3 Temmuz 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— SAxraaş, — “-- Plânlar mı? Pilânlar sizde ha? Yazan: Gerald Kelton Gösterin bakayim.,, Erika eliyle, Güssinin kolunu tut- tu. Gözlerinde okunan minnet hissi yapmacık değil, samimiydi. — M. Rig.... Bana çok nazik mua- mele ettiniz. Teşekkür etmeyi kâfi bulmuyorum, Size minnettarlığımı göstermek üzere bu kâğıdı ingilizce- ye tercüme edeceğim. Güssi az kaldı sevınç delisi olacak- tı. Bu karmakarışık 've ilmi mahi - yette olduğuna Şşüphe bulunmıyan yazıyı tercüme etmeğe kız razı olurdu, Erika onun için böy- le bir zahmeti göze alıyordu ha..... | Demek kendisine alâka duyuyordu. — Sizi böyle bir zahmete sokmak istemem, Denis bü işi yapar. Maama- | fih teklifiniz beni çok sevindirdi. — FHayır! Hayır! Size bu kücük hizmeti yapmak isterim. Bu iş bana zahmet değil, bilâkis zevk verecek. Kâğıdı bana birakınız, Size yarın tercümesiyle beraber veririm. Erika istese Güssi ona ne vermez- di ki? Kâğıdı teslim etti. Erika ayrı- lırken eğildi ve onu alnmdan öptü. Güssi ise kendi kendisine söylendi: — Beni sevdiğine artık eminim! XIX Öğleden sonra sıcak pek boğucu bir hal almış, hava bozmuştu. Kara bu - lutlar dağlardan inmiş, hava elektrik le dolmuştu. Deniz güzel mavi ren- gini artık kaybetmişti. Herkes fırtı- nanım biran evvel patlamasını ve or- taliğın biraz serinlemesini temenni ediyordu. Rıhtımin üzerinde ayakta bekliyen Erika bütün bunların farkında değil- di. Onun için hava bir gün evvelki gibi, hattâ hiç bir zaman. görülme - “ Miş derecede güzeldi. Gülmek, kah - kahalarla gülmek istiyordu. Ortalık - kararmağa yüz tutmuştu ki yattan bir motörün ayrıldığını gördü. Motör yanaşır yanaşmaz Erika İ- çerisite atladı ve kumanda eden za - bite, Baronla görüşmesi lâzımgeldiği- ni söyledi. Bu emir derhal yerine ge- tirildi. Bir kaç dakika sonra Erika yata çıkmıştı, Fon Störhaym ile Denisi salonda satranç oynarlarken buldu. Baron gü- lümsiyerek ayağa kalktı: — Madmazel tam zamanında gel - di binbaşı, mat olmak üzere idiniz. — Madmazel benim için kurtarıcı bir melek rolünde desenize! Denisin gözleri genç kıza dikilmiş- “ti. Acaba ne haber vardı? Baron sordu: — M. Rige randevüya' geldi mi Fröylany? — Hayır! T pek az genç | O kadar sevinçli idi ki, müjdeyi haber vermek için kelime bulamıyor- du. Devam etti: — Fakat ben onu daha evvel tesa- düfen görmüştüm. Kendisiyle muta- bık kaldık, M. Kardenin serbest bira- kılması mukabilinde “Luftvogel,, in plânlarını bana teslim etti. Sesinin tirememesi ve sakin görün - mek için müthiş gayret sarfediyor, Denisin yüzüne bakamıyordu. Baron haykırdı: — Plânlar mı? Plânlar sizde ha? Gösterin bakayım. Denis hayretinden küçük dilini yu- tacak hale gelmişti, fakat sinirlerine fevkalâde hâkim oluşu sayesinde bir şey belli etmemişti. Türlü ihtimal ve faraziyeler şimşek gibi zihninden ge- çiyordu. Bu harikulâde genc kız ne yapmıştı acaba? Her halde sahte bir plân hazırlamış olacaktı. İşte bak bu ohun aklıma gelmemişti. Fakat Ba- ron gibi tecrübeli bir adami sahte plânla aldatmak mümkün mü idi? Buna ihtimal vermemekle beraber genç kızın teşebbüsü onu gururlandı- rıyor ve sevindiriyordu. Şimdi gene kız ne olacaktı? Baronun gazabından nasıl kurtulacaktı? Kararmı vermiş- ti: Baron Erikaya fena muüamele et- meğe kalkarsa onu oracıkta kendi ellleriyle boğuverecekti! — Baron plânları dakikalarca tetkik etti. Nihayet mırıldandı: — Mükemmel! Aradığımız plânlar bunlardır. Frönlayn sizi tebrik ede - rim, Almanya sizinle iftihar edebilir. Denise döndü: — Sizi de tebrik ederim binbası... Teşkilâtıniz pek mükemmelmiş. Şan- "pör'ün adamlarmızdan olduğunu ben bile anlıyamamıştım. Plânları tetkik edip etmediğinizi sormayı faydasız sayıyorum, Bulunduğu yat birdenbire zeplin olsaydı Denisin duyacağı hayret gim- dikinden daha fazla olmıyacaktı. Fa- kat soğukkanlılığını muhafaza ede - rek sükünetle cevap verdi: — Tabit azizim Baron. Tetkik et- tiklerimi aklımda tutabilmeyi pek is- terim ama maalesef mümkün olma - dr. Üstelik ben mühendis te değilim. Baron cevap vermeden Denise dik- katle baktı. Yeni ve müşkül bir me- sele ile karşılaştığı anlaşılıyordu. De- nis devam etti: — Teklifinizi istemiyerek kabul et- tiğimden emin olabilirsiniz Baroön, Fa | kat ne yapayım ki başka çare yoktu. Şimdi benim için buradan ayrılmak- tan başka iş kalmadı. Lütfen icap e- denlere emir vermenizi Tica ederim. Çeviren: F. K. Fırtına yaklaşıyor, sonra sahile çı - kış müşküllesecek. Mukavelemizin di- ğer şartları için sözünüze güveniyo- rum. O kısımları da otelde görüşü - rüz. Baron dalgın ve düsünceli salonu a. dimlıyordu. Durakladı ve Denise dö- nerek: — Binbaşı, dedi, sizi gene mahpus olarak alıkoymağa mecburum. Mazur görünüz. Erika çığlığmı güç zaptetti. Denis yerinden fırlıyarak Almanım üzerine atıldı: — Alçak haydud! İkisi arasında bir masa vardı. De. nis bu masanın önüne gelince göğsü- ne tevcih edilmiş bir mavzer tabanca. siyle karşılaştı. Baron bağırdı: — Durun! yoksa ateş ederim. Eğer yirmi yaş daha genç olsaydım, belki sizinle silâhsız boğuşmayı göze alır . dım. Fakat artık ihtiyarım. Silâhı Denise doğru tutan el titre- miyor, icabında tetiğe basmakta te . reddüd etmiyeceği açıkça belli oluyor. du, Denis bu kararı birçok defalar başka hâdiseler dolayisiyle başka gözlerde de okumuştu. Rakibine ateş etmeğe karar vermemiş olan adam, karşısındakinin gözlerine bakar. Ateş etmeyi göze alan adamın baktığı yer de kurşunun gireceği yer, hedeftir. Baroönun gözleriyse Denisin yeleğinin son düğmesinden ayrılmıyordu. Denis geri döndü. Bir cigara alıp yakarak: — Anlıyorum ki baron, dedi, şeref ve namusş üzerine verilen sözlere sizin memleketinizde verilen ehemmiyt bi-, zim anladığımız” manada değilmiş. Bana namusunuz üzerine söz vermiş. tiniz. Kabahat bende oldu ki böyle bir söze inandım, Baron bir iskemleye çöktü. önüne, masanın Üstüne, koydu. — Sizin gitmenize mâni olmam lâ. zım binbaşı. Dedi. Sebebini siz de bili- yorsunuz. — Benim bildiğim şey sizin namus. suz ve alçak bir adam olduğunuzdur. Baron, başı göğsüne düşmüş, dal . gin ve düşünceliydi. Cevab verdi: — Bana böyle hitab etmekte haklı- sınız. Fakat ben de vazifemi yapıyo . rüum, şahsi düşünce ve hislerimin bu vazifeyle hiçbir alâkası yoktur. Vak. tiyle Rusyadayken sizin hayatımnızı kurtarmıştım, o zaman memleketleri- miz biribirlerine rakip vaziyette de . gillerdi. Halbuki şimdi öyle mi ya? Ben vazifemi yapıyorum. (Devamı Var) Silâhı Yazan: M.S. Yaşlarımiz küçük olduğu ıçm' ölümden kurtulduk. Hüseyin — kurtulamadı. v« YA Bizi sorguya çektiler. Tabii inkâr et. tik. Fakat faydası olmadı inkârın... Çün kü elbiselerimizin bazı taraflarında kan lekeleri buldular. Parmak izlerimizi al- dılar. Tahkikat devam ederken Mehmet kaçmıştı. Her tarafa telgraflar çektiler. Nihayet Şark Vilâyetlerinden birinde yakalandı. Ve her şeyi söyledi. — Bu işi biz yaptık, dedi. Bunun üzerine verdiler bizi mahke - Yele 3 — Ne ceza verdi mahkeme size? On beş yıl mı?, — İdam!.. Fakat bizim yaşlarımız küçük olduğu için ölüm cezasından kurtulduk. Hüseyin bizden çok büyük- tü, kurtulamadı. Mehmet sözünü bitirince: — Memnün oldunuz mu? İşte hepsini anlattım. Der gibi yüzüme baktı. Ben deönün — yüzüne baktım. Göz bebeklerin'de ölümden kurtulmuş bir a- damın duyduğu sonsuz bir sevincin T. şıkları yanıyor ve bu ışık çöl üzletinde Medineye kavuşan hacıların gözlerinde tutüşan berrak aydınlığa benziyordu. Hayat, ilâhi hayat, uzun bir mahpus- luk içinde bile sen tatlı bir ümitsin... Uzunca boylu, zarif bir adamdı. Göz bebekleri zeytin gibi parlıyordu. Yürürken belirsiz bir surette topallı - yordu, Hapishanede titizliği ve temiz- liği ile şöhret kazanmıştı. Yorganı, çarşafları, yastık örtüleri sakız gibi bembeyazdı. Bir kadın gibi her iş elin den gelir, çoraplarını yamar, sökükle- rini dikerdi. Gayet güzel yemek pişi- ili, Çapaşçultluğu HUurGNlUugu kövuğşlarda herkesi temizliğe — teşvik ' eder, en pis mahkümları, kıyafeti düş SUVYLNUZ, | künleri yola getirirdi. Adı (A.M.) idi. İyi bir aile çocuğuy du, Babası tahsiline ehemmiyet ver - miş, mekteplere knynîuş, fakat o, oku- mamiıştı. İşi haylazlığa vürmüş niha- yet yaman bir hırsız olmuş, zabıta si- cillâtina şu adla geçmişti: — Otel faresi! Sabikası sayısızdı. Bir çok defa ha- pisanelere girmiş, çıkmış, fakat bir yıl dan fazla yatmamiştı. Yalnız bir ke- re üç buçuk yıl yatmıştı, (A.M.) ile çabuk ahbap olduüm. Az zamanda kırk yıllık dost gibi seviştik. Ne zamanı iyi bir yemek, bir tatlı pi - şirse beni unutmaz, hemen sofrasına çağırıdı. Eli çok açık olmamakla — be raber, en ihtiyaçlı zamanında, en can dan dostuna bir kuruş vermez. Fakat onun için, zevk âleminde, eğlence sof- rasında avuçla para sarfederdi. “ınaurgr DIr sdaâtte Kapıyı maymüncuk saklar, odasınlda bırakırdı. Çantaların Bir gün”“ona, nasıl hırsızlık yapt:ğH nı, ötellerde paralı adam bülunduğunu nasıl duyduğunu, bir macerasını anlat* masını rica ettim, tereddüt etmedi, bîff hatip talâkatiyle anlattı: HABERCİLER! “— Eski devirlerde, hele mütareke yıllarında hırsızların yardımcı, gözcü ve paravanlardan başka bir de habers | cileri vardı. Bu adamlar, Sirkeci kah- velerini, tıhtım gazinolarını; Tahtaka- le hanlarını, han kahvelerini gezerler, tararlar, kolaçan ederlerdi. Buralarda, beli kuşaklı, aba elbiseli Rumelili sıs firmaçların, Erzerumlu koyun tüccar « larının, Arâkiyeli, başı yazma arıklıı-_A Lapçinli, poturlu Anadolü tüccarlarır nn yanına sokulurlar, bunlarla İlost « luk, ahbaplık kurarak, bu suretle va- ziyetlerini, paralr olup olmadxklarımğ! anlamağa çalışırlardı. Çokça paralr olduğunu hisaettîklcrî; kimselerin, hangi otelde, hangi handa kaldıklarını, hattâ hangi numaralı o- dada yattığını öğrenerek, tahkikatlarır nm y/neticesini, hesaplarına çalıştıkları ötel hırsızlarına haber verirlerdi. ! Bu yolda işleyen hırsızlara (Otel fareleri) derler. Bu adı polis takmış - F tüf bizt,.. ç Atdamlarımız, paralr adamın sangi ötelde olduğunu haber verince, hemen harekete geçer, onların bulunduğu o- tellerde bir oda tutarız. Bir kaç gün odamıza girip çıkar, etrafı tetkik ede- riz. Nihayet kiracının odasında buıug açar, odaya girer, bavulları, heybeleri, | dolapları araştırırız. Bulduğumuz pa « raları alır götürürüz. “ON YEDİ BİN LİRA ÇALDIĞIM OLDU!, O devirlerde, yolcuların üstlerinde- — ki mevcut paraları, öotel kasasına tes - lim etmek âdet olmamıştı. Misafirler paralarını muhafaza için nadiren otel sahiplerine verirlerdi. Her yolcu, ote- le gelen her tüccar parasını üstünde taşır, yahut ta heybesinde, bavulunda — heybelerin içinde on bin liradan fazla bulunduran tüccarların sayısı kabarık J_ bir yekün tutardı. Girdiğim otel odalarındaki bavullar- dan, yolcuların ceplerinden çok defa (10,000) ile (17,000) lira arasında pa- ra çaldım. (Devamı vart AİLIZIA'K! MA L İHABERİNİ | (EDEBİ | İROMANİ : |— —i l _*ımımr.mm DOLB Titriyerek va' her kelimede bana bir kere bakarak: — Beni köleliğe kabul ettiniz, sşimdi de sevmeme müsaade sdiyorsunuz, dedi; arzu ettiğimden de büyük bir saadete er. lim. — Bence, dedim, sizin nasibiniz benimkinden üstün; ben de sizin erdiğiniz saadete ermek isterim ve bu sizin elinizdedir. — Şimdi teşekkür etmek sırası bana geldi, dedi. Ben, sadık bir âşığa düşeni bilirim, Size, muhabbetinize lâyık olduğumu isbat etmekliğim lâzım, beni istediğiniz kadar denemek hak - kmızdır. Ümit ettiğiniz gibi bulmazsanız beni ativerirsiniz. — Beni sevdiğinizi biliyorum, dedim. Şimdiki halde (Bu “Şimdiki halde” sözüne kıymet verdiğimi zalimce belli ettim). sizi herkese tercih ediyorum; zaten bu akşam buraya gelebil-- meniz de bunun içindir. Sonra konusarak ağaçlar altında biraz dolasştık; itiraf ede. rim ki benim İspanyol, ilk heyecanı gectikten sonra, bana ih- firasmı değil, şefkatini ifade ederek tevekkülün hakiki belâğa- tine erdi: bana benim için beslediği hisleri, Tanrı'ya olan aşkı ile mukayese ediyordu. Zaten pek ince olan fikirlerine baska bir |—kiymet veren sesi, o ta yüreğe işliyen sesi bülbülün yanık fer- yadını andırıyordu. Bağırmadan tatlı tatlı konusşuyor ve bi. ribiri arkasından, kaynasan dalgalar gibi akan cümlelerinde, kalbinin öz çarpıntısı isitiliyordu. — Artık yeter, dedim,sonra burada lüzumundan fazla kal- miş olurum, Elimin bir hareketile ona gitmesi lâzım weîdıaım anlattım. Griffit bana: — Artık nişanlarımış sayılırsınız, matmazel, dedi. — — İngiltere'de belki öyledir ama Fransa'da değil, dedim. Çeviren : Nurullah ATAÇ Ben aşk ile evlenmek İstiyorum, işte o kadar. Ne yapayım, kardesciğim, aşk bana gelmiyordu; ben de, Muhammed'in da- ga gitmesi gibi, aşka giltim, İ Cuma Kölemi yine gürdüm: bir ürkeklik gelmiş, şöyle esrarengiz, sofuca bir hal almış ki pek mosuma gitti; benim haşmet ve kudretim tâ içire iş'emise benziyor. Fakat bakışlarında olsun, halinde, tavırlarında olsun, benim için duyduğu ve ancak be. nim gördüğfüm o sonsuz askı, kibarlar âleminin her şeyleri me- rak edip öğrenmeye calısşan hanımlarma belli edecek hiçbir şey yok. Ama, kardesçiğim, ben sürüklenmiş, hüküm altına gir- miş, zaptedilmis değilim; bi'âkis, ben onu zaptettim, hükmüm altına aldiım, bon onu sürüklüyorum... Hasılı soğukkanhlıkla düsüne taşma hareket edebiliyorum. Hani ben, benim küf. vüm olmadığı için varmak istemiyeceğim bir erkeğin cazibe. sine kapılivermektöen korkuyordum, ah! o korkuyu tekrar ta- ( dabilsem! İki türlü aşk vardır: biri emreder, öteki itaat eder; bunlar “çin belki bunların ikisini de tanımalıdır. Aacaba bu iki ihtira. biribirinden ayrıdır, hâsıl ettikleri ihtiraslar da hırıhırıne ben- zemez. Bir kadın, hayatı gerçekten tadabildim diyebilmek sın kaynaşıp birleşmesi kabil midir? Felipe bir gün beni hük— mü altına alabilecek mi? ben de şimdi onun titrediği gibi tite f riyecek miyim? bu sualler beni ürpertiyor. Nekadar da kör! ben onun yerinde olsaydım madmazel dö Şoliyö'nün ıhlamurlar altında işvelicesine, fakat pek soğuk- kanlılıkla, hesablı, tertipli hareket ettiğini görürdüm. Hayır, kardeşçiğim, bu benimki sevmek değil, ateşle oynamak. Feli. pe hâlâ hoşuma gidiyor ama artık sükkün buldum halecan çek— miyorum. İçimde her şey yatışıyor, duruluyor, hislerimi kür- calayıp anlamaktan korkuyorum. Benden aşkınm şiddetini gizlediğine iyi etmedi, elimden irademi alamadı. Hasılı ben O kabahatin zevklerini süremedim. Gerçi ağaçlar altında geçirdi- ğimiz o yarım saat bende tadlı bir hatıra bıraktı; fakat: “git. | sem mi? gitmesem mi? ona mektub yazsammı? yazmasani mı,, dediğim anlarda çektiğim heyecanların zevkini orada bu- lamadım. Acaba her zevkimiz böyle mi olacak? bir şeyi ümid etmek, ona malik olmaktan daha büyük bir haz mı verecek? zenginler, hakikatte hirer fıkara mı? seninle ben, hayalimizin | kuvvetlerini pek fazla inkisaf ettirmekle hisleri, hududların- dan aşırdık mı? öyle zamanlar oluyor ki bu düşünce tüylerimiİ ürpertiyor. Bilir misin niçin? bahçeye bir de Griffit'i alma- dan gitmeği kuruyorum da ondan. Bunun sonu ne olacak? ha- yalin sonü yok, zevkler ise mahdud. Ey benim korseler il- minde hoca Kesilmiş kardezciğim! söyle: kadınlar hayatının bu iki gayesini nasıl birleştirmeli? (Devamı Var) 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: