24 Eylül 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

24 Eylül 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

d & ça 4 MAPKI « N - e OEELUT — 44 k — W T L GA 24 EYLÜL — 1938 Hayata dair Taassup G KÇENLERDE — Sadri Ertem'in *“Vüzuha ve iphama dalr,, adlı bir yazısından bahsetmiştim. Arkadaşım, dünkü Kurun'da o mevzuu tekrar ele alı- Yör ve makalesinin bende uyandırdığı düsüncelere cevab veriyor. Bu mesele Ü- terinde uzun uzun münakaşa edilebilir; fakat ben şimdilik o münakaşaya girmi. Yeceğim, yalnız Sadri Ertem'in temas et- ÜğI başka bir meseleden bahsedeceğim, Diyor ki: *.. dostuma iki cihetten teşekkür ede- teğim, Birincisi, yazısına başlarken gös- terdiği toleranstır; çünkü bizde, bilhas- Sa fikir ve sanat bahislerinde müsama- ha göstermek diyebilirim ki âdet değil. Sadri Ertem'in haksız olduğunu, bizde de fikir ve sanat adamlarınm biribirini tnlamak arzusiyle, dostça münakaşa et- fiklerini söyliyebilmek isterdim. İmkân | İit var? Yüzlerce tadsız ve çirkin kavgaya TBükabil belki iki tane göyle küfürsüz, tarhîye dairesinde münakaşa göstereme- Yiz, Niçin böyle oluyör? niçin soğukkanlılık- la, bliribirimize küfretmeden, karşımızda- İnin sözlerini anlamak arzusile müna - edemiyoruz? daha fenası var: mu. Arizimizim söylediklerini anlatmıyorur, bilâkis onları tahrife kalkıyor, öyle cevab Veriyoruz. Niçin? Tümubun, tolerans göstermemenin büs- Ütün düşmanı değilim. Her zaman bü- Yük, ço kıymetli adamlar İçinde de ten- de, itiraza tahammül edemiyenler gö- TÜülmüştür. Bir gün ressam Cezanne'm Taftarları, muarızları ile münakaşa edi- Yorlarmış; bunları hiç sesini çıkarmadan Ünliyon ressam sonra dostlarma: “O he, tiflere niçin dayak atmadık?,, diye sor- Tuş, Şüphesiz dalma taklid edilmesi t“'!llye edilecek bir hareket değil ama, sbütün yanlış olduğu da söylenemez. Taassubun iki kaynağı vardır: biri, ha- tin bizi kavraması, imanm adetâ bir Ütti narhir almasıdır. İaandığıtiz “Haki- ııtı.! s#anki gözümüzle görüyor, elimizle tu- Yor ğibi oluruz; karşımızdakinin onu İn- kalkmasını da « pek tabil olarak . Bözünün körlüğüne, ellerinin artık hisse- üememes'me, veyahut hüsnlü - niyet göz- förmemesine atfederiz. Gayet basit bir Tlsal söyliyeyim: iki kere ikinin dört et- 1 ispat için iki iskemleyi diğer İki is- €mlenin yanma koyuyorsunuz. Karşınız- (| yine: “Hayır, beş etti,, diyecek olur- fa dayanamazsınız, öfkelenirsiniz veya o *dama acırsınız. Bazi “hakikat,, ler bizi bülîle iki kere ikinin dört ettiği hakikati ılEdaı— sarar ve taassuba, tolerans göster- ızıe'll'mğe sevkeder. Ressam Cezanne gibi "anatkârlarda, bazı din adamlarında gö - Üllen taassub bu cinstendir. Böylesini uklehyalm demiyorum; fakat bir asale- Olduğu da inkâr edilemez, Taassubun öteki kaynağı ise imansız. hktlr. Kendinden başka hiçbir şeye iman yen, “hakikat” i aramak arzusunu 'I“S"tmyan adam müteassıb olur, ortaya Bt fikre İtiraz edilmesine dayanamaz; Ü onun istediği bir hakikati kabul ğ ebilmek değil, etrafındakileri kendi- İhin değeri olduğuna inandırmaktır, Ylelerine oyun etmek kabildir, İsterse- tecrübe edin. — Onlara kendilerinin hi"îük meziyetleri bulunduğunu, her şe- hakikatini keşfettiklerini söylersiniz “Siz de böyle buyurmuştunuz,, diye dalarınm tamamiyle Aaksini ortaya a- ta'“lîimz, memnun olurlar ve sizin söyle. çln“*':r'inizl iftiharla tasdik ederler. On- ? hiçbir şeyi anlamafa çalışmamışlar- , hiçbir şeyi dinlememişlerdir; ancak hdi şahıslarmı, kendi menfaatlerini İşler ve ancak kendilerini göster- *k istemişlerdir. Nn fikir ve sanat adamlarımızda bq"ülen taassub, çok yazık ki hemen da- 3 bu ikinci kaynaktan doğmuştur. D Ş Nurullah ATAC & Ankara radyosu temsil ko'u ı hıonümüzdeki ay sonunda neşriyata baş- İ Uqcak olan Ankara radyosu için hazır- ler_af ilerlemiştir. Haftanın muayyen gün t";lns,de temsiller vermek — üzere bir de B l_ko_lu kadrosu — hazırlanmaktadır. 'ızını fuhşa teşvik “ Bürlesk , tiyatroları açılacak mı? Nevyorkun bu açık saçık oyunlarını meneden rahip öldü Amerika için son senelerin en büyük hâdisesi, Nevyork kardinalinin tiyatro- larda “bürlesk” denilen kaba ve açık o- yunları menetmesi olmuştu. Halbuki Amerikada “bürlesk,, tiyatro- lart çok meşhurdur ve her smıf halk bu- ralara gitmeye alışmıştır. O zamana ka- dar da hiçbir rahib bunu menetmeyi dil- günmemiştir. Fakat, Nevyork kardinali, bu kaba ve açık oyunları ahlâka mugayir görmüş ve, şehrin en büyük dini reisi sıfatiyle, bun- dan iki sene kadar evvel, bu nevi tiyatro- ları kapatmıştı. Bugün kardinal Hayes ölmüştür. Ra- hibin ölümü Nevyorktaki “bürlesk,, ti- yatrocularmı büyük bir Bevince boğmuş bulunuyor. Ölümün, kış mevsimine doğru olması da bilhassa tiyatrocuları daha faz- la sevindirmiştir. Çünkü, kış mevsimine girerken, halka yeni “bürlesk,, oyun ve numaraları gösterebileceklerdir. Nevyorkun “Frenç Folis,, gibi en meş- hur “bürlesk,, tiyatroları yeni sene için en açık numaralar ilân etmeye başla- mışlardır. Kardinalin menettiği bu oyunlarda ti- yatro salonu karanlık bulunur. Sahne ya« rı aydınlatılmıştır. Burada bir kadın ya- | vaş yavaş soyunur ve dans eder. Nevyorkta bu nevi tiyatrolar yeni se- ne hazırlıklarma başlarken şehre yeni bir kardinal da tayin edilmiştir. Fakat yeni kardinalin bu hususta ne karar ve- receği henüz malüm değildir. ; Yüz sene evvel- ki lokomotir Londra ile Birmingam arasındaki de- mir yolunun yüzüncü yıldönümü münase- betile yüz sene evvelki lokomotif tekrar yol üzerine konulmuş ve bir asir önceki gibi işletilmiştir.. Bu merasimde — işçiler de, makinist de yüz sene 'evvelki kıyalette giyinmişler, hattâ vagonlara eski kıyalet- le birkaç yolcu da konulmuştur! “TDion,,(Aslan) ismindeki bu lokömotif - ten sonra âynı hatta birde en iyi lokomo- tif konulmuştur.“Gluçester düüesi,, ismi verilmiş olan bu lokomotif de ötekinin bir saatte gittiği yere on dakikada yarmıştır. Londra Birmingam hattının — yüzüncü yıldönümü münasebetile bir de sergi açıl- mışdır. Sergide yüz asır zarfında şimen- diferciliğin ne gibi terakki geçirdiği gös- terilmektedir. genç elemanları angaje edilmiştir. Bun- lar arasında kadınlardan Nezahet ve er- keklerden Neşet, Avni, İbrahim, Reşit A- eden kadın! Nihayet onun Ölü- müne de sebep oldu 14 yaşındaki kızının gayri meşru çocuğunu düşürtmek isteyişi bütün Fransada nefretle karşılandı Fransada, Arjantöl şehrinde menfur ve feci bir hâdise bütün halkı gale- yana getirmiştir. Hâdise 14 yaşında bir kızın, dünyaya bir çocuk getireceği sırada, üzerinde yapılan bir ameliye neticesinde ölmesidir. t Fakat, tahkikat sonunda anlaşıldığına göre,, zavallı kızı fuhşa teşvik eden sonra çocuğunu düşürmek için gayri fenni vasıtalara başvuran bizzat annesi- dir... Jenevyev Şoven ismindeki bu kız, babasını küçükken kaybetmiş, ondan sonra annesinden dayak yiyerek, çok fena muamele görerek büyütülmüştür. Jenevyev on üç, on dört yaşına gelince kalbsiz kadın, kızını da, fena yola sev" ketmiş ve masum kız, belki kendisi farkımda olmıyarak, fuhşa sürüklenmiştir. Kızını fena yola teşvik ederek, onun ölümüne sebeb olan ana hakkına adliye takibata başlamıştır. İngilterede bir dan- Eteklerinden tutuşarak :- pıu u - İ söz diri diri yandı ! Bütün adliye ve polis, hâdiseyi, şimdiye kadar görülmemiş ve son dereca esrarengiz telâkki ediyorlar İngilterede bir dansöz, bir gece tiyat- rodan dönerken, birdenbire etekleri tu- tuşmuş ve diri diri yanarak ölmüştür. Bu, bütün adliye ve polis “erkânmımın söylediğine nazaran, şimdiye kadar gö- rülmemiş bir hâdisedir ve son derece es- rarengizdir... Hâdise şöyle cereyan ediyor: Mis Fillis Mod Hükomb ismindeki bu dansöz, 22 yaşında genç ve çok güzel bir kızdır. Bu yaz Çelmsford şehrindeki bü- yük tiyatroda dans etmeye gelmiş ve haftalarca büyük rağbet görmüş, şehir halkmı peşinden sürüklemiştir, 27 Ağustos akşamı da dansöz gehrin | futbol klübü tarafından tertib edilen bir müsamerede bir iki numara yapmağa da- vet edilmiştir. Mis Fillis sahnede dans ediyoör, şiddet- H alkışlanıyor ve nişanlısıyla beraber ti- yatrodan çıkıyor, otellerine gitmek Üze- re kasabanımn oldukça tenha bir sokağı- na sapıyorlar. Bundan sonrasını dansözün nişanlısı Henri Mak Oslanddan dinliyelim. Deli- kanlı gözyaşları içinde şöyle anlatıyor: “—. Tiyatrodan çıktıktan sonra on, on beş adım ya yürümüş, ya yürümemiştik, Dar bir yerden geçiyorduk, ben yol gös termek için Fillis'in önünden gidiyor- dum, Birdenbire Fillisin bir duydum: çığlık attığını Döndüm baktım, kız alevler içindey- di! hemen üzerine atıldım. O, baygın bir halde yere yuvarlandı: elbisesi tutuşmuş, alev alev yanıyordu. O sırada etrafta kimse yoktu. Bir yan- dan imdad çağırıyor, bir yandan elleri - min, yüzümün yanmasına aldırış etmeden Fillisin elbiselerini söndürmeye, onu a- levlerden kurtarmaya calışıyordum. Fakat benim de elbiselerim tutuşmuş- tu. Ceketin iki kolu ateş almış, ellerim yanmaya başlamıştı. O zaman, ceketi sır- tımdan çıkarmak için biraz geri çekildim. Kendimi alevden kurtardıktan sonra toek- rar nişanlımım üzerine atıldım. Fakat tül entarisi derhal bir kül yığını haline gel- miş ve zavallı Fillis cansız olarak oractı- ğa uzanmıştr..,, Bundan sonra, delikanlının çığlıkları- na koşanlar, biraz evvel sahnede alkış- ladikları dansözün feci surette Yyanmış cesedini kaldırıyorlar ve polis bâdiseye el koyuyor. Dansözün elbiseleri nasıl tutuştu? Bu, hakikaten esrarengiz bir noktay- di. Akla gelen tek ihtimal o civarda biri- nin, kız geçerken, pencereden aşağı ciga- v « Mis Fillis'in entarisi gayet ince tül ve karolina denilen kumaştandır, Bunlar, kizm derhal alev içinde kalmasm.a sebeb olmuştur. Çünkü, eteklerinden tutuşan elbise bir anda kızım vücudunu sarmıştır, » Fakat hâdise yerinda , derhal yapıları araştırmada o civarda hiç öyle cigara fa- lan gibi bir şey bulunmamış, bir kibrit çöpüne bile raslanmamıştır. Bundan sonra yapılan bir tecrübe, kı-' zım elbisesinin bir cigara veya kibrit a- teşiyle tutuştuğuna dalir olan faraziyeyi bir kere daha çürütmüştür: Dansözün babası, kızının entariliğin- den evde kalmış bir iki parça bulmuş ve bunları tecrübe için polise vermiştir. Tül ve karolina kumaşı bir kibritle tutuştu- ruyorlar, fakat öyle çabuk çabuk yanmı- yor, Üzerine kibrit tutulunca bile yanmı- yan bu kumaş, bir yerden atılan bir kib- ritin veya cigaranınm ateşi değmesiyle na- sil parlar? O halde? güzel dansöz nasıl tutuştu? Bu, çözülememiş bir sırdır ve büyük bir muamma olarak kalmakta devam et- mektedir... Bir kasaba hal- kını ayaklandı- ran mesele Muhtelit Orta mektebe kadın müdür tayinini istemiyorlar ! İngilterede bir şehirdeki muhtelit orta mektebe bir kadınım müdür tayin edil- mesi büyük protestolarla karşılanmış, halk ve talebe isyan etmiştir. Mis Spender ismindeki kadım müdür, şimdiye kadar kızlara mahsus bir ilk- mektep müdürüymüş. Çalışması ve mek- tebi idaresi maarif nezareti tarafından takdir edilmiş ve Hakeni Vik ismindeki kasabada yeni açılan muhtelit ortamek- tebe müdür tayin olunmuştur. ça Bunu haber almca kasaba halkt der« hal ayaklanıyor, Talebe velileri, çocukla« rınm da İmzalarını toplıyarak, maarife 1500 imzalr bir istida veriyorlar ve: “Biz orta mektehbe kadın müdür istemeyiz, diyorlar. Sebeb olarak gösterdikleri başlıca şey şu: Ortamektepte okuyacak kız, erkek bü- tün çocuklar 15 yaşından yukarıdır. Kız çocuklar belki bir kadım müdürün sözü- nü dinlerler, idaresini beğenirler. Fakat, oğlan çocuklarımn başma bir erkek müdür lâzımdır. İlkmektepteyken belki bir ka« dm müdür tarafmdan idare edilebilirler- di. Fakat büyük çocuklara kadınların sözlerini geçirmeleri çok müşküldür. Diğer taraftan, Mis Spender bundan evvel, uzun müddet hep kız mekteple - rinde bulunmuştur. Orta mektepte de bütün çocuklara, kızlara ettiği gibi mua- mele edecektir. ! Bundan başka, mektepte erkek çocuk- lar kızlardan çok bulunacaktır. Sonra, ka- sabadaki erkek çocuklar fazla yaramaz ve afacanmış., Onun için, kasaba halkı orta mektebe muhakkak bir erkek müdür istiyorlar. Maarif nezareti henüz kararını verme- miştir ve mektebe yeni bir müdür tayin edip etmiyeceği henüz malüm değildir. Çünkü, böyle bir hâdiseye ilk defa olas rak tesadüf edilmiştir. Rasgele İşte bu da bizim bircümlemiz! ÜN Yunus Nadiden sonra, bugün de Peyami Safa sütüununda umumi levhalarda, ilânlarda, göze çarpan türkçe kaide ve şive bahsediyor. Peyami Safa: rezaletinden “Yunus Nadi, bu davayı, en içerlek, en derin canlı taraflarile ortaya ser“ di. Orada türkçenin ehemmiyeti, gözönünde, bütün cephelerile dört dönüyor- du, Bu harikülâde teşrihe katacağımız tek bir kelime yoktur.., Dedikten sonra bu hususta daha bir hayli satır karalayabilmiş. Bu satır- ların, başmuharririne bir iltifat gibi kabul edilmesi lâzımgeldiğini bize anlat- mak istediği muhakkak. Bunda haksız da değil, Hakikaten türkçe kaide ve şive bozukluğuna göz yummakta gösterdiğimiz sabır ve tahammül hakkında birçok şey söylenebilir ve söylenmelidir de, Büyükadada oturan biri, maden tarafındaki bir arsada şöyle bir ilân gör- müş: “Bu arsa uciz fiatla satiliktir.., Peyami Safa soruyor: Bü nedir? Bunların önüne geçmek için de üç çare gösteriyor: 1 — Kaide ve şive rezaleti yapanları sözle ve yazı ile utandırmak, 2 — Türk dili kültürünü yaymak, 3 — Kanun. Tesbit ettiği maddelerden birile ikincisine benim de aklım vattı. Üçüncü:- süne hayır. Zaten kendisi de, bunun bir türlü yapılamadığını, bunun herhalde aklının ermediği bir sebebten doğmuş bulunacağını söylüyor. Bence, kanunün çıkmaması daha iyi olacak. Tâ ki biz gazeteciler, ayni hatalara düşmiyecek kadar dilimize hâkim olalım. Peyaminin bu fıkrasını okuduktan sonra gazetelerimize göz gezdirirken garip bir tesadüf şöyle bir cümleye rastladım: “Bahriye deniz kumandanlığınca seçilecek iki asker....,

Bu sayıdan diğer sayfalar: