7 Tr Geçen kısımların hülâsası Hâdise 122) « 1223 yılmda cereyan ct- E mektedir, Üçüncü Mustafa Padişah, Selim hal'edilmiş, Şehzade Mahmut henüz küçük. Devlet ve saltanat teh. likededir. Korkunç bir kasırga günü, padişah Mustafa korkudan dun etmektedir. Sarayın bir başka odasında Selimle Şehzade Mahmat konuşuyorlar. Bir- denbiro bir çığlık duyuluyor. Bir ham- lede koridoru koşan Mahmut, az sonra 5 kollarında genç ve çok güzel bir ka- ç dınla dönüyor. Bu Cevri'dir. Güçlükle , Aayıltılan kadın, korkusunun sebebini bir türlü söylemek istemiyor. Sarayda esrarengiz bir şeyler döndü- ğü muhakkak... Fakat, bu cesur cari- yeyi ürküten nasıl bir vakadır? Selim I ve şehzade Mahmut top sesleriyle İr- Kiliyorlar. Bu sesler, Macar kalesi 1s. tlkametinden gelmektedir. Padişah Selim, perişan bir haldedir. Genç şehzade, ölüm korkusundan sara Pp nöbetleri geçirecek kadar hastadır. Bir aralık odaya Anber isimli bir zen- &i çiriyor ve Relsülküttah Refik efen- diden kâğıt getiriyor. Bu kâğrtta, şeh- BŞ N nin bir ihtilâl başlançıcı olduğunu öğ. a reniyorlar, Şehzade Mahmut pencereden bakar- ken, sarsym bahçesinde bir yeniçeri görüyor. Ağaç arkasma saklanan bu ş yeniçeri, onura bir kâğıt atıyor. Fa- ğ kat bu esnada odanın kapısı hızlı hız vuruluyor. Bu, cariye Cevrinim sesi- i dir. Mahmut kapıyı açıyor. Apansız a» tılan bir hançer, şehzadenin beşınm yanmdan geçiyor. e Bir hamlede koridora fırladı. Bir göl ge gibi loş korldorda kurşun süratiyle kaçanı takip ederken, aklma bunun bir tuzak olması ihtimali geliverdi. Belki şimdi Selimi öldürüyorlardı, Hemen ge- ri döndü ve hançerini çıkarıp kapıda dur- du. Selim hayret içinde Mahmudu sey - rediyordu. Bu apansız hâdise karşısmda iradesini kavbetmiş, diyeceğini şaşirmiş- * ot. Az daha kendi hatesı yüzünden Mah- mudun ölümüne sebeb olacaktı. — Mahmut! dedi. Çocuksun oğlum. Bu alçaklar devşirilmiş bir armud gibi âilihımm altma yatarlar mi sanırsm? Kapıyı kapa, şu mektubu beraberce okuyalım. yazmıştın; söylediklerin de doğru çıktı. yazdım, Mimar hayret edip: tutuyor, Bonra Hive eltim: | İPPPPİHAİBERİN (EDEBİ ROMANLİ Bak sokağındaki kıymetli, güzel, zarif ne varsa hepsi şimdi köşkte, Rembrand'm tablosunu, öyle lâelettayin bir şeymiş gibi, merdivene astık; Hobbems'am tablosu ile Rubers'inki, onun çalış- ma odasmda, karşı karşıya; eltim Maria'nın Madrid'den gönderdiği *izlano tablosu küçük salonda; Felipe'nin seçtiği güzel eşya misa- fir odasmda; burayı mimar pek nefis bir surette süsledi. Köşkte her gey, İnsanı buyran eden hir sadelik içinde, ama yüz bin franga mal olan sadelik yok mu? işte o. Köşk, beton zemine oturtulmuş değirmen taşmdan bir bodrum üzerine kurulduğundan, çiçekler ve fidanlar arkasında kaybolmuş, Hem nefis bir serinlik var, hem de, rütubet yok, havuzunda da bir sürü beyaz kuğu yüzüyor. Rene'ciğim, bu vadi, ölüleri bile kıskandıracak bir sükün, bir sessizlik içinde, Sabahleyin insanı ancak kuşların cıvıltası veya ka- vak ağaçlarını hişirdalan rüzgâr uyandırıyor. Mimar, orman tara- fındaki duvarın temellerini kazarken bir pınar buldu; bunun suyu, tereotları arasmdan, gümüş gibi bir kum üzerinden, havuza doğru akıyor: bilmem buna bir baha biçilebilir mi? bilmem Gaston bu saadeti pek kusursuz bulup tiksinmiyecek, kin bağlamıyacak mı? burada her şey o kadar güzel ki yüreğim titriyor: kurd, yemişin €n iyisine, çiçeğin en güzeline düşer. Ölüm kadar aç gözlü olan o çirkin kara kurd, ormanın en çok iftihar ettiği ağaca dadanmaz mi? görünmez ve kıskanç bir kuvvetin, kusursuz saadetlere musal- Tat olduğunu da zaten biliyorum. Bunu bana kaç yü Geçen gün köşkü gezmeğe gittim; mimarm bütün arzularımı anlamış, her şeyi tam istediğim gibi yapmış olduğunu görünce göz. lerim yaşardı; hesab pasulesmm üzerine: “derhal ödensin,, — Kâlyanız bu parayı vermez, madam, dedi: Üç yüz bin frank Ben, on yedinci asir Şoliyö'lerine yakışır bir tavırla: — Hiç sesini çıkarmadan verir, dedim , — Ama size gösterdiğim bu minnettarlığa bir şart koguyorüm* bu binalardan ve bahçeden kimseye bahsetmiyeceksiniz. Burslarm Haber'in tarihi Romanı: 4 Şehzadem, elin dönmeğe alışmasın. Kanım ve hayatım helâldir sana. Fakat koridorun başında bir ışık ya - np söndü ve bir gölge odalarına doğru derledi, Mahmut, hançerinin kabzasını daha şiddetle sıkmıştı, Gözleri, karanlıkta İ, lerliyen bu gölgeyi seçmek için büyü - müş bir halde nefes slmaktan korka - rak bekliyordu. Belim gözlüğünü taktı ve iğilip dikkat- le baktı, — Bu Cevri, Maksut! Ve haykırdı; — Cevri! — Sultanım. — Nerede kaldın? — Haremde Nezir ağa boş sözlerle bi- zi oyaladı arslanım. — Nezir mi? — Evet, Mahmut Selime, baktı. Cevri etek öptü. — Cevri, biraz önce haremden bir kadınla karşılaşmadın mı? — Hayır.. Ne varki şehzadem, gey mi oldu? — Gel içeri kalfa! Kapıyı kilitlediler. Mahmut bir koltuğa best. Perdeyi delerek arka tahtaya saplanan hançeri çekti. Cevri, Mahmudun elinde parlıyan hançere dehşetle bakıyordu. — Kalfa, bu hançeri tanıyor musun? Cevri sarardı ve sedire çöküverdi. Evet, tanıyordu, hem çok iyi tanıyor. du. Bu, zenci Neririn gevketlâ Saltan Mustafaya takdim ettiği Radoslu cari- yenin züfaf hatırasıydr, Fakat ele ver. mekten no çikerdi sanki! bir kadın kö, peklere leş edilirdi, o kadar. Halbuki bunun sirrmı öğrenmek gerekti, Bu mülâhaza Cevriyi inkâra saptırdı. Mah - mut, alnındaki damar mosmor kabarmış, haykırıyordu: — Söyle kalfa, bu defa çok sevdiğim başımı gövdenden ayırmakta tercddüd etmem. Bu hançer hangi kahpenindir? — Hayatım şevketlilarımmadır. Bana itimad edip bir müddet ruhsat veriniz. Mahmut göğredi: — Kahpe! kellelerimizi hünkir Mus- tafaya takdime hazırlananlardan biri de belki sensin?... Ve saçlarmı yakaladı. Hançeri beyni- ne doğru kaldırdı. Eğer Selim yetişme- seydi bu güzel kadm başı bir balon gi- bi sönüverecekti. — Mahmut, delirdin mi sen? Selim de Mahmuda bir evvel sen diye Çeviren: Bönim ö; işi olmamalıdır. a8 Yazan : Ikimim Cevri, Mahmudun kuvvetli yumruğu İçine sıkışmış, çekilen saçlarının istira- Bı ile kıvranarak, boynu istrilmiş bir yı- lan gibi çırpmıyor, inliyordu: — Mahmudum, yur... Fakat, bana lâ. net etme! — Haydi kalk Cevri, Hayatmı bağış- Tıyorum, Cevri, ayaklarma sarıldı: — Sehzadem, elin dönmeğe alışma. sım. Kanım ve hayatım helâldır sens. Cevri boğulurcasna ağlıyordu. — İstersen yorulma sulanım sen. Ver hançeri bana! Solim, Cevriyi kucaklıyarak sedire aldı. Saşlarmı okşadı: — Mazur gör kalfa, Çocuk demektir Mahmut. Başımızda öyle osrarlı hâdise. ler esiyor ki, kendi kendimizden şüphe deyiz. — Şevketlim, Ben de bir korkulu rü- yaiçreyim, Anlayım ki söyleyeyim, — Tehlike var m: Cevri? — Evet şevketlim. — Çok mu yakm? — Öyle gerek hünkürm. — Neden tahmin ettin, kalfa? — Alemdar Paşa, İstanbula gelmek için şevketlü padişahtan müsaade dile. miş. — Alemdar gelirse ne olur ki? — Şevketlim vlup bitenden bihaber- dir. Devleti allyenin zaafı kemaldedir. Umuru milkiye ve askeriye iğtişaş ve ihtilâl içindedir. Fransızların İmparato- ru Napolyon ile Rusya İmparatoru A, leksandr arasmda, maazallah, Devleti sliyenin mukasemesi tasmim olunmuştur gevketlüm.... Padişah Mustafa, sadedil ve safderun olup haremde sakalmı şunun bunun eli- ns bırakmış... Alemdar, senin sediri sal. tanata gelmeni diler bir sadık kulun, dur. Devleti aliye çoluğile çocuğile ayni dundadır. Sultan Selim, Cevrinin ağzmı bir eliy- le örttü ve: — Sus, Cevri, dedi, peki dediğin ney- #6 öyle hareket ederiz. Cevri, bu söz ve itimattan grmarmış değildi, Çünkü şu sırada ne Selimin, ne Mahmudun akılları selim idi. Hakikaten bu mütevali hâdiseler her ikisini de dar. ma dağmık etmiş bırakmıştı. Cevri dedi ki: — Efendim, artık bana yüz vermeyi. niz! (Devamı Var) sahibinin adını kimse bilmiyecek; paranız derhal ödenecek ama siz de bu şorta uyacağınıza namusunuz Üzerine #Öz verin, denbire ve kimseye söylemeden gidip gelmele- rimin sebebini şimdi anladın mı? o gilzel eşyamı sattığımı zanneği, yorlar; onların nerede olduğunu srtık öğrendin. Benim heaystı- mm böyle değişiyermesinin büyük öebebini kavradın mı? kardeş- çiğim, sevmek büyük bir möşgale; sevmek istiyenin bundan başka Artık para için hiçbir tasam olmıyacak; bayatı kolaylaştındım; ev hanımlığını şöyle bir kero toptan yapayım da bundan sonra her gün ihtiyar Filip'e on dakika emir vermekten baska bir İşim kalmasın dedim. Ben hayatı da, onun tehlikeli dö- nemeç noktalarını da iyice tetkik ettim anladım; bir gün ölüm ba- na çok acı dersler verdi, onlardan istifade etmek İstiyorum, Artık benim bütün işim onun hoşuna gitmek, onu sevmek, bayağı insan- larm pek yeknasak bulacakları bir hayata onların sezemiyeceği bir tenevvü vermek olacak. Gaston'un daha bir şeyden haberi yok. Benim ricam üzerine o da, benim gibi, nüfus kaydını Vi - d'Avre'ye çevirtti; yarın köşke gidiyoruz. Orada çok masrafımız olmiyacak; fakat kendime tuvalet parası olarak nekadar ayırdığımı söyliyecek olursam bana, pek haklı olarak: “Sen çıldırmışsın",, dersin, Ne yapayım? öteki ka. dinlâr nasıl her gün elâlem işin süsleniyorsa ben de her gün onun İçin süsleneeeğim. Köyde tuvaletim için yılda tam yirmi dört bin frank harciyacağım; elbiselerimin en pahahiarı da gündüz giye- Nurullah ATAÇ YI YIZ İL a /Y Yazan: R. Rober Düma —35— Çeviren: Fe Dorote yırtıcı bir hayvan yir sında ne yapacağını şaşıran ceylân gıbi titriyordu. yerl p Birden arkkasmda bir ses işitti, Bir ka. | şismdaki kadının haline dm almanca olarak çağırıyordu: a — Madamt,.. Madam... Dorotenin koluna girdi: e Ema başmı bile çevirmedi. Pariste ta- | | — Demek onu pek çok Ken ge Niçin bu suali goruyor. mıdığı bir kadın yoktu, hitab herhalde dmı teselli etmek ibi başkasına olacaktı, — Madamı... Madara!,. Bemayı terketmeğe Fr vard? | gi Birisi koştu, kolunu bir el tuttu. göre bunun ne faydasi şa —— Onu nani sevmem HSİ yi yi — Madam, beni dinleyiniz. lesiye seviyorum, Beri ri Erna durarak hayretle baktı. Karşı. Bmdaki sarışın genç kadın kendisinden | mi öldürürüm. Yaptığın wi yek ne fstiyordu” sonra esasen başka zl | — Ne istiyorsunuz? sizi tanimiyorum, | Erna, Doroteye fısıldaĞi: e eği Kimsiniz? — Gelip geçn bize bakıyo” — Ben mi? kalbini çaldığınız erkeğin | mamır doğru değil Geli g“ metresiyim! Bir takelyi durdurdular: — Siz deli misiniz? emretti: pd Bu suali lstikfafkâr bir oda ile, meçhul — Bulonya ormanmi- kadınm suratıma fırlatmıştı. Omuzlarını | ft dolaşmız. Me silkti va yürümeğe davrandı. Erna otomebilde gen€ Dorote Şmit onun yolunu kenti: — Hayır, bön deli değilim. Ve sizi ta- niyorum: siz casus Vanda Tipotkasmız! — Ne söylüyorammuz? snsunuz, böyle şeyler söylemeyiniz. Bu sefer Erna genç kadmı kolundan tuttn, Bir könara çekti ve genç kadına dikkatle baktı. Onun için pek zaif bir ha- sım; daha şimdiden ağlamağa hazır 1a- vir okşıyarak, yumuşak, müfÜf ik sordu: — Söyle bana çocuğun # na hareket nedir? Dorote hayretle yan a za saralmiydi. Bir anne Ci yaş saçlarını okşuyor, çi yordu. Saf kızcağıt osapen mubtaçtı, Yanımdaki! kadını" ai valir bir kızcağız... duğunu unuttu. Başı, sakın8 — Elimi bırakın madem, canmar yakı- | #ğtr bir çiçek gibi, Eee” yorsunuz! düştü, p Erna faikiyetini anlamıştı. Dorotenin — Haydi çocuğum, derdini gözlerinin içine bakarak sordu! lat. — Demin ve söylediniz? tokrar edin | O Ve Dorote anlattı: gf $ — Beni affediniz mada i bes olup da yaptığıma simdi rum, Kıskeançie beni ge gün birisine bir mektup yas verdim. Ne söylüyorsunuz? Dani ) ha? ie yazdmız m y — Berline, istihbarat Ne liğine... Madam beni affe e tığımın farkında değildim gs — Sizl affedecek ben di pr bu harektinizle yalnız beni ayı da tehlikeye düşürmüf z » zarken hiç düşünmediniz Wi siz idama mahküm ettiniz. Dorote, Ernaya harab ve bakayım. Dorote afallamıştı. Demin ne söyle - mişti? Yırtıcı bir hayvan karşısında ne Yapacağını şaşıran bir ceylân gibi kor - kudan titriyordu. — Beni bırakın madam, Elimi bra , ken, * $ Erna, genç kadmm elini bıraktı, Doro- to hayran hayran rakibesine baktı: a - man yarabbi, bu kadın ne güzeldi! onu yakından ilk defa görüyordu. Şimdi artık her şeyi anlamıştı; Benua bu kadımi 86- Viyordu, Sevmemesine imkân yoktu, Do- rote bu kadının pınmda bir hiçti, Büyük bir ıstırabin kalbi burkuldu. Gözleri yaşla doldu. Yalvardı: — Madam bilseniz onu ne kadar sevi- | ve onun dizlerine, baygmı “gd yorum. Bilseniz muhakkak bana acırdı « Otomobil ormanda rl nız. Onü bana birakmız madam, Bana | Doroteyi teselliye gelşi. merhamet öğiniz. — Cesaret çocuğum, © / Erna 409 çıkarmadan Doroteye bakı , | nu kurtarırım. ram yordu. Hayatma Renua karışmamış ol- Dorote bir rüyadan saydı şimdi bu ıstırabla alay edrdi, Ra. | idi. Erna tekrar etti: e di kihesinden merhamet dilenmek! bu es-| | — Anlıyor musunuz? Yy kiden Ernanm aklınm alamıyacağı bir | racağım. Bana yardm gi harsketti, Fakat şimdi anlıyor ve kar-! mi? (De > İ İYAZAN:O NİORİE iD'O (BAJLZAK ceklerim değil, O, isterse, bir gömlekle gezsin! or bayatı bir mücadele haline getireceğimi, aşkı devam kendimi mahvedeceğimi sanma: hiçbir hususta wi miyorum, işte o kadar. Benim güzel kadnlığın ne sürer; on üçüncü senenin son günü de, gizli ö günü kadar sevilmek istiyorum. Bu sefer hiçbir iğneli söz söylemiyeceğim, daims ima minnettar görüneceğim; hükmetmek beni telli artık bir esriyo olacağım. Rene'elğim, aşkın biho)© rini Gaston da benim gibi anladıysa dalma bahtiysf dan eminim. Köşkün etrafında tabiat çok güzel açıyor. Mer adımda ön merin manzaralar, uzayıp vie ruha zerk verip en tatlı fikirler uyandırıyor. Ai ila r elimle, kendimi yakacak muhteşem bir ateş mi Şi” gün madam Gaston olacağım. Yarabbi! bir insani > mek acaba sana İsyan mı? gö Simdiye kadar işlerime bakan vekilim, nikâhm0s lecek; yaptıklarımda kanuna uygun olmıyan biçbir Li ğını söyledi, paramı ne yaptığımı görünce de: P — Ben bir müşteri kaybediyorum, dedi, pe Sen de, güzel merslim (sevgili meralim demeğ? miyorum): “bir kız kardeş kaybettim" diyebilirsin Meleğim, bundan sonra mektuplarını ven madam Gaston adresine gönder. Biz her gün “ gönderip aldırtırız. Bizim kim olduğumuzu kam İstemiyorum. Erzakımızı da Paris'den aldırtacığı ye # keslerden gizli olarak yaşıyabileceğimizi umuyoru”” £ ri kendime o İnzivayı hazırladım, orada kimselef Si alma işini de temmuz till takip eden heyecan YyAyf7 Pip bitirdiğim için kimse farkma varmadı. Oralsrd# “eğ df görüldü: ancak onu tanıyorlar, o da bir daha ge y Rene. Bu kelimeyi yararken kalbimde bir acı, be” : duyuyorum; bu da senden ayrıldığıma, Gaston'u V üzüldüğümü göstermez mi? © (Devamı var)