Yazan: Gerald Kelton Çeviren: F. K. Plânı hemen aldı, çorabının arasına koydu. Denis Karden, fon Störhayma kin beslemiyordu. Hiddet fırtınası geçtik- ten sonra onun vazifesinin emrettiği yoldan gittiğini teslim etmişti. Ba - Ton, plâbların kopyası alındığma ka. Didi, bu vaziyette onu serbest birak- mamasını tabii telâkki etmek lâzım - dı. Denis asıl Güzsiye kızmıştı. Onun plânları elde etmiş olduğu halde ken- disine zamanında haber vermeyişini affedemiyordu. Acaba plânları nasıl ve nerede bulmuştu? Gözü bu sırada masaya ilişti, pin orada duruyordu. Hemen aldı, panta- lonunun paçasmı kaldırıp çorabının arasına koydu. Bu işi hemen hemen gayriihtiyari yapmıştı; Faydasızlığı- Bı kendisi de anlıyarak gülümsedi. Mahpus olduğuna göre plânın artık »3 ehemmiyeti kalmıştı? Onrlan isti. İade etmesine imkân var mıydı? Yerine henüz dönmüştü ki, baron salona girdi. Evvelâ bir şey söyleme. den Denise baktı, sonra: — Binbaşı Karden, dedi, lâzımge. Jen emirleri verdim. Ölü veya diri Al- manyaya götürüleceksiniz — Bunu bir kere daha söylemişti- Biz. Biz şatranca devam etsek? Baron hiddetlendi: — Şimdi oyunun sırası mı? bütün gemi mürettebetına firara teşebbüs ettiğiniz takdirde derhal sizi öldürme. Jerini emrettim. Bu emrin en ufsk 'bir tereddüd eseri (o gösterilmeksizin tatbik edileceğinden emin olabilirsi . niz. Bir an sustu. Denisin yanma Râdar gelerek devam etti: © — Binbaşı Karden, namusum üze- rine verdiğim sözde durmadım, Bu - mu İstemekte haklısınız. Bu meslekte şimdiye kadar bir çok defa yalan söy lediğim, yerine getirmemek niyetiyle vaitlerde bulunduğum oldu. Fakat na. musum üzerine verdiğim söze hanis olduğum ilk defadır. Düşündüğünüz hilâfma ben namus sözüme ehemmi. yet veren bir adamım. Size vaadimde durmayışımın mümkün * olan yegâne tamir vesilesini vereceğim, Yatm süvarisine icab eden talimatı verdim. Beni bu kamarada ölü bul - maları ihtimali olduğunu, bu tabir. de intihar etmiş sayılmam Jâzımgele . ceğini söyledim, Bu noktadan müste. rih olabilirsiniz. Diğer taraftan yat, benim verdiğim talimat dairesinde buradan hareket ederek Almanyaya lim edileceksiniz. Ölümüm esnasında gidecek ve siz Alman hükümetine tes- Sizin bu kamarada bulunmadığınıza da şehadet edilecek. Bu yolda emir AEAIAN GERE DEE İŞİN EEE Dünkü hareketinizle kalbime şüphenin soğuk ve gaddar bıçağını soktunuz. Anlıyor musunuz? sizden şüphe ettim, bu yüzden o kadar ıstırab çektim ki bir daha şüphe etmek iste- miyorum. Bana esir olmağı pek üğir buluyorsanız vazgeçin, size ölkelenmem. Ben sizin zeki bir adam olduğunuzu bilmiyor muyum? fa. “Kat ruhunuzun bütün çiçeklerini yalnız bana hasredin, herke. “sin yanımda gözleriniz donuk olsun, size benden başka herhan- C Eİ 'bir kimsenin mehdini, takdir veya İltifatını ce'bedecek hiç Bana herkesin kinini herkeslerin iftirasma veya hakaretine uğrıyarak gelin; kadin- Oların sizi anlamadıklarını, yanımızdan geçip de sizi görmedik. lerini, hiçbirinin sizi sevemiyeceğini söyleyin; Luz'in gönlün. 'de ve aşkında sizin için neler bulunduğunu işte o zaman öğre- “mirsiniz. Biz hazinelerimizi o kadar iyi gömmeliyiz ki herkes- ler ayakları altında çiğnesin de yine farketmesin. © Güzel olsaydınız size hiçbir zaman dikkat etmez ve sizde, Aşkı bir konca gibi açiveren sebebler âlemini göremezdim. GU. neşin çiçekleri nastl açıp yemiğleri nasil bilemediğimiz gibi o sebebleri de bilemeyiz ama bir danesini keşfettim ve bu, gönlüm için başka bir füsun oldu: sizin ulvi yüzünüz hususiyetini, dilini, bütün o lâtif halini ancak bana İfşa ediyor. Sizi değiştirip erkeklerin en sevimlisi, perestişe en lâyıkı odivermek ancak benim elimden geliyor; içindir ki zekânızın da yalnız benim olmasını, benim hük. “bir harekette bulunmayın. verdim. Emirlerim harfiyyen yerine getirilecektir. Cebinden revolverini çıkardı, nam, Jusundan tutup İngilize uzattı. Deniz, fon Störhaymın ne demek istediğini evvelâ kavrıyamıyarak tabancayı al dr. Baron ise iki adım geriledi, kolla- Tinı kavuşturup dudaklarında mağrur bir gülümseme ile: — Ateş ediniz binbaşı! zin hakkınızdır! Denis silâhı masanm Üstüne attı, Baronun omuzuna eliyle vurarak: — Saçmalıyorsunuz azirim. Deği, Birer bardak şarap içsek daha iyi de. gil mi? dedi. Bu si- XX Brikeyı karaya çıkaran motör he. nüz geri dönüp yata yanaşmamıştı ki fırtma patladı. Yağmur tufan gibi yağıyor, hemen hemen fasılasız ola. rak biribirini takip ecdn şimşekler, artık'tamamiyle bastırmış olan ka , ranlığı yırtarak, müthiş bir şiddetle esen rüzgârın tesiriyle husule gelen dalgaları aydınlatıyordu. evvel o kadar mavi, o kadar sakin o. lan Akdeniz şimdi kudurmuştu. Ak- deniz böyledir, sakinken o birdenbire coşar, birkaç saat süren bir fırtma. dan sonra tekrar eski sükünetini bu. lar, 'Transatlantikleri bile epey sallı - yan bu fırtına, Adleri hayli sarsıyor. du. Elli metre boyundaki teknesi bu fırtınada bir ceviz kabuğu kadar ufal, miştı. İskemle üzerinde durmakta müşkülât çeken baronla Denis kama- ralarına çekilgsişlerdi. Denis kamaranın kapısını sürgüle. di ve yatağa uzandı. Kendi kendine fırtınanın nekadar süreceğini soru - yordu: azami üç dört saat... Sonra hava tekrar düzelecek ve yat Alman- yaya hareket edecekti, Bu takdirde karaya ancak Alman toprağında ba. sabilecekti ki, bunur hiç de hoş bir tarafı yoktu. Fakat henüz ümidini kaybelmemişti. Maceralı hayatında gimdiye kadar birçok defa bu derece müşkül vaziyetlerde kalmıştı. Acaba aleni celsede mi muhakeme edilecekti? Buna pek ihtimal vermi yordu. Muhakemesi gizli yapılacak - tı, Mahküm olacağı muhakkaktı, Ce, zası da herhalde idamdı. Belki de hapse mahküm olurdu. Bu gene iyi idi. Çünkü ne olsa hapishaneden kaç. mak imkânı düşünülebilirdi. Onu bil- hassa üzen, şimdi sol bacağında ço - rabınm arasında bulunun plânlardan istifade edemez vaziyette oluşuydu. Eğer fırtma olmasa denize atlayıp yüzerek karaya çıkmağı tecrübe ede, taşıyarak, kemale erdirdiğini bunun 'mümden sıyrılmasını isterim: gözleriniz, o güzel ağzınız, yü- Zünüzün bitün hatları kimseye bir şey söylemediği gibi zekâ- niz da kimseye açılmamalıdır, Bakışlarımızı alevle parlatan ben olduğum gibi zekünizm ateşini de yalnız ben yakmalıyım. Yine eski halinizi, o çatık kaşlı, kibirli İspanyol asilzadesi Birkaç saat, Çeviren: halinizi takının. gevdiğinizi pek belli ediyordu. siz, Paris'in en anlayışlı, en alaycı, en müstehzi salonuna, Ar- mand « Luiz . Mari dö Şoliyö'nün sizi nüktedan bir adam etti. ğini bildirecektiniz. Sizi, aşkınıza en küçük siyaset hilesini ka- rıştırmuğa tenezzül etmiyecek kadar büyük sanıyorum; fakat bana karsı bir çocuk safiyeti, sadeliği göstermezseniz size acı. rim, bu ilk Ratanıza rağmen sizin için kalbinde yine derin bir hayranlık besliyen bilirdi; fakat böyle bir havada dün- yanın en mahir yüzücüsü bile beş da. kikadan fazla denizde kalamazdı. Ha. va düzeldiği zaman ize va" hareket e- decekti, Bir müddet yatağında kalarak dü. şündü, Vapurun sallantısı gitgide da. ha az şiddetli olmağa başlamıştı. Fır- tina diniyordu. Yarım saat sonra ge. mi demir alacaktı. Ayağa kalktı ve lumbuzdan dışarı baktı, Yağmur din. mişti, fakat deniz epey dalga'ıvör Yüzerek gitmeyi henüz tecrübe ede - mezdi, Kara hem yakındı, hem de u. zaktı. Hiddetle kendini gene yatağa attı. Birden aklına bir fikir geldi. Aca. ba tatbik edebilir ? çılgınca bir fikir Eti muha kkaktı, fakat vazi- olduğuna göre ir şey de yoktu. Kara. ki AZİZ rmı verdi, Kamara gayet lüks ve Duvarlar ceviz tahtalarla kaplanmış. tı. Dinamonun bozulması ihtimaline rlarda iki tane petrol lâm- bası asılıydı. Bitisik banyo odasına geçti. Orada bir petrol limbası vardı. Burasının sade bir lambozla değil, ta. vandan bir manika ile de hava sidığı- bi memnuniyetle gördü. İşine yartyabilecrek bütün eşyayı toplıyarak banyo odasmın tahta ka . pısı önüne yığdı ve sonra üç lâmba- nin muhteviyatı olan petrolü bunla . rın üzerine döktü, Hava cereyanı öl- ması için lumbuzu açtıktan sonra ba. zırladığı yığını ateşledi, Yığdığı şeylerin, evvelâ, İstediği neticeyi vermiyeceğini sandı. Sarı bir düman ateşi sönecek gibi göste - riyor, Denisin genzini yakıyordu. Fa. kat birden alev parladı ve az bir za- man sonra duvar kaplamaları da ateş aldı, Denis banyo kamarasına siğinmiş, kapıyı kapamıştı. Gemiden epey za . man bir şeyin farkında olmadılar, Lumbuzdan çıkan duman, şiddetli rüz- güârm tesiriyle derhal dağılıverdi. Lâ. kin bir müddet sonra iş değişti. Ban- yö kamarasının kapısı da ateş alma. ğa başlamıştı ve içersi artık taham - mül eğilmez bir hale gelmişti ki gü. vertede koşuşmalar oldu, kamarası - Dın kapısı vuruldu. Bunun Üzerine mahikaya tırmanarak güverteye çık. tı. Tayfalar, kaptanın kumandası al - tında oradan oraya koşuyorlardı. Hiç panik olmadı ve birkaç dakika sonra tulümbalar yangın çikan kamârayı Buya boğmaya başladılar. Denis Bu vaziyette ateşin çabuk bastırılacağı süslüydü. Luiz dö Şoliyö Xx01 FeVpe'don In Nurullan ATAÇ —58— Siz evvelden, harabelerinde kimsenin dolaş. ağa cesaret edemediği yıkık bir ülke idiniz, size ancak uzak. lan bakabiliyorlardı; halbuki şimdi herkesler girebilsin di; rahat yollar açmağa kalkıyorsunuz, yakında nazik, mültefit bir Parisli olacaksınız. Benim çizdiğim programı hatırlamıyor musunuz? neşsniz, Size o bukısla bakmasaydım i i Yazan: M.S. ka altında tiryaki keyfi sürüyordum — Parali biri düştü. Sordum; — Nerede? — Galatada (..) otelinde. — Oda numarasın: öğrendin mi ?, vet., Üçüncü katta 21 numar . Ben işin icabma bakar, iş uygun giderse hakkını ayırır, getiririm, Estesi günü buluşacağımız yeri ka- rarlaştırdık, o gitti. KARYOLA ALTINDA KEYİF 1 — Bir kaç parti daha tavla oynadım. Akşama doğru Galataya indim, Rıhtım ir kaç kadeh Çakırkeyif bir halde otelin yolunu tuttum. Yirmi bir numaranın bulunduğu kat ta bir oda kiraladım. Ve o gece 21 numaraya girdim. Misa- firin bavulunu araştırdım. Hiç bir şey bulamadım. Demek, para üstündeydi, adamın... Ertesi akşam, bu sefer çakırkeyiften bir numara fazla, otele geldim, odama girdim. Biraz oturdum. Sonra 21 numaranın kapısın taçtım, Nasi mı?, Bu da sorulacak şey mi canm? Maymuncukla! Karyolanın altına gir- dim, Beklemeğe başladım. Bekledim.. Bekledim. Ne gelem oldu, ne giden... Sıkıldım, canım cigaza (da istiyordu... Balı dayanamıyacağım. Ne bahası- na olursa olsun bir cigara yaktım. Fo- sur İosur içmeğe başladım. Karyola al- tında tiryaki keyfi yapıyordum. Ciga. rayı yarılamıştım ki, dışarıda, kapının önünde ayak sesleri işittim. Hemen ci- garayı söndürdüm. Ayak seslerini konuşmalar takip etti. Fakat ne konuştuklarını duymuyor, anlamıyordum. Yalnız, seslerden, ko- nuşanların bir iki değil, fazla olduğunu anlamıştım. ÜÇ KADIN, ÜÇ İNGİLİZ ASKERİ! Kalabalğm ne işi verdı olanmö- nürde? Aceba gireceklerdi?, Buna iklimal vermedim. Buraya gelse gelse kiralayan &dam gelebilirdi. O da bir kişiydi. O halde bu sesler neydi?, Ne demekti bu ayak geslrie ve konuşmalar? Düşünmeğe, bir mina vermeğe va- kit kalmadan oda kapısı açıldı. Ve içe- içerimi nı tahmin etti. Lâkin nede olsa te . gebbüsü büsbütün boşa gitmemişti. Gemi üstünkörü bir tamir için birkaç gün Tulonda veya Marsilyada kal - mağa mecbur olacaktı, Fransiz sakil terinden uzaklaşılmadığı müddetçe de kaçmak ümidi mevcuttu, (Devamı Var) caktır. ©nündi muz saza hissetmiştim ama canınızı sıkan şeyin ne olduğunu anlıyamst mıştım: bunu söylemekle, size perestiş etmem için birçok yed ni zebebler daha göstermiş olduğunuz Beni İsrail'in Aljaaı si bi kıskanç olmanız, gönlümü saadetle doldurdu. Dün; kıskançlık kadar mübarek ve mukaddes hiçbir şey yoktur. beni sıyanet eden güzel melek! kıskançlık hiç uyumıyan kelçidir; nasıl acı, ağrı insanı iykaz öderse kıskançlık da kı iykaz eder ve hiç yanılmaz, vurdukça bu itsatli, naçiz ve betbabt köleniz de, vurmakla yâber kendisine bir kıymet verdiğinizi söyliyen değneği ya yorum, çünkü ben sizin iradenizle hareket etmeğe, Z'n düşüncenizle düşünmeğe, sizin gözlerinizle görmeğe, #0) Zu ve sicağı hissettiğim gibi sizin taddığınız zevki tadıp sizi çektiğiniz ıstırabı çekmeye mecburum. Oo Benim indimde kabahat, zs1) cürüm, asıl halecan sebebi, o sizin pek g kıldığınız kalb hayatımızda sizinle ayni zamanda dayanan? ABAHATLERİMİZİ gören Allah nedametimizi de gö ti. rür; haklısınız, benim sevgili hanımım. Öfkelendiğinizi riye üç kadınla üç İngiliz bahriye aske- ri girdi... Üç kadın!, Üç İngiliz askeri. Bunları, karyolanın altından görünce bende adamakıllı şafak attı! . Oda oldukça karanlıktı. Çünkü, cad- deye bâkmiyan arka odalardan biriydi. Buradan ne caddenin gürültüsü, ne bedmest nâralar, ne lâtarna sesleri du- yuluyor, ne de caddenin aydınlığı vu- ruyordu. Üstelik perdeler de siki sıkt kapanmıştı. İngiliz askerleri, odadan İçeri girer girmez, kollariyle yanlarındaki kadım- ları sardılar, göğüslerini göğüslerinde eze eze, dudaklarını dudaklarında gez- dire gezdire öptüler, Öpüşler, dudak şapırtıları. odann loşluğunda tatlı bir ahenkle akisler ya- pıyor, kulaklarımı gıcıklıyor, kalbimi gıdıklıyordu. Neden sonra, içlerinden biri çelektrik diiğmerini, çevirmeği akletti, oda kır- mızt abajordan süzülen bir ışıkla doldu. rında Galata ve Bey» oğlunun hemen bütün otellerinin biç randevu evinden fark yoktu, Koluna günahkâr bir kadın takan, bir adam - bilhassa işgal ordusuna mensup olan» lar « Beyoğlu ve Galatanm rakı ve ba- lik kokan sokak ve caddelerindeki otel lerden rastgele birine, günlün ve gece- nin herhangi bir saatinde olursa olsun, girebilirdi. Buralara çift gidildiği gibi, tek de gidilir, otelci otelinde mevcut bulun - durduğu kadınları müşterinin koynuna koymaktan çekinmezdi. Buralarda da içki içilir, sabahlara kadar çalgı çalınır, dansedilir, şarkı söylenir, gürültü, patırdı yapılır, bu hayhuy, bu rezalet karşısında kimse otelcileri mes'ul tutmaz: — Bu işi niçin yapıyorsun? Demerdi.. Altı otel misafiri, henüz sarklsiyeleğ. ne oturmuşlar, karyolalara şöyle uzan» mışlardı ki kapı vuruldu ve bir gölge kapıdan süzüldü. Hırsızlama bir ra tım, otel sahibi idi bu. Kızlardan birine sordu: — içki ister misiniz? Kız İngilizlere tercüme etti; ve altı ses te birden bağırdı: — Yes! yes! İçkiler geldi, mezeler geldi. Başla” j İçtiler, güldüler, şarkı söylediler, şa» pir şupur öpüştüler. Sarmaş dolaş ol dular. (Devamı var) Kölenizi kıskanın, Luiz; Fakat beni çekingenlikten kurtulmak, bende zayr£ olduğ! nu sandığımız hislere hâkim olmak için sarfettiğim gayrel görmediniz, onların mükâfatını belki Tanrım verir. Size, tanıyıp sevmeden evvelki halimle gözükmek istiyordum. M rid'deyken sohbetimin zevkli olduğunu söylerlerdi, size timin ne olduğunu bildirmeğe heves ettim. nahvet eseri miydi? herhalde cezası büyük oldu. O ba Yarşısında duyduğum titremeyi, Fransız askerlerini Kadik ördüğüm ve kralımm müraice bir cümlesi ile tımın tehlikede olduğunu anladığım zaman duymamıştım. Kn sebebini düşlinüyor, bulamıyordum; zuhu Bilmem bu b “Devamı var" ai ni fe