Yazan: Gerald Kelton Vatanı: uğrunda sefalet çeken zengin adamlar da vardı — Size tesadüf ettiğim ne iyi ol. ma âncâk iki gün kalab! Billie yalnız seyahat pek zevksiz olu. yor. Eğer benimle beraber Londraya gelmek tenezzülünde bulunursanız ba- na büyük bir arkadaşlık göstermiş o. Tursunuz. Denis, nezaretinde birçok münhal olduğundan bahsediyordu. Ba- bam da yardımını esirgemez, Büyiece bir taşla iki kuş vurmuş oluruz. Gümsi, söze başladıktan sonra gaf yapmaktan korkmaya başlamıştı. Mor davnt onu hiç ses çıkarmadan dinle . mişti, Kısa bir süküt ânı geçti. Sonra Mordavat elini, dostça delikanlınm 0 muzuna koydu ve gülümsiyerek: — Çek iyi kalpli bir gençsiniz. De. di. Teklifiniz cazib, fakat sanırım ki! benim için kabul etmek imkân: yok. Zaten burada da vaziyetim o kadar fe- na değil, ben hep böyle mübelâğalı şe- kilde bedbinlik gösteririm. Teşekkür ederim. Birez sonra ayrıldılar. Güssi oteli. ne döndü. Lüks odasında soyunurken hep Mordavntı düşünüyordu. Günde elli frank kazanan bir adam Monte Karlo gibi bir yerde kimbilir ne dere. ce berbat bir yerde oturabilirdi. Bu vaziyet, konfor içinde yaşamaya alış- mış bu adama ne kadar fena gelirdi. Fakat Güssinin bilmediği birçok şeyler de vardı. Büyük bir kısmı güp. heli birçok ecnebinin kaynaştığı Rivi- yerada polisin nazarı dikkatini çek . memek İçin kumar sayesinde yaşama: ğa çalışmanm iyi bir usul olabilece. ğini, serveti olduğu halde vatanma hizmet uğrunda sefalet çekmeye rıza gösterecek adamlar bulunabileceğini bilmiyordu. Denisin ve Lord Vitleyin Sir Riçarda “Aş” diye bahsettikleri adamın Mordavnt olduğunu da tabif bilmiyordu. v Güssi ertesi sabah saat on buçukta uyandı. Giyinip aşağı inerek direktör. le bir iki kelime konuştu. Direktör Palm . Biç Kazino yüzme havuzunun O gün açılma merasimi yapılacağını haber vererek, eğlenceli olacağı ka - naatiyle, oraya gitmesini tavsiye edi. yordu. Bu fikir Güssinin hoşuna gitti, Palm Biç » Kazino muhakkak ki Avrupanın en lüks yaz eğlencesine mahsus müeasesedir. Güssi otomobi. lini müessesenin bir arabaya mahsus küçük garajlarından birine bıraktık. tan sonra grum'un peşinden solaryu . ma girdi ve evvelâ mağazaya uğrıya- | rak bir banyo kostümü ve ipekli bir penyuvar satınaldi. Bu işi müteakip ona bir otel odası kadar büyük, içinde duşu, lâvabosu, sıcak ve soğuk akar suları bulunan bir kabine verdiler. Yemek zamanı olduğu için yüzen » ler pek azdı. Herkes, rengârenk şem- siyeler altına konulmuş masaların et- rafında grup grup toplanmıştı. Dünya da mevcut her lehçenin burada konu. şulduğu tekzibden korkulmaksızın id- | diz edilebilirdi. İnsan kurdu metrdo- tel Güssinin paralı bir müşteri oldu- ğunu derhal anlamıştı, seğirtit ve iyi yerde bir masa gösterdi. Mönü tayin edildizten sonra konuşmaya başladı: — Ne güzel hava değil mi efendim? Mösyö yeni geldiler galiba? İsabet; çünkü burada yaz mevsimi bizim mü- essesonin açılmasiyle başlar. Epey ka. labalık var, Buhran galiba sona erdi hamdolsun. Mösyö yalnız galiba? Ya- zık! Fakat Monte Karloda yalnız kal. mak ancak yalnız kalmağa yemin et- miş olmakla kabildir, “ Güssi kulak kabarttı. Yalnızlık ho. şuna gitmiyordu. Sordu: — Ne yapmalı? Fransızcam hiç de iyi değil. — Monte Karloda lisan yüzünden sıkımtı çekmek mümkün efendim” Mösyö herhalde benimle lâtife etme- ye tenezzül buyuruyorlar! Monte Kar. loda herkes birkaç lisan bilir. Mücs- sesemiz, taleb eden müşterilere muhte lif lisanlar bilen partnerler temin et. mektedir. Bunlar voleybol, yüzme, dans ve saire hocasıdırlar. İşte baki- niz geliyorlar, Metrdotelin gösterdiği istikamette Üç delikanlı ve tiç genç kadm kauçuk ' bir topu Biribirlerine atarak yaklaşı, yorlardı. Hepsi de fevkalâde güzelâi- ler, Delikanlılar hakiki birer atlet vü. cuduna sahiptiler. Kuvvetli adaleleri, güneşten yanmış derilerinin altından belli oluyordu. Genç kadmlardan ikisi, haftalık mecmuâların kapak resimlerinde gö - rülen mayolu güzel kızlarm esiydiler, Fakat üçüncüsü onlardan çok farklı, fevkalâde bir tipti. Diğerleri tıpış tı. Pış yürürlerken o sanki kumlar üze - rinde kayıyordu. Ötekilerden daha u. zun boylu, daha endamlı, idi, Etrafın. da uyandırdığı takdir mırıltılarını hiç duymuyormuş gibiydi. Siyah havyarlı kızarmış ekmeği ağ. xına henüz götürmüş olan Güssi lok » masını güç yuttu. Gelen, iki gün evvel Mulendeki otelde rasladığı meçhul kızdı. Evvelâ erkekler numaralarının yap- tılar. Muhtelif bozuş şekilleri, atla malar vesaire... Bu esnada genç kiz lar yüzme havuzunun bir ucundaki mermer çeşmenin önünde cazip bir grup teşkil etmiş bulunuyorlardı. Güssi metrdotele işaret etti, gelin- ce: — Bu matmazellerden birine şam panya ikram etmem mümkün müdür? — Emredersiniz efendim. Mösyö in tanışmak istediği genç kız han dir? — Ortadaki sarışın... — Filhakika en güzelleri 0... Bu sa bah elinde mevsim için bir mukave le İle müracaat ettiği zaman itiraf e derim ki hayrete düştüm, Burada gör. meğe alıştığımız tiplerden değil, — Bu genç kızların vazifeleri ne | olduğunu bana izah eder misiniz? — Hepsinin gayet iyi yüzücü olma” $i şarttır. Burada gösteriş yaparlar. Yani buranım bir nevi süsünü teşkil ederler. Müessese burada her Şe- yin en iyisini, en güzelini seçmeğe İ- tina etmiştir. — Bu genç kız Fransız galiba? Metrdotel sesini yavaşlattı: — Hayır efendim, Alman... Fakat umumi harbin hatırasile Almanlara burada elân iyi gözle bakılmadığı için müessese kendisinin Rus olmasını mü nasip gördü, ismi de Olga Bedruşka oidu. — Bir Paris barmdan geliyor sani- rım veya belki de terzi mankeni idi. — Zannetmem efendim. — Kazançları nedir? — Haftada 700 frank alırlar. İs- törlerse bahşıstan da çok kazanabilir. ler, Bu kız işte pek acemi görünüyor. ,Belki müdürlüğe nüfuzlu biri tarafın- dan tavsiye edilmiştir. Bir kaç dakika sonra genç kız Gils- sinin masasina gelmiş bulunuyordu. — Çok teşekktir ederim. Bir porta” kal gerbeti içmeği tercih ederim. İngilizceyi gayet mükemmel konu- şuyordu, ana lisanının ingilizce oldu- ğu sanrlabilirdi. — Beni tanımadınız mı? Mulen'de.. — Tanıdım efendim, O gün epey şa şalamıştınız? Güssi neşeyle cevap verdi: — Tabii! Bana öyle bir bakış bak tınız ki ödüm koptu! O gtin çok erken gitmişsiniz. Hangi yolu takip ettiniz? — Liyon ve Avinyon Üzerinden... Çok zevkli bir seyahat oldu, — Ben Alplar yolunu tercih ettim, yoksa muhakkak size yetişirdim, Te- vakkuflar dahil vasati altmış kilo- metre gidiyordum. (Devamı var) Yazan: M.S. Noniği öldürmek ve torbadaki altınlara kavuşmak için sendeliyerek kulübeye geldim —90— Sabah Rus sefarethanesine. gittim İkimiz için pasaport çıkarttım. Het müs amelesini tamamladım. Epeyce de bir pâra masraf etmiştim. Her gey hazırdı, arık Rusyaya gidebilirdik. Akşam sevinçle kulübeye geldim ... Pasaportları gösterdim, Nönik sevin, medi bile.. Bilâkis somurtkan bir yüz- le: — Ben Rusyaya gitmiyeceğim, de- di. Vazgeçtim. Orası çok karışık imiş. Yunanistana gidelim. Orada çalışır, kazanır, ölünciye kadar beraber yaşa Tiz. — Böyle şey olur mu? Bu kadsr masraf ettim beni. —Ne çıkar bundan! Çok şükür pa- tamız çok.. Biraz masraf olduysa zarar yok!.. Ne de güzel söylüyordu.. Ne de tatlı ve cana yakın bir sesi vardı. Buna rağ- men kızdım, Rusyaya gitmek için sö? verdiği halde neden caydığını düşün. düm. Şüphe kurtlar: içimi kemirmeğe başladı. Bir mâna veremedim. Noniğin caymasına karşılık; — Ben de Yunanistemi gitmem! de- dim, O, bu sözümü işitmemiş gibi dedi | ki: — Yunanistana gideceğiz. Beraber gideceğiz, beraber, ölünciye kadar be- raber yaşayacağız. O, Yünanistana, ben Rusyaya git- mekte israr ettik. Nönik kendi fikrin. den caymadı. Yüzüme gülerek Yunanis- tana gitmek teklifini tekrârtladıkça, fe- na halde sinirleniyof, kızıyorum. KADEHLERİ" YUVARLADIKÇA ... Ertesi günü,'ikindi zamatir, febrika- dan çiktim, galatada bir meyhaneye gittim. Kadehleri yuvarladıkça içim içi- me sığmıyor, hep düşünüyerdum: — Bu kadın Rusyaya gitmekten ne. den vozgeçti? Beni Yunanistana gö- türmek iştemesindeki sebep nedir?, Bin bir sebep buluyor, kuskançlık hislerimi tahrik edecek bir çok İp uçları yakalıyor, Noniğe karşı sonsuz sev - | gim, beni aldattığı için, içimde niha »- yetsiz bir garaze şevriliyordu. Bir kadeh! .. Bir daha, . Bu sefer, Noniği bans karşı fena bir hiyet besliyen amansız bir düşman gibi görmeğe başladım. Nihayet- torbadaki altınların cazip manzarası, bunlara ka. yuşmak arzusu, her şeyin, kızgınlığın, bırsın üstüne çıktı, Altmlar her şeye hâkim oldu. Bir kadeh daha yuvarladım. Ve son kararımı verdim: Noniği öldürecektim! BİR.USTURA ALDIMI, Meyhaneden kalktım. Galatada Doğ- ruyoldan geçerken, dükkânlardan. biri- nin vitrininde beyaz saplı bir “ustura gözüme ilişti. Derhal kafamda bir şimşek çaktı, bir fikir aydınlandı; Neniği ustura ile kesmek". Filhakika tabancam vardı. Fakat ben işimi sessizce görmek istiyordum. Usturayı aldım. Sonra bir berber dükkânma girdim, tıraş oldum ve us- turayı bileyiden geçirttim. Ustura öyle oldu ki, kil uçuruyordu. Dükkândan çıkınca, usturanın Sapı. nı mendille sardım ve cebime yerleştir- dim. Ortalık adamalalı kararmıştı. Kat'i kararımı tatbik etmek için biraz daha cesarete ihtiyacım vardı. Bunu rakıdan alacaktım, Yolumun üstündeki (her meyhaneye girdim, yuvarladım. Son girdiğim meyhaneden çıktığım zaman, ortalıktan el ayak çekilmiş, 80- kaklar tenhalaşmıştı. Artık bende ira- de, düşünce falan kalmamıştı. Noniği öldürmek hususundaki fikri sabitin e. siri idim, Noniği öldürmek ve torbadaki altın- lara kavuşmak için, sendeliye-serideli birer, ikişer kadeh .ye kulübeye geldim, Saat gece yarısını bulmuştu. O yatmıştı, Uyandırdem. Böyle geç vakitlere kadar dışarda kaldığımdan dolayı beni azarlıyordu. İlk günlerde beni sarhoş eden, kalbimi büyüliyen, bu munis, tatlı ve ehenktar ses, şimkli bana bir hortlak sesi gibi geliyordu. Ayaklarmt yorganın altından çıkar- mıştı. Bunlar bir güvercin gibi zarif ve güzeldi. Gözleri alev alev yanıyor, dudakları öpmek öpülmek iştiyakiyle titriyordu. Ben ayakta duruyor, hiç bir ses çi- karmadan ona bakıyordum. Onun bu halleri, bü tavrı, bu vaziyeti tahrik et- miyordu beni... Okşar gibi bir sesle dedi ki: — Öyle ne Muruyorsun. Haydi s0- yun, yanıma gel, yat! (Devamı var) BANANA DE EE DES MR A ALA AYNEN Dün iğneli bir söz savurdum, Henarez efendinin tâ yüreğine mecbur değilsiniz; bana herhalde bir söyliyeceğiniz var! saplandı; hiç cevab vermeği, dersini bitirmişti, şapkasını aldı, bana selâm verdi, bana bir bakış baktı, zanederim bir daha gel. miyecek, Bu da işime pek geliyor: Jan Jak Ruso'nun Nuvsj - Heloiz'de anlattığı hikâyeyi bir daha tekrar etmek feci bir şey olur; o romanı yeni okudum, beni aşktan nefret eftirdi, Öyle u. kalica, edebiyatça aşk bana çekilmez gibi görünüyor. Kleris de o uzun mektupçuğunu yazdığı zaman pek memnun ama ba. bam: “Riçerdson'un kitabı, İngiliz kadmlarnı çok İyi anlatır, diyor. Ruso'nun kitabı ise bana, aşk hakkında felsefi bir vaz gibi geldi. Zannediyorum ki aşk, tamamiyle şahsi bir mâcera. Muhar- rirlerin anlattıklarında hem doğru, hem de yanlış olmıyan hiç bir şey.yok. Sen, kârdeşçiğim, bana bundan sonra ancak bir kadmın kocasma olan aşkından bahsedebileceksin; mademki #e- hinle ben çifte bir hayat sürmeye; sen, hem senin, hem de benim için, ben, hem benim hem de senin için yaşamağa karar verdik, o halde zannediyorum ki benim kız kalip güzel bir ihtirasli aşk yaşamam, hayatı anlamamız İçin daha hayırlı olacak. O koca dediğim hayvanla neler oluyor, bilhassa ilk günlerde neler olu- yor, bana olduğu gibi anlat. Bir gün beni de bir seven olursa ben de sana her geyi olduğu gibi yazarım. Allaharsmarladık, benim zavallı gömülmüş kardesçiğim. xı Madam de VEstorad'dan Madmazel 48 Şöllyö'ye La Krampad'dan pr sevgili ciciçiğim, sen o İspanyolumla beni titreti. yorsun. Sana bu birkaç satırlık mektubu, onu savmânı rica için yazıyorum. Senin söylediklerinden anladığrma göre o, Çeviren: Nurullah ATAÇ Sağ kaybedilecek bir şeyleri olmadığı için her şeyi göze alan adam. lardan olacak. O adam senin âşıkın olmamalı, kocan da ola- max Sana, izdivağınım gizli hâdiseleri hakkında uzun uzun yazacağım ama bunun için son mektubunun bâna verdiği endi- #e, giderilmiş olmalı. xn Madmazel dö Şoliyö'den Madom dö TEstorad'a , Şubat İZ İmame bu sabah saat dokuzda babam benim da- ireye geldi; kalkmış, giyinmiştim; baktım, benim küçük salonun ocağı başında ciddi bir tavırla oturmuştu; her zaman. kinden çok fazla düşünceli bir hali vardı. Bana karşısmdaki kol, tuğu gösterdi, anladım, ben de clddiyetle oturdum. Onun ha- lini o kadar iyi taklid ettim ki gülümsemeğe başladı; ama öyle mahzun, ağırbaşlı bir gülümseme. — Siz, büyükanneniz kadar, belki ondan fazla zeki ve müs- tehzisiniz, dedi. ; — Baba, dedim, burada saraydaki gibi itifatla konuşmağı Ayağa kalktı, hayli sinirli olduğu belliydi; yarım saat söz söyledi, O sözler, kardeşçiğim, saklanılmaya değer doğrusu. O gider gitmez hemen masamın başına oturdum ve söyledikle- rini olduğu gibi kaydetmeğe çalıştım. Babamın bütün düşünce. “ini şumuli ile anlattığını ilk defa olarak görüyorum. Evvelâ ba- na: gururumu okşıyacak sözler söyledi ve bu işi hakçası iyi yaptı; beni anlayıp takdir ettiği için kendisine minnettar ol. mam lâzım! — Armsın”, dedi, doğrusu beni iyi aldattınız, aldandığımı anlayınca da pek sevindim. Manastırdan döndüğünüz zaman sizi, idraki kıtça, bilgisiz, düşlincesi noksan, birkaç boncuk, süslü bir elbise ile gönülleri ediliverir, zamane kızlarından san. Mmiğtün. -— Zâmüne kırları namına teşekkür ederim dedim, Eliyle, bir devlet adamr olduğumu gösteren bir hareket ya- arak: z <- Zamaâhede gençlik kalmadı! ded! Sizin zekânizda inanıl. myacak deresode bip genişlik var, har şeyin hakiki değerini takdir ediyorsunuz, her şeyin de künhünlü kavrıyorsunuz; €t- rafınızla inde bir alayınız var: biçbir şeyin farkında olmadığı» nızl zannettiriyotsunuz âmâ herkes daha hidiselerin ne oldu- ğunu anlıyamadan siz onların saikini buluyorsunuz. Siz, fistan. Mh bir nazıramız; burada beni ancak si? anlıyabilirsiniz; o halde sizden bir fedakârlık elde etmek için size karşı yine sizi çıkar” maktan başka çare yok. Bunun içindir ki vaktiyle kurduğum ve üzerinde hâlâ da ısrar ettiğim tasavvurları size açıkça söyliyec8* ğim. Onları size de kabul ettirmek için büyük hislerden doğ- Silen meş ür. Bunun için size, devleti son derece Gi (Sonu var)