m TEMMUZ — 1938 ii giderken de çantasında Ökarmik karşı- Timi düzelttiği ufak el aynası vel başucundadır. Genç kız um) ir kalmaz aynayı eline alıyor, m bakı Her bakı- İ Yatağ fazla çök. & karın biraz daha çok iyor. nen gelen yaşlar gözle. Bü; > » GE kızâ bakan hastabakıcı, e 1 se baktalar bu suretle maneviyat. İş rüyorlar. Siz de hemşire, vari. ha PDY OrsunUZ demek oluyor. tig İyi böyle hergün aynaya bakarsa bir in ey Tem Şimdi gidip aynayı has- aden alacaksınız, Bundan sonra Bap yEY€ ayna girdiğini katiyen iste- Diğer “emşirelere de — söyley in da Kofuunda ayna ©tle mesul edilecektir. e tereddüt ede ede, sıkıla sıkıla ir i hastaya bildirdi, Sacide aya pe bir tebessüm: RA an e, dedi, aynayı alıp ya ze zaten aynaya bâkacak kalmadı... Ne hale girdiğimi Mimi da anlayabiliyorum. Mn rem e gün ne üşinmekten başka kafa. um fikir yök. o Dıvarları Ür odada yapayalnız olma. dr belki de bu kadar derin ürsit ni fakat yatağının üs. | Sili çaldığı vakit edi sanlar değil; ama, hiçt İka l alev alev yanan bu hastaya Yer, Ba sıcak ve tatlı şefkati o sunam Ylay vü ölümünün Üzerinden uzun Vi iki senedenberi me ağ Sacide yıllarca çalışarak haya- İt Md. Fakat bugün onun için k&. Maç az badanalı daracık odadan ha lünceye kadar, bu odadan ve başka bir şey görmiyerecek, b bulunacak | Doktor düşüncesinde belki (haklıdır: O hergün hastasına iyi olacağımı söylü. yor. Fakat hasta her ayı bakışında bu cümlelerin aldatıcı bir yalandan iba- ret olduğunu anlıyor. Doktor bu son eğlencesi elinden alınan hastanın ne ka dar üzüleceğini hiç düşünmedi. Bu ayna, hastanın hayalini uyandıran, onu hatıralarile, dünya ile birleştiren son oyuncağı idi. Fakat doktor bu nokta. yı nedense anlamak istemedi ve aynasını elinden aldıkları dakikada Sacide düşün dü: “Artık ölüyorum., Şimdi zavallı genç kız ikide birde elle- rine bakıyor, her bakışında parmakları biraz daha uzamış, elleri biraz daha in- celmiş gibi geliyor ona... Belki bu görüş Ah bir kerecik olsun yüzünü ne halde olduğunu ti. edi. Ol- maz dediler. Y afvardı, ağladı, kacık « aynamı bana veriniz, sonra tekrar geri alınız. dedi. Hastabakıcıyı bir türlü razı edemedi. Bir sabah çorbasım içerken k arkasında ufacık bir hayal Kın üzerine eğildi. e Yemeğini bir türlü bitiremedi. Faket bu hayal o kadar kü- çi bozuktu ki hiçbir şey Ooanlamağa imkân yoktu. O vakit Sacidenin aklına bir fikir geldi. Bir hastamın aklma gelebilecek bir fikir. titriyen bir mahpusun yim. Sacidenin pülaaniar kalma bir e vardır. Lângada ufacık bir baliçe sinde iki katlı, dört odalı, eski ahşap bir Evin alt katında gâyet ucuz bir kira mukabilinde fakir bir aile oğuruyor... Bu ailenin yedi yaşındaki oğlu o Ahmedi Sacide ara sıra sever, okşar, ona bir iki bisküvi, biraz şeker, bazan ucuz bir oyun- KİNMAN Muzaffer Esen cak hediye ederdi. Sacide hasta olunca bu fakir karı koca bir ümide düştüler. Gehç kizin kimsesi yoktu, Belki bu evi oğullarına bağışlardı. Onun için Sacide- nin hastalığının ağırlaştığını öğrenince “Ahmedin ab. | , İzin veriniz de ara stra çocukla buraya gelip sizi yok. ıyalım.. Biz gelemezsek çocuk uğrasın. Bilirsiniz ya sizi çok sever. Şİ Ahmet evden aldığı tenbihlere göre hareket eden akıllı bir kukla gibi, dir. Yatağın yanında sar s lu oturuyor.. Sacideni sorduğu suallere cevap veriyordu. Ahmedin bir gelişinde Sacide yemek yi yordu, Yemek tepsisinde iki tane de tu- lumba tatlısı vardı. Tatlıları görünce Ah- met annesile babasının bi rini unuttu. Gözlerini tatlıya dikti, arsiz arsız sırıttı, dilini çıkardı. Ve dudakları. nı yaladı. Sacide bunu görünce Ahmede sordu; “Tatlı ister misin?,, Çocuk cevap Di v tıldı, iki tati İşte Sacide bu cümleden ilham aldı ve bu fikir üzerinde düşündü. o Ertesi gün hemşireye; — Rica ederim hemşire, dedi. Haniya kutular içerisinde (şekerlemeler. a aldır. buraya geldiği vakit kendisine hiçbir şey ikram edemiyorum çok ayıp oluyor. Hemşire bunda hiçbir mhazur görmedi, Peki dedi, O, üzeri kâğıtlarla sarılı olar bisküvi kutuları kapağının beyaz, düz, parlak teneke olduğunu o dü; i Sacidenin bu kapağı ayna olarak kulla- nabileceğini aklından bile geçirmedi. E. ger bunu sezseydi imkânı yok bu işe ra. zı olmazdı. Simdi Sacide ne vakit öleceğini bu za- * vallı aynadan soruyor, bisküvi kutusu saati erce ami üzerinden düşmüyor. işte.. Kapmn önünde tir işitmez derhal kapağı başındaki masa. wn üzerine bırakiveriyor. Şimdi Ahmet her gelişinde, Sacideden beş tane bisküvi alıyor. Ahmet artık hemen hergün hastaneye uğruyorda.. Sacideye çök acıyan he: re de onu bu ço: ken derdi- ni unutur sandı tlere ses merhametli, baz da merhametsiz olur lar. Hemşire Sacidenin elinden aynası. Çocuk hastanın yanında çok az oturu- yor. Afacanın bisküvi yer yemez kaçmak istediği gözlerinden belli. Bir çoduk has, tane odasında tabil s Her tarafına ilâç kokuları sinmiş bir odada uzun 7a- man oturmak kolay bir Iş değildir. Fa- met, tıpkı emir alan bir asker gibi annesinin, babasmın tenbihlerini harfi, barfine tutuyor. Sacide budala bir kız değildir. Ahme- din can sıkıntısını annesi ile babasınn niçir hergün onu buraya gönderdikleri anityor, Hattâ bii defa ço- Art zi gelme, seni is BÜRİDAN > e a ia işa Se ğe demeği düşündü. Fakat eğer küçük gel. yecek olursa belki bisküvi kutusunu len alırlardı. Bu ayna, çök kıymetli a elinden giderse hali ne olur. Sonra bu bisküvi kutusu iyi kalpli bir ayna olsa gerek. Bazan kendisini eskisinden daha iyi, daha toplu gösteriyor. Bir gün Ahmet birdenbire Sacideye sordu: — Abla, kutuda daha ne kadar biskü- vi var? Obura bak hele! Kutudaki bütün bis- küvilerin kendisine (verileceğini bildiği halde gene onların kaç tane olduğunu merak ediyor, — Sacide üşenmeden saydı: — Tamam otuz Ahmet başını eğdi. Derin derin düşü. nüyor gibidir. Sacide dalgın dalgın her ilki kara hülyalarma tekrar almıştı, Ahmedin sesi yeniden Sacideyi dalgmlı Zından uyandırdı. — Abla, otuz bisküvi günde beş tane- den kaç günde biter. — Altı günde., Ahmet “yal,, der gibi kafasını salladı. Tekrar düşündü, sonra: — Abla ne olur, dedi, bana beş bis, küvi az geliyor.. Günde on tane vermez misin? Sacide birdenbire başmı (kaldırdı ve Ahmede baktı. Bu bakış karşısında ço- cuk kıpkırmızı oldu. Sacidenin dudak- larından az aha “niçin,, suali fırlıyacak tı. Fakat kendini tuttu. Bu suali sormak neye yarar? Sacide her şeyi keşletmisti. Demek Ahmede babası “üç gün daha dişi ni sik, üç gün sonra ablan ölecek. Belki son dakikalarında evini sana (bağışlar. demiş olacaktr. O vakit obur çocuğun zih ninden şu sual geçmiş olacaktı; “Ablam üç gün sonra ölürse bisküviler ne olacak.., Sacide dudaklarında acı bir tebessüm, kutuyu Ahmede uzattı: — Al, hepsi senin olsun, Ahmet sevine sevine çıktı. Sacidenin artık aynaya ihtiyacı kalmamıştı. Üç gün sonra gelecek ölümü sükünetle bek. lemek üzere uzandı ve gözlerini kapadı. 129 > ny niştim. Dinlemedi beni.. Be- tini <seydi, şimdi, haşarat yatağında :Yet içinde kalır, istediği kadar al. iş öter, devriyelerle, kumandanlar srlerle eğlenirdi. Ne yaparsın ki N€ gençleri söz dinlemiyorlar .. Sölo, uzun uzun düşündükten Mabeli, sahilin bildiği bir yerine İŞ, bir sandala bindirmiş, ken yi âtlayarak küreklere asılmıştı. İtin; <4 bir kaç dakika sonra Nel ku- A altna varmış bulunuyordu. Bonrg a NM agg Earit dö Bürgony, kulenin son # heyecanla sü niyordu, İm sinin belki bin kere methini Tiç” — zamandanberi, büyücülerden, Dak | satanlardan, ölülerle fala Yay, “dan elde etmiye galıştığı bu tesirini biliyordu. Mani Urağın Şişeyi Büridana verdiği bu atin, abel de şüphe yok icap eden tig YaPtığı, duasını okuduğu için ei at kat artacaktı, Min le tarafından sevileceğine e diy, ye kendisi de delikanlıyı, şim- Biyg “sr sevmediği bir şekilde sev - başlaraışır, den Sok $u dakikada bulunduğu hal. İner, Müteessirdi. Kulenin mahzen Kia *» birinde kapak bulunduğunu Kk İlke Sci sızlıyor ve düşünüyor- ne adaylar, nt da bu aşkın bürmeti- ha, eat Üsrakacağım, Bunlar kim o- Benç v Sisunlar.. Acaba kim bunlar? <mmiyeti yok.. Belki de, ken- lan sadık oldukları söylenen Ba. İki, , Siyle Galile 5 imparatorudur, On- taltif edeceğim! Ya onu.. Artık Merep ye veceği için kendisine vereceğim, Yap ni kabul etmemesine imkân > O saadetime iştirak Biyer, İ ie kafar sevmek sız. 4 bmdan başka bir şey tanımıyan ben, sevilmenin saadetine de kavuşacağım .. Uşak, Büridanın aşk eksirini içip iç- mediğini anlamak için gitmişti. "Tüm bu sızada Mabel bildiği parolayı vererek Lansölo iie birlikte kuleye gir- miş ve nefes nefese merdivene koşmuş. tu. Margarit kendi kendine; — Uşak geliyor, . dedi, Bakalım ne haber getirecek. Eksiri içip içmediğini şimdi öğreneceğim.. ” Koşup kaptyı açtı.. Mabellş yüzyüze geldi.. . — Sen misin? Nasıl! Niçin? Neden böyle ölü gibi sapsarısın?. Mabel güçlükle kekeledi? — Kraliçem, hakikâten Büridan: s£- viyor musun? — Sen pek iyi bilirsin bunu?. — Kraliçem, sana verdiğim şişede zehir vardı. Aşk eksiri değil, müthiş bir zehir vardı. Bir kaç saat içinde öldü- recek bir sehir, Büridan, onu daha içme. di değil mi?. Söyleyiniz! Söyleyiniz kraliçem!,. Daha içmedi değil mi?. Margarit şiddetle Mabeli yana itti ve merdivene doğru bir adım attı . Hayret ve şaşkınlık içinde kalmıştı, Bütün düşüncelerinin, bütün ümitleri - nin böyle birdenbire boşa çıktığını gö” rünce, kalbinde elemden çek bir kin u. yanmıştı. Aşağıya ineceği sırada, yukarı çıkan uşağın ayak seşlerini işitti. Durdu.. Ve Mabelin elini tutarak teessürle &ıktı.. Bir nefeste; di anlayacaksın?. - dedi. — Uşak geldi. Kraliçe şiddetle, uşağın elinde tut- tuğu şişeyi kaptı. Kulakları paralıyan bir kahkahayla: — Boş! - diye bağırdı. Uşak: — içti! - dedi.. — Kimin için? — Yüzü maskesiz adam için. O zaman Büridan şişeyi eline alarak dikkatle muayene etti — Demek benim için ha!.. Acaba beni böyle bir itfa lâyık gören de kim? Uşak çıkıp gitmişti. Büridan Tikörü kokladı ve onun hiç bir koku taşıma” dığını anladı. Arkadaşlarına haktış — Bir likör mü? Hem de yalnız ba: na mahsus.. Bu da ne demek oluyor? Götye cevap verdi: — Bunu her halde sana iyilik etmek istiyen ve senin hapishanede olduğunu öğrenen bi? kadın göndermiş olacak ... dan şişedeki mayil kupasına — O hakle, ben de o meçhul kadının şerefine içeceğim.. Bunun bir ilâç ol madığı da ne malüm. Gotye bir kahkaha salrverdi: — Yahut bir büyüt. Filip ciddi bir tavırla; — İçme Rüridan, » deği, — Sebep). — Çünkü o bir zehirdir!.. Büridan titredi. Fakat derhal kendisini toplayarak — Adam sen de, - dedi. - Neden ze- hir olsun? Zehirse neden yalnız beni ehirlemek istiyorlar da, sizi İstemi" Öldüreceklerse öçümüzü de « Hem bizi, yahut beni öldürmek isteseler geceler, uyu- duğum zamanlar ne. güne duruyor. Hakkımızda gösterilen muamele, Tütf, şu lâtif sofra, şu güzel yataklar, fena - kığumızı istemediklerine delâlet etmez mi? Işiyorum.. Bana böyle bir lütufta bulunan meçhul kadının şerefine içiyo- rum. Hattâ bu kadın. Birdenbire sözünü kesti. Az kaldı j ybdekieneden Me dö rca, gıkıyordu. Neredeyse o olsa da diyecek- ti, Fakat 'gözleri Filibin gözleriyle kar- şılaştı ve sustu. O anda kupayı dudak- larma götürerek bir yudumda içti. Gotye: — Tadı nasi? - diye sordu . Büridan Idamağını çatlatarak; — Surar msm? Enfes.. - dedi. — Bir damla bile bırakmadın?, Büridan: — Çok güzeldi doğrusu. Filip; — Tatsız mıydı, yoksa?, — Maâlesef öyle.. Kahraman Host - larım şu gülünç şeyi unutakm. Şu terbiyesiz uşağın, benimle eğlenmesin- den şüpheleniyorum.. Davamız görü- Türken hâkimlere şikâyet edeceğim. Gotye: — Ha.. Evet! Davamız, doğru.. Bize verileni bu ziyafet.. Bu sırada, uşak yavaşça içeriye gi rerek Büridanın boşalttığı şişeyi alp götürdü, Sonra kapıyı kapattı. Üç arkadaş titrediler. Filip sapsarr kesikdi., Büridan soğuk bir sesle; — Ne diyordun? - diye sordu. Dili dalaşmıya başlıyan Gotye: — Bu siyafet, bir dava ile nihayet. lenecek ve dava da... Asabi bir kahkaha koyuveren Büri- dan: — Asılma ile bitecekl, dedi. Filip; “Büridan, kendisine zehir gönderildiğini biliyor. Onu içmekle de asılmaktan kurtuluyor, Çok hokiperest adam.,, diye düşünüyordü.. Bu meş'um düşünceden kurtulmak için başını salladı : — Doğru... Asılacağız... Sen de be. nimle Gotye arasında bir iğ sallana - cakma?