocuk değildir. na çok iyilikleri dokundu. Bu oyunu aI' niçin oynadığımı sorarsa ben ne ceval ririm ? — Cevab mrı yok? Sana olan mM betini tecrübe etmek istediğini söylG İnanır ve hattâ nekadar sevildiğini lyarak memnun bile olur. Lişen kauleminin ucunu ısırarak b müddet düşündü. Sonra: — Dediğin do rdimkündür. Dedi F kekler garib bahlüklardır. Söyle yazay”” — Dur bakayım düşüneyim, Mektü bun sonunu iyi bitirmek lâzım, Şimdi ğidimn kenârma iğri olarak yaz. “Dünyada senden başka kimsem î* Maks, acele et. Belki de geç kalır ve yatrnm sonuna kadar bu ikaytlı ö azabmı çekersin. Seni son defa görü istiyorum. Çabuk gel,,, Şimdi kâğıtta biraz boğ birak ve bür bütün titrek, gayrimuntazam bir yaz/ le devam et: Daha fazla yazmağa kuvvetim !J sevgilim. Çabuk gel. b”" İmzanı da bitkinliğini belli edecek şekilde at. Bravo! Rokur kuvvetli kollariyle Lişeni Ki caklıyarak iskemlesinden kaldırıp yat’g" ; götürdü. g.. O akşam saat sekize doğru Rokur ” | elden Adlon otelinin salonunda ayrl!d' | — Ben sizden evvel gideceğim. Ni olduğunu biliyorsunuz. Bir çeyrek sonra orada buluşuruz. Şimdilik Al ısmarladık, Ötelden çıktı. Saat tam sekizde MSİ İ sın üst kattaki dalresinin kapısımi Ç“ J Maks sevinçle kapıya köoştu ve LüsY yalnız görünce endişe ile sordu: | — Yalnız mısmız? Nikol nerede? — (Devamı var) çocuklarının ahlâkını boz Yyaşadılar. Nihayet, Azade, bir kanapeye oturup bir yer ayırarak: — Anlatın bana meseleyi! dedi, yanında da Saduna Sadun Alev, en yalvaran tavrile: — Olamaz, dedi, affedin! kimseye söylememeğe söz verdim. — Fakat banal.. Bana da söylememeyi vaadetmediniz ya! Ben, kimseye bir şey söylemiyeceğime yemin ederim, — Plâtona bile? — Ooo, Plâton bir başka bendir! Genç adam israr etti: — Ama ben kimseye söylememeğe vaadettim. Azade: — Pekâlâ, dedi, ona da söylemem. Fakat o kurnazdır, Eğer Anlarsa, b işte benim suçum olmıyacak.. Ey, ne oldu? Sadun Alev anlatmağabaşladı: — Evvelisi günün akşamrı, sizden henüz dönmüştüm. Mek- tepten yeni çıkrp bizim alaya tayin edilmiş olan gel; bir subaymm beni görmek istediğini söylediler. Görüştük. Çocuk denecek yaş. ta bir genç... Bizim bölüğümüzde olduğu için ilk geldiği zamanlar . kendisile biraz yakından alâkadar olmuştum. Başında, gemini kasacak candan bir kimseleri olmayınca, bu yaştaki adamlar ne gersem olurlar.. İstanbulda, aslen taşralı olan bu çocukcağızın başını d&ıdümü; olmalı, ki bunda da pek şaşılacak bir şey yok. Sözün kısası, Çarşamba günü, o size söyledikleri eve gidiyor. Za- vallıyı, :epte ğtelik bırıhnaymeıyı kadır yoluyorlar Üâte de E — alı ae : F KZULYAMIINI AÇIRDIĞI — 35 — memleketinden hususi geliri olmasına rağmen, kısa bir zaman içinde ödeyemeyeceği miktarda bir para borçlanıyor. KI<Ç Bana bir mektup getiriyor ve annesine vermemi rita edi. yordu. Annesinden başka kimsesi yokmuş. Bu sırasız vakitteki isteği bana garip göründü. Alayda, bir subayın - kim olduğu bel, - li değil . kumarda aşırı bir para kaybettiğinden bahsedildiğini duymuştum. Bunu kendisinden sorduğum zamah, çocukcağızın gözlerinden yaşlar boşandı. Velhasıl, öğrendim ki, burcunu öde- mek imkânsızlığı karşısında, evine gidince, beynine bir kurşun sıkarak kendini öldürecekmiş. Ne buluş, değil mi? İşte prenses, siz ki “aklrselim,, sahibisiniz, söyleyin, benim yerimde olsa idiniz ne yapardıniız? Prenses gülümseyerek: — Devam edin, dedi. — Evvelâ, ona, yaptığı hareketin ne kadar fena olduğunu anlattım. Tastik etti ve en esaslı bir surette bunun cezasını öde. yeceğini bildirdi. O zaman annesinden söz açtım.. En can alacak noktayı bulmuştum. Anasının bir tek ve çok sevilen, çok şımar- tılan bir gocuğuîdî. okıdarkî,annui ıydaikiyüz elli limyıbu. F ASA LA _ nuz: Fakat ben gülmüyordum. Pekdilli olmamama rağmen, / M yİ suüçile hapse atmalı.. ; Hulâsa: Çocuk, küçük bir buzağı gibi ağladı.. Güıüy bana iham vermiş olmalı; çünkü ben de hemen onun kadar m” | heyyiç olmakla beraber, ona birçok şeyler bulup ıöyliyebııâç Kndisini teselli ettim. Bir borç makbuzu imzalamasını söyle bd' Ahmak, altın saatini bile kumarda kaybettiğinden, bu kadar ı’; yük para için bir teminat gösteremedi. Kefil de bulamadı. H& olarak imzasını kabul etmediler. Bir murabahacıya başvurdu- radan da eli boş döndü. O zaman... Gözleri saadet yaglan!ı.- dolan prenses, sözünü kesti: | — O zaman, borcu siz üzerinize aldınız ve kâğıdı siz imi ladmnız, değil mi? | Sadus Alev, mazeret arayarak: — Ne yapayım, dedi, öyle lâzımgeliyordu... — Yarına kadar da mühlet tayin ettiniz, değil mi? — Evet, yarına kadar.. Eh, o zaman.. bilmiyorum.. Bılllî”j rüum.. İşin en kötüsü, bizim küçük subay alaydan atılacak, * keri mahkemeye verilecek; istifa etmiye mecbur edileck.. Halbi'| çocukçağız, hayatın tadını daha yeni aldı. Bir kurşunla bey parçalaması kolay mı? Ne bulursam, onu vercdseğim.. Üst tâ'| için de, alacaklı, benim bir senet imzalayıp vermeme razı O elbette.. — Ne kadar buldunuz? — Üğş bin lira.. Ama, bunu da çok güç buldum.

Bu sayıdan diğer sayfalar: