27 Ağustos 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

27 Ağustos 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bidenbire Refik Efendinin yanından Yazan: Ikimim elli kadar Yeniçeri bağırarak geçti Bir taraftan da henüz Sultan Osman vak'ası unutulmuş değildi. Henüz devlet erkânı üzerinden bu bhailenin lekesi de silinmemişti. Serdarı ekrem, Sultan Mustefanm sa- dık bir kulu idi ve orduyu hümayunun #ordarlığı Alemdar Paşaya teyjeh olun. mak istenildiği #sman Tuns serdarı A- lemdar Çelebi Mustafa Paşayı İstiska) etmiş ve bu da her ikisinin srasmı aç mıştı, Ne Alemdar, Çelebiyi, nede Çelebi Alemdarı severdi, Şeyhislim ise hazinesini sevdası İçinde devletin Akıbetile meğ. gul mü olurdu? İş, tamamiyle cemiyeti hafiyenin, yani Refik Efondinin ve arkadaşlarının elle. rine kalmış bulunuyordu. Refik Efendi başmı kaldırdığı zaman karanlık epeyce çökmüştü. Hazırlandı. Dairede yezüne gece möbetçisi olan &- mektar Osman Ağaya selâm vererek ka, pıya Indi. Fakst, ne mümkündü bir adım atabilmek, Kar, yarı dem boyu yüksel- miş, ortalıkta uluyan birkaç köpekten bag- ka canlı biç birşeycikler kalmamıştı. Ne yapacağını henüz köstirmemişken garip bir vak'a, Relsülküttabı kara gö. müle gömüle hâdisenin peşine takmıştı. Sağ yoldan bir elli kadar yeniçeri ba. gırarak sökün ottiler ve Fatih taraf'ma doğru koşarak geçtiler, Bu bal beş de- kika sonra tekerrür etli, yine elli kadar yeniçeri ayni tarzda koşarak Fatih ta, rafına seğirttiler. Refik Efendi ne olduğunu anlamak İ- çin seslendi ve bir tanesini çağırdı, ama, yüzüne bile bakan olmadı. Acaba yine zorbaların bir kıyamı mı vardı, yine kel- leler mi istenecek, yins meydanlara par. | çalanmış insanlar ımı serilerek, yine ka- Yücudu taşlara vers vura bir kan ve ke- tr kuyruklarma bağlanırak kafası ve mik yığınıma dönen rical mi görünecek, yine Der sliyyede kan gövdeyi mi götü. recekti? Refik Efendi merakmı yenememiş ve Fatih tarama doğru yürümeğe başla. mişii, Kardan pek güç ierliyebiliyordu. Heniş on, on baş dakika yürümüştü ki, birkaç silâh sesiyle mıhlanıp kaldı, Biraz #onra, hiç durmadan mütemadiyen silâh atiliyor ve kulaklarına canhuraş sesler geliyordu. Gecenin piruzsür havas &- çinde fişeklerin o çıkardıkları ıslıkir ses ,9ok korkung oluyordu, Refik Efendi acaba yürüsün mü, yü. rümesin mi? Yanmdan ferman götürür gibi atlı ler geçtiler. Evlerde henüz yanmağa başlıyan ışıklar söntüvermişti. Refik efendi ne olursa olsun vaks ye. rine giltmeğe karar vermişti. İhtiyaten de bir görmeli, diyor. Öyle ama ertesi sabah yataktan çıkmıyoruz, kahvaltıyı oda- mizda ediyoruz; öğle oluyor, ortalık sıcak, hele bir uyuyalım; sonra 9 bona: “Birak da sana bir bakayım!,, diyor ve beni, tıpkı bir tab. loya bakar gibi seyrediyor; o bena hayran olduğu gibi, söylemeğe hacet yok, ben de ona hayran oluyorum. O zaman gözlerim yaşa. rıyor, saadetimizi düşünüyor ve titriyoruz, Ben hâlâ onun maşukasıyım, yani sevildiğimdon daha as sever Ribi gözüküyorum, Bu aldatışta büyük bir lezzet var. Biz kadım- doldürmak | ANE 2 DECO ERE — Falan caddo düzeltiliyormuş, Madlen kilisesi bitmiş. Gidip belindeki karadağını çekti ve tetiğini kaldırıp hazır bulusdu. Süratle Fstih medresesine, silâh seslerinin geldiği ye- re doğru yürüdü, Medrese meydanı mah- gere dönmüştü. Haykıran, silâh atan, koşan belli değil- di, Athlar kalabalık içinde pervasızca st sürdükçe can korkusuyla avazı çıktığı kadar bağıranlar ortalığa dehşet veriyor. lardı. Ne oluyordu, ne vardı? Relsilküttab bir taraftan tanmmak - tan korkuyordu: Ne malüm. etki bu bir ihtilğldi, Yine bir defter hazırlanıp kel. leler istenmediğini ve bu defterin başm- dn da Relfk eferdinin kafası olmadığını kim temin edebilirdi? Ayağıyla tuzağa tutulmak da pek aca- ib olurdu. Refik efendi topal bir yeniçe- riyi çevirdi: — AEn, dodl, ne var medresede? Yeniçeri haykırdı: — Bre ahmak molla! Sen gibi yobaz süruhundan bir lâz, sultan Mehmet kul. luğu nakarstiyie fahişe kavgasi odip fi- rar vo oradan da camiişeri'e duhule mu- vaffak olmuştur, — Bundan ne çıkar ki ağu? Yeniçerinin beyni atmıştı Refik e- fendiyi şöylece bir göğürleyip bağırdı: — Var git, kellenden eminsen Üst ta- rafmı da sen sor! Çok şükür ki uzaktan at oynatan sek- banbaşı, Refik efendiyi görür görmez Yanina gelmişti. HMâdiseyi bir nefeste hikâye etti, Filhakika, yobaz güruhundan biri Sul. tan Mehmet kulluğu nakaratiyle afhişe kavgası ederek medreseyo, oradan da Fa ie gokan! gebertmişti, Camim silâh st- Ga Gömllkö kaşaaşlı, Kurum muhasara, eden yüz kadar yeniçeriden kafasını ca, mak hürmetsizlik olduğu için yeniçeriler mütemadiyen boşa silâh atarak yobaz: korkutmak istemişler, fakat, bir İnsan değil, canavar denilecek şerirlerden olan yobaz, korkmaktan sarfmazar, bu vazi- yeti idrak ederek cepharesini tüketince. ye kadar boşa nteş etmemiş ve birçok cana kıymıştı. Nihayet $i ilislâm A- tawlleh efendi, sekbanbaşıyı camic gön- dermiş, geriri itlâf için emir vermişti. Sokbanbaşı dert yanarak diyordu ki: — Reis efendi, eşmlişerifo hürmetsiz- ilk Ataullah efendinin hamiyetsizliğin - den naşidir. Düşman Tabyası üzerine hareket olunur gibi eamlişerif İçine kur, çun atılır mi hiç? Eski kurd reisülküttab'mn kafasmda bir şimşek yanıp söndü. Hiç kimsenin aya» Ema tesadüfler bu kadar yakın amanda gelmezdi. Hâdisa hakikntte bir şey değildi ama, lar için, hissin arzuya galebe ettiğini, bize hâkim olan erkeğin he, müz çekingenlikten kurtulamayıp da tam kalmasını istediğimiz Çeviren : Refik efendi için çok mühlmdi, Bu fırsa. # kaçırmamak için töşvik yollu sözlere girişti: — Sen emir kulusun. Bundan gele cek ber türlü seyyiat şeyhüllalâma mü «- retlebdir, Var, emri infaz eyle. Muvafıkı labat olan “belki mu değildir. Ama, sen kellenden korkmaz sesm? Sekbanbaşı fazla dinlememiş va camia at sürüp baykırmıştı: — Ne durursunuz, dinsiz oğlunu hey, yen veya meyyilen ele geçirmek emri A» lidir. Girin bre camiişerife! Refik efendi bu hâdiseyi, Tayyar ile geyhüllslâmın srssmı açmak için bir ve. sile haline getirmeği hesaplıyarak evine döndü. Henüz soyunup dökünmlüsş, bolca enta- risini arkasına. geçirip halayıkın sundu. ğu okkalı kahvesini işmeğe başlamıştı ki kapı şiddetle ve yumrukla çalmdı, Ro, fik efendinin kalbi ağrma gelmişti. Ru nasil olmaz işti! bu saatte kapıyı böyle küstahça çalıp efendiyi ürküten hangi e- depsizdi? Kızdı ve pencereyi kaldırıp seslendi: — Kim bü saatte kapıyı çalıp iz'aç €- den? — Kaymakamdan bir tezkere ver re- is efendi. Kaymakam sabahı bekliyemez miydi, ns oluyordu, gülle mi ısmarlanmış veya ordu mu dönmüştü, na vardı ki gabırgız- lik gösterilmişti! — Aralıktan at evlât, cevab ister mi? — Hayır rels efendi. — Haydi yolun açık olsun! — Sağ ol! Refik etendi merdivenleri dörder dör. der atlıyarak koştu ve mektübu kâpın- sa bir hamlede, şartlı, okudu. Tayyar pe» $u, kendinden yarm için bir ziyaret rica ediyor ve malümaten de Nezir ağanın E- dirneden döndüğünü ve #çrdarın kendi aleyhinde bazı desiseler ihzariyle moş- gul olduğunu yazıyordu. Relsttkütteh senk bir günde buzlu gerbet içmiş gibi derin bir nefes alarak: — Ok. Diye kapı sedirino çöktü, — Avnihakla bu iş de kendiliğinden halloluniyor. Herif sleyhindeki tertibatı bana yazıyor. Sanki biz çaresaz olacağız. Ve, o gece deliksiz bir uyku çekmişti. Halbuki syni gecs Sultan Mustafa ha, reminde kenliz göz kırpmış kimsecikler yoktu. Harem dairesinden kopan nara- lar biltün olvarı uykusuz bırakacak ka - dar artmıştı, Sultun Mustafa, en güzide ve gönç ca, riyelerini toplamış, topuklarına kader İi- nen entarisini giymiş, tâ yatsdaaberi durmadan dinlenmeden vur patiasına ka- pılıp gitmişti. (Devamı Var) 7 1 | | Nurullan ATAÇ MAİ e BEYNİ A N K Yazan: R. Rober Düma —40— Çeviren: F. dığ! Felâkete birkaç dakika kal sırada bile Benua saki ZE Bonya, hareketsiz duran Ernanın üzerine eğildi; casus kağm ölmüştü. Benuva Ernayı sükünetle dinliyar, fa, kat hülüâ tereddüt ediyordu. Casus kadın ilâve etti: — Dorotenin haberi var, O da senin şeflerine tehlikeyi bildirccek, Yüzbaşı şaşırdı: — Dorote mi? Ne münasebet? Şüphe içindeydi. Sert sert Emaya baktı, — Yemin ederim ki yalan söy. lemiyorum Benuva. İnan bana, Sözümü dinle, Şimdilik anlamağa çalışma. Oto sını ve tevsiyesini taşıyan . di. İzabatımı bitirince yalvardi” — Onu kurtaramık lâzım olun. Zabit tehlikeyi kayramıştı. Jefona sarıldı. .. Evinde telefonla vaziyeti vererek tertibat alınmasın! Saat dokuz buçuk, Acabs 8 mobilde izahat veririm. Gel göyle koluma | Isadı? geni ; *Yi dozceli ta “TRK giz, iki GİOMEGD) e : Yon Strammar iel Aşığın kolkola yü. | numaralı şösenin İki tarafızds” mi rüyüp otomobile bindiklerini gördü Bu- gatti hareket etti. Biraz sonra da Merse- des onu takibe koyuldu. Saat 21,20 de iki araba Paris belediye hududunu geç tile ratlo naklediyorlar. Yol (36! ... Dorote Şmit merdivenleri ikişer ikişer atlıyarak otelden gıkmış, hemen hir tak. siye binmiş ve şoföre Benuvanın Kolonel Gero'dan alıp kendisine verdiği kartı göstererek Fransız askeri istihbarat teş- mobili İle R. D. 61421 yum otomobilini derhal durduru? metinden geliyorlar, N kilâtı adresini kildirmişti, bildiriniz... Teşkilâtın beklomo oğasnda sinirli Motosikletli memurlar sinirli dolaşıyor, endişe ile ürperiyordu. | yola stilryorlar. Yandarmals” Eadome nöbetçi zabitine haber verdi. | noktalarda yo'u kesiyorlar: —Dur! — Yürbaşım, Bekleme odasmda el. manca bir şeyler söylenen deli gibi bir kadın var. Ben bir şey anlamadım. Siz almanca bildiğinize göre... Zabit merakla bekleme odasına geçti, Dorote onu görünce kesik cümlelerle YA'ZAN:O NOR'E yor, ancak demlaların düştüğünü dinliyor, batan serdiği, ağaçların gümüşü göğdesine serptiği azl diyoruz. Wig göpbesiz ki o onlarin düyüncelerimis mia için Tanrı'dan sf dileyen gizli ve perişan bir dua zan, yolun birdenbire dönüp de gözlerimiz önüne çıkardığı zaman ikimizin de, sevinçle, beraber yer, Bu mübsrek tabiatm ortasında, ağetâ çekinerek tatlı, nekadar derin olduğunu bilsen... Sanki biz, ssd? edelim diyo yaratılmısız. Böyle gezmelerden, bi daha şık olarak dönüyoruz. Karıyla koca arunmda Vi te, cemiyete bir hakaret gibi gözükür; bunun içindir #ız sevigehler gibi, ormanlar içine saklamak Yzmıdır. Geçen otomobiller hep Bu sirada Mersedes! BOB” bloyu geçmişlerdi. 47 inci Erna yalvardı: (Devami eke MERAL 27 KGUSTOS — VAN ndi. gaf derdini anlattı. Kolonol Ger? id karti ye” si Kolonel Gero emniyeti mm e yg” ve telefon hatları şimdi Geri darma ve polis k “okollarmf? maklneleri tıkırdıyor, telefon, veni tovkit ediniz. Otomobiller PA“ g0” ye Nü & günesi? ronkisf Va — ii ik v EFE İÇ ELİZ; Ci 3 3 v SELA EF pri SO FELİS EĞ LİL İESLİS İD KL, Çi SN he A EŞİ EİĞEZL., > GE © & noktada durduğunu görmek kadar tadı bir şey olur mu? Bana onnu nasıl bir adam olduğunu soruyorsun; ama, Rene eliğim, bir insanm sevdiği adamı tasvir etmesi kabil ml? pe söylese tam doğru olamaz. Hem, aramızda kalsın, öyle sahte hicaba kal- Kışmadan itiraf edelim ki bizim âdetlerimizin garib ve çirkin bir nollessi oluyor: kibarlar âlemindeki erkekle aşk erkeği biribirine hiç, hem hiç benzemiyor; aralarındaki fark o kadar büyük ki biri- nin, hiçbir hususta ötekini! andırmaması kabil, Meselâ, akşamleyin, bir şöminenin başında bize hir aşk sözü söylemek için en lâtif dan. Sörün en MU? tavırlarını takman bir erkekte, bir kadınm fstiye. ceği gizli letafetlerder hiçbir! bulunmıyâbilir. Bunun aksine ola: rak çirkin, kabasaba gözüken, kara bir abaya bürünmüş bir adam, da, aşkın ruhuna vâkıf ve biz kadınlar bütün zahiri letafetlerimiz. le mahvolabileceğimiz herhangi bir vasiyette gülünç olmıyacak bir âşık bulunabilir. Görünüşt ile oluşu arasında eararengiz, tam bir uygunluk bulu- Ban bir erkeğe; kimsenin veremediği, kimseden öğrenilemiyen ve ancak kadim sanatkârlar elinden çıkmış heykellerin iffet ve harls birleşmelerinde tecessüm eden letafetle doğmuş, bunu evlilik har yalının en samimi anlarımda gösteren bir erkeğe; eskilerin şiirleri, ne koydukları ve on çıplak zamanında bile ruhlar işin elbisesi var- miş gibi gelen tabilliğin masumiyeti ile bezenmiş bir erkeğe tesadüf etmek,.. benliğimizden kopan ve şüphesiz bütün mısvçyudafın mey- jettiği aberkler âlemirin bir aksi olan bu ideal, Gaston'da bir ha» kikat oleg; o, bütün ağınların hayalini işgal eden bu muazzam meselenin canlı bir cevab. o Ah! kardeşçiğim, aşkın, gençliğin, zekâ- rin, güzelliğin bir aruya gölmeri ne olduğunu bilmiyordum. Gas ton'umun hallerinde asla caliyet yok; onda letafet tabii bir halde, hiçbir gayret göstermesine lüzum olmadan inkişaf ediyor. Ağaçlar arasında eli belime dolanmış, benim elim onun omuzunde, vücudu vücuduma, başı başıma değerek çezdiğimiz zaman adimlarımız ye hareietlerimiz o kadar bir ve o kadar tadlı ki geçtiğimizi gören- ler bizi, ağaçlıklı yolların kumu üzerinde, Homeros'un ölmezleri gi, bi, kayıp giden bir tek insan #arabilirler, Bu abenk arzularımız- da, düşüncelerimizde, sözlerimizde,.. Bazan, geçici bir yağmurdan sonra dalların heniz ıslak, yeşil çemerlerin akşem mığı altmda rarladığı saslte gezmeğe çıkıyor, biribirimiz; hiçbir gey söylemi- Kujlret ve irade sahibi bütün erkekler gibi Gana Iu; ne şişman, ne de gayıf; yekişikir, vücudu müt© v lerinde hem çeviklik, hem meharet yar, hendekleri Ee van hafifliğiyle atlıyor, Her ne vaziyette olursa * olsun sini insiyaki bir surette buluyeriyor; buna, düşüne!” ay yadında olan kimselerde pek nz tesadüf olunur. EPİ” lâde beyaz. Saçları kgazuni kara; boynunun ve am z yazlığı ile şiddetli bir tezat teşkil ediyor, Başı, #0 gend kiler gibi melâlli bir baş, Bıyıklarını uzstti; sit . kaş tel birektırdım ; fakat Favorileri İle sakalını t78$ tık favori ile sakal pek bayağılaştı. birei Talili kadınmişım ki Gaston sefaleti yüztinden, ği ları mahveden pis temaslardan kurtulmuş. Gayet # shhati de demir gibi. Benim için çokiel bir tadkliğ' vi gözleri, heyecan anlarında, yanıp parlıyor. BÜ hihi bütün kuvvetli insanlar gibi o da her gün #Y9İ gününe uymamazlık etmiyor gününe uymamaalı & gti & NA EİSIZ, Kk Er & “& . i ÇE? Vi TV EREL ELİZ v

Bu sayıdan diğer sayfalar: