rmaber'in tarihi Romanı:35 Padişah, huzurunda bir meclisi 21 (2) pe Yazan: Ikimim Yazan: R. Rober Düma — 65 — Çeviren: F. K. | Bu adam Rokurla Noeli, Adlon | otelinden çıktıklarındanberi takip ediyordu meşveret akdini irade ediyor — Çadırdakini öldürmeden ele geçiri. niz! Fokat çadıra hücum edenler bir silâh sesiyle oldukları yerde mıhlandılar. He- rif kurşunu beynine sıkmış ve kurtula, mıyacağı binlerce askere canlı olarak teslim olmamıştı. On dakika sonra İki nefer sedye Üze- rinde ön saf nöbetçisini getirdiler. Bir bançerle bağırsakları delinmişti. Demek Alemdarın baykuş sandığı bu biçare ne- ferdi, Alemdar diğer iki nöbetçiyi oracıkta öldürttü. Bu iş böylece kazasızca atlamıştı. Fa, akt sarayda da Abdülfettahla Ebe Selim neticeye merakla muntazırdılar. Eğer Alemdar öldürülmüşse yükün en mühim. Mİ omuzdan atılmış olurdu. Alemdar, zaten yorgundu. Büsbütün sinirleri gevşemiş ve baygınlığı yakm bir uyku bastırmıştı. Ortadan henüz gü- Tülü kalkmamış, çadırlarda şiddetli münakaşalar heniz bitmemiş, ne oldu- ğu henüz anlaşılamamışken Alemdar da çadırma girip uyudu. Serdar Çelebi Mustafa paşa ertesi gün ordunun harekete geçmesini emretmiş, Alemdar da fazla kalmanm zararını dü- şünerek razı olmuştu. Orduyu hümayun İstanbula yol aldı. Padişah Mustafa selâimlık resminden dönmüş ve Topkapı sarayında bir müd. , det istirahat etmiş, yeniden bazı tevel hatta bulunmuş, memuriyetler dağıtmış, atıyeler vermişti, Padişaha haber verdiler; — Sultanım, Bağdadi. Hacı Al ağa, Hikâbi, himayununuza ordu cenibinden bir tezkere takdimine gelmiş. Mustafa irade otti; — Buyursun! Hacı Ali ağa ayak öptü. — Padişahım. Dedi. Allah ömrühüma- Yununu 6fzun etsin! Orduyu hümayun ve Alemdar paşa kulun yoldadırlar. Ve çıkarıp serdart &kremin tezkeresi. Bİ takdim etti, Padişahın vevri dönmüştü. Huzurunda bir meclisi meşveret akdini irade etti. Şeyhülislâm Ataullah efendi, kaymakam Mustafa paşa ve diğer rical, hazine ve- kili Nezir ağa, Mercan ağa, sekbanbaşt Şavuşbaşı Tahsin efendi, sadaret ketbü- dası Refik efendi ve relsülküttab Galib efendi teker toker Topkapıda huzura toplandılar, Topkapnın etrafı ihata e - dilmiş, halkın geçip durması menolun , Muştu. Fakat halkım ağzında bu meşve- ret büsbütün başka türlü şayi olmuştu. Acaba yeniden devleti aliye bir cihad mi açacaktı? Serdardan mübrühümayun mu almacaktı? O mrada padişahm birinei (Otmamı (Aygır imam) denilen Derviş Mehmet efendi de gelmiş, padişahın sağında mevki gimıştı. Herkes Kabakçı hâdisesinden dolayı hesap görüleceğini zannetmişken iş bam- başka bir şekli almıştı. (1) Hünkâr söze başladı: — Hacı All ağa, orduyu hümayunu- mun Alemdarls birlik deraliyeye yaklaş. uğmı bildirdi. Ne tedbir edelim? İmamr evvel Derviş efendi ilk söz «- lan oldu: — Padişahım âlem. Hilâfı rızayı âli ha- reket eden orduyu hümayun, mugayiri kanunu devlet iş görmüş bulundu. Dai- nizoe İstanbulun kapılarını sed ile içe- riye duhulden menleri gerektir. Zenci Nezir lâfa karıştı; — Şevketli hünkârm, asker tayin 6- dip defi tassllütlarına gayret icsb eder, Bu sözlere yalniz Rusçuk âyanı, yani gizli cemiyette mevki alanlar karışma. mışlardı. Atanllah efendi de bir tedbir dermeyan etmişti: — Bir hattı hümayun ısdar edip inde lerini tedbir edelim, Fakat kaymakam Mustafa paşa, bo- şafın yağını kesti, Mecali tüketen bir haber verdi: — Hünkirım, Orduyu hümayun bugün Silivriye gelecek ve Salı günü İstanbula girecektir. Herhangi bir tedbire mecal olmadığı aşikârdır. Hoca Seyid efendi en doğrusunu söy- lemişti: — Elbette iktiza eylemese gelmezler v8 bhanet messetmese ihtiyarı külfet € dip hareket etmezlerdi! Çavuşbaşı Tahsin efendi de dedi ki: — Vakit geçirmeyip sancağışerif da- veti için adam gönderilmek lâzmgelir! Garibdir ki padişah bu davete zenci Neziri memur etti, İşte artık Cevrinin de beklediği, gizli cemiyetin de hazırla- dığı gün gelmiş oluyordu. Amil gizli ce- miyetin faaliyeti şimdi başlıyacaktı. Asil şimdi padişah Mustafayı zevk ve Safasına düşürmeli ve orduya, devlete, dış ve iç işlere lâkayt bırakmalıydı. Çünkü pek uzak olmiyan bir tarihte da- nanın kuyruğu kopacaktı. Gizli cemiyet erkânmdan Ramiz öfen- dinin bir kusuru varsa o da aceleci ol, masıydı, Fakat, bu sefer pek güzel bir tertib meydana getirmiş, arkadaşları Behici, Refiği, Tahsini derin düşüncele- rinden kurtarmıştı, Padişah, Topkapı saraydan Divanyo- Tu tarikiyle sarayı hümayuna dönecekti, Halk fevç fevç şimdiden sokakları, cad- deleri doldurmuşlar, evlerin damlarma çıkmışlar, pencerelere sarkmışlar, sğnç- lara tırmanmışlardı. Yapılması kararla» şan plânı hemen tatbik etmek gerekti, Ramiz ve Behiç efendiler derhal sokağa fırlıyarak bu işin arkasına koştular. On. lardan covab gelinceye kadar Refik 6- fendiyle Tahsin efendi padişahı oyalıya- caklardı. Netekim, bunu temin müşkil olmamıştı. Refik efendi padişahım kulağına eğilip dedi ki: — Şevketlü hünkürm., Kullarm senin bu vaziyetten muztarib olduğunu sanır. lar, Sokaklar padişahımızın veşhi mü. barekine basret çekenlerile tıklım tıx- ım doludur. Onlara neşe ve sürur İçin. de puyan olduğunu elem ve keder taşı- madığını göstermek gerektir diyo haki- Tan& teemmül ederim, — Niçin mükedder olalım Refik efcn- a? — Ordu İni bümayunumuz olmadan hodbehod böyle bir harekete cesaret ey- lemiştir. Halkin ağzında güfülgü vardir. Ordunun hilâfı rızayı Ali bu hurucun - dav maazallah saltanatı seniyelerine bir tereddiid memul O olmadığmı izhar için mesrur olmanız gerektir. — Doğru Refik elendi. Nice edelim de halka kendimizi böylece gösterelim. Birkaç soytarı bulup eğlensek ne buyu. rursun? — Padişahım, ecdadı izamınız zama - lerası suretiyle İfa, olunpgelmiştir. Yine mutağ bilifma bareket eylemesek dahâ doğru olmaz mı? Padişahm zaten ve daima akl: kir ka- rış tepesindeydi. Bir küçük gıcıklama o- nu çileden, yoldan, usulden, kaldeden, adahdan çıkarmağa kâfi gelirdi. Padişah meclise döndü: — Ağalar, şöyle bir meydan güreşi yapıp gönlümüzü eğlendirsek ne dersi- hiz? Biç kimse bu işin Refik efendiden çıktığmı anlamamıgtı. Fskat, gu sira peh- livan güreşi yapmak #ırası mıydı? Böyle mühim meşveretlerin akabinde padişah Yakarını, temkinini muhafaza ederek sa. rayına dönerdi. Bu ne demekti? Fakat kimde lâf söylemeğe mecal vardı. Hepel birden bağrıştılar: — İrade padişahımızmdır! (Devamı var) (1) Tarihi Cevdet, 247. etmek o kadar Tahmininde aldanmamıştı. General Velteri biraz haşlamıştı: — Biraz daha becerikli davrenmiz Velter, Her tarafta herkesi şüpheli gör- mekle meşgulsiünüz. Neredeyse benden de şüphe edeceksiniz. Adamsağızm bir sz evvel bizzat bana söyledikleri sizin söylediklerinizden farklı değil, Dikkatli olmaniz lâzım her komiser, fakat gay- retkeşlik istemem, Anlaşıldı mı? Esasen generel daha evvel Pariste tahkikat yaptırmış, Senjermen bulvarm- da 113 numarada madam Delmonun bu. tunduğunu öğrenmişti. Nikol ve Lüsyen Delmon'un yalan #öylemedikleri anlaşi- hyordu. Xvı 9 numaralı mektub, Nişan merssimi gecesini 8 numaralı mektabumda size anlatmıştım. Maks, Noele çılgmca âşık. O kadar ki işlerimizi, aksatmak tehlikesini bile göstermeğe başladı. Sevgili Nikolünün annesine mektub yazmağa karar ver - miş, Berekot versin bünu Noele açmış ds kolaymı bulup mâni olduk. Yoksa Maks, Madam Delmona, yanl dolayısiyle size mektüp yazarak Noelle evlenmek derecesine vardı çünkü; dedim ya zaval. k çılçmes âşık... Gelelim mühim meseleye: önümüzdeki cumartesi günü bir mâni çıkmazsa, me- seleyi halletmeğe karar verdik. Yarm- dan sonra, yani perşembe günü mukarrer telgrafı çekeceğim. Bu sebeble sanırım ki bu mektub Berlinden gönderdiğimiz son mektub olacak. Göndereceğiniz ada. m cums günü bekliyeceğiz. Parolayı ve- rerek bize kendisini tanrtsm, Biz hura- da, falimatınız dahilinde, her şeyi ha- zırladık. Velter, generalin evinde metrdetellik rolüne devam ediyor. Anlaşılan dahilden de kontrolu Tüzumlu bulmaslar. Bu İşi- mizi epey ak<atacağı benziyor ama ba- kalım, Herif bizden şüpheleniyor. Geçen gün oteldeki eşyamız birer bi, rer kontrol edilmiş. Bunu ondan başla Kim yaptırabilir? Gayet ihtiyatlı hareket ediyoruz, gö- sümüzü dört açtık. Cuma günü bizimle beraber buluşacak arkadaşa da tenbih ©- din, çök ihtiyatlı davransın, Şim fik Allaharmarladık. Bakalım tekrar görüşmek masib olacak mı? 8.veR. xvn Rokurla Noel, perşembe akşamı, ye mekten sonra sokağa çıktılar, Biraz do- laştıktan sonrs “Vaterland. kahvesine girdiler. Peşlerinden de uzun boylu, hü- cum taburu mensuplarına mahsus Üni, formayı giymiş biri içeri giri. Bu Mi” Rokurla Noeli, Adlon otelinden rındanberi takip ediyordu. Kahved9 el ve Rokur orkestranın ari masaya oturmuzlardı. Hücum (5 mensub adam onların arkasından şarak üç dört masa ötede bir yerö S.. ti. Bira ısmarladı ve cebinden 2/21” bir gazete çıkarıp yüzüne siper edir ları gözetlemeğe koyuldu. “İri kardeş” yon! gelene arkalar dönmüş vaziyetteydiler, Dakikalar? ür vaş yavaş konuştular. Bir aralık başını çevirerek arkaya baktı v6 sayea kesildi. Hücum taburu milisi gülü! rek onlara bakıyordu. N Noel, Rokura bakarak hayretle eğ” — Birdenbire ne oldunuz? Rokur mırıldandı: — Aman arkanıza dönüp bakm”; Hemen kalkıp gidelim. Çabuk... çok çabuk deği! Nool endişe içinde, itaat etti. GE” hesabı vererek hemen dışarı çıktıls”* Noal dışarda sordu: 4 — Ne oldu Allahaşkma? # Rokur, cevab vermöksizin koluns rerek ont birahaneden yirmi metrö — dar uzaklaştırdı. Sonra hil heyeti belli eden bir sesle yavaşça: — Yüzbaşı Benua! dedi, e — Ne? Vaterlandda gördüğün dam o muydu? Neredeydi? — Bizden dört adm geride, HE taburu milisi kılığındaydı, — Emin misiniz? — Sizi yanımda gördüğüme ya eminsam, o kadar, Zaten bizi takif cektir. Böyle yapmamasmna imkâp ye — Size işaret etti mi? taha — Hayır, Fakat gözleri bana ken adetâ gülümsüyordu. >. Rokur uzaktan birahanenin gözetliyor, bir yandan söyleniyordü” — Ne cüret! Ne cesaret! Birahaneden birisi çıktı. — İşte! diye Noel mırıldandı. isi Meşin ceketli hücum taburu gi onlara doğru geliyordu. Yaka metre kala seğ elini kaldırarak verdi: — Hayl Hitler! Yanlarına geldi. — Ne ihtiyatsızlık! Bemua: — Burada durmıyalım. Dedi. İkisinin arasma girdi. Yürüdüler — Beni burada göreceğiniz! Bİ$ e muyordunuz değil mi? Bereket çi Vateraindda sivil polis yoktu be yoksa beni görünce belli ettiğin? can şüphelerini çekebilirdi. (Devamı var) Kapının iki kanadı arasından Nananın küçük © başı göründü. Şeytanlıkla parlayan gözlerini, paltosunu giyen Sadunun mahcup yüzüne dikti. Dedi ki: — Yeğenim, doğuş yıldönümümü unutmuş da, şimdi bana $6* kerleme almağa gidiyor. Bari, dondurulmuş kestane getirin: ben 0 mu daha çok severim. Ufak bir kahkaha atarak, kayboldu. Platon gülüyordu: — İşte alacağın şey! dedi. — Dondurulmuş kestane hal Yemin ederim ki, inadma yapıyor. Şimdi.0 bulunur mu hiç? Hem de, akşamın dokuzunda,. Şimdi ss marlasan, gece yarısından evvel hazır olmaz.. Zavallt gitti. Yarım saat sonra geldiği zaman, yüzü gülüyordu. İhmalini aflettirmek üzere yaptırdığı koca bir demet çiçekle bera” ber, buzlu kestaneleri de getirmişti. Nana, bu hediyeleri, büyük bir zarafetle alarak: —Teşekkür ederim, yeğenim, dedi, beni şımartıyorsunuz doğ" rusu. Fakat herkes beni şımartıyor burada.. Bunun bana daha iyi gittiğini söylüyorlar, Halbuki tam aksi, değil mi yeğenim? Bu tatlılıktan hayrete düşen Sadun, ne cavap vereceğini şaşır- miştir. AA A EE ÇEKE EŞ CD RX GE. NE A A YES X CAD yi Kurnaz kız, ilâve etti: — Beni unuttunuz, değil mi? Öyle ya, aklmız.. ve.. kalbiniz baş ka yerde, Birkaç zamandanberi sizi pek düşünceli görüyorum, yeğe- nim, Kızcağızı pataklamak için büyük bir istek duyan Sadun, ken- Gini tuttu, sadece: <- Ya). diye homurdandı. SUBAYIN KAÇIRDIĞI KIZ ven çe — Evet.!, Fakat üzülmeyin, kimseye söylemedim. Hattâ, sevgili prensesciğime, artık sizinle alay etmiyeceğimi vaadadiyorum, Sadım Nananm önünde iğilerek: — Bu iyiliğinize nasıl karşılık yapacağımı bilemiyorum! dedi. Muzip kız, omuzunu kaldırarak: — Oo, dedi, sizin kara gözlerinizin hatırı © için vaadetmedim.. Prenses bana bir şey söylemedi ama, ben sizinle alay ettikçe, onun üzüldüğünü anladım da ondan söz verdim.. Sadun Nazanın, ayni zamanda şeytanlık ve dostlukla parlayan gözlerine, dalma yüz mananın birden'toplanıp çarpıştığını O eşsiz gözlerinin içine baktı. Fakat teşekkür edecek vakit bulamadan Nana uzaklaştı, gitti. Bütün dünyayı unutturan bir neşe ve coşkunlukla dansediliyor du. Yaş yirmi İle otuz ve müzik coşturucu olunca, artık Avrupa politika ve muvazenesi düşünülmez ya! Geceyarısına doğru prenses yemek çıkarttırdı. Evinde ilk defa olarak dansediliyordu, Kendi ken dine, gülerek, belki de son diyordu, Fakat Nana, on sekizinci senesi” nin şerefine herhalde ulak bir eğlenceyi hak etmişti. Yemek masasının orta tarafında oturan Nana, söze başladı: — Evet! Ben on sekiz yaşıma bastım; o kadar o söyliyeceksiniz ama, ne de olsa on sekiz yaşıma girdim iy dar uslardım Kİ, prenses, yola gelmiyen genç kızlara, hiçbir ei ümit kesmemeği öğretmek için gösterilecek bir örnek cin altın çerçiveli bir camın içine koyup, Salonun ortaşma böy bile âklından geçirdi. Artık gayet ağır başlı oldum ve bunda le de kendimi iyiliğe hasretmeğe karar verdim! Bu son sözler alkışlarla karşılandı. Nana hayretle dinliyen yele ne göz kırptıktan sonra sözüne devam etti: — Umumi ve * şimdilik - hususi menfaatlere çalışacağı" ii diye karlar kelebektim, bundan sonra, tabiatin tersine olara böceği olacağım., İstihalemin şerefine!,. Kahkahalar, alkışlar arasında kristal kadehler havaya gönd. o Nana birkaç yudum şampanya içtikten sonra, Platona sari anda, yüzü çekingen, âdeta korkak bir mana almıştı. BM fazla ileri gidip gitmediğini soruyor gibiydi. Genç adamın bir tebessümü kızcağız üzüntüden kurtard” si geri geldi. Müzik çalman salona doğru yürüdü. Arkasında” misafirler de salona geçtiler. Dans başladı. Sadun Alev prensesi dansa kaldırdı. Fakat bu kalabalık ez raal konuşabilirdi? Benliğini kemiren mesele, öyle ayak e hallediverecek bir şey değildi ki! Prensesin uzun ve zarif V a gg güzel yüzüne bakıyor; bu her cihetçe mükemmel şahsiyetin zevcesi olabileceği ihtimali kalbini çarptırıyordu. Güçlükle içi liyebiliyör, bununla beraber, prensesin elini elinde tutarken deyi miyordu, Sevinci ve sevgisi, dünya heyecanlarının çok ütü Devamı ver) |