Maber'in tarihi Romanı: 20 Yazan: Ikimim “ Anber, sen bana bu gece çok değişmiş görünüyorsun ! ,, — Hele gir odamda beni gözle, Se « binle devlet umuru üzerinde görüşmek isterim, İşte bu olmamıştı. Bu saatte devlet u- murü mu görüşülürdü? Bu mudhikenin bir faciaya dönmesi mümkündü, Ya pa- dişah Selimi tanıyıverirse, o zaman hal neye varacaktı kimbilir? Belki derdini anlatıncaya kadar kelle eldon gidecekti, Kaçsa, hünkârm irade- sin6 İtaatsizlik suçundan ne olursa biça- re, günahsız Anbere olacaktı, Halbuki Arabm Selime yaptığı bu büyük iyiliğe böyle mukabele hiç de doğru olmazdı. Sultan Mustafa çok bekletmedi, Yine uçkurları elinde odaya girdi. Selim, ar- kasımdan girip yer öptü. — Anber! — Sültenm! — Sen bana bu gece çok değişmiş gö- rünüyorsun. — Padişahımm hüsnü nazarı, — Öyle değil, Galiba çok içip yemiş. sin ki bir gece içinde göbek bağlamiş - sın! Selimin tüyleri ürperdi, Acaba Musta- fa işin farkına m varmıştı? biraz tered- düdie cevab vermişti: — Sayei şahaneninzde hünkârım, — Rengin de parlıyor, Anber. Meğer #en simsiyah derin altmda bir aktan gü- zel adammışan. Hele şöyle yanıma yak- laz! Belim, hor türlü neticeye hazırlanmış- 1. Zaten artık çaresizdi de, Belli ki Mustafa işi anlamıştı. Maahaza Selim yi- ne ihityatı elinden birakmaksızm bir a- dım attı, Bir buçuk, iki yıl önceye kadar kendi huzüründa çökenler gibi, boynunu eğip diz çöktü, — Anber, Enderun ricali mütelâşi bir haldedirler. Ocaklınm olanca namus ve İtibarı zall olduğundan şekva ederler, Deraliyeden cebren mahpus almak öm- Balsiz bir vakai garibo ve emniyeti ümu- miyeyi selbedecek ve yeniçeri ocağınm namusuna halel getirecek hir keyfiyeti acibe değil midir? Selim, bundan hiçbir şey anlamamıştı, Vakayı bilmiyordu ki cevab verebilsin, Manhaza sual gerişti. Ve Selim rahatça düşünüp konuşabilirdi. Çünkü bu basbı- hal, Mustafanm kendisinden şüphe et- mediğini gösteriyordu. Cevabmı gecik - tirmedi; — Öyledir gevketlüm, Selime bu hal ne giran geliyordu! Ya- Yandan da olsa, sahte de olsa, bir maksa- dı mahsusla da yapılmış bulunsa, düne kadar Devleti Aliyenin cihanşümmi taç ZINEAEODERIR EEE Şu bildiğin ve tahtmda padişahlık eden Selim gibi namdar ve hlikümdara Mustafa önünde bir Arab uşağı gibi diz çöküp baş salla- mak ne bazin bir mukadderattı! Mustafa izah etti: — Mecar kaleli Abdülkerimle kafadar- ları habisler çardağa gelerek ve elli a)- ti neferatı İle birleşerek bag yasakçı Ha- san ağanm delâletiyle ağa kapısma gidip “mahpusları getirdik, hilesiyle kapıyı açtırıp Karakulak Abdullakı ve zindan yazıcısı sille tokat başyasakçı odasmda tevkif etmişler. (1) Benden başyasakçı Hasanla Macar ka- İçli Abdülkerim ve refiklerinin idamla ibreti enam edilmeleri hakkında ferman dilerler. Gözüme uyku girmez oldu. Bigü- nah İseler âsım ve günahkâr oluruz, Sen ne dersin Anber? Selim, için için gülmüştü, Mustafayı birkaç insanın kellesi değil, bir memle. ketin, bir milletin kanı bile tutmazdı. Ne- tekim kendi neydi, ecdadı da neydiler? adam öldürmek, öldürtmek boğdurmak onlar için azab mıydı? İçki ve karmakarışık mezelerle mide- #İ, ve bağırsakları bozulan mecnunün uy- kusu gelir miydi hiç Fakat sureti haktan görünerek halifeliğin! ispat edecek hissi- yat izhar etmek lâzımgelirdi. Yoksa ne bigünahlarm kafaları uçurulmuş, gıt « lakları yağlı kemendler içinde akılıp mo- rartılmış, evler, hanümanlar kapatılmış. tı. Bunlar için âsım ve günahkâr olma- mıştı da şimdi mi aklı başma gelmişti! Halbuki onun en fazla akıldan mahrum olduğu zamanları şimdiydi. Fakat Sellmden de fikir danışıyordu. Bir şey söylemek gerekli, Bir sözüyle padişahı birçok kanlar dökmeğe sevke » Gebilirdi. Selimin de gönlünde millete karşı bir düşmanlık yaşıyordu. O millet ki kendisini hal'etmiş ve bu kepaze hale düşürmüştü. O halde ne çıkardı, ne olur. du. Varsm birkaç yeniçerinin, birkaş in- sanm daha kafasi kopsun! Mustafa da, kendisi de, ocdadı da za- ten birer cellâddan başka bir şey miydi- ler? — Hünkârım, dedi, sen #lemsin. A- badmasa ibreti müessire olmak üzere 4- damlart caizdir diye bukirane düşünü - rüm, Bu iş bitt. Hasan, Abdülkerim ve ar. kadaşları idam olunacaklardı, *Selim artık huzurdan azad edileceğini sanıyordu. Yorgun, bitab, uykusuzdu, Gözleri kaşmıyor ve kapanıyordu. Bur- nunda yatağı tütüyordu, Sabah ışıkları sözmeğe mi başlamıştı, EKEN EE mektubu alıp yanıda doktorlarla Vil.d'Av. re'ye koştuğumdanberi o dilber kadmın yanmdan ayrılmadım; bu- nun İçin sans da meklup yazamadım; tam on beş gecedir uyumak- sızm onun başıucundayım. Buraya geldiğim zaman onu Gaston'la beraber buldum; güzeldi, neydi, pere aralarmdan hafif ve silik bir ışık odaya yayılıyordu. Saray kori- dorlarmda ayak sesleri bilo duyulmak - taydı. Hâlâ hünkâr Anberle söyleşmek- te ve işi tatlı tarafma intikal ettirmeğe çalışmaktaydı. Hakikaten bu goce Mus- tafa büsbütün gayritabil bir haldeydi. Sordu: — Selim efendi ne halde Anbör? Bu suslde derin bir istihfaf ve istihza tahkir ve tezlil vardı veyahut Selime böyle gelimşti. Halbuki hakikaten Selim İzte karşısında boyanmış, acaib ve peri- san haldeydi. — Ömrü hümayuruna dushandır sul- tanım. — Yalan, Arab oğlu, Selim hünkâr ol. mak diler, Ama, saltanatım, artık köh. meleşmiş dişlerine sert gelir, ha Anher?! Mustafa hiçbir zaman bu kadar kin ve zayzla Selim hakkında konuşmamış de- ailebilir, Bilir miydi ki karşısındaki So- lim efendidir. m İzzetinefsi parçalanıyordu, Bir içinde bu sultanı kan içinde ye- ro sermesi mümkündü. Halbuki Fransa elçisi Sebastiyen ona vakar, temkin ve intizar tavsiye etmişti, Bu neticeyi adam- larının hazırlamasını beklemek daha â- kilâne bir hareketti, Uyku sersemliği ile bir pot kırmamak için eobri nefs ediyor. du. Fakat bu münasebetle padişahm Mah mut hakkındaki fikrini öğrenmenin tam zamanıydı: — Sevketlüm, dedi, Selim ihtiyardır. Şehzade Mahmuttan başka, tac ve tahta yelisht sarayda bir feri kalmadı. Kaç Yıldır Kİ şevketlâmun hareminden bir be. şareti haml duyulmadı. Mustafa dişlerini gicirdatarak söylen. âli: — Kabahst bende mi? hepsi kısır. Dü- #ündüğün doğru ağa, Mahmut delikanlı. dir. Ecdadı izamımız gibi elimizi teallü- kat kanma bulamamak dileriz, ama, bu Eidiş, bizi dö korkarız ki böyle müessif bir skıbete götürür, O halde Mahmutla uğraşan kimdi? Mustafa onu öldürmek için henüz bir sey düşünmemiş demekti, (Devamı Var) (1) Tarihi Cevdet, Cildi salis, sayfa 242. Bu hâdise İstanbulda misli görülme miş bir vakadır. Yeniçeri ocağı bu yüz- den mevzii bir ihtilâle kadar varmıştı. Zorbalar mahpus kaçırmışlar ve buna mukabil ellerine geçenleri hapsetmişler- di. Tarihi Cevdette, Nalmada, Asımda y- zun tsfsilât vardır. BAR X- ER ER ER VADER “Fakat görüyorum ki onu botbaht ettim. Bes tuzağa düştürn; tutulduğuna efeirlenen bir geyik BİPİ ğuyorum; #nna meral derdim, fakat asıl maral bei 6 EYLUL - MATMAZEL Vb sani 6 6 Yzaan: R. Rober Düma — z Gardiyanın gizlice Strammel © uzattığı kâğıtta şunlar yazılıy Cesaret! Kurtuluş saati yakın — Neden iki güne kadar? — Çünkü toşkilâttaki mütehasssımı. zü imzayı taklid edebilmesi için biraz va- kit vermeliyiz. Sonra ayni cins kâğıdı bulmak da zamana ibtiyaç gösteren bir ig: va Fon Strammerin son defa istintak hâ- kimi buzuruna çıktığı günün üzerinden bir hafta geçmiş bulunuyor. Sante hapis- hanesinin 12 numaralı hücresinde Alman zabiti söz söylemek grevine devam edi- yor. Artık avukatmı da hücresine kabul elmemeğe karar verdiğine göre avuks- tm ona ne faydası dokunabilir? Gardi - yanlar karşısında gskin ve müsterih gö- rünmesine rağmen manen bitkin bir hal- dedir. Fakat bu, işlediği katil doleyrsile vicdan azabi duymasından ileri gelmiyor. Hayır, o emirle öldürmüş, vazifesini yap- mıştır, Benuayı dn öldüremediğine pek üzülüyor. Onu öldürmeğe muvaffak ol - saydı cinayet mahkemesine çıkarılacağı Için bu kadar teossür duymazdı. Evet, cinayet mahkemesi... Yön Stram- merin bilhassa bu gücüne gidiyor. Adi bir katil gibi giyotin makinesine gi mek veya kürek mahkümları arasında Yaşamağa mecbur olmak onun tüylerini Grpertiyor. Ölümden korkusu yok, fa - kat böyle bir ölümü kendisine yakıştıra- mamaktadır. Hayır! kürek mahkümları arasında ya- gamağa o tahammül edemiyecektir. Gi- yotinin satırmı tercih ediyor. Canilerle beraber yavaş yavaş ölüm, Ema Flide- | rin damarlarındaki kan damlaları mikta- | rmca saatler #ürecek bir haleti ihtizar giyotinie ölmekten bin kere daha ası! Fakat valanporverliğine, vazif'e-himi- nin kuvvetine rağmen ölüme razi olamı- yor. Akşam oldu, gardiyan neredeyse hüc- röye gelecektir. Fon Sirammer kendine çeki düzen verdi, bitkinliğini farketme- meleri lâzım. Mavi üniformalı adam içeri girdi, Fa- kat. bu seferki gardiyan değil. Neden bu adam ona gülümsiyerek işaret ediyor? Neden parmağını dudaklarma götürüp Susmasını İşaretledikten sonra svucuns bir kâğıt sıkıştırıyor? Gardiyan bir kelime söylemeden ç8- kildi, kapıyı kdlitliyerok uzaklaştı. Fon Strammer kâğıdı açtı, okudu: “Cesaret! dostlarınız sizi unutmadı. lar. Kurtuluş saati yakındır. Size bu kâ- ğrdı verecek olan adana körükörüne rin yet ediniz. Cesaret “Moritz, 50 — Çeviren: F: di dır Alman zabiti olduğu YEİİ w iki elini uzatarak duvara yi yandı. Ensesine bir tokmsk “. er” sersemlemişti. Şakaklari Alnından ter boşanmıştı. ai Birkaç dakika böyle se > dı. Sonra yavaş yavaş akl: b Ümitsizliğinden eser kalma # yetine tekrar kavaymcakl. ağ çinde bir sürü hayaller gg ladı: Paris... Berlin. Nişan”. g# va, hürriyet! Bu hayalleri yak*” y, termişçesine hücresinin Ki18* ai pesinde koşan çılgın bir köpek lığıyla dolaşmağa koyuldu. yeğeni Biraz #onra heyecan! gecti, Li ruhi yorgunluğu onu yatsği9# e egri gündü. Göğsü iftiharla kabardı” deki arkadaşları ne heri Bİ lar!,, Onu akıbetine terket ade ö tarmak için imkânsızlıkla #9 yor ve muvaffak oluyorlar» Bir aralık sevinel güpherii “Bu kâğıt bir tuzak olaf” yi casıslarda ve polislerde #185“ halindedir. wi Ayağa kalktı, KAğıdı, gözler ya tevsiz dikkati vererek uzun Dd kik etti. “Hayır! şüpheleri ğit, yazı makinesinin harfleri keri istihbarat teşkilitmds cinstendi, Hele imza” ar imgasmı nasıl tanmmazd” Sevinçle, tsabbüd ede dudaklarma götlirerek öptü “9 defa göz gezdirdikten sonr# Ap ça yırtarak ağzma attı, ÇIĞ?" “Fransızlar isterlerse geli? y Bir şey bulamazlar.,, i rider ye Fon Strammer, Erna günlindenberi ilk defa 0 > sakin bir uyku uyudu. yalar La onun için asırlar süren enli geçti, Vakit nekadar ağ” m şe” Gerç zabit sabırsızdı, Gerdi? gi #aatini heyecanla bekliyordü” ies dua, gelen giden yok. Abi ar diyan gelmiyor?,, Nihayet ge: ye ayak sesi duyuldu. Kapds resi Ti sesi gicırdadı. Bir ekşi alsr” gardiyan içeri girdi. Almsn”* Bıldadı: — Her baron, Sözlerimi Fon Strammerin bitün “a larmda teksif edilmişti; © rından başka uzuvlarmdA baysi ; .. Dinledi: tu sanki... Dinledi pa vam ri ei ke get Y vahşi bir merai!.. Benim yersiz kıtkançlıklarım onur " ralıyor, ona ımtırab çektiriyordu. Fakat her kıskanç £ eyi ye süslüydü, gülüyordu, bahtiyar gözükliyordu. (Ne kahramanca, ne wivi bir yalan! bu iki güzel çocuk biribirlerine her şeyi söylemişler. »Ben de, bir an, Gaston gibi, aldandım; fakat Lulz elimi sıkıp yavaş- ga: — Aman ona belli etme, dedi, ben ölmek üzereyim. Elinin ateş gibi, yanaklarınm al al olduğunu görünce buz ke- sildim. İhtiyatlı hareket ettiğime iyi etmişim. Doktorlara biraz ağaçlar altında gezinmelerini, benim kendilerini çağırtacağımı söy- lemiştim. Luiz Gaston'a — Sen bizi biraz yalnız bırak, dedi. Beş senedir biribirini gör- miyen iki kadının anlatılacak çok şeyleri bulunur; Rene de bona kimbilir neler söyliyecektir. Gaston çıktıktan sonra Luiz boynuma atılâr, artik gözyaşlarmı da tutamıyordu, — Non var? dedim. Herhalde ben sana Paris'in en büyük he- kimiyle en büyük cerrahını getirdim; Biyanşon da geldi; hepsi dört kişi, — Beni kurtarabilirlerse, artık iş işten geçmediyse gelsinler! dedi, Beni ölüme sürükliyen his, şimdi de yaşamak arzusunu ve- riyor. .— Ne oldu? ne yaptın? dedim. x— Birkaç gün içinde kendimi son dereceden verem ettim. — Kasil yapın? — Gece iyice terliyor, sonra da havuzun başma, kırağ altına gidiyorum. Gaston beni sadece rezle oldu sanıyor; ama ölüyorum. — Sen onu hele Pariw'e gönder; ben de gidip hekimleri getire. yim, dedim, Sonra bir deli gibi, onları bıraktığım yere koştum, Çeviren: Nurullah ATAÇ — 107— Hekimler gelip baktılar, aralarmda konuştular; bu âlim adam- ların kişbirinin ağzından Ümlitbahş bir söz çıkmadı; hepsi de Laiz'in ancak yaprak dökümüne kadar yaşıyabileceğini söylüyorlar, Zaten göğsü zayıfmış, vereme istidadı varmış; gerçi daha uzun müddet yaşıyabilirmiş ams birkaç gün içinde hastalığı, önüne geçilmez bir hale koymuş. Hekimlerin pok doğru olduğu anlaşılan bu sözlerini içitince neler hissettiğimi anlatacak değilim. Bilirsin ki ben kendi benli- dimie yaşadığım kadar Luwiz'in benliği ile de yaşardım. Vurulmuşa döndüm; doktorları kapıya kadar yolcu etmek bile aklıma gelmedi. Yüzüm gözyaşları içinde, uzun müddet elemli, acı düşüncelere dal- mişim. Bu uyuşukluktan ilâhi bir sesle uyandım; Laiz elini omu. zuma dayamış: — Hiçbir ümid yok, değil mi? dedi. Beni oturduğum yerden kaldırıp küçük #slonuna götürdü; yal- varir gibi bir bakışla: — Artık yanımdan ayrılma, emi! deği; etrafımda keder, yeis görmek İstemiyorum; hele ona hiçbir şeyi belli etmemek lâzım; bu da olimden gelir, kendimde kâfi derece kuvvet hissediyorum. Gencim; gücüm küvvetim yerinde, ayakta öleceğim... Hiçbir şikâye- tim yok, ben zaten hep böyle ölmeği isterdim: otuz yaşımda, genç- ken, güzelken, birden ve tamamiyle ölmek!... kaydi ile karşılanır; ben, güphelerimin onu likeyt V düğüm gün, hiç şüphesiz ölürdüm. y yi beri! ş “Ban hayattan arzumu aldım. Öyle insanlar vardır tesi pi lerine altmış yıl nezaret etmişlerdir ama aslın arars0? yor” bile yaşamamışlardır.; ben ise gerçi otuzumdr göz a " Gaste” w Fosu altmış yıllık sek hayatı yaşadım. Bunun içipdir Xİ le bitmesi daha hayırlı... Hem benim için, hem d8 ii ha hayırlı... ie e” “Sana gelince, iş değişiyor; sen, seni seY©. yasf kaybediyorsun, bu acmın tesellisi olamaz. Bu ed?” gyfi benim için ağlaman doğru olur. teşkil Bir müddet sustu; bon onu ancak gözyaşları” wi tül arasından görebiliyordum; sonra devam etti: * — Benim ölümümden, dedi, bir hısan, aci vir er kabi. Benim korseli âlimimin hakka varmıgı Jİ” yı bir yy” tiras olamaz, hattâ aşk da olamaz. Senin güzel VE yp bii tm var; son doğru yolunda yürüdün ve Laj'yi DEF E. yoo0fi fazla sevdin; halbuki bir kadın sile hayatının #©” vayr gö bir ateşle başlarsa bu ateş, gün geçtikçe artaif” apn pi “Ben iki defa da yanlış yol tuttum; her iki İ ayas” İdi gelip, etleri düşmüş eliyle saadetimi tokatladı. Dİ en" ek en fedakâr erkeğini elimden aldı; gimdi beni en EU yaya gi 1, en şair ruhlu bir kocanın elinden alıyor. Fs”. ya e” günkü bir seferinde rukun, bir seferinde de geri e zelliğini tanımış oldum, Felipe'nin ruhu vücudun çi değişliriyordu; Gaston'da ise gönül, zekâ ve * devan i #, SELE ALE ŞASE, ELE EELA Gİ EEE DEE»