K e MAF ’1 AKŞAM POSTASI Sılıll.ıaNıuıgıl Müdürâö'l HasanjRasimilLUs *“İDAÂRE EVİ : Istanbul Ankara caddesi Ponta volusu : İstanbul 2td. Telgraf adresi! İstanbal HABER ,Yazı . işle tılıfonu :23872 ""'* ş '*24370 “dare” Hân B & 20335 .ABONEİŞARTLARI_, LÜ | v Türhiye * “ — Bemebil Sanelik 1.400 Ku 2.700 Ku ©6 âylık 80 4 L.4bÖ0 * S âyviik : — 000 4 800 & t öylk *100 » 300 * Hüdiseler, bikirle; Flocatarına saygısızlık gösterenlere dair Yazan : Nizametlin Nazil Serkeşlik eden ve hocalarına saygı- sızlık gösteren talebeler için Kayseride bir “Islâh evi,, açılacağı söyleniyor. A. caba, memleketimizde böyle bir evi dolduracak derecede çok serkeş ve say- gisiz talebe var midir?. Sanmıyorum.. Biz, keyfiyet bakımından izamı ga- get tabii ve doğru olan bu hâdiseleri, kemmiyet bakımından da izama kalkış. makla her halde bir hataya düşmüş c- luyoruz. Hayır, memleketimizde bir ıslâh evini dolduracak derecede çok serkeş ve saygısız talebe olmadığına ve olmıyacağına inanmalıyız. Münferid vak'alar, daima münferid vak'a vasfınrı muhafaza edecekler ve aslâ “bir çok- luğun karakteri,, olmak, ümümileşmek istidadına ulaşamıyacaklardır. Bir iki fena nümuünenin, tahsil çağlarındaki ço- cuklarımız ve gençlerimiz üzerinde menfi bir tesir yapmış olabileceğini tahmin etmemeliyiz. Çocuklarımızın ve gençlerimizin hüviyetlerinde — yüz- de doksan asil ve vakür vatandaşlığa istidat sezmekteyiz. Bununla beraber, bu sözleri yetişen nesillerimizin temizliğine ve asilliği. ne duyduğumuz inancın sarsılmamış ve sarsılmaz olduğunu göze vurmak için söylüyoruz. Yoksa bir “ıslâh evi,, açıl- masını pedağgojik prensipler bakımın. dan aslâ aykırı bulmuyoruz, Hattâ bil. âkis suçlu talebeleri hapishanelere göndermek, ağır terhibi cezalara çarp. mak gibi temayüllerin önüne geçeceği için bu buluşa seviniyoruz da.. Ben Kayseriyi iyi bilirim.. Güzel bir yerdir, Hele Erciyaş eteğindeki Tavas, daha ötedeki Gazi ve ıslâh evinin ku- rulacağı Zencidere çok şairane yerler. dir. Gazi bağlarında ve Zencidere yol- larında, gerginliği giderilmiyecek sinir yoktur ve Erciyaşı gören hiç bir insan içinde küçüklüğün, bayağılığın ve a. diliğin zehri kalamaz. Bir an küçülme- yi, bayağılaşmayı ve adileşmeyi göze almadan hangi insan hocasına saygısız. lık gösterebilir?. Binaenaleyh, coğrafi mevkii itiba- riyle de ıslah evine bir itirazımız yok. tur. * * * Hazır fırsat düşmüşken, bu sütunda zaman zaman temas ettiğimiz bir nok- tayı, bir daha işaret edelim: Acaba serkeşlik eden, saygısızlık €. den, hattâ tembellik öden ve imtihan- da iyi not almıyan talebenin hatasında öğretmenin ve mektep — direktörünün bir hissesi ,bir mes'üuliyeti yok mudur? Elbette vardır. Bir talebenin serkeş olması saygısızlık göstermesi ve tem . bellik etmesi aslâ sadece şahsımın “ese- ri,, ve “ibdar,, değildir, olamaz. Bu suç- ta mektep idaresinin ve evinin azami dahli vardır. Mes'uliyete “veli,, yi ve “mürebbiyi,, teşrik etmekten daha hak. lr bir hareket olamaz.. Mektebine ta- banca sokan talebe kadar mektebin ya- takhanelerinde tabanca — bulunmasına imkân bırakan, dikkatsizlik, lâkaydi, teseyyüp, ihmal ve kontrolsuzluk ta mücrimdir. Kayseride bir "ıslah evi,, açmayı dü. şünmesini beğendiğimiz Maarif Ve - kâletine, doğru sandığımız bir tckhfte bulunacağız: 1 — Mekteplerinde serkeşlik, saygi- sızlık vak'aları çıkmıyan — direktörleri taltif etmeli, Ve mekteplerinde, ser . keşlik, saygısızlık vak'aları çıkan di- rektörleri, onların metodlarını tatbika davet etmeli, Nizamettin NAZİF GazololordÖGor “Gövde adam,, mlayatından memnun ıYdıl.uı'ıncı '“ ”“p / N fla; ' AU uklorımız SÜ VAS KİK Bu yarım insan, pnânnarao sinemalara gidiyor ve yaşamak çok tatlı ŞBVİW divm- 'Karantuvar köyü, Fransanın en fakir köylerinden biridir. Kümlu ve çorak bir sahada, bir dağ eteğinin çukuru Üüzerine sıkışmış yalnız altı evlik bir köy... Bura. da yaşıyanların yaşama ve geçinme şek- li orta zamandanberi değişmemiş - gibi- dir. Onlar transızca değil, Bro;oma ko. nuşurlar... Köyde iransızca könuşan bir tek adam vardır: Piyer Mayö, altmış iki yaşında olan bu adam zararsız fransızca konüşür, imlâ bilir. Köylüler ona emlâk sahibi adam diyor- lar. Köyün en zengin, belki de en bahti- yar adamıdır. Bü adâamın en acınacak ta rafı kollardam ve bacaklardan tamamile mahrum oluşudur, Bir baş. bir gövde, iş- te bu kadar, Gövde adam anlatıyor: “— Doğduğum vakit, beni gören dok- tor ancak bir ay yaşıyabileceğimi söyle. mişti. Halbuki o çoktan öldü, ben hâlâ yaşıyorum, Ve sizi temin ederim ki sıh- hatim de çok iyidir. İçki içerim. Hergün bir paket sigarayı içerim, Zaten bütün ailemizin sıhhati yerindedir. Annem ge- çen sene seksen yaşında öldü. Babam 86 yaşında fakat demir gibi sağlam — bir a. dam, Bir de hizmetçimiz — ihtiyar Mari ar... Bana bakan asıl odur...., Piyer geveze bir adamdır.. Talisiz var- lığından âdeta gurur duyuyor, böyle ek- sik yaratıldığı için de âdeta —memnun. Garip şiveli fransızcasile anlatıyor.. — Can dediğin işte böyle.. İnsan yaşa. yıp gidiyor. Zaten çalışmaktan düşünme- ğe vakit bulamıyorum ki.. Niçin şaşırmış görünüyorsunuz? Ben de çalışıyorum, be nim de bir mesleğim var.. — Ne iş yaparsınz? — Marangozum, Bu sözden sönra kahkaha ' ile gülüyor. Sonra izahat veriyor: — Marangozlük âletlerini rım diye mi merak ettiniz?Dişlerimin ara sında. Benim için yapılmış mini mini marangozluk âletlerim var. Onları kul. lantr, oyuncak mobilya yaparım. Sonra bu mobilyaları buraya beni görmeğe ge- lenlere satarım, Etrafta dinliyenler gülüşmeğe başlı- yorlar. O, bu gülüşmelerin manasını an; İryor. Kendisi de gülüyor ve: — Bir defa da işin doğrusunu söyliye- yim diyor. Bu küçücük mobilyaları kom- şumuz marangoz yapar, ben de, ben yap. miış gibi satarım. Marangozluktan başka Piyer ne iş ya- par tabii merak etmişsinizdir. Evvelâ bol bol okur, sonra da uzun uzun düşünür. Köylüler bu adamı hem severler, hem de çok sayarlar.. Kendisine danişmadan hiçbir iş yapmazlar. O, zeki ve oldukça kurnaz bir adamdır. Bir tek endişesi ban- kadaki parasını arttırmaktır. — Paristen birisi köye uğrar uğramaz ilk suali: — İktisadi işler ne merkezde, altın dü. şecek mi, yükselecek mi? cümlesidir. Piyer hava ister iyi, ister — fena, ister yağmurlu, ister karlı olsun günde bir iki saat muhakkak gezinir. Tabif kendisi i- çin yapılan küçücük bir araba — içinde.. 86 yaşında dinç bir ihtiyar olan babası bu arabayı arkadan iter.. Baba oğul bu suretle köydeki tanıdıklarnım evine gi- der ve tatlı saatler geçirirler.. Yazın köy. de durmaz gibidir. Civarlardaki plâjlara gider, şakalaşırlar, içerler, Piyer yap- tığı tahta oyuncakları satar Piyeri bir garibe gibi yeryer dolaştır- mak için birçok müracaat edenler olmuş. fakat o bu teklifleri daima reddetmiştir. Bu adamlardan bahsederken aynen şöy. le der: — Bunların baskasının hırsızlardanı hiç farkı yok! Yazın biraz fazla para kazanırsa Piyer bir otomobil kiralar. Civardaki Ploermel kasabasına gider, felekten birkaç gün ça- lar. Kasabada yaşarken en büyük zevki sinemaya gitmektir. Onun herkese tek- rarladığı bir cümlesi vardır: — Ben de babam kadar çok yaşıyaca. Bım.. Yaşamak çok tatlı şey! malını çalan nasıl tuta, | Gövde adam, bu küçük arabasile Jamavkada .,.*— gz f' 'a gezmeti pek severmiş! ırarnâmumuar Bugün İngıltere)ı meşgul eden meqelc lerden biri de Ingîlız antilleri, yahut gar- Li Hindistan denilen adalarda ve bilhassa Jamayka'da çıkan karışıklıklar büyük bir isyan şeklindedir. Geçen sene de gene bir kıyam hareketi olmuş ve asiler Parto Rikoya kadar gel. mişlerdi. Bu seneki isyan yerlilerin çalıştıkları işlerde az para almalarından ileri ruş kadar bir şeydir. İsyanın gelmektedir. Buğün bir işçinin aldığı en fazla ücret bizim paramızla günde 30 ku- şiddetlen mesine sebeb de, mayısta yapılan bir grev de polislerin bir kadınla çocuğunu öldür müş olmalarıdır. İngiltere, isyanı bastırmak için Jamaykaya “Ajaks,, kruvazörünü ve birkaç kıta asker göndermiştir. Adanın valisi de İngiltereye müracaat ederek işçilerin ta- rafını tutmuş ve memlekette açlık ve sefalete bir son verilmesini istemiştir. Kolera salgını Hindistanın bazı Mmıntakaların- da ölü leri kaldıracak adam bulunmayor Bu sene Hindistan- da bır koölera sal , gını bütün memie- keti kasup kavur - maktadır. — İngiliz hükümeti bir yan . dan mevzil isyan « larla, bir yandan da | ıktisadi buhran ve kıtlıkla mücadele &- derken bugün kole. ra daha büyük bir tehlike halinde kar- şısına çıkıyor, Kirk sekiz mınta - kaya ayrılmış ulan Hindistanın — kırk dört mıntakasında kölera salgını hâ « kimdir. Bu mınta . kalara dahil bulü- nan 4000 — köyün hepsinde hemen bü tün ahali koleraya tutulmustur. ramış olanların yekünu 35000 tahmin e- diliyor. Bügüne kadar da 14000 kişi öl- müştür. ! Salginla hemen hemen hiç mücadele e. dilemiyor denilebilir. Çünkü doktor ade. di o kadar azdır ki, on köye bir doktor » bile düşmüyor. Diğer taraftan, İngiliz . tabil böyle bir kolera salgını olacağını tahmin edemiyerek ayırdığı tahsisatı da alınacak tedbirlere kâfi gelmiyor.. Bunun hükümetinin, için, salginın ilk zamânı — tedbirleri al- makta biraz geç kalınmıştır. Bununla he. KUÜRÜUN Türk Basın birliğinin babası H.-'ıSAN KUMÇAYI yazıyor: “Bay Şükrü Kaya, Türk — Basın ailesi içinde her vakit sempatik olmuşltur. Fa, kat bu eski sempali Basın Birliği kanunu ile kuvvetlenerek yeni bir mahiyet almış- tır: Bundan sonra Şükrü Kaya Türk ba. sını iİçinde yalnız bir Dahiliye Vekili, yal. nız bir Parli Genel Sekreteri değildir; o arlık yeni kanun ile bir hakikat olan (Türk Basın Birliğinin babası)dır.,, CUMHURİYET Türk gazetecısı Peyami Safa yazıyor: “Türk rejimi hem devletçidir, hem . de halkçı. Türk gazelesi, bir.mahkemede hem dava eden, hem de dava edilen tarafı bi. ribirine karşı müdafaa — vaziyelinle ka. lafi tek avukat gibi, devletle halk arasın. dâki zarüri ihtilâflarda iki tarafı da koru. mak için harikülâde bir müvazene hüneri göslermeğe mecburdur. Bu işin kolay olmadığını tahmin edersi- niz. Halk bize deste deste — mektuplarla, telgraflarla, telefonlarla veya bizzat mü., racaat eder. Muharrir denileti adam, her. Bgün, kaleminin üstünde bu sosyal tazyi. kin kesaletini duymaktadır. Ona — aykırı gidemez. Devlet ve parti de bize kantınla, rile, nizamlarile, programlarile, ihtarlari. le, tavsiyelerile yollar çizer, Muharrir de- nilen adam, hergün, kaleminin — üstünde bu resmi tazyikin kesafetini de duymak. tadır. Ona da aykırı gidemez. İki tazyik arasında kalan Türk muhar. riri, dünyanın hiçbir yerinde gösterilme. miş bir mefanet ve — mukavemetle, bu iki küvvyeti de biribirine ezdirmeden ve iki, sine de ezilmeden vaziyeti — idare etme, ğe mecbur-adamdır. Dün şerefine İstanbul - gazetecilerinin bir çay verdikleri Şükrü Kaya, matbuata, hem bir devlet, hem de bir halk adamının çifte geniş görüşile bakan ve onun bu zor işini kolaylaşlırmak için — clinden geleni yapmağa - hazırlanan eski ve — büyük bir meslektaştır. Şimdilik bu kolaylıkların nes ler olabileceğini görmekten başka . mera, kımiz yoktur.,, TAN ÇOcuk meseleleıi K'Ağf-,m hç uma ıv 1ıf ?f?ug,u ı.u_ gün ayrı âyrı ıl.z çocuk meseicsmden 'bah sediyor. Sabiha Zekeriya evlâllık mesele. sini ele almışlır; ezcümle diyor. ki: “Eylâtlık meselesi, içlimal bir faciadır. lli'mayc müesseselerimiz henüz — ihliyaca kâfli olmadığı için bu çocukları evlere ver mek bir zarurettir. Fakat Allaha, ve sahi. binin insafına terkedilecek kör bir zarüret değildir. Aşağı yukarı her şehirde bir ço. cuk Esirgeme — Kurumu — kuruluyor, So. kakla kalan veya herhangi bir sebeble bu evlere yerleşlirilmesi icap eden çocukları devlet müesseseleri yoksa, evvelâ bu mü: essesenin alması, bu müessesenin himaye ve kontrolü allında evlere yerleşlirilmesi, bu müessesenin daimi — kontrölü altında tululması içlimal teşkilâtçılığın kabul et. üği son şekildir. Biz bunu tatbik edemez miyiz? Bunu tatbik edemediğimiz takdir- de, devletin bunları kontrol — edecek bir müessesesi kurulamaz mı?,, M. Zekeriya ise şöyle diyar: : “Dünyanın en bedbaht çocukları, huzür ve refah içinde yelişenler, bolluk ıcınd: büyüyenlerdir. Zengin çocukları ekseriyetlle — şımarık, iradesiz, cesaretsiz olurlar. Aileleri üzerle. rinetitrediği ve bütün ihtiyaçlarının ko. laylıkla tatmin edildiğini gördükleri için, hayatı kolay, basit ve"sadece- eğlenceden ibâret sanırlar. Çalışmıya alışmazlar. Ha« yalı öğrenmezler; Serde yetişen nebatlara benzerler. Hayalla karşılaşınca şaşırır ve bocalarlar. Yalnız bu kadarla kalmaz, zengin çocuk ların sinirleri ve — sıhhatleri de ekseriya bozuk olur. Can sıkıntısı, mücadele zev. kinden mahrumiyet onları asabi yapar. Halbuki fakir "çocuğu hayat içinde do: ğar, hayal içinde büyür. Mabrumiyet onu mücadeleye alışlırır. Cesur, alılgan ve mü teşebbis yapar. Bu hakikalten en ziyade — ders alması Jâzımgelen' kimseler, çocuklarını serde ye. tiştiren zenginler ve bir — dereceye kadar öorta halli allelerdir. : Çocuğunuzun hayatlta muvalfak olması., nı isliyorsaniz önu hayatın içine bırakı. ' nız, ve hayatın içinde yetiştiriniz.,, raber, bugün, fevkalâde — olarak “gayri mahdut bütçe,, kabul edilmiştir. Şimdiye kadar, salgına — karşı alınan tedbirler cümlesinden - yarım milyon kişi- ye aşı yapılmıştır. Kuyulara, — koleraya karşı elli ton permanganat de pofas dö— külmüştür:. Fakat, salgın o kadar şiddetlidir ki bü. tün bunlarlar hastalığın dehşeti yanında sifir kalmaktadır. Birçok yerlerde ölüle. ri kaldıracak kimse bile bulunamamakta- dır. '