5 Temmuz 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| i | | —— 7 5 TEMMUZ — 1938 Se e— n DS deraradade geee ee S SERİRİY GN — Ön frank, mösyö, bu çok iyi bir köpektir. — «« evet, hakkınız var.. Fanor artık ihtiyarladı. Ben daha küçücük bir ço- Cuktum, onu babama hediye ettiler .. Yedi, sekiz sene olüyor. Fakat Fanoru ihtiyarladı diye satmıyoruz. Babam iş- Siz kaldı, ev kirasını veremedik.. Hattâ aç kaldığımız günler de oluyor. Bu sa- bah babam beni çağırdı: “Çarşıya git, Fanoru sat,, dedi. Birisi Fanoru alırsa evden bir boğaz eksilmiş olacak, ve | Bötüreceğim bir kaç para ile evde an- hem ve kardeşlerim bayram edecek- ler., v« Hayır madam, Fanor hiç kimseyi Isırmaz, Çocuklarla çok iyi geçinir .. Oturduğumuz evde kapıcının minimini kızından tutunüz da, altıncı kattaki delikanlı marangoza kadar herkes cna bayilır. “Annem çarşıya giderken kü- Şük kardeşimi Fanora emanet eder. O Vakit eğer yazsa Fanor pencerenin 5- hüne dikilir. Kardeşim sokağa bakmak isteyip te düşmesin diye.. Kışsa soba - hin kenarında dolaşır; kardeşim bir ye- rTini yakmasın diye... '« Şuracıkta tüyleri dökülmüş mü, diyorsunüz.. Hayır madam.. Bu tüy- ler hastalık yüzünden dökülmedi; bu bir yanıktır.. Bir kış günü Fanor, ka- Ptcr odasında yatıyordu. Kapıcının iki buçuk yaşındaki kızı yalnızdı. Yavru, Ocaktaki ateşi tutmak istiyordu. Köpek Zcağız yanmasın diye ocağın önünde Yuvarlandı, kendini yakıncıya kadar... a Fanor, bu şişman kadın seni al- Saydı, çok memnun olurdum. Muhak- ak ki onun evinde iyi yemekler bu- lurdun.. Ve sanırım ki seni çek dövr Mezdi, *« Niçin ağlıvorsun Fanor?.. Bana bak, ben ağlamıyorum. Vakıa elimi a- Ta sıra yüzüme götürüyorum, fakat bu, Böz yaşlarımı silmek için değil, sadece bir dalgınlık... . *« Görüyorsun ya Fanor, burada sa- t'_hğa çıkarılan köpek yalnız sen değil- Sin, bütün köpekler satılacak.. Hayat öyle yavrum.. Bu 'dünyada her şey Sahibini değiştirir. e— 69 ** On frank mösyö, bu çok iyi bir köpektir.. »« İnsanlar güzellikten anlamıyor - lar, Fanor.. Eğer anlasalardı seni gör- dükten sonra dudak büküp “bu köpek hiçte güzel değil., demezlerdi. Bu adamla: hayatı bilmiyorlar, iyili- ğin güzellikten üstün olduğunun far- kında değiller.. Onlara Aacıyorum Fa- nor... »» Bu adamlar aldanıyor, sen çirkin değilsin Fanor, çirkin olsaydın çocuk- lar seni sevmezler, senden korkarlar- dı.... Halbuki senden korkmuyorlar ... Arkandan geliyorlar: Seninle oynuyor- lar, sırtına tırmanıyorlar, kuyruğunu çekiyorlar.. Hatırlryorsun — değil mi, Fanor? Ben çocukken beraber mektebe giderdik, beni kapıya kadar götürür, azat saatini hiç unutmazdın. Bütün ta- lebeler seni tanırlar ve seni görür gör- mez el çırparak bağrırlardı: Fanor, buraya gel, Fanor.., Bazan seni peşlerine takmak isterler- di, fakat sen hiç kımıldamaz, yanım- dan ayrılmazdın. Yalnız ağlayarak gi- den bir küçük mektepli görür görmez benden ayrılır, ona sürünerek kederi içinde yapayalnız olmadığını gösterme- ge çalışırdın.. Çocuklar sana “Fanor bugün bir a- ferin aldık,, dedikleri vakit sevinir, kuyruğunu sallardın.. Birisi: “Bugün ceza aldım,, derse başırır çevirir, sura- tını asardın.. «, Ön frank mösyö, daha aşağı ol - maz. « Ve bir defa sokaktan bir araba geçiyordu. Beygiri yorgundu, yürümek istemiyor, arabacı boyuna hayvanı kamçılıyordu. Hayvanın sırtına her kamçı inişinde sen ağlar gibi havlıyor- dun.. Sonra dönüyor, azarIryan bir ba- kışla arabacıya bakıyordun.. Arabacı galiba bu bakışlardan utandı, kamçiyi BÜRİDAN * Çocuk ve köpek bir kenara fırlattı've “bu mel'un hay - van yürümiyecek,, diyerek kaldırım üzerine çöktü. O vakit sen yavaş ya- vaş arabacıya yaklaştın, ellerini yala - dın. O hâlâ öfkeliydi, kımıldanıyor, küfrediyor, seni itiyordu. Aradan biraz vakit geçti, dinlenen beygir kendi ken dine yürümeğe başladı. Arabacı gülü - yor, sen de sıçrıya sıçrıya beygirin ar- kasından koşuyordun.. « On frank madam.. On frank mat- mazti . .» İşittin değil mi Faner?. Bu terte- miz giyinmiş kız bizi görünce nasıl su- ratını ekşitti. “Çocuk ta köpeği kadar çirkin..,, dedi. Doğru söyledi Fanor... Ben — bunu sana söylemek istemiyordum.. Biz iki- miz de güzel değiliz.. Bunu öteki in- sanlara, öteki köpeklere bakınca anlı- yorum. Bu bizim kabahatimiz değil.. Herkes | güzel ölamıyor.. İnsan güzel olmayın- ca iyi olmağa çalışmalı. Birisi bana çirkin deyince cevap vermiyor, güler gibi yapıyorum. Sen de çirkin olduğu- nu işidince ayağını kaldırarak ayni şe- yi yapmak istiyorsun.. Biz, bize çirkin diyenlere kızmıyoruz, iyi kalbli olama- dıkları için onlara acıyoruz, öyle de- ğil mi?. « İster güzel clalım, ister çirkin.. Biz biribirimizi çok seviyoruz. Pazartesi günü, sabahleyin, ben de evden ayrılı- yorum Fanor... Beni bir tüccarın yanı- na çırak diye veriyorlar. Bu adam ba- na sabahtan akşama kadar paket taşı- tacak.. Elimde paketler, sabahtan ak- şama kadar bütün Parisi dolaşacağım.. Bir gün belki yolda karşılaşırız. Bel- ki seni de bir satıcı satın alır da araba- Meyhane sahibi, şapkasını elinde tu- tarak müşterilerini kapıda karşıladı. Büridan : — İşte dünkü gibi sana yepyeni bir gümüş Ekü, - dedi - Gene dünkü gibi senden ne yiyecek, ne de içecek isteye- gidip Yatacak ve bizi burada yalnız bıraka - ceğiz.. Fakat gene dünkü gibi caksın!.. Meyhaneci cevap yerine hürmetle sa- lâm verdi. .İçinde üç masa ile bir kaç tahta iskemle bulunan meyhaneyi ay- dınlatan isli meş'aleyi yenileyerek sa- Vuşup gitti. Rike Odriyo sepetten nevaleyi çı- karmıya başlamıştı. Bu, fırında kızar - tılmış bir Kartata budu, şişte kizartıl- Mış bir kaç, domuz eti, ıskarada kızar- tılmış domuz sucukları ve Eprane şara- biyle lolü büyükçe bir tulumdan iba - rettti.. — Bu kadar yiyecek olduktan sonra, BŞRU devriyeleri viz gelir. Hattâ mös- Y6 Sen Jorj bayrak açarak yirmi asker- le kuşatsa gene hükmü yok.. Büridan teneke bardakları doldur - içmiye du. Üç arkada başladılar. Lansölo Bigs ken kapıda nöbet bekliyordu. $ oturup, yeyip Seslerden, gülüşlerden, bardak şakır- 5 işidilmiyen î-yhaneye az sonra bir süküt, sonra d Zar sesleri yayıldı. Giyon Burraskla © zar öyünü oynuyorlardı. - Uzaktan işidilen bir saatin çanı on tılarından başka bir şey . Rike Odriy biri vurdu, B.. : Hi » Üridan masanın üzerine elini uzata- ;—i Vakit geldi, arkadaşlar, -dedi , cîon zarları sakladı. Bacakları bo- D Iarlfafı üzün kılcını çekti. Rike Büz “'? gibi yaptı. Bü vaziyetlerinde 0$ kraliyi Üü li Yie Galile imparatoru dehşet- Yun Tünüyorlardı. — * - * tmrediyorsun! - dediler, Tn, onlar yemek yerler- rise dönceğiz. Gelirse.. yorsun!. , Bir kaç kişiyle gelirse kırsınız.. can sağlığı. limi yakıyor. kimnız. na: sabırsızlıkla titriyordu . lamıştı.. yarısı köprü indirilebilirdi. yatla ilerlediği görüldü. onlara doğru ilerledi. — Dünkü gibi.. Ben Port Opentt'in yakınında bekliyeceğim. Herif ya gele- cek, ya gelmiyecek. Gelmezse sabaha kadar burada kalacak, gündüz de Pa- di.. Ayni zamanda genç kız, kalbine bi- raz teselli serpen bu meçhul kadına doğru ilerliyordu. Margarit titriyordu. Bü genç kızı, kızını Marinyiden ne kadar istemiş ve onun için ne kadar göz yaşı dökmüştü. Margarit kollarını kızma doğru uzatır gibi oldu. İçinden: — Ben senin annenim!. dedi. bu söz dudaklarından fırlayamadı, Ona doğru uzatılan kolları yanıma düştü... Sonra onun güzel olduğunu kendisin - kdlen çok daha güzel ,çok daha taze olduğunu hatırlıyarak kıskançlık duy. — Mantık tahsil etmiş gibi konuşu- — Mantığın mimini tahsil etmiş de- ğilim.. Söyleyeceğime gelelim. Gelir- se yapılacak iki şey var: Ya yalnız ge- lecek, yahut bir kaç kişiyle birlikte.. ben “Bazoş!.. Galile!,, diye bağıracağım. Siz/ yanın - dakilere hücum eder onu 'bana bıra - — Mükemmel bir pusu! Daha iyisi — Haydi bakalım Galile.. Kılıcım e- Büridan kulübeden çıkarken: — Allaha ısmarladık arkadaşlar . .. - dedi. - Bağırmazsam rahatınıza Bigornun yanından geçerken de o- — Sen de yerine! , dedi. Büridan surlara yaklaştı. Kapının ya- kınında alçak dallı büyük bir meşe 3- ğgacının altına gizlendi. Kıpırdamadat gece yarısına kadar bekledi. Delikanlı Nihayet yüzü güldü. Beklediği ada- mı göremeyince üzülerek meyhaneye dönmek üzere bulunduğu bir sırada müteharrik köprünün zincirleri kımıl- dadı. Karanlıkta kulakları tırmalayan bir gıcırtı işidildi. Köprü inmiye baş- Gözleri ateş saçan Büridan ; — Odur! - diye mırıldandı. Valuvadan başka kimin için Bir kaç dakika sonra üç atlının ihti- Büridan saklandığı yerden çıkarak Leon Frapiye sına koşar, sokakta biribirimizle karşı- laşınca yan yana yürürüz, olmaz mı? Belki patronlarımız insaflı adamlar çıkar da bizi dövmezler. Yahut ara sıra haklı olarak dayak yeriz.. Buna kızma- mak lâzım.. Fakat ya haksız yere, ya - hut hiç yoktan bize dayak atarlarsa.... Dayak yemek, dövüşmek çok acı şey. Sen de bu fikirdesin değil mi?. Bilir- sin ya, perşembe günleri mahallemizin çocukları sopalarla, tahta kılıçlarla mu harebe oynarlardı. O vakit sana sorar- lardı: “Fanor, hangi taraftansın, Rus- larla mısın, Japonlarla mı?.,, Sen dilini çıkara çıkara bir taraftan öte tarafa koşardın.. Sen hepisiyle beraberdin, Hem Ruslarla, hem de Japonlarla... Çocuklar bzilya oynarken bayılır, oyun- cunların yanından ayrılmazdın.. « Fakat bilirsin ya Fancr bir defa sen de ısırdın, Ev sahibi, para vermiyen kiracılardan birisini çıkarmak, eşyasını sokağa atmak istiyordu. Kiracı yalva - riyor, ev sahibi aldırış bile etmiyordu.. Sen o vakit dayanamamış, ev sahibini ısırmıştım.. « Sen benim gibisin, bir defa da ben dövüşmüştüm. On iki çocuk, yıkık ve ankaz arasında gizlenen farenin çıkı- şını bekliyor, ellerinde koca taşlar, onu öldürmeğe hazırlanıyordu. En büyük- leri, elindeki taşı hayvanın başına ata- caktı.. Onu ittim. Fare kurtuldu. Her- kes üzerime çullandı. Bet dayak ye- dim... . .« Belki bir gün gelir, zengin olurum. O vakit seni tekrar satın alırrm. Sern de saadetin ne olduğunu — öğenirsin. İnsan zengin olunca her sabah kahvaltı eder. Ve günde üç defa sofraya otüurur. O vakit seninle yanyana ayni masa Ü- zerinde yemek yeriz. »»On frank mösyö, bbu çok iyi bir kö pektir.. Bakınız bir kere.. Köpekler de BÜRİDAN gözlerinide okunur.. Bu gözler, size bu hayvanın sahibi uğrunda ölmeğe ha- zır olduğunu söylemiyor mu?. Evet. .Çok iyi bir bekçidir büu kö- pek.. Sonra bir insan gibi anlayışlıdır | da... Demek onu alıryorsunuz öyle mi? Siz çok kurnaz bir adamsınız doğrusu.. Bu köpeğin bir eşi daha bulunamıyacağını çabuk anladınız. e. Evet, tasmasına bir ip bağlama- dan onu götüremezsiniz. Sonra size ad- resimizi de vereyim. Belki hayvan ka- çar da bize gelir. Yalnız sizden bir mü- saade isteyeceğim. Siz de bana adresi- nizi veriniz. Arasıra evinize gelip Fa- noru göreyim.. . Evet mi? Oh çok teşekkür ederim., Onu hemen alrp gidiyor musunuz? Ne diyebilirim.. Madem ki parayı verdi - niz, Onu götürmek hakkınızdır. Size son bir ricam var. Fanorun hiç bir kötü huyu yoktur. Şayet bir ter - biyesizlik ederse bilmeden, düşünme -« | den yapmıştır. Yalvarırım size, ona da- yak atmayınız.. Yalnız yaptığı şeyin iyi olmadığını söyliyeyiniz. O bunu anlar, ve bir daha yapmaz. Niçin mi eğiliyorum.. şey.. Bir defa bakmak istiyorum.. Acaba ipi iyi bağladım mı diye,.. Çabuk, Fanor, haydi kucaklaşalım. Çeviren; Muzaffer ESEN tasmasına SAKTERT KIT l Doklor Hafız Cemal LOKMAN HEKİM Dahiliye Mütehassısı Pazardan başka günlerde öğleden sonra saaât (2,5 tan 6 ya) kadar İstanbuda Divanyounda (104) nu- maralı husuüsi kabinesnde hastalarını kabul der. Salır, cumartesi günleri sabah “9,5 — 12,, saatleri hakiki fukaraya mahsustur. Muayenehane ve ev telefonu: 22398, .B7 Öi e ba- gece tr rinden yaşlar akttacak kadar içli bir <sesle ilâve etti; — Sakın kızım, benden korkma,, lde. ” Mirtiy: — Siz madam, dedi.. Çok iyi kalbli bir kadına benziyorsunuz. Bana babam- dan haber mi getirdiniz ?.. Kimbilir ne kadar ağlamış ve ne kadar üzülmüştür. Görüyorsunuz ya bu halimde kendimi değil, babamı düşünüyorum., Margarit: — Babanızı tanımtyorum ! - dedi. Mirtiy başımı eğerek iki adım geri çekildi. Kraliçe devam etti: — Büraya getirilen her görmiye gelirim.. Sizi de bu münase - batle ziyaret etmek, size biraz teselli vermek istedim. — Teşekkür ederim, eksik olmayınız madam! . — Sizi neden Tample koydular kı - zım., Bana yalnız babanızdan bahsetti- niz şacaba anneniz ağlamamış mıdır?. — ÂAnnem yok madam! Doğmamdan bir gün sonra vefat etmiş.. Bugüne ka- dar annemi görmediğim, annemi tanı - madığım için çok üzülüyordum. kat bugün hiç te böyle düşünmüyorum. İyi ki sağ değil.. Yoksa kimbilir o da babam gibi ne kadar mütecssir olacak- Fakat mahpusu Fa- du. Margaritin içinden bir ürperme geç- ti. Dudaklarını ısırdı. Mirtiy devam e- diyordu : — Beni buraya niçin getirdiklerini bilmiyorum, madam, Biz, Tamplin ya- kınındaki Güllü bahçede otururuz. Bu kaleye baktıkça, içime daima ürperme gelirdi. Sanki başıma getireceğini bili- yormuşum gibi... Affediniz beni dam. Size hislerimden bahsetmiye baş- ladım. Evet buraya bir gün bir çok a- dam geldi. Beni yakalayıp buraya ge- tirdiler. Babam evde değildi. Seneler - denberi zaten bu evde Jiyon adındaki ihtiyar kadınla birlikte oturuyorduk, Babam Flandr memleketlerini dolaşır, Oralarda halı alır, satardı. Adı Metr Klod Leskodur. Söylediğim gibi, ben, o ihtiyar kadımla heraber ekseriya yal- nız oturur, geceleri de babama dua et- mekle vakit geçirirdim. Ben ne fenalık yapabilirim ki... mâa- Margarit sesine metanet vermeğe ça- lışarak: — Sizin büyücü olduğunuzu söylü - yorlar! Deli. — Ben nasıl büyücü olabilirim ma- dam!.. Mirtiy ağlamağa başladı. O kadar sa- rarmıştı o kadar meyustu ki böyle gü- zel bir kızım böyle bir yerde bulunması- na herkes müteessir olurdu. Margarit kalbinin titrediğini hissediyordu. İçin- de bir annelik ışığı parladı, İki adım ilerledi. Genç kızı kucakladı: — Ağlama yavrum, - dedi. - Ben seni ölümden kurtarabilirim. Seni- der- hal bu korkunç yerden çıkarabilirim. Mirtiy sevincinden ne yapacağını bil miyerek bu iyi kalbli kadını Hinliyor.. Kendisine saadeti pek yakım görüyor - a Ellerini bitiştirdi: — Allahım, dedi. Babacağım, artık ağlamıyacaksın!. -Büridan ölümümü görerek üzülmiyeceksin! « . b İT İA e Y el

Bu sayıdan diğer sayfalar: