15 HAZİRAN — 1938 Doğne değilmi! eğin: değilmi! Bir su derdi Samatyada, Esekapısında oturan bir tanıdık, geçen gün matbaaya uğra. dı. Hem müteessir, hem de sinirli bir Pırtma.... — Bizim mahalleden, evimizin he, Men önünden terkos borusu geçiyor, fakat bütün gayretlerimize rağmen bizim evlere su verilmiyor. Bu nasıl Şeydir, diyordu. Dostumuzun yerden göke kadar haklı şikâyeti bize şunu hatırlattı... Daha bir sene evvel belediyenin su derdini kat'i surette halledeceği söy- leniyordu. Aradan bir sene geçti, İs- tanbulda su sıkıntısı çeken mahalle bırakmamak şöyle dursun, belediye » miz maşallah evlerinin önünden boru Eegen evlere bile su vermek için halka müşkülât çıkarıyor. Dünyanın en sulak şehirlerinden bi, Tİ olan gu İstanbulda, pek iptidai bir dert olan susuzluktan kurtulmak için acaba daha kar sene bekliyeceğiz? Yen: neşriyal #ora - Fırtına Damlacıklar, ve “Kıvılcımlar, isimli Büzel eserlerile, edebiyat o âlemimizde kendine bir yer ayırtan, Turgut Akkaş bize yeni bir eser daha verdi: “Bora *Pırt' na... Bu eser, muharririn, her yeni kita- bile daha çok olgunlaşan ve kendi jan- tında derinleşen görüşünün yeni bir Vesikaşıdır Bora - Fırtına yüzde yüz realist bir #erdir. Muharrir, vakada olduğu ka dar, onun anlatış tarzında da hayatım İçinde kalmaya çok dikkat etmiştir. Nurullah Atacın dediği zibi: Muhar tirin bütün kıymeti, eserinin kahraman arınır, muhitinden ve hadiselerden a - Yitip, kendi bayalinde yaşayan tiplerle dezişmemesidir. İşte Turgut Akkaş, münakkidin is- tedigi varlığı son eserinde bol bol ver- Miştir. Bora — Fırtına, yalnız bir gö- BU hikâyesi degildir. Aşk, hadiseler Arasında erimiştir. Roman realist vas - mevzsuunun kuvvetinden oldugu kadar biraz hikâye, biraz roman, biraz al, biraz ideoloji, biraz hareket ve 'âcanı fakat tambir hakik! vakası ol- Masında kazanıyor. “Bora—Fırtmayı tavsiye ederiz. Bu avsiye, yeni neşriyat sütünlerine mah- Sw mutat tavsiyelerden degildir. Gü- #el Bir kitap tavsiye etmek güzel kitap Beştiyatımızın bol oldugunu hiç de id- €demeyeceşimiz bu gün için, her balde eyi bir dostluk ve yerinde bir eket olsa gerektir. i Halk bilgisi Haberleri Eminönü Halkevi Di, Tarih ve Hde- DİYak komitesi tarafndan her ay çıks- yaka olan Halkbilgisi Haberleri ad- folklor mecmuasının 89. İnci sayısı IŞtar. Bu sayıda: har lparstanda Halk bilgisi müzesi Ra (Ziyaettin Fahri), (Gaziantep aç #üirleri ÇAJi Riza Yalman), Ma. Yada venaze &detleri (Halis Duman) Setalea manileri (Bedri Güneri), Er- handa ev teşkilât (Sırı Bilge), S bul masalları (Naki Tezel) var- Bütün, okuyucularımıza tavsiye ede- Ankara caddesinde İnkilâip Kitap- *inde satılmaktadır. Yeni Türk di inöni Halkevinin ayda bir çıkar- (Yeni Türk) mesmuasının 66 mer intişar etmiştir, Bu sayıda: rçeşiliye Vekili ve C.H.P. Genel Sek &o Şiikrü Kayanın (19 Mayıs) A- İğanın (Resmi ruhsat ile yapılan di 9, H. Namık Orkunun (Hiung Miray). M. Halit Bayrınn Büyük & Aİt maznun bir feryat, Zahir ki Güvemlinin (Hadâik — ai—Ha- eg Naci Yüngülün (Bizans), Hik- Turhanın (İstanbul Bibliyogtya- Yaver Atamann (Bizde mu- tketleri), Feyyaz Fegacın (Son Ni ( ansız Besi Naki Tezelin |'niğtir. Bugün bu ağaçlar İngiliz kral ve kraliçesinin 2i- ») de, Müzik ve Gençlerin yazıları var « A üçlerle münevverleri al-kadar & Meya ae Le k inde satılmaktadır. İMESELE| Gazeteye derdini anlatmak bir suç değildir. Ipekiş fabrikası bu açık hakikatı öğrenmelidir. Iş Bürosunun nazarı dikkatine Bundan bir müddet evvel, Balattaki Ipekiş fabrikası amelesinden, Kâmil isminde bir genç bize müracaat ederek fabrika tarafından yapılan haksız ve manasız bir hareketten bahsetmiş ve ; bu vaziyet karşısında nasıl hareket etmesi icab ettiğini sormuştu. Ken - disine kurulduğu gündenberi çok ciddi bir çalışma yolu tuttuğu kanaatini bı. râkan iş bürosuna müracaat etmesi, ni tavsiye etmiş, ve gikâyet etrafında» ki fikirlerimizi de bize uğrıyan ame lenin isminden kat'iyyen bahsetmeden mız aşağıdaki mektuptan anlıyoruz ki, bu neşriyat ve amelenin umumi şikâ. yeti karşısında yaptığı hatayı düzelt » mesi icab eden İpekiş fabrikası, bilâ- kis daha yanlış bir yola sapmış ve öz. rü kabahatinden büyük denecek va- ziyete düşmüştür. Aldığımız mektup şudur: Haber gazetesi tahrir müdürlüğü. ne; 215-933 günü Balat İpekiş fabrika. sında cereyan eden elbise meselesi hakkında gazetenize müracaat ederek şikâyetimi anlattım ve bana bir akıl öğretmeni: edim. Bu şikâyetim 28. 5.908 günü gazetede (Türk işçi ezil » memelidir) serlevhası altında yazıl mış olduğunu gördüm. 29.5-038 günü bu meseleyi iş bürosuna da ihbar et. tim. 30-5-938 pazartesi günü fabrikada bu şikâyeti yapan şahıs aranmaya baş landı ve tarak kısmında çalışan Yaşar isminde bir işçiden şüphe edildi. Biça. re adam o gün altı defn mildiriyet o- dasına çağrılarak tahkikat yapıldı. 038 günü de bu şikâyeti: yapanı gazete İdaresinin haber verdiği söyle. nilerek mezkür işçiye işten çıkarılaca. ğı tebliğ edildi. Vaziyet bu şekle dö- külünce nahakyere benim yüzümden bir işçinin ekmeğinden olacağını dü - şünerek 2.6-938 günü şikâyeti benim yaptığımı müdiriyete Yaşar vasıtasi- le ihbar ettim. (İdare müdürü beni çağırarak: “Gazeteye şikâyet etmek salâhiyetini nereden aldığımı ve ne 8i- fatla şikâyet ederek fabrikanın şere . fiyle oynadığımı, yeknasak elbise giy- mekle Türk işçisinin ezilemiyeceğini,, asabi bir tavırla anlattı. Ve yarm İşi. me nihayet verileceğini bildirdi. 3.6.9838 günü izinli olduğum için çalışmadım. Ertesi günü işime geldi. ğim zaman ustam :“fabrika işine ni- hayet veriyor. Kontrolu git gör!,, de. di. Kontrola gittiğim zaman beni gö- rür görmez: “Sen insaniyet namına istifanı ver, senin için daha iyi olur, dedi, , Ayni gün öğleyin muhasebeden çağ» rildım. Muhasebede bir istifa varaka. #1 doldurulmuş, kenarına da: “İş ka- nununun 16 mer maddesinin (D) ben. dine göre salâhiyeti haricinde hilâfı hakikat gazete idarehanesine beyanat- ta bulunduğundan bu hareket! sada - kate uygun olmadığından işine niha. yet verilmiştir., ibaresi yazılmış bulu- nuyordu. İş kanununun 16 ncı madde. sinin (D) fıkrasında bu yazdığınız yazıya uygun bir elimle olmadığını, an On dördüncü Lüinin HABER — Akşam nostas Derdini gazeteye söyledi diye işinden çıkarılan Kâmil Tümcan cak (mesleki sırrmı ifşa) cümlesine temas edilmek maksadiyle bu yazı ya almışsa bunda hata edildiğini, bunun mesleki bir sir olmayıp, alnımın teriy- le kazandığım paranın besabmı sor . mak olduğunu ve İş kanununun 27 n- el maddesinin bütün fıkraları fabrika. larda işçilere yiyecek ve giyecek ilh... maddeleri satamıyacağını, zaruret hâ- linde iktisat vekâletinin izniyle açi- iecak ekonomalarda bile alışverişin tamamen serbest olup İşçiye bu gibi maddeler cebren satılamıyacağı yazı. h olduğunu söyledim, Bana mltebes- simane bir tavırla: “Sen cebinde iş kanununu taşırsan çok aldanırsm,, ce. vabmı verdiler, Münakaşanm uzıya - cağını anlıyarak hesgbımı gördüm ve fabrikadan ayrıldım. Şimdi düşünüydrüm “m 1 — İdâre üâmiri febrika ustalarmı çağırarak İşçilere yeknasak elbise giy- dirilmesi hakkmda düşüncesine veya. hut da aldığı emre muvafık bir cevab almış bu husus hiçbir işçiye sorulma- mıştır. 2 — İdare emriyle ustalar arasında. ki bu anlaşma lâfzi bir vaziyette kal- mış, elbisenin şekli, kumaşı, elbise fi- atı, taksit şeraiti ve saire bir tamim. le ameleye bildirilmemiş ve bu suretle ustalar amelenin bir mümessili ve 2- mele tarafından söz söylemeye salâhi. yettar addedilmiştir. Ancak gazetede şikâyet çıktıktan sonra elbise fiatı- nın 410 kuruş olduğu bir şayia tar - sında öğrenilmiştir. 3 — 80 kuruş yevmiye alan ve bir ihtiyar annesine bakmak mecburiye . tinde bulunan benim gibi fakir bir iş- çinin iş başında 410 kuruşluk elbise giymesinin bir lüksten ibaret olduğu. nu fabrika düşünmek zaruretini his - setmemiş. Ve bu paranın da her on beş günde bir lira kesmek suretiyle tez el- den ödenmesini muvafık görmüştür. 4 — Ölçüyü verdiğimin ikinci günü aldığım paradan bir lira kesilmiştir. Halbuki o gün birçok İşçilerin ölçüsü bile daha almmamıştı. Kesilen bu pa. ralar scrba pey akçesi olarak müte- ahhide mi veriliyordu. Aksine yapı . Jan bu işin mahiyetini anlıyamadını. Bu mesele üzerinde fahrikanm yap- rak portakal ağaçları N dördüncü Lulnin çok sevdiği portakal ağaçları, kralm ölümünden bügüne kadar muhafaza edil. yareti münssebeliyle (yerlerinden çıkarılmış ve şatonun parkın» konmuştur. Bu ağaçları on dördüneli Lut kendi eliyle yetiştirmiş- toplamış bulunan bu mec tir. Sarayından ayrılıp Namüre gittiği vakit portakal a. ulanmıza tavsiye ederiz. Iğaçlarmın çiçek açıp açmadığını sormak için Parise sik sık Caddesinde İnkilâp Kitap - |mektup yazarmış. Ağaçlar 250 senedenberi öküz kanıyla gübre'enerek muhâfaza edilmiştir; > lim La M irler ve miş olduğu bu kadar aykırı hareket- lere mukabil: hakkımı aramaklığım, yani aldığım paranın hesabını sormak. lağım ve aklımın almadığı bir iş hak. kında tenvir edilmekliğimi isteyişim (mesleki sırrı ifşa) veyahut da (sa. dnkate uygun olmıyan hal ve hareket) diye tavsif edilerek işimden çıkarıi - maklığım tamamen haksız bir hare - ket değil midir? İşçinin elbise alması ve giymesi mesleki bir sır veyahut da fabrikaya karşı bir sadakatsizlik mi. dir? Mademki bu işte bir aksaklık yoktu, fabrika niçin kuşkulanarak be- nim bu hareketimi yukarki cümlelere istinat edip işimden çıkardı. Bu mesele hakkında adres tasrihi su retiyle yaptığım tahriri ihbarata ve bir hafta sonrada vukubulan şifahi müracaatime, bir hafta evvel gönder- diğim mektubu masanm üstünden alıp bana göstererek: “fabrika haklıdır. Tazminat vermek şartiyle bir fabrika işçisini istediği zaman çıkarebilir,, di- ye bir cevab veren ve benimle birkaç dakika meşgul olmayı çok gören iş bül, rosunun da nazarı dikkatini celbede - rim. Bana yapılan haksızlığı tashih etmek lâzım değil midir? Fatih: (Karagimrük Keçeciler oöddesi Kuyulu türbe sokak 20 numarada Kömil Tümcan.. Bu zavallı işçinin uğradığı akıbet cidden acıdır. Demek ki bizde şikâyet çıkar çıkmaz, İpekiş fabrikası, derhal bir suçlu aramak için tahkikata gi - rişmiş ve asıl şikâyet sahibinin dürüst hareketi olmasaymış, hiçbir şeyden haberi olmıyan zavallı bir işçiyi de ko- lundan tutup sokağa atmakta bir an tereddild etmiyecekmiş. “İpekiş fabrikasını idare edenlerin haksızlık yapmaktan bu kadar çekin. memiş olmaları bizi hayret icinde br. rakıyor. İpekiş fabrikası müdürleri efkârı umümiyenin, yani halkın dili o- lan gazetelere derdini söylemeği bir süç olarak mi kabul ediyorlar ki, der- bal tahkikatlara ve tardlara kalkışı. yorlar. Eğer, amele şikâyette haksızsa, mü- essese de bunu bize pek âlâ anlatabi- lir ve müessesenin noktai nazarmı haklı görürsek bunu da sütunlarımıza geçirmekte tereddüd etmezdik. Fakat kendini müdafaa edeceği yer- de, şikâyete kalkanları ezmeğe kal . karsa, İpekiş fabrikasını kabahatli mevkiinde körmekle (Ohakir olduğu muzu anlamış olmaz mıyız? İpekiş fabrikasını kimlerin idare et- tiğini bilmiyoruz, yalnız bu zevat bil. melidir ki 28 mayıs tarihinde çıkan ilk yazımız için belki de kendi noktai. nazarlarını müdafaa edebilecek vazi- yetteydiler, Fakat bu gün yazımıza sebeb ©- lan son hâdisede baştan başa haksız ve kabahatlidirler, Tekrar ediyoruz, bu memlekette Türk vatandaşmın derdini gazetelere anlatmasını suç saymak kimsenin| hâkkı değildir. İş bürosunun ehemmiyetle nazarı dikkatini celbederiz. İşçi Kâmile yapı. lan haksız ve keyft muamele düzeltil- melidir, HABERCİ işsizler dansözü «XAZEL Finyora, Amerikanın garb sahilleri &. zerindeki şehirlerde büyük göhret kazanın bir dansözdür, Bu kız İspanyol danslarınm rakibsiz rakkasa- sıdır. Ayni zamanda, insanların sefalet çekmelerine hiç de tahammülü olmıyan rakik bir kalbi vardır. Amerikalı, mişlerdir İsr kendisine “fakirlerin ve işsizlerin dansözü,, ismini ver» Los Anoelos sokaklarından birisine dansözün a- dı konulmuştur. Dansöz, hayatma şu vecizeyi şiar ittihaz etmiş olduğunu herkese söylemektedir; “Hayatım sanata, kalbim fakirlere âşıktır... Reşad Nurinin güzel bir hareketli Yazan; KARA DAVUD Dün, masamın üstünde bir kartpos. tal buldum: Vandan bir manzara, Altında şu iki kelime ve bir imza: “Vandan selim. Reşad Nuri. Sevindim, Evvelâ şüphesiz, bir ar- kadaşımın beni hatırlayışma sevin - dim. Fakat sonra bu hatırlayışın ver. diği iddiasız, mütevazı, fakat çok gü- zel memleket dersine sevindim. Bugüne kadar bizde, kartpostal göndermek kimin âdetiydi bilir misi, niz? Avrupa seyahatine çıkmış züppe va tandaşm. Ve bu züppe vatandaşın, kartpostalmı niçin gönderdiğini ve ni- çin göndermekte olduğunu pek âlâ bi. liriz, Onun tek maksadı vardı ve var- Avrupada dolaştığmı bildirmek. Bu onun için bir gurur meselesidir, Memleket dışma çıkmış olmanın ken. disine bir asalet unvanı bahşettiğine kanidir. Adından bahsedildiği zaman; “— Filin mı?, "m EVE vay, “— Bilirim, bilirim. Avrupa gör « müştür.,, Denmesini ister, Fakat bu vatandaş ve “Tanzimat,, dan bu güne kadar ona benzemiş olanların çoğu Avrupada hep bir çift ayak gezdirmişlerdir. Geri olduğumuz devirlerde Avru 4 payı ve dünyayı dolaşmak, hemdo. laşan için, hem de memleket için çok faydalı bir şeydi, Fakat'ancak olgun insan kafası dolaştırmış olmak şarti- le. Bu gün Avrupayı ve dünyayı dolaş- mak yine hem dolaşan için, hemde memleket için faydalı olabilir, Zira biz nasıl ilerledik ve ilerliyorsak, bir kısa mülddet için yerinde saymış olan Avrupa dünyada yine harekete geç - miştir ve yine durmadan ilerlemeğe başlamıştır. Binaenaleyh olgun insan kafasıyla bu Avrupada ve bu dünyada dolaşacak olan vetandaşlarımızdan yi. ne fayda görebiliriz. Fakat bizim için faydası ihmal edi- lemiyecek ikinci bir dolaşma sahası vardır: * Memleket... Memleketimiz. Çoğumuz memleketimizi bilmiyo « ruz, Kahhar bir ekseriyet doğduğu şe- hirden ancak asker olduğu zaman çı. kıyor. Ve bereket versin askerliğe... O da olmasa Mehmet dayı ocak başm - dan kımıldanmıyacak ve şehirli genç, belki bütün dünyayı dolaşıp anlıya - cak, Ama asla memleketini tanımıya- cak, Hiç unutmam. Mili mücadele yılla. rında Anadoluyu dolaşırken İstanbula çok yakın bir kazanm, Kandere kaza- smin köylerinden Koca Kâymez'da bir gece kalmıştım. Sabahleyin, çok mükrim olar, yaşir, ak sakallı, ev sa hibine veda ederken O; — Bana bak oğul... - demişti . Kay- maz köyüne uğrarsan Osman pehliva- na benden bir selâm sarkıt. — Peki bey baba... Ama yanlış işit- miş olmıyayım... Kaymaz köyü bu köy değil mi? — Hayır... Bu Koca Kaymazdır. Ö. bürsü yalnız Kaymaz diye anılır. — Ne tarafta bu? — İşte canım, göstereyim sand. Nah... Şu sırttaki köy... — Osman pehliyanla Tuna harbine beraber gitmiştik. Dönüşte evlendiği zaraan beni çağırmıştı. Bir kerede düğlinünde bulunduk. Zavallnın güz leri görmüyormuş diye işitiyorum. O- Zullarmdan ikisi de Kafkasyada ge - hid düşmüş, Harbdön dönen bizim köy delikanlıları söylüyorlar, Hayretimi saklıyamamıştım. Biri Kaymaz köyünde, öbürü Koca Kay - maz köyünde oturan bu iki vatandaş Plevne müdafaasındanberi, burun bu- runa oturdukları halde biribirlerini ancak bir defa görmüşlerdi ve 93 #s- ferindenberi, köylerinden yaya olarak bir çeyrek saat sürmiyen bir mesafe- Dap Devam 17 incide Kara DAVUD