11 Temmuz 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

11 Temmuz 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

> MATMAZEL ANE Yazan: Ş. Rober Düma —5— Çeviren: F. KK. : -. .. Yirmi bin dolar mı? Böyte sisli © Fon Rogviç kadını görür görmez bir havada gezmekle mi bu parayı kazanacaksınız y ayağa kalkarak yanına gitti — Teşekkür ederim kolonel. Fakat gi- decek olan Brünel değildir. — Tabii, Benua bunu akıl etmez mi hiç! Askeri istihbarat teşkilâtı reisi, arka- daşınım elini hararetle sıktı: — Tedbirli olun yüzbaşı, Taliiniz açik olsun. — Teşekkür ederim. Hürmetlerim. Ertesi günü Benüua otomobille Liyej yolunda ilerliyordu. v Genöral fon Rogviç sabah postasıyla | gidecek evrakı bazalamağı bitirdi. Dos- | yayı kapattı. Zile bastı. İçeriye bir zabit vekili girdi: — Emrodin eksolins! Generalin uzattığı dosyayı alıp dışarı gikli, General bir yaprak cigarası yaka. rak düşünmeye koyuldu. Strammer ne « relerde kalmıştı? Berlinden ayrılalı on gün olmuştu. Haber de yoktu. Telefon çaldı. — Ale! i Telefonun öbür ucunda fon Stramme- rin sesi duyuldu: «— Geldiğim! arz için ekselânsı rahat, siz ettim. — Siz misiniz baron? Telepati gailba! Ben şimdi sizi düşünüyordum. — Emiriniz yerine getirilmiştir ekse- Mrs. Aranılan bulunmuştur. — Bravo Strammer. İknizi de bekli « yorum. Hemen gelin. — Baş üstüne ekselâns, On baş dakika sonra baron fon Stram- Fon Rogviç kadını görür görmez he- men ayağa kalkarak yanma gitti Önün- de eğildi, elini alıp öptü. Ve söylendi: — Pevkalâde! eskisinden daha güzel vo cazibeli! Tebrik ederim, güzelliğiniz senelere muvaflakıyetle meydan oku - yor. Sizi tekrar gördüğüme pek mem - nun oldum. — Ekselâns iltifatiyle beni mahcub ediyor. Ekselinsmız da gençliğini kay. betmemlişler. Fon Rogviç cevab vermedi, Ermaya masasının yanıbaşında bir kolluk göster- di. — Karar verdiniz değil mi? hizmetimize gireceksiniz? — Evet ekselirs. Baron fon Stram « tekrar — Baron. Lütfen yan odayı açım. Fon Strammer, yazıhanerin kapısma giderek içerden sürmeledi. Sonra kapi pervazında elini dolaştırdı ve Ernann uzaktan, farkedemediği bir noktasma bas tı; ayni anda fon Rogviçin masasınm ar- kasındaki duvar yarıldı ve karanlık bir müstati! peyda oldu. — Lütfen elekiriği yakmız baron. Strammer bir butonu çevirdi ve esra- rengiz salonun kaamlığı yerine göz ka- maştırıcı bir ışık kaim oldu. — Lütfen içeri giriniz madam. Orada kimse tarafından rahatsız edilmeden serbestçe konuşabiliriz. Erna ayağa kalktı, peşinde iki olduğu halde içeri girdi. — Aman burssı ne güzel! Modem desenlerle süslü güzel bir kalir, nm üstünde durmuş, etrafına hayretle bakıyordu, Duvarlar çıplaktı, yalnız bir cephedeyso sinema perdesi vardı. — Burasi tıpkı bir #inema studyosu! Krom kaplama çelik borulardan yapıl - miş alti alçak koltuk bir kenara sıralan- muştı. Ortada madenden ve camdan ma- mul kocaman bir masa vardı, Masanın bir konarında abnjuru parlak bir madenden yapılmış masa İâmbası duruyordu. Göneral Ernaya masanın önünde bir yer gösterdi, kendisi de onun karşınma BESİp oturdu. Masa lambasını çekti, Jâm- banm mafsallı sapını kevird, ampulü yaktı. Ayni anda tavandaki ışık söndü, Salonda yalnız masa lâmbazınm verdiği ışık kaldı, Madeni abâjurun projektör aynası gi- bI parlak satlımdan akseden hanım gözleri kamagtı, gnç kadm vücn- dunu biraz geri çekmek istedi. Genera- lin yarı karanlıktan gelen sesi duyuldu: — Rica ederim Erna, güzelliğinizi do- ya doya seyretmeme müsnade ediniz. Sİ, zi çoktan görmemiştim. Harikulâde gü- zelsiniz, Değil mi Strammer? Salonun karanlıkta kalan bir köşesin- de duran baron cevsh verdi: — Sahane bir güzellik ekselâns! — Belki beni şapkasız da görmek is- torsiniz. Erna şapkasını çıkardı, başmı sallıya- ak saçlarmı dağıt, Sonra dirseklerini masanm camına dayıyarak vücudunun Üst kısmını bu işık banyosuna terketti, zabit | Bir elgara yakmıştı, dumanı masa lâm bosmın abajuruna doğru üflüyor, abaju- mer vaziyeti anlattı. Biraz nazlandım a- | Fün üst kısmından bir baca tütermiş gi- Ma... — Teşekkür ederim “Matmazel şey- tan”... Şimdi artık eiddi işlerden bahse- debiliriz. Strammere döndü: bi dumanların çıkışını seyrediyordu. Bir müddet konuşulmadı. Sonra ge - neralin sesi duyuldu: — Şimdi çalışalım. Eran fon Strammerin sesini ve tavr AİBERİNİ EDEBİ 7 İROMİANI! İth Bahçenin tâ bir ucunda Don Felipe ile konuşmak, ona #waller ışıkla Er-. ni taklid edip hazir ol vaziyetini alarak cevab verdi; — Baş üstüne ekselâns! General ona veziyeti, yapscağı vazife. yi, işin ökemmiyotini ve mutlaka muvaf- fak olmak lâemmgeldiğini urun utadıya anlattı. Sözlerinin sonunda ilâve etti: — İyi anladmız değil mi Erna? Generali hiç sas çıkarmadan dinlemiş olan casus kadm cevab verdi! — Evet ekselâns, Hulâsa edeyim: sır- rt düşmanca bilinen evrakm üç kopyası vardı. Bunlardan hangisinin ve kim ta- rafından düşmana verildiğini anlamağa çalışacağım, — Evet, — Şu halde hu üç kopya evrak Üze- rindeki dosya numarslarını bilmem lâ. zim. — Doğru. Bunu düşündük Erna... Dosya numaralarını bizsat ben şu köğir da kopya ettim. Veygelman dosyasının numarası K, F. D. 23241, devlet reisindeki dosyanm nu- marasi K. F. D, 23242, harbiye nazırın. daki dosyanm O numarasıysa K.F. D. 23243 dür. General, genç Kadma küçük bir kâğıt parçası uzattı; — Kaybetmemeğe bilhassa dikkat e- din, Genç kadın kâğıdı birkaç defa yavaş yavaş okudu. Sonra zihninden bir ders tekrar eder gibi gözlerini knpayıp bir müddet düşündü ve kâğıdı generale u. sattı: — Teşekkür ederim ekselâns. Not et- tim. Numaraları artık ezbere biliyorum. —Özerime seni 66 vereerk evrak tası- ma!,, bizim mesleğin kaldelerinden birl değil mi ekselins; mesleği unutmadığı. m görüyörsunuz. (Devomi var) ANAK Ağ — Ne? Bunların o gümrüğü bu kadar fazla mı? O halde bana sakin bir yer içeyim! — İngiliz karikatürü — EZE X KARE AZ V7 sia Lokantada, bizden başka dört müşte- ri daha vardı. Bunların ikisi gayet şık giyinmiş, çok saçlı ve güzel yüzlü in- in yanında oturmuşlardı. Et- rafla meşgul olmuyorları kâinatın mus ammasını hal ile uğraşan filezsflar gibi, derin bahisler üzerinde kafa yoruyor- Tardı. Onların bu hali alâkamı çekti.. Belli etmeden, şöyle göz ucuyla hareketle rini dikize başladım: Aldanmamıştım, en derin fikir münakaşası esnasında, bir fırsat bulup, ikisi birden yan gözle bizi tetkix ediyorlardı. Öbür iki müşteriye gelince, bunlar, ötekiler gibi çekingen insanlar değildi. Onlar gibi, bizi hırsızlama tetkik etmi- yorlar, dikkatli dikkatli bakıyorlardı. Bünlardan biri çakır gözlü, kara bıyık- lr yaşlıca bir adamdı. Öbürü çok genç- ti. Halinden pek çevik, kuvvetli bir &- dam olduğu anlaşılıyordu. Yaşlı adam gözlerini benden ayırmı» yor, Sağlamgözle ne konuştuğumu işi- debilmek için kulak misaliti bile olu- yordu. Bir aralık lokantacı dedi ki; — Merâkımı affedersiniz amma, böy- le sisli ve berbat bir havada dağ başla” rma çıkma iza şaştım doğrusul., Omuzlarımı kaldırarak cevap ver. dim: — Bunda şaşâcak bir şey yok.. Böy- İe havaya bayılırım.. Arkadaşım da be- nim gibidir, Yaz ortasında puslu bava- nın ne sarati ölür ki?“Yaytala” Era? man böyle değil rbidir?. Hem de insan yirmi bin dolar Kazanacak olduktan sonrar rütubetin ehemmiyeti olur mu?, — Yirmi bin dolar mı? Böyle sisli bir havada gezmekle mi bu parayı kâ- zanacaksınız?. — Evet, bunda şaşılacak ne var san- kii. Ben hususi hayatımı her rast gel- diğim adama anlatmam amma, sizi ilk görüşte sevdim.. Mert bir insana ben- ziyorsunuz. Bunün için sisli dağ tepe- lerinde gezmeğe çıkışımızın sebebini size söyliyeceğim. Lokantacı yüzlime baktı, Bu bakışla” rmun içinde hayretten ziyade, emniyet» sizlik, sözlerime inanmamakla alevle- nen bir ışık vardı, Fakat bunu belli et- memek için: — Doğrusu, dedi, merak içindeyim, Öğrenmeği pek istiyorum.. — Biz Koloradoluyuz.. Geçen akşam müzikholde eğlenirken, söz döndü do- laştı, dağlarda yol kesen, adam soyan, İONORE -DOÜİ IB insan öldüren eşkeyalara intikal Bazi arkadaşlar, bilhassa bu dağ eşkiya ile dolu olduğunu söyledi. cesur, gözü pek ve atılgan ağam bile buralarda atla gezmek cesal gösteremiyecekleri iddiasında bulur lar da oldu, Ne kadar güldük, değil ” Pol?, ç Sağlamgöz, yeni adiyle Pol, süre. bir kahkaha savurduktan sonra be tasdik etti; — Pek doğru! O kadar güldük ki kaldı kasıklarımız çathyacaktı! Biz tehlikeli yerlerde gezdik, ne korkt dağlar aştık! Buranın da lâfı mı O Ben sözüme devam ettim; — Bunun üzerine, bizde bural atla dolaşacağımızı iddia ettik. bin dolara bahse tutuştuk.. miz yolları onlar seçtiler. Şimdiye W dar yolculuğumuz pek yolunda gidi yor. Burada iki gün kalmak istiyorü Nasıl, bahsimizi kazanacak, yirmi doları alabilecek miyiz?, Con Erbert cevap verdi: — Sizi temin ederim ki, bahsi Kı nacaksınız. Çünkü, soygunculuk, ada” öldürmek, eşkıya rivayetleri kocak”! masallarından başka bir şey değildi — Ben de bu fikirdeyim. Mem il timize re kadar çabtk dönersek, biri! için o katlar iyi. Çünkü, oraya vardığı. mız gün paraları tıkır tıkır alacağığ | Con Erebrt sordu: — Şeytan kulağına kurşun, olaca şey değil al, Şayet başınıza bir feldkfi Feniser.. > Geçi Me e Soğukkanlılıkla cevap verdim: Ğ — O zaman bahsi kaybetmiş olu Varislerimiz yirmi bin doları öder. Con Erbertle konuşurken, kara yıklı müşteri ile arkadaşı, oturdukla yerden kalkarak bana doğru yürümej başladılar, Kara biyıklı gdimim bir pantalonunun cebinde olduğu halde nümde durdu, dikdik yüzüme bakı başladı. Buna bir mâna veremedim. fena halde sıkıldı. Sinirlerdim, tu gım, bildiğim, bir insan değildi. Ö rümde bir kere olsun yüzünü görme miştim.. : Benden ne istiyordu bu adam?. Niçin karşıma gelip durmuştu?. Bunu anlamak Jâzımdı., Sabırsızlı la sordum: i — Karşımda ne dikildin böyle? şey mi istiyorsun? Bir hâkim gibi âmirane sordu : (Devamı W YATA — Nekadar çirkin olursa olsun, o çirkinlik benim heoşumü — sormak, onun duvarda olduğunu bildiğin halde geceyi balkonda ge. © girmen gerçi bir ikliyatsızlık ama bunun için seni aytblamıyorum; © fakat, çocukçağızım, sen bayatia oynuyorsun, hayat da seninle oy- © nar âlyo korkuyorum. Tecrübem bana, senin saadetin İçin bazi ö- © Güder hatırlatıyor ama cesaret edemiyorum; fakat, bu Ücra vadi- © hin bir köşesinden sana şünu tekrar etmeğe müsaade et: nikâh, © tevelekül ve sadakat üzerine kurtlur, ancak onlarla yaşar! görüyo- rum ki bütün o icad ettiğin tecrübelere, denemelere, bütün işve- Pe lerine ve görüp anladıklarma rağmen sen de tıpkı benim gibi ev- —— Jeneceksin. Arsuyu genişletmek, uçurumu biraz daba derinleştirir, © işte o kadar. 5 © — Baron dö Makumer'i görüp onunla birkaç sanat konuşmağı pek © isterdim, çünkü senin hayatta bahtiyar olmanı temenni ediyorum. Luiz dö Makumer'den Keno dö VEstorad'a Mart 1825 Felipe, arnemle babarım tasavvurlarına bir Arab cömerdiiği ile © uyup benim servetime el süzmeden nikâh mukavelenamesine onu — aldığını yazdırdığından düees'in, bana karşt muamelesi eskisinden © de iyileşti. Bana küçük şeytan, gözü açık kız gibi şeyler söylüyor, diğ söz ultında öt kalmarmışım. Nikâhımdan bir gün evvel: © — Anneciğim, dedi kiki, en saf, menfaat biasinden skn hep diplomatlık, kurnazlık, me. »niyorsumuz, Siz beni gözü açık bir kız-sanmak lütlun- «da bulunuyorsunuz ama ben hiçde öyle değilim, Poynuma sn sinımdan öptü: i — Bon #eni bilmez miyim” dedi; manastıra dönüp rahibe olma. “ğa, kaz kalmağa razı olmadm; asil ve güzel bir Şoliyö olduğun için babanın hanedanın: bir kat daha yükseltmek lâzımgeldiğini anla, Nurullah ATAÇ ül dm. (Ah! Rene, bilsen bu sözlerde nekadar dalkavukluk vardı! an- nom bunları, duc yanımızda, bizi dinlediği için söylüyordu.) Bütün bir kış sanı baktım, hor kadrile karışıp herkesleni gözden geçirdin, buzünkü Fransa'da kim var, kim yoksa tâ ciğerini okudun. Sonra da kalktın, seni evinin tam hanımı edecek biricik İepanyolu bulup çıkardın. Tullia ağabeyine ne ediyorsa son de ona onu Citin, Babam: ( Çeviren: — Ablamın manastırı ne mektepmiş! dedi. Babama öyle bir baktım ki, hemen susuverdi; sonra düşene dö. nüp: — Madam, dedini, ben nişininm Felipe dö Sorla'yı ruhumun bütün kudretiyle seviyorum. Bu aşkı ilk #amanlarda hiç istemedim, söndürmeğe çalıştım; fakat baron dö Makumer'in benimkine Jâyık bir ruhu, benimkilere uygun hislerle çarpan ince, âlicenab, sadık ve vefakâr bir kalbi olduğunu görünce köndimi o aşka bırakmak. tan çekiamedim. Annem sözümü keserek: — Amâ kızımı, dedi, o kadar çirkin ki... j yor, dedim. Babam: — Armand, dedi, tendemki onu seviyorsun ve mademki gönlüne de hâkim olabiliyorsun, saadetini tehlikeye atmamsi” Bir kadının bahtiyar olup olmamasında da İzdivacm ilk gün çok büyük tesiri vardır... Annem: — Hem ilk günlerinin, dedi, hem do bilhassa ük gecelerin ,Sonra babama bakarak ilâve etti: — Siz bizi biraz birakir mismuız, mösyö? Babam çıktıktan sonra da kulağıma iğilip; — Yavrucağım, dadi, üç güne kadar kocaya varıyorsun. B” 4 kım burjua ailelerinde olduğu gibi ağlaşmalar bize yakışımıZ ben de şimdiden sana, her ananın kızına söylemesi lâzımgelek leri söylemeliyim. Sevdiğin bir adama vartyorsun, O halde D* na acımam doğru olur, ne de kendi baliimden şikâyet etmenk'j nirle ancak bir senedir beraber yaşıyoruz; gerçi bu müddet “e sevme işin kâfi geldi ama senden ayrılıyorum diye İki gi i çeşme ağlamam için kâfi değildir. Senin zekân, güzelliğinde? g üstün çıktı; doğrusu benim analık gururumu okşedmn; hayırlı “Ö vilecek bi? evlât olduğunu da gösterdin. Gülüyor musun? “© “Çok yazık ki ana İle kızın iyi geçinmiş olmalarına rağmef defa iki kadın, ka çıkarırlar, Ben sonin bahli rim. Bunur için İyi dinle beni. Senin simdi duyduğun aşk Hİ Şük kız aşktı, bir erkoğe bağlanmak Üzere doğan bütün kac tabii olarak duydukları aşi fakat yavrucuğum, bu yeryÜ bizim içla bir tek erkek vardar, ili tane deği! bütün katyimizif ge Iuğumuz erkek de, gok yazık ki dalma vardığımız. i sanarak vardığımız adam değildir. i (Devamı var

Bu sayıdan diğer sayfalar: