Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
3 TEMMUZ — 1958 Madam Mülner aynanın karşısında tuvaletini bitirdi, Eksiklerine son bir göz gezdirdikten sonra bir çekmece açarak içinden bir inci gerdanlık ©I kardı. Gerdanlığı bir müddet seyret- ti ve boynuna taktı. Bugün, oğlu Erik'in nişanlanması şerefine bir ziyafet veriliyordu. Bü - yük kizı da kocasiyle beraber bu Zi. yafete gelecekti. Yarım saat sonra bütün misafirler sofra başındaydılar. Erik'in nişanlı. SI Kamilla herkesin hoşuna gitmişti. Bıg, temiz kalpli, güzel bir kızdı. Ka- milla, müstakbel kaynanasınm boy - hundaki inci gerdanlığı bir müddet hayranlıkla seyrettikten sonra nişan. İisma döndü:; — Ne güzel bir gerdanlık, Erik, de. ğil mi? dedi. Erik: — İşitiyor musun, anne, dedi? Bak Kamilla senin gerdanlığını çok beğen- mMiş!, Madam Mülner: — Belki de bu yaştan sonra bunu takmamam icab ederdi.. Fakat.. Madam Mülner sözlerini. bitirmeğe vakit bulamadı. Herkes ona itriaz et- ti. Arada ufak bir sessizlik oldu. Ses. Sizliği gene madam Mülner bozdu: Ko. Casına dönerek: -— Biliyor musun, dedi, ben şu da- kikada yirmi beş sene evveline naza- Tan çok daha mesudum..' -Bu sözlerin delâlet ettiği manayı %“nğae anlamamiıştı. Madam Mülner, inej gerdanlığını işaret ederek: — Babam da diye sözüne devam et. ti bu Berdanlığı taşımamın aleyhin. GYfiı. Çünkü bu inciler sahtedir. Kamilla büyük :bir hayretle: — Sahte mi? diye haykırdı. b“;aîî,et sahte. Fakat buna rağmen lerg enim nazarımda hakiki inci- *n daha kıymetlidir. ha;,Ş“ halde siz bunlara büyük bir FAYla mı bağlısmız? : 9mamen haklısınız! Yirmi beş Setna önf'P h. , e irinci 'amla Montekar- İoda ci kocamla Mantekar b — —— LNT T AA ikinci kocamdandır. Birinci evliliğim çok acıklı bir hikâyedir. Biz birinci kocamla Montekarloya gittiğimiz za. man kızım Liza henüz dört yaşla . rındaydı. Kocam mükthiş bir ku - marbazdı. Sabahlara kadar hiç dur- madan kumar oynardı, Bir gece ara . mızda bir münakaşa oldu. O, öfkeyle yanımdan ayrılarak gene kumar sa. lonuna gitti.. Orada neler cereyan ettiğini ben bu gün dahi bilmiyorum. Fakat tahminlerime nazaran o, her şe ye rağmen kaybettiklerini geri alma- ya azmetmişti.. Geçirdiği müthiş he- yecanlar hir felâketle neticelendi. Onu o akşam ölü olarak otele getirdiler.. Fakat siz de bilirsiniz ki felâket tek başına gelmez. Ben Montekarloda ko. camın borçlarını temizlemeğe çalışır. ken kızım Lizanın çok ağır hasta ol- düğu hakkmda bir telgraf aldım. Va- reket etmem icab ediyordu. Halbuki, cebimde bir santim bile yoktu. Ko . cam bütün paralarımızı kumarda kay betmişti. Derhal hatırıma “mücevherler,, im geldi. Bunları satarak geri kalan borçlarımızı vermek ve yol paramı te. darik etmek lâzımdı. Fakat bunu der. hal yapmam icab ediyordu. Çünkü bi- neceğim tren bir saate kadar kalkı - yordu. Bunu kacçiırdığım takdirde bir gün sonraya kalacaktım. Halbuki bu gecikeceğim yirmi dört saat içinde ne. ler olmiyabilirdi? belki kızımın cena. zesine bile geç kalabilirdim. Benim i- cin her saniyenin kıymeti vardı. Montekarloda, hattâ gecenin bü vaktinde bile mücevher satınalmaya hazır bir çok insanlar bulabilirsiniz!. Halime acıyan bir bildiğin tavassutu ile, kumarda kaybedenlerin mücevhe- ratını satma'makla söhret kazanmış BWunuyerduni. Nişanlmız Erik. 'Moretti isminde birine başvurdum. 52 BURTDAN ziyet çok nazikti. Derhal oradan ha . | İnci gerdanlık Ona kiymetli bileziklerimden birini götürdüm, Bununla bütün işlerimi gö. rebileceğimi umuyordum. Halbuki bi. lezik için Morettinin teklif ettiği pa- | ranın otel borcumu ödemeye bile kâfi olmadığını hayretle gördüm. İster is- temez, eve dönerek inci gerdanlığımı almak lüzumunu duydum. Gerdanlığı alarak Morettiyi bulmak üzere tekrar gazinoya geldim. Moretti gerdanlığı eline alarak muayene ettikten sonra başını salladı ve “bu inciler sahte . dir!,, dedi. Gerdanlığı bana iade ede. rek başıyla bir selâm verdi ve oradan ayrıldı. — Gözlerim kararmiış, etrafımdaki her şey dönmeye baslamıştı. Bu inci gerdanlık kocamın düğün hediyesiydi. Manasız ve bulanık gözlerle inci dizi- sine bakryordum. Mücevherlerimi ipo- tek etmek için kocamın son zâamnlar. daki müteaddid tekliflerini hatırla . dım, Ben bu teklife şiddetle muhalif kalmıştım. Demek ki o, gerdanlığı al- mış, yerine sahtesini koymuştu. Takatsiz bir halde, oyun masası yanındaki boş sandalyelerden birine kendimi bırakıverdim. Gözlerimin ö - nünde Lizam vardı, Minimini kolla rmı açıyor ve beni cağrıyordu. Ben i. se, âciz bir halde, ona, onun imdadına yetişememekten doğma bir azab icin- de kıvranıyordum. Bütün bunlar bir - kaç bin frank yüzünden oluyordu. Halbuki gözümü nereye çevirsem her taraftan para, para, para görüyor. düm, oyun masasının üzeri küme kü. me altımlarla doluydu. Çünkü o za - manlar öoyunlar altın parayla oyna- 'nırdı. Yanrbaşımda mahzun yüzlü bir a. dam oturuüyor, hic durmadan kumar Teo Frank oynuyordu... Bu adam her el mütema. diyen kazanıyordu. Dikkat ettim: ö - nünde bir yığm altın vardı. Kocamın ölümü, çocuğumun hastalığı, perişan vaziyetim beni berbad etmiş, irademi mahvetmişti. Ne yaptığımın farkma varmadan elimi yanımdaki zatın ö- nünde duran altın kümesine uzattım. Bir avüç altın kaparak kapıya doğru yürüdüm. Fakat kapıdan dışarı çıkmama im. kân olmadı. İzbandut gibi iki kişi ö. nüme dikildi. Bunlar iki polis hafiye- siydi... Birdenbire, bu gün bile unutamıya- cağım şu kelimeler kulağıma çalındı: — Rica ederim madama dokunma. yınız, bunlar onun paralarıdır. Ben o- nun namına oynuyordum. Polis hafiyelerinin her ikisi de de- rin birer reveransla ve özürler diliye. rek oradan ayrıldılar. Bulanık gören yaşlı gözlerimle, beni himaye eden za. | tın yavaşça yerinden kalktığını, ö - nündeki paraları cebine yerleştirdiği- | ni ve yanıma yaklaşarak koluma gir. | diğini farkediyordum. Bana: ş — Buradan gidelim, madam, dedi. Beni yarı baygm bir halde salon . dan dışarı çıkardı. Hıçkırarak, ona başımdan geçenleri anlattım. — Lütfen incilerinizi gösterir mi- siniz, dedi?, ben inciden iyi anlarım, Moretti yanılmış olabilir. O zaman, bu kelimelerin arkasında gizli duran manayr anlıyabilecek bir halde değildim. Ona incileri verdiğim zaman şu sözleri söylediğini işittim: — Bu inciler kat'iyyen sahte değil. Üstelik de fevkalâde kıymetli. Müsa- ade ederseniz bu gerdanlığı ben satı. nalmak istiyorum... Trene 30 dakikam kalmıştı. Acele ' etmem lâzımdı. Gerdanlığı verdim. Derin düşüncelere dalmıştı. Onun bu susuşundan istifade eden Kamilla alâ. kayla sordu: — Demek gerdanlık sahte değil « miş? Moretti bunu anlamamış?!.. — Maalesef Moretti çok iyi anla « miş... İnciler alelâde bir taklidmiş. Fakat ikinci kocam . paralarımnı çal. dığım adam, nişanlın Erik'in babası olan ikinci kocamdır. Onunla böyle ta nıştımdı - beni gücendirmekten çekin- diği için bana vereceği paraları ger - danlık mukabili veriyormuş gibi gös. termek istemişti. Az daha beni hırsız vaziyetine so - kacak olan meş'um hâdisenin üzerin- den yıllar geçti. Şimdiki kocam, be - nim haberim olmadan hakiki bir inci gerdanlık almış ve sahtesinin yerine koymuş... Ben eski gerdanlığımın sahteliğini ancak gecenlerde haber aldım... Şimdi bu sahte gerdanlığı ha. kikisinden çok seviyorum. Ve inci tak ma kahvesini duyduğum zaman onu tercih ediyorum, Yeni çıktı a l ilk aşk H. Rifat - Türgenef ÜÇÜNCÜ BASIŞ Şimdiye kadar fiatı yüz kuruş olan bu meşhur eser üçüncü defa olarak Hilmi Kitabevi tarafından 30 kuruş fiyatla neşrolunmuştur. Yeni çıktı KöyünYolu Hikâyeler Yazan: Refiık Ahmed Sevengil Fiyatı 30 Kuruş Madam Mülner bir an için sustu:. | BURIDAN 49 geldi. Bir muamma karşısında bulunu- yordu. Başını eğmiş düşünüyor ve yüzüne aydmlık vuruyordu. Yüzünü birdenbi- re bir gölgenin kaplaması, başını kal- dırmasına sebebiyet verdi. Karşısında Bigorn duruüyordu .: — ÂAğlıyor musunuz?. Büridan yanaklarından iri göz yaş- ları yuvarlanırken dişlerini sıkarak: — Hayır!, - dedi. ; — Ağlıyorsunu, Ben bunun sebebi- ni bilmiyor değilim.. Bu gece burada Oturan genç kızı götürdükleri için ağ- İryorsunuz, biliyorum.. Büridan birdenbire yerinden fırladı. Korkusundan bir hamlede eşiğin öte yanına sıçrayan Bigorn boğazını, Büri- danın kuvvetli parmaklarından kurtara- madı. Büridanınm gözleri şüpheyle par- İtyordu, —- | — Söyle! - diye bağırdı. Seni, bana Mirtiyi kaçıran adam gönderdi değil mi? İtiraf et!.. — Boğuluyorum.. Nasıl söyliyeyim! Büridan ellerini serserinin boğazım- dan çekti: ; — Hakkın var!, Söyle.. Bana doğ- Tu söyle.. Yoksa şu ağaçta sallanacak vücudun serçelere korkuluk olur. Serseri : — Ne parmaklar, ne parmaklar! -di- Ye mırıldandı. - Sizin gibi birine uşak- lık etmekten büyük haz duyuyorum. . — Söyliyecek misin>, — Şüphesiz.. Dün gece Luvr sarayı- nım etrafında dolaşıyordum, Könt dö “Valuvanın &üvarilerle birlikte saraydan î!ktrklarım gördüm.. Merak ettim ve hu kargaların- peşini birakmadım. Ni- — Valuva, Valuva... Buraya Valu- Va geldi öyle mi?, i i — Evet, cehennem prensi, kralin ş':cn!ı. Şeytanın — yeğeni rİ dö Valuva buraya geldi. Karga - ların gak gaklarından Valuvanın — bu- öyet kargalar gelip bu eve konduülar.. monsenyör raya genç kızı tevkif için geldiğini an- ladım, ; — Tevkif için mi?. — Evet.. Etti bilel, . — Mirtiyi tevkif etti öyle mi?. — Şüphe mi var!.. Tampl'e bile gö- türüldü. — Niçin? . — Kralı öldürmek için büyü yaptığı- nı söylüyorlardı ve “gebersin büyücü kızı!,, diye gağriyorlardı. Büridan, yıldırımla vurulmuş gibi koltuğa yığıldı.. — (3 TAMPL ZINDANI Bundan bir kaç saat sonraydı. Ak- şama doğru, şehremanetinin başmü- nadisi bir ata binmiş ve etrafında beledi ye çavuşları, yanında boru çalan bir yamak bulunduğu halde Parisi dolaş - miya başlamıştı. Bir hayli yere uğra - dıktan, bir hayil yerde sesini yükselt- tikten sonra grev meydanına gelerek durdu. Yamak borusunu çaldı. Halk etra- fa toplandı. Başmünadi, elindeki kâğıdı açarak yüksek sesle okumuıya başladı: “1314 senesi mayıs ayının on ikinci günü, burün, Paris şehrinin şehremini olan biz, Jan dö Pressi, halka haşmetli kralımızın iradelerini bildiririz: Monsenyör Kont dö Valuva hazret- leri Tampl kalesi kumandanlığına ta- yin edilmiştir. — " Işiklerim söndürülmesi hekkıned-ci emre riayetsizlik gösterenler, devriye- ler tarafından şiddetle — cezalandırıla- caklardır. Bu şehirde oturan museviler, evlerinin aranması icin geleceklere müşkülât gös- termeden muvafakat edeceklerdir. Aksi hereket cezayı icap ettirir. ' Şeytanla mürasebeti olan ve büyü yanan tanıcıklarımın evlerini ve adrez- lerini derhal bildirmeleri bütün Paris - şebri ahalisiyle Fransalılara emrolu- n l:ll'-,, nılmıyorsam bir salr gününden başlı- yarak. Anın, evine uğramamaya baş- ladı. Bir gün evvel de Bürgonya sara - yında elçi bulunan Marinyi Fransaya hareket etmişti... — İkisi de birer kahpe! , — Söylediğiniz gibi senyör Büri. dan! Gene bu sırada Bürgonya sara- rayında göreni kendisine meclüp ede- cek kadar güzel bir kız vardı. Bu da o sıralarda gene Valuvaya metres ol- muştu. Bigorn, sözün burasına gelince se. sini yavaşlattı. Ayağa kalkarak kapıya kadar gitti. Bir saniye dinledikten son- ra Büridanın kulağına eğildi: — Senyör Büridan! dedi. Bu sır, mü- him bir sırdır. Size bu genç kızın kim olduğunu da söyliyeceğim.. Fakat bu ismi kimseye söylememenizi hassaten rica ederim: Margarit..... Bugünkü kraliçemiz.. Bürgonya dükasının bü- yük kızı .. Büridan titremeye başlamıştı: — Kraliçe ha? . diye tekrarladı. Bigorn; “evet/!,, cevabımı başiyle ver- di. Yavaş sesle ve gözlerini kapıya di- kerek devam etti ! — Bu nasıl olabilir?. Diyecekler bu- lunür. Aklı başında bir kız' olan Bür . gonya dükasının kızı bu işi nasıl yapar, Valuvaya nasıl metres olabilir - diye sorabilir. Fakat yemin ederim ki bu Böyle. Şu kadarcık hilâfiım yok, Büridan lâtife eder gibi güldü: — İnanırım sözüne.. . dedi. - Demek Bizim kral hazretleri daha evlenmez- den önce pezevenk olmuştu. Fakat ben — bu aşkla boğazıma takrlacak olan ipte bir türlü münasebet bulamıyorum. — Sabrediniz, mösyö! Şimdi bu mü- nasebeti de anlayacaksınız. Valuvanın yeni metresi Margaritten sonra, An'ı aramamıya başladığını söylemiştim. A. radan bir ay kadar geçti. Bu zaman içinde ben, üç, yahut dört günde bir, kederler içinde kıvranan An'a giderek yalanlar uydurmak vazifesiyle mükel- leftim. Kadınımn çektiği ıstırap müthiş- ti. Benim bile - merhametli olmadığım halde . yüreğim paralanıyordu. Gerek teessüründen, gerek An'ın aleyhinde dava açmasından korkan kont, Marin- yinin Parise gitmesinden iki ay kadar sonra Ân'ı görmiye gitti. Zavallı An'ı, belki bininci defa nikâhla alacağını söylerken kapı açıldı. İçeriye kim girdi dersiniz? Margarit, mösyöl.. Evet o... Margarit kıskançtı. Kontu takip ettir- * mişti, İçeriye müthiş bir hiddetle girdi- Bitişik odadan bu manzarayı seyre- derken tüylerimin diken diken olduğu. na inanınız!. — On dakikan kaldı!. — Zaten sonuna geldik hikâyenin.. Bitiyor.. O zaman Margarit bir dişi kaplan gibi atıldı. Konta “Bu sizin met- resiniz mi?.,, diye bağırdı. Valuva sa«- zardı, Kekeledi. An ilerledi; “Evet .... Yakında da zevcesi olacağım... Ya siz kimsiniz?..,, - diye sordu — Margarit: “İntikamımı almak istiyorum !,, diye bağırdı. Ve o dakikada daima yanında taşıdığı küçük hançerini çekerek ma- dam An dö Dramana öyle bir vuruş vurdu ki ,zavallı kadım cansız yere yu. varlandı. Valuva yerinden kımıldama- miştı. Ben de olduğum yerde sanki u- yuşmuştum.. Gözlerimi Margaritten bir türlü ayıramıyordum. An'ın ölüp ölmediğinden emin olmak için üzerine eğikli. Yokladı. Sonra doğrularak: “öÖldü!.,, dedi. Sıra çocuğa gelmişti.. Bir söğüt dalı gibi titriyen Valuvaya dönerek: “Onu da öldüreceğim!,, de- di. — Veluva ne yaptı? — Ne yapacak.. Dinleyiniz.. Hikâye. min en tatlr yeri burasıdır: “Onu - öl-. düreceğim, yoksa saraya koşar, halkı aleyhinize kışkırtırım. Sizi bir ırz düş- manı bir yalancı gibi kovidurturum! ,, diye bağırdı. Valuvanın dişleri biribiri- ne çarpıyordu! “Pekâlâ!,, dedi. Beni