Maber'in tarihi Romanı:38 Abdülfettah: Padişahım Selim efendi mahpesinde yok! diye inledi — Ne var, no oluyor? Şeyhülislâm e. | fendiyi acele davet edin! | Esma sultan bilhassa, gök korkmuştu. | Doğrusu halk isyan etmişse, hattâ sa -| rayı sarmışsa yerden e kadar hakkı! vardı. Bir padişah, bu civcivi zamanda zevkle uğraşırsa elbet böyle oluru. | Esma, şu srrada bir gey söylemekten bir fikir dermeyanından çekinmişti. Ne olur ne olmaz, Mustafanın haklı olarak! biddetlendiği zamandı. Bir kenara sindi Halk bu. Gemi aziya alınca kadın, #ul- | tan, şehzade diye hesab edemezdi. Şim- di Mustafadan fazla kendi aziz hayatını da kurtarmak lâzımdı. Eğer bir isyansa, | Eşmanın odasına kapanması en muvafık yol olurdu. Mustafa pençereden pencereye koja- rak bü işi anlamaya çalışıyor ve hiçbir gey anlamadıkça da kendi kendini yiyor.! Kendi kendine söyleniyor, sakallarını çe, ker gibi sıvazlıyor, kaşlarmı koparıyor- du. İ Gürcü güzeli, hâlâ sindiği Kai başımı bile kaldırmamış, bu satvetli in sanları tedehhilş içinde görünce kendi) de hiçbir şey anlamamasına rağmen &- damakulı Ürkmüştü. ! No etmişti de kendini bu tehlikelere) atmıştı? Şöyle bir saray dışma çıkarak| hürriyetine kavuşsa yeri öpecek ve hir! daha başından büyük işlere karışmıya- caktı. Ama, bulaim yaladan baygın girdiği bu Yerden sağlam çıkabilecek! miydi? | Abdülfettah neft sürülmüş gibi soluya| #oluya saray koridorlarında koşuyor, bir! an övvel hünkâr huzuruna varmağa gay» ret ediyordu. Zaten telâş ve heyecan için- de yurada burada öbökleşmiş saray hal.| kmın sorgularma omüz silkerek şuna bu- 08 çarpa çarpa koşuyordu. Ayni hızla ve telâşla padişahm odası- na girdi ve yere kapanıp künkürm ayak, larını öptü, Teri padişahm pabuçlarını | mlatmış, nefesi ayaklarını »sttruşti, | Sultan Mustafa, Abdülfettahm bu te- lAşında büyük bir sebeb olacağını anla - miş ve sormağa korkmuştu. Acaba haki katan saray çevrilmiş miydi? Fihakika toplarım sesleri pek o kadar yakın deği). di, ama, ne raslümdu ki ordunun bu is, yan hareketine buradaki ocaklı iltihak etmemişti? Acaba hal' mi olunacaktı. A- caba ecdadmdan bazi padişahlar gibi henüz saltanata doyamadan, henüz ha- yata doyamadan öldürülecek miydi? Ne Esma, ne Mustafa bir gey sorama- ârlar. Abdülfettah da ancak beş on daki- ka Sonra kendinç gelerek anlatabildi: — Padişahım, Selim efendi mahpesin. | MEAN NE ayı aradık taradık, ne şeh- in, ne Cevrinin, ne haremin, ne a- Zuların malümatı var, Odasında da bir şı Padişah yere atıldı muzlarından kaldırıp silk rcikler bulamadık! Abdülfettahı o- — Söyle bre melün! Ye lime bir gey mi yaptınız? Abdülfettah hâlâ yarı dili dışarda 80- luyor, soludukça gözleri büyülüp küçü. lüâyordu. — Aman padişahım, biz kullarının ne haddine! Padişahımızın kölesiyiz. Senin dediğinden dısarı çıkmayız. — O halde ne oldu? — Bilmem padişahım. Ya kaçtı, ya kaçırdılar,. Esma başımı sallıyor, bunun şevk kardeşinin başına bir felâket getireee çin için ağlıyordu. Padişah el çırptı. birkaçı girdi. nl sanıyor, İçeriye ağalardan — Çabuk asker çıkarıp etrafı ar Bütün ricali buzuruma devşirin. Se Esma yerinden bir Jâstik top gibi £! elini Mustafanın ağzma kapadı: Mustafa kendine gelir gibi hemşirea sılsa anlayıvermişti. Lâkırdıyı değiştir . mek Esmaya düştü. — Şevketlü hünkâr, hâlâ olan biten- den huzuruna malümat arzolunmadığı dan gekva eder, Konak halayıklart gibi el bağlayıp bekliyecoğin!ize | herbiriniz bir tarafa dağılıp tahkik edin. Şeyhülistâm da hâlâ huzura gelmedi. salın! Fettaha döndü: — Sen de misafirimiz kadını hareme götür. Devlet işleri görüşülürken hüzü- ru padişahlde işi yok. Fettah, kadınla beraber dışarı çıktı. a bu vaziyet karşısında bile sa, imârak levend vücuduyla her tarafını meydana çikaran güzel Gürcüyü tekrar lezzet ve İştihayla; doymamış bir ihti - rasla seyretti. Ne zaman olsa onundu. Şimdi şu dertleri savmak gerekti. Seli- me ne olmuştu, kaçmışsa neden kaçmış- tı? Mustafa, Esmaya dönerek: — Hemşire, dedi, sen ne dersin? Sultan zaten covabını hazırlamıştı: — Şehzade Mahmut ve kalfa Cevriyle önce görüşsek. Cevri rüşdü rüyette ve| isgüzarlıkta akranına faik ve gayet sa. dıktır, Esma sultan, Mustulayı da kendi gibi bir kadın parçası mı sahiyordu. Hiç de- AŞK -İROMANI Bir an her türlü çekinmeyi bıraktılar. Elleri biribirine kenet. Yenmiş, gözleri gözleri ii yaşadılar. Nihayet, Azade, bir kanapeye oturup yanında da Saduna bir yer ayırarak: — Anlatın bana meseleyi! dedi. Sadun Alev, en yalvaran tavrile: inde, hayatlarının en güzel bir dakik; edi sikii — Olamaz, dedi, affedin! kimseye söylememeğe söz verdim. — Fakat banal. Bana da söylememeyi vaadetmediniz ya! olmuş ve | hin a6 söylemek istediğini ne- | Tekrar adam İ Yazan: Ikimim Vikanlı, ruhu kanlı, celâdetli ve dev kuv- vetli Mahmutla karşı karşıya gelmek şu sırada esiz mi olurdu? Ya Selimin başı- na bir felâket gelmişse ve ya bu felâke. tin padişah Larafından olduğuna Mahmu- dun kanati varsa, bu takdirde çok sev- diği Selimin ateşile elinden bri kaza çıka- bilirdi. Mustafa çürük tahtaya basmak istemezdi. Mustafa, güya işin içinde başka sebeb. ler varmış gibi bir tavır alarak itiraz et- ti: — Hayır, hemşire. Ya sen görüş ya şeyhülislâm görüşsün. Kapı açıldı ve yelyepelek gelen şey- bülislâm diz boyu eğilip padişahım elini öptü, Esmaya da selâm soluk soluğa nefes alıyordu. — Hünrkârım, dedi, bu toplar orduyu bümayunun vüsulünü (bildirmektedir. Hünkârımın hatırlarındadır ki Temmuzun yedisi ve cemasiyelevrelin yirmi beşi 0- lan bugün ordunun Dertaadete duhulü mukarrerdir. Mustafa ve Esma biraz müsterih oldu. lar, Ama, Selim ne olmuştu? biç ordu - nun İstanbula geldiği zamanda böyle bir vakaya sebeb olunur muydu? Hünkâr şeyhülislima izahat verdi: — Efendi, Selim efendi ne yerinde, ne saraydarır. Ne olduğunu tahkik edip öğ- renemedik. Maazallah bir felâket vuku- undan vel içindeyiz. Şeyhülislimda işte şimdi hoşafm yağı i kesilmişti. Eğer bu iş hakikatse, muti ka Nezir mel'ununun parmağı vardı v6 artık Selimin de kârr tamam olmuş de- mekti, | Ne olur ne olmaz, biran evvel bu işe | nihayet vermek için demek sultan Selimi | sossizeg kağmuş veya katletmişlerdi. Şeyhülislâm bu hâdisenin bir iğtişaş ko- paracağnı bilmez değildi. Halkın da, or- dunun da, hele Alemdarın bilhassa ken. disinden memnun olmadıklarmı da duy- muş, öğrenmiş bulunuyordu. O halde ken- di başımın çaresine nasr! bakacaktı? — Hünkârım, dedi. Şimdi nice odelima Mustafa, hem gülmüş, hem kızmıştı. — Biz de senl bir metal âlem sanmış, trk. Kavuğuna hürmet edip senden fikir sorduk. Dönüp #en bizden nice edelim di- ye danışırsın. Var git Cevri kalfayla, gehzade Mahmut efendiyle görüş. Anla ve bizi de ondlgede bırakma. Ataullah efendi hemen fırladı ve ön- ce şehzade Mahmuda gitti Esma sultan ân Cevriyle gizlice görüşmek için odası- na çekildi ve haber gönderdi. (Devamı var) verdi. o Henüz | — Merak etme; kaybettiğimiz vakti #onra bol bol kazanırız. Maksa güzel #aka yapmak istiyorum, Bata yardim ©. der misin” Komiser Lişen'in muzip tabiatmı bili, yordu. — Şakassma göre... Rokur izah etti: Bu akşam yemeğinde Makam davetli, siyiz, General, Maks, ben ve Nikol yalnız olacağız. Nikol bu ziynfetin yıldızı olacak. Maksın ona günden güne daba fazla tu, tulduğunu biliyorsun tabii? Lişen sinirli bir tavırla cevap verdi: — Biliyorum. Rokur İçinden “iyi yoldayım. dedi. Kıs kançlığını tahrik edelim. Kadınlar hep böyledir. Bu kızcağız da Maks urtık sev. mediği halde onun şimdi başkasını sey. mesine tahammül edemiyor. — Anlatsana... Niye sustun? — Anlatayım cicim, Maks, yanında Ni, kol olmayinca sanki yaşamıyor. Sinirle, niyor, Yanımda o olmadığı vakitler daki. kaları sayarak buluşrcakları zâmani bek. vor, — Bundan bana ne? — Öyle. Fakt bu hal beni sinirlendiri, yor. Beraberken saatlerce “beni Seviyor musun? seviy muhaveresile key. fimi kaçırıyorlar. bu sebeple Maksa | bir oyun oynamak istedim. Fakat senin | yardımma muhtacım, Bana yardım eder | misin? | — Maalmemnuniye, Nedir oyun? — Dediğim gibi bu akşamı Maksm e, | vinde yemeğe davetliyiz. Maks sast se, a Nikoli bekleye. cek» Yapacağım oyun onu sevgilisini bek lemekten menetmek, Nikolla buluşmak arzusuna rağmön beklemeden Sokağa çıkmağa mocbur etmek esatma dayant, yor. — Güzel ama bunu nasıl yapacaksm? Komiser, genç kadma yaklaştı, çene, sini tutarak yanaklarından öptü ve öpü. <ükler arasında plânmı anlattı. Lişen kahkahadan kırılıyordu. Yatak, tan kalktı ve: — Hazırım. dedi, Massnm başına geçmiş ve kâğıt kalem almıştı. — Söyle yazayım. yapacağın | kize kadar sabırsızii — Dur, acale etme, San Maksla bera, ber yaşarken ona ne diye hitap ederdin? Mektuba öyle başlamak lâzım ki seninki şüphelenmesin. Genç kadın kızarâr. — Sıkılma kızım. lem benim hiç kıs. kançlık tarafım yoktur. Söyle... — Peki... Ona âşıkken bitçok tatlı söz e 4 EYLUL — 1038 “MATMAZEL b O SEAN 0 İYazan: R. Rober Düma — 68 — Çeviren: P. K Komiser, genç kadına yaklaştı çenesini tutarak yanaklarından öptü ve öpücükler arasında plânını anlattı. lerle hitap çekeri derdim. ederdim. Eu çok — Peki öyleyse, gekerim diye beşl#” Yazın biraz titrek olsun, Söylüyor” yaz: Şekerim, Başıma bir kaza geldi. Pok tehiiifi deği diyorlar ama, kendimi hiç d0 v hissetmiyorum. Seni bir kere dahs #* mek isterim şekerim. Hemen gel. Bİ” tomebil çarptı. Şimdi Vanenzi de Vi strasse'de 21 numaradayım. Yalvarırım sana, beni yalnız barak?” Zaten maddeten çok ıstırab çeki; bir de manevi tahammlllüm yok. Uşenini yardımsız, acılariyle başbss# m rakmak istemezsin sanıyorum. kma gel. Lişen durdu ve itiraz etti: — Maks sonra bana fena halde dari” caktır. Halbuki fena çocuk değildir. na çok iyilikleri dokundu. Bu oyuBu niçin oynadığımı sorarsa ben ne cevab” ririm ? — Cövab mi yok? Sana olan mahe” betini tecrübe etmek istediğini söyler” İnanır ve hattâ nekadar sevildiğini #“ yarak memnun bile olur. Lişon kuleminin ucunu ıstrarak İ“ müddet düşündü. Sonra: — Dediğin de r.imkiindür. Dedi. > kekler garib bahlüiklardır. Söyle yaza” — Dur bakayım düşüneyim, Mekt“ bun sonunu iyi bitirmek lâzım. Şimâl Zıdin kenârma iğri olarak yaz. “Dünyada senden başka kimsem 70 Maks, acele et. Belki de geç kalır v6 yatınm sonuna kadar bu Tâkaytlı azabmı çekersin. Seni son defs göre istiyorum. Çabuk gel. Şimdi kâğıttn biraz boş bırak ve İİ” bütün Gtrek, gayrimuntazam bir yasi le devam et: Daha fazla yarmağa kuvvetim # sevgilim. Çabuk gel İmzanı da bitkinliğini şekilde at. Bravo! 3 Rokur kuvvetli kollariyle Ligeri caklıyarak iskemlesinden kaldirip yet götürdü. belli edecek v ... O akşam saat sekize doğru Rokur N” elden Adloa otelinin salonunda ayrıl©” — Ben sizden evvel gideceğim. Ni olduğunu biliyorsun sonra oruda buluşu samarladık. ; Otelden çıktı. Saat tam #ekizde Mak sm üst katteki dairesinin kapısını çi” d Maks sevinçle kapıya koştu ve LÜSY yalnız görünce endişe ile sordu: — Yalnız mısmız? Nikol nerede? (Devamı yar) EE XY VE RANDI EE SUBAYIN K BR lan gelirinin yüz ellisini oğluna gönderiyor, kendisi de üst file geçiniyor.. Böyle anaları, suçile hapse âtmalı.. Hulâsa: Çocuk, küçük bir buzağı gibi ağladı. Gül nuz: Fakat ben gülmüyordum. Pekdilli olmamama rağmen, olmalı; çünkü ben de hemen onun kadar © iz bana ilham ver yi” çocuklarınmı ahlâkın; o bozm Ka ör” heyyiç olmakla beraber, ona birçok şeyler bulup söyliyebilö Kndisini teselli ettim. Bir borç makbuzu imzalamasmı söyle Ahmak, altın saatini bile kumarda kaybettiğinden, bu kadaf Ben, kimseye bir şey söylemiyeceğime yemin ederim. — Plâtona bile? — Ooo, Plâton bir başka bendir! Genç adam ısrar etti: — Ama ben kimseye söylememeğe vaadettim. Azade: — Pekâlâ, dedi, ona da söylemem. Fakat o kurnazdır. Eğer Anlarsa, bir işte benim suçum olmıyacak.. Ey, ne oldu? Sadun Alev anlatmağabaşladı: — Evvelisi günün akşamı, sizden henüz dönmüştüm. Mek- tepten yeni çıkıp bizim alaya tayin edilmiş olan gen; bir subayın beni görmek istediğini söylediler. Görüştük. Çocuk denecek yaş. ta bir geni ü üzde olduğu için ilk geldiği zamanlar kendisile biraz yakından alâkadar olmuştum. Başmda, gemini kasıcak çandan bir kimseleri olmayınca, bu yaştaki adamlar ne sersem olurlar.. İstanbulda, aslen taşralı olan bu cocukcağızın başımı döndürmüiş olmalı, ki bunda da pek şaşılacak bir şey yok Sözün kısasi, çarşamba günü, o size söyledikleri eve gidiyor. Za- yalıyı, cepte metelik bırakmayıncaya kadar yoluyorlar. Üste de mleketinden hususi geliri olmasına rağmen, kısa bir zâmân içinde üdeyemeyeceği miktarda bir para borçlanıyor. Bana bir mektup getiriyor ve annesine vermemi ri:a edi. yordu. Annesinden başka kimsesi yokmuş. Bu sırasız vakitteki İsteği bana garip göründü. Alayda, bir subayın » kim olduğu bel. Ni değil . kumarda aşırı bir para kaybettiğinden bahsedildiğini duymuştum. Bunu kendisinden sorduğum zaman, çocukcağızın gözlerinden yaşlar boşandı, Velhasıl, öğrendim ki, burcunu öde- mek imkânsızlığı karşısında, evine gidince, beynine bir kurşun sıkarak kendini öldürecekmiş. Ne buluş, değil mi? İşte prenses, «iz ki “aklrselim., sahibisinir, söyleyin, benim yerimde olsa idiniz ne yapardınız? Prenses gülümseyerek? — Devam edin, dedi. — Evvelâ, ona, yaptığı hareketin ne kadar fens olduğunu anlattım. Tastik etti ve en esasi: bir surette bunun cezasını öde. yeceğini bildirdi. O zaman ânnesinden söz âçtım.. En can alacak noktayı bulmuştum. Anasının bir tek ve çok sevilen, çok şımar- tılan bir çocuğu idi. o kadar ki, annesi, ayda iki yüz elli lirayı bu. yük para için bir teminat gösteremedi, Kefil de bulamadı. ya olarak İmzasını kabul etmediler. Bir murabahacıya başvurdu. rağan da eli boş döndü. O zaman... Gözleri saadet yaşlarile dolan prenses, sözünü kesti; oi — O zaman, borcu siz Üzerinize aldınız ve kâğıdı siz im ladnız, değil mi? Saduz Alev, mazeret arayarak; — Ne yapayım, dedi, öyle lâzımgeliyordu... — Yarına kadar da mühlet tayin ettiniz, değil mi? — Evet, yarına kadar.. Eh, o zaman.. bilmiyorum. Bilmif* rum.. İşin en kötüsü, bizim 'küçük subay alaydan atılacak, keri mahkereye verilecek; istifa etmiye mecbur edileck.. Hal çocukçağız, hayatın tadını daha yeni aldı. Bir kurşunla be parçalaması kolay mı? Ne bulursam, onu vereceğim. Üst t4 için de, #lacaklr, benim bir senet imzâlayıp vermeme râzı © elbette... — Ne kadar buldunuz? — Üç bin lira.. Ama, bunu da çok güç buldum. (Devamı var) p