Eg age EZ EEE e EIA Maber'in tarihi Romanı:18 Şehzade cariyenin odasında katilin Yazan: Ikimim delik deşik cesedi karşısındaydı Bu ne demekti, bu nasl şeydi? kapısı, penceresi, sımsıkı kapalı odadan bir du- man bile sizip çıkamazken koca gövdeli genç Mahmudun kaybolmasma akil sir ermezdi, Eğer Mahmudu öldürmek istiyen bağ- ayıp götürmüşse bir kati! değil bir mec- nun olmak lâzımgelirdi. Hazır buracık- ta uyuyan birini vurmayıp da onu dışar- da öldürmeği düşfinmek bir cinnet ola- bilirdi ancak. Mahmudun dışarı çıkıp bir bacetini görmesi ihtimalini düşünse, o halde bu elbise yığınına kakılmış hançerin mana- 8 ne olabilirdi? Velhasıl Selim vaziyeti izah edeme - miş, odasına fırlamış, Anberi çağırmış, Mercanı istemiş, aratmış, O taratmış, Mahmudu bulduramamış, endişeden en « dişeye düşmüştü. Anber, bu vaziyet karşısmda tedehhüş etmişti, — Sultanım, dedi, ancak şehzadenin odanızdan geçmesi mümkündür. — Evet Anber, ama nerededir? bu el- biseleri buraya kim koymuş ve ortasma bu hançeri kim saplamıştır? Bu osrarı anlamağa aklım kâfi değil Anber. Sen ne dersin Mercan? Mercan yer öptü: — Hünkürm a'lem! Selim, Mercanm göğsüne bir yumruk İndirip yere yıktı: — Habis. Söyle, bu işi sen bilirsin! Mercan ne deseydi? ne diyebilirdi? dr- garda salonun sediri üzerinde çektiği af- yonun tesiriyle, tâ akşamdanberi uyuya kalmıştı. Değil Makmudun, kendisinin bild Farkında olmamıştı. Anber, böyle hâdiseler karşısında Se- limin kendinden geçerek akıl ve hayali. ne gelmiyen işlere kalkışabileceğini bi- lirdi. Halbuki şimdi böyle bir şey doğru olamazdı. Belki Mahmudun hayatı haki- katen tehlikedeydi. Eğer gürültüye baş- Tanirsa katillerin acole edip Mahmudun kârmı tamam etmeleri mümkündü. Sultan Mustafa da saat birde Beyler. beyi sarayından dönmüş ve bu saraya gelmişti, O zaman Anber ayaktaydı, na- sıl olmuştu da bu bhiâdiseyi işitmemiş, görmemişti. Acaba, kendi çekildikten sonra sultan Mustafanm bir iradesi mi olmuştu, acaba padişah, gehzadeyi boğ- durmuş muydu? Anber de işin içinden çıkamamıştı, Hele padişahım, birkaş gün Beylerbeyi sa raymda kalması mukarrerken geceyarı- sından sonra avdetini çok manidar bulu. yordu. Netekim şehzade de ortada yok- tu. Hiç akla gelir miydi ki şehzade, cariye- nin odasında ve kendisini öldürmeği dü- günen katilin delikdeşik cesedi karşısın. da, heyecan içinde, yorgun ve bitkin hal- de, cariyenin uydurduğu bir masalı din- liyordu. Halbuki asıl milerim bu kadm- dı. Ama, nasıl Mahmudun odada olduğu bilinmiyorsa, Mahmut da bunu bilmiyebi. lirdi, Hele böyle sinirleri bozukken ince eleyip sık dokumak ne mümkündü! Selim ayaklarımı yere vurarak haykırı- yordu: — İşte Mahmudun hayatma kıydılar. Hem yanıbaşımda, hem benim odamdan geçerek... Ve kotkoca sultan, padişahlık etmiş Selim, bir kenara diz çöküp “küçük bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağladı, Kader bu gece Selimin de başma bir çorab örüyordu. Eğer Mahmud çok ge- cikmeseydi, şimdi rahat bir uykuya dal, my bulunacaklardı. Halbuki Selim nere- deyse kendini kaybedecekti, Anber ağa dedi ki: — Hiünkürm, Şimdi ağlanacak vakit değildir. Bolki şehzade imdada muhtaç- tr, Belim, gözyaşlarını geceliğine sildi, — Doğru Anber, doğru ama, ne ted bir edelim? isterdim ki ben bütün sara- yt araştırayım, hattâ padişah Mustafa » nın odasına bile gitmek gerektir. Selim artık tedbiri, İhtiyatı kaybet - mişti, Dost, düşman düşünmeden iki 8, rabm yanmda tluorta söyleyivermişti: — Padişah bir mecnundur, Mahmudun kanma girmesi mümkündür. Kan içme- dikçe rahat etmiyen bu zındıktan her gey beklenebilir! Anber ağa, Mercana baktı, Bu bakışta derin bir korku ve mana vardı. Mercan, Mustafanm sanki çomarı demekti, Şim- di Selimin bu sözlerini padişaha nakle » derek kimbilir ne haileler meydana ge tirecekti, — Şevketlim, dedi, bu iş dağdağı bulmasın. Mercan kuluna yol ver. Gizli, ce maruzatım var. Selim işi anlamıştı: — Mercan! diye haykırıyordu. Dişleri gıcırdıyordu. Tallah, ağzından bir gey çi- karsa tırnaklarımla işkembelerini değ « rim. Haydi, defol, bizi yalnız birak! Mercan zaten bunu dört gözle bekli- yordu. Hiçbir söz kulağına girmemişti, Henüz afyonu patlamıştı, Asıl şimdi ha, yallerine gömülüp tatlı tatlı uyuyabila - cekti, Selimin ayağın: öptü ve sürünür gibi odadan çikti. Selim telâş ediyordu: — Söyle Anber, ne tedbir edelim? — Bir siyah mürekkeb yok mu hün . kârm? — No odeceksin? — Seni boyıyacağım efendimiz! Zİ AANADN DIM 20) : DUNELKDI NND HEEN * O İngiliz kadını bir âbideden indirilmiş bir Yunan heykeline benzyor; onda mermerin beyazlığı ve #oğukluğu var; her bahtiyar anne gibi o da azametle, vakarla yürüyor. Güzel olduğu iukür edi. lemez, fakat bir harb gemisi gibi ağır. Üzerinde zarafetten, kibar. İiktan eser yok:. hiç şüphesiz ki bir ledi değil; İngiltere'nin uzak vilâyetlerinin küçük bir köyünde çiftçilik eden bir adamım kızı ola- cak; belki de fıkara bir protestan papasmm on birinci evlâdıdir.. İ Selim bu baile karşısında bile kendi. Bİ tulamayıp dakikalarca ve kahkahalar» la güldü. — Bre mecnun arab, beni merkebi mi sandın? Anber utanmış, yerlere geçmiş, mak- sadını izah etmeden uluorta söylediği i- çin kırdığı potu anlamıştı, ama, şimdi bu nunla oyalanacak zaman değildi. — Şevketlüm, dedi, sarayda biz kul. larına hürriyet geniştir. Her yere girip çıkabilir ve her saatte İstediğimiz ma « hal ve semtte bulunabiliriz. Birkaç za - man İçin kulunun şekil ve kıyafetine gi. rip bizzafsarayı dolaşsanız ve #6hzade- yi kendi elinizle arasanız diye fakirane tocmmli) ettim, Selim bu fikri çok beğenmişti. O ka. dar hoşüna gitti kl, yerinden kalktı ve Anberi kolları arasına alarak öptü, — Sen meğer çok akıllı bir adammış. sm Anber! Ve koca sultan, bir palyaço gibi ayna karşısında siyaha boyandı. Elleri ve yü- zü parlak ve siyah mlrekkeple alelâcaih hale gelmişti. Sakal biraz işi bozuyorün ama karanlıkta bu kadar İncesino kim dikkat ederdi! Oracıkta don gömlek 80- yunup Anberin elbiselerini giydi ve ken. dinin elbiselerini de Anbere giydirdi. Selim biraz daha muhteşem, biraz daha göbekli ve uzun boylu. Fakat gecenin loşluğu ve hele saray koridorlarmm gaz lambaları ve mumlar aitmdaki hafif ışığı içinde hiç de sezilmiyecek bir Anber a, ğa oluvermişti, Anber bir taraftan süratle Selimi ha- urliyor ve kir taraftan da sinirlerini takviye ediyordu. Mahmudun ortadan kaybolduğunu haber aldıklarından beri- dir hemen hemen bir buçuk saat geçmiş bulunuyordu. Her kaybolan zaman teh- likeli olabilirdi. Anber söyleniyordu: (Devamı Var) Kayseri Berber — Saçlarınızı ortadan ayırmamı #stiyorsamz birkaç dakika için cinayet romam okumaktan vazgeçiniz? 4 EYLÜL — 199 ef > MATMAZEL ” b Emi 8 Baronun yardımcı: Hayme Pariste üç serserinin tecavüzüne uğradı i — Emrim şu: bu akşam saat 20,15 de Jül Valle sokağında bulun. Jül Valle 80- | kağı belediye hududu yakınmda, Klin - yankur kapısı civarındadır. Haritaya bak, Anlaşıldı, değil mi? tekrar et bakayım? Haymer talimatı tekrar etti, — Aferin! orada durur beni bekler - sin. Emrim bu kadar. — Baş üs... Haymer, sözünü tamamlamadan tele «- fon kapandı. Zabitvekili cümlesinin 80, nunu yuttu ve söylendi: — Mülâzim bugün gene pek sinirli! Fakat saat 20,15 de? Buluşmak istediği kadın aklma gel- mişli, “Ne aksi tesadüf! neyse ben de daha evvel, öğle yemeğinden sonra gi- derim. Mektupları da yanıma alayım da mülâzime teslim ederim, Mühim şeyler olduğu muhakkak ama baronun yüzünü gördüğüm yok ki! LAf bile söyletmiyor insana... ... Jül Valle sokağı Parisin en pis sokak- larmdan birisidir. Gıcır gıcır, yepyeni bir goför elbisesi giymiş olan Hans Haymer bu haliyle 80- kakta dikkati çekiyordu. Haymer sinirliydi, çünkü gölip geçen- lerin kendisine bakışları, hiç do dostane değildi, Vaktinden evvel geldiğine piş . man oldu. Hem mülâzimin bu berbat yer- de ne İşi vardı? koca Pariste, randevu verecek başka yer bulamamış mıydı? Dolaşmağa başladı. Beg dakikası daha vardı. Arkasmdan ayak sesleri işit, Her baldo mülâzim olacaktı, Dönüp baktı. Hayır, gelen Üç sersoriydi. Yaklaştılar. Biri söylendi: — Hey andavallı! yolumuzu mu kesi» Yyorsun? Haymer korkuyla kekeledi: — Hayır efendim. Konara çekilmek istedi. Fakat bu 86. fer öteki külhanbeyi homurdandı: — Pariste gezecek yer bulamadın da bizim mahallede mi boy göstermeğe kalktın? burada senin borun ölmez de , Hkanlı! — Hayır efendim! bayır! Serserilerden biri elinin tersiyle Hay- merin çenesini yukarıya doğru itti: — Surata bak herifteki? Haymer avazı çıktığı kadar haykırdı: — İmdad! Ayni zamanda öerserilerden birisinin suratma bir yumruk indirerek kurtulduk- tan sonra kaçmağa başladı. Fakat uzağa gidemedi. — Ne o? pataklanmak istiyorsun an- Jaşılan. Biraz #irtmi okşıyalım da akim başına gelsin! Üç serseri birden Haymerin peşin - den koşup yumruklamağa başladılar. AL manm kendisini müdafaaya çalışması MAL ONORE DO pinle aşkım coşkunluklarmı tatmadık ama onun 39 bir çelmeyle yere yavarisii” yerde de &pey dayak yedi. Birden bir düdük sesi duyu” — Polis geliyor! wi Nefes nefese yetişen polisler lar: — Ne oluyor? ne ver? ge? — Tuhaf! mütecevizier arte gebbüs bile etmemişlerdi. İs ri cevab verdi: de — Şu herif bize çattı, BİZ şadik. Ama kavgayı © , Polislerden biri Haymer? sd Mp koltuk altlarından t9' gi nm ayağa kalkmasıns — Haydi, hepiniz karakoli”. eyi Haymer, iki polis Çimi topallıya karakolun yolunu vx pi Karakolda Haymeri BÜ yl birlikte komiserin Komiser emretti: — Üstlerini arayın gunlar 4 — Silâhları yok efendi” — Peki, Ceblerinde bes$* w Evrak filân ne varsa 7 geti Haymerin cüzdanı, içind e larla beraber komisore sapsarı olmuştu. Mektupla” mahvolmuştu. ” Komiser tekrar emir ei ue — Hepsini tikm içeri” meşgul olurum onlarl&. Uç serserinin içeriye iy bir masa başına oturmuş 0189 ları görünce ayağa kalkti. Yüzbaşı Benun sordu* — Oldu mu? gesi! rar etti: — Oldu mu? Kıyafet değiştirmiş sil en İriyarı olanı cevab verdi: — Oldu, mükemmeles— — Nasil oldu? anlatın. — Pek güçlükle değil kolay da olmadı. Herif : Vakaam cereyan tarsısi anlatmca komiser Rokur* — Aferin çocuklar. Del a ıştınız. Şimdi dinlenin. era tiğinizi şimdiden haber eği saat onda emniyeti um öm rün, Sirli polllar dışarı çil i — Şimdi, dedi, Haymerin. kik edelim. Bakalım Mele” (eyl Cüzdandan iki zarf lerine vurdu: — İşte bunlar mühim, BE” nar su İzm, — Bulduralım ye a m8 © tatmadık. Sen hayata akıllı, uslu gözlerle bakti” wv '. Kontes dö 1'Estorad'dan Madam Gesi? 16 Paris'ten köşke döndüğüm zaman ölüyor gibiydim. Yolda bin bir düşünce, bin bir şeytan gibi Üzerime Üşüştü. Acaba Gaston bu kadını nikâhla mı almış? onu benden önce ml tanıyordu? yoksa bu kadm zengin bir adamım metresi miymiş de o adam terkettiği için Gaston'un başma mi kalmış? çocuklar işin iç yüzünü pek âlâ anlat. mıyormuş gibi ,onları gördükten sonra daha düşünmeğe hacet var- mış gibi birçok ihtimalleri gözönüne getirdim. Ertesi gün Paris'e döndüm, kapıcınm eline epeyce bir para sıkıştırıp sordum: — Madam Gaston, mösyö Gaston'un nikâhlesr mı? — Evet, madmazel, (1) dedi. Çeviren: Nurullah ATAÇ — 105— — Pek, dedi; ama elbette bizim de çocuğumuz olacak! — Nasıl elbette olacak? Ç — En büyük hekimlere sordum; hepsi de bana İki ay kadar seyahate çıkmamı tavsiye ettiler. — Gaston, dedim, ben yanımdan üzak olan bir adamı seve- bilseydim, tekrar kocaya varmaz, bir manastıra kapanırdım. Gülmeğe başladı, fakat seyahat kelimesi beni öldürmüştü. Böy- le ber basamakta tutunmağa çalışarak merdivenden yuvarianmak- tansa kendimi kaldırıp penöeredön atıcak elbette daha hayırlı ola- cak. Allahaımarladık, kardeşçiğim, şöyle tadlı ve zarif bir ölüm. le öleceğim; fakat muhakkak Öleceğim, bunun için lâzimgeleni yaptım. Dün vasiyotnamemi de yazıp imzaladım; artık beni görme- ğe gelebliirsin; köşke misafir kabul etmek yasağı artık kalkti. Gel de son bir defa görüşüp vedalaşulım, ölümüm de, bütün hayatım gi- bi, Kibarlık ve zarafot damgasını taşıyacak; tamamiyle öleceğim. Elveda, kardeşçiğim; sen benim için dalma bir kardeş ruhu ta- şıdım. Muhabbetin hiçbir zeman yükselmedi sma hiçbir zaman âs eksilmedi; sym hor zaman bir olen ısığı gibi gönlümü okşadı. Se. Lule'ciğim, sana bu mektubumu en seri ven ten sonra ben de senin köşke gelmek üzere yols ii pu yazdığın #on #özler buna bir delilik eseri gibi #©' ye ki hepsini Lul'ye de anlatmağı münasib buldum" den kurtarmamız lâzımdı. Gerçi hayli çirkin çare ğ aldığımız netlce o kadar iyi ki herhalde sen d9 e bas Bü işo polisi de karıştıracak kadar alçaldım; fak" dilründen, bizden ve senden başka bir kimse ilmiye Gaston melek gibi bir adam, biçbir kabahsÖ ye Beymiş: kardeşi Lui Gaston, Kalküta'da ölm0$! > «“ de kaytanmış; zengin ve bahtiyar, karısıyla Fr, ge reymiş. Bir İngiliz tüecarmdan dul kalan bir di yg #üretle eline oldukça büyük hir servet geçmi” pek Karl “| mesin diye yazdığı mektuplarda srkıntılarından Pi ae” yil derine göçlnecek kadar para göndermek için on ” 1 yet meşbür Halmor'in iflâsı, ona da mahvetmis” serveti uçmuş. Bu darbe o kadar giddetii olm Gaston deliye dönmüş. Böyle kolu kanadı kırın? göstermiş ve karısınm son ufaktefeğini ma! le'de ölmüş. Zavallı kaptan evvelce, kardeşine bir bankaya üç yüz bin frank yatırmaşmış; faKst der bankayı da mahvettiğinden bu parayı ân kaybe” 20) çe yağ 15 Temmuz O sabahtan sonra Gaston'a bir kat daha yakınlık, bir kat daha muhabbet gösterdim; © da ber zamankinden daha ateşli; elbette, gençlik! kaç defa, sabahleyin yataktan kalkarken ona: “sen beni, Vi. Levek sokağındakinden de fazla mı seviyorsun? diyeceğim geliyor ama kendimi tutayorum. Bu fedakârlığa nasıl razı oldu. ğumu ben de anlamıyorum. Bir gün sordum: — Sen çocuk sever misin? (1) Kapıcınm Luolse'e böyle “madmazel” demesi, onu Dir fa» hişe sandığını gösterir.