4 HEZİRAN — 1935 Geçenlerde tramvayla gidiyordum. Va gonun içinde oturmasını sevmediğim İ- çin sahanlıkta duruyordum. Tramvay gittiği müddetçe ben de etrafımı seyre diyor ve keyifleniyordum. Troistki köprüsünden geçiyorduk. Man zara harikulâde güzeldi. Bir yanda Pet- ropavlost kalesi altın yaldızlı kubbesile pörünüyordu. Diğer tarafta ise Neva nehri bütün ihtişamile akıyordu. 'Tam bü esneda güneş te batıyordu. Bir keli- me ile, şu eskilerin “ilâhi, dedikleri bir manzara vardı. Tramvay gittiği müddetçe ben bu gü- zelliklere bakıyor, yudum yudum bunla" ri tatmağa çalışıyordum. Kafamdan bin bir fikir geçiyordu. Bin bir insan! cüm- le, bir zincirin kaleleri gibi kafamda sr ralanıp duruyorlardı. Bir çok şiirler, bir çok mısralar tâ dilimin ucuna kadar ge liyorlardı... Hattâ yanılmıyorsam Puş- kinin şu mışramı yüksek sesle söyler gi ni oldum: “Teyze, teyze bizim ağlar bir ölüyü Çakardima, Ben bu tatlı hayaller içinde yüzerken, biletçi kadının ince ve keskin sesi, beni düşüncelerimden ayırdı. Biletçi kadın, hir yolcu ile münakaşaya girişmişti. Birdenbire, yüksek fikirlerin bulutları srasında kanatlanmış uçarken, dünya nm aşağılık düşüncelerine kadar İnmek 'mecburiyetirde kaldım. Genç ve güzel köndoktörümüz, hiç te güzelliğine yaraşmıyan bir sertlikle ora- da, sahanlıkta durmakta olan bir yölci- ya şufiları söylemekteydi: -— Siz ne demek 'stiyorsunuz?.. Ben sizi bedava götürmeğe mi mecburum?.. Ya bilet parasını veriniz veyahut tram» vaydan aşağı ininiz!.. Biletçi kadın bu sözlerini fakirce gi yinmiş bir adama söylüyordu... Zayıf yüzlü adam ise, hiç bir cevap vermiyor, fakat para vermeğe de davranmıyordu.. ğu halde, bu güzel dudaklardan bu de Tece çirkin sözler nasıl çıkabiliyor?.. Ça- tık surat ta ona hiç yaraşmıyor.. Baya- ğı güzelliğini bozuyor... Param yok şe- kerim... Ne yapayım?.. Esasen bir istas- yon sonra ineceğim... Bundan ne çıkar, vağonu yiyecek değilim yal... Kondoktör kadın, ayni çatık çehreyle: — Hayır azizim, diyordu. Ben sizi be dava olarak bir tek istasyon bile götüre- mem, Madem ki paran yok, ne diye küs tahlık edip tramvaya biniyorsun?.. İşte benim bir türlü anlıyamadığım nokta burasıdır. Zayıf yüzlü yolcu: — Yani yaya yürümemi mi istiyorsu- nuz, dedi?.. Belki ayağımda nasir var!. Pelki yürümeğe takatim yok. Doğrusu zamane İnsanları, bilhassa zamane kâ- dınları pek merhametsiz, pek duygusuz olmuşlar.. Bir türlü halden anlamak is- temiyorlar,. Yalnız para istemesini bili- yorlar.. Dinleri, imanları para... Halbu- ki insanın belki o dakikada parası yok.. Pakat bunlar bir türlü anlamak istemi- yorlar!... Yalnız “ver!,, diyorlar... Yüreğimi insan! duygular kapladı. Tramvaya verecek kadar parası olmr yar bu zavallı adana fena halde acr dm. .Cebimden para çıkararak kondoktör kadına uzattım: — Şu zayıf yüzlü adamın bilet para sını ben vereceğim, dedim. Buyurunuz aliniz! Köondoktör kadın ayni asık suratla: — Başkasının başkası için para ver riesine müsaade edemem, dedi, Kadının bu sözlerine fena halde içer- Tedim: — Ne demek “Başkasının başkası için para vermesine müsaade edemem?... 340 MARKİZ DÜ POMPADUR GUZEL: Mih. Zoşçenko * Tramvaya gide rken Bunu anlıyamadım, Be demek istiyorsu- muz, vani?,. Al sana on paralık... — Basbayağı müsaade etmiyorum. Şayet parâsı yoksa yaya gitsin, elen dim.Kendi vagonumda şunun bunun diğe ri besabına cömertlik göstermesine aslâ müsaade edemem. Adamın parası yok- sa demek ki paraya hak kazanmamış. Bundan ötürü de pârası yok... — Fakat rica ederim, diye cevap ver dım, bu sizin söylediğiniz hiç de insani bir fikir değildir. Bir insanın dar zama” unda ona insanca muamele etmek iğ- zımdır. İnsanlık kaideleri bunu ic&p et- tirmez mi?.. İnsanların felâketli anla- rında kendilerine yapılan yardımın kıy- meti vardır. Yoksa müsait zamanlarda- ki yardımın ne mânası olur?... Sonra, bu adamın benim akrabam olmadığını nereden biliyorsunuz?.. Belki de ben bu- na, akrabalık bağlarma istinaden 'yar- | dım etmek istiyorum! Kondoktör kadın, cebinden düdüğünü çıkardı. Ve öttürmeğe hazırlanarak: — Ben şimdi akrabanızı (o icap eden yere göndereyim de o zaman bedava se yahat etmenin ne olduğunu öğrenir! Zayıt yüzlü yolcu; — Ammada aksi karıya çattık, hal. diye söylendi.. Bırak şu düdüğü... İşte bak... Ben şimdi paraları veririm... Adam elini cebine attı. Cüzdanını çi- kardı... Cüzdanmın içinden gar gıcır yepyeni üç çervonetslik (30 ruble) bir barknot çıkardı: — Doğrusunu isterseniz bu kadar bü- yük bir parayı enti püften bir bilet için bozdurmak istemiyordum.. Fakat ma- dem ki bu cadaloz bedavadan götürmek istemiyor. Üstelik te benim yerime bi- let parası vermek istiyenin: paralarını kabul etmiyor; şimdi bozsurn bakalım bunu... Bu kadar pariyi bozabileceğin den şüpheliyim! Kondoktör kadın hiç istifini dan: — Bu kadar büyük bir parayı burnu: | ma ne diye sokuyorsun?.. diye söylen di... Tabil bunu bozacak param yok... Vatandaşlar, içinizde bumu bozabilecek kimse yok mu?.. : Ben bu parayi bozmak istedim.. Fa- kat zayıl yüzlü yolcunun sert bakışlari- İe karşılaşınca vazgeçtim.. f Yolcu, muzalfer bir-eda ile: — Ben malımı bilmez miyim efendim? diye söylendi... İşte bundan ötürü ben bu parayı çıkarmak istemiyordum... Çünkü nasıl olsa kimsenin bozamıyac ğını biliyordum. Kondoktör kadın bu işe fena halde i çerledi bozma: antika bir müşteriye çattık, di- ye söylendi... Ben şimdi tramvayı dur. | duruyorum... Ve şu münasebetsiz ada- mt indiriyorum.. Yarım saattenberi be- | ni meşgul ediyor... l Kondoktör kadın elini zile attı.. Çar mak üğereydi... Fakat, zayıf yüzlü yol cu bir el hareketile buna mâni oldu: — Dur, dur Allahın belâsı, dur, dedi. Çalmı nin gibi bir insanı ömrümde görmedim... Ben şimdi paraları veririm. Yolcu teksar ceplerini karıştırdı ve yirmi kapiklik bir gümüş para ççıkardı. | Kondoktör kadın bu uzanan parayı 2ö- ' rünce daha fazla içerledi: — Alçak herif, diye söylendi, madem ki ufaklığın varmış ne diye şimdiye ka- dar vermedin! Bedavadan gideceğini mi sarıyordun?,. Yolcu hiç bir cevap vermeden.. İki İstasyon sonrada tramvaydan indi... Koridoktor kadın ise yolculara dönerek: — Hayatta böyle hergelelere pek sey» rek rastlanır. dedi, Bir tek adam, koca tramvayın intizamını saatlerce ihlâl et- ti... Ben bunun den bir çök bilet- siz insan kaçırdım... Bazan İğr tek im san bütün bir cemiyetin yürüyüşünü bi- ie bozabilir... Tramvay hareket etti. Ben gene eski hayalâtıma daldım. Rusçadan çeviren: Ferah Ferruh A Siz de sabnhıları aç kamına bir kahve kaşığı Hazan Meyva Tuzu alırsanız iştiha ve sıhhatinizi — Mide Fikir ride KABIZLIĞI deteder. Ağızdaki koku, tatsızlık ve dil paslılığını giderir. (İçilmesi ga- yet lâtif, tesiri pek kolay ce mü- lâyimdir. Son derece teksif edil mişhir tuz olmakla mümasil hiç bir müstalı. dikkat, MARKİZ DÖ PAMPADUR 437 zamanda, genç kadırın vereceği ceva- ba çok büyük bir ehemmiyet atfediyor hissi veren dikkatli nazarlarla onun gehresine bakıyordu. Jülyet, bulunduğu müthiş buhran içinde, yalan söylemeği kat'iyyen ak « Imdan geçirmedi ve bitkin bir baş İşa- retiyle evet cevabı verdi. Bu cevap, Jülyetin mustarip hali, göz yaşlariyle şişmiş gözleri, bütün bunlar, şüphesiz mösyö Jakı tatmin €- decek şeylerdi, çünkü oda gizli bir memnuniyet jesti yaptı. Sonra, başını yavaş yavaş sallıya- rak, ve, gayri şuuri hareketlerle aşıp kapadığı enfiye kutusundan bir kaç tutam enfiye alarak, hep ayni tatlı tav. riyle devam etti: — Kont dü Barri sizi saraya takdim etmek emrini almıştır. Bu takdim pek yakmda vuku bulacaktır.. Kral şüphe- siz size bunu bu gece söyliyecektir. İş- *e nihayet kat'i zaferi temin ettiniz... Size bu kadar ağır ve can srkıer gelen bu hapisaneden kurtulacak, hür, zen- Zin, kudretli olacaksınız. Avrupanın *n parlak sarayı olan bu saray üzerin. de icrayı hükmedeceksiniz.. Nihayet, Socuğum, hülyalarınız tahakleuk etmiş- tir ve bu parlak neticeyi siz, zekâniza, #nerjinize ve bilhassa size mütemadi. Yen telkin ve tavsiye ettiğim sabrmıza Medyunsunuz., Görüyorsunuz ki beke ,lemesini ve sabretmesini bilen nihayet n efine vasıl olur ve gene görliyorsu. ie ki, size vaad ettiğim bütün şey - Ve, aZlasiyle tahakkuk etti. Binaena. siz. tam istediğiniz gibi. mes'ut MZ, a tesin gözlerinde bir sevinç kıvıl. Pârladı. Fakat o kadar... Genç kadın, bir gün evvel kendisini &,5n bir sevince garkedeceği şüphesiz “5 bu habere, görünüşte likayd kaldı. mey, A Kaydinin, nazarı dikkati celtet. ssine imkân yoktu, Mösyö Jak bu» anladı ve şefkatle sorduz —.Pokat, neniz var, yavrum? Mah. zun, düşünceli görünüyorsunuz; size getirdiğim bu habere âdeta lâkayd kal- dınız.. Hasta mısınız.. Başınıza bir fe. Mâket mi geldi? Jülyet, mahzun bir tavırla cevap ver- di; — Evet, başıma bir felâket. Çok büyük bir eflâket geldi. Mösyö Jak mükemel bir lâkâydi. le: — Aman ya Robbim! dedi.. Yoksa küçük kardeşiniz? Jülyet başıyla hayıc cevabı verdi Mösyö Jak ta muammalı bir tavırla de- vam etti: — Çok şükür! Şu halde meseleyi anlıyorum. Bana dışasıya çıktığınız: söylediniz; d'Assatı görmeğe gitiniz.. Küçlk şövalye bir türlü sizinle anlaş, mak istemedi. Belki de sizi kovdu.. Bu mukadderdi, yavrum. .Siz bâlâ, bu kü- çük ve fakir zabitin size hissettirdiği muhtelif heyecanların tesiri altındası . mz: Hicap, ıstırap, isyan, hiddet, kıs. kançlık, kin... Kimbilir, daha neler?, Bütün bunlar geçer, yavrum. Mösyö Jak, tebessiimile bakışlarına e linden geldiği kadar tatlı bir hal vererek böylece konuşurken, kontes, gözlerini faltaşı gibi açmış olduğu halde dehşet içinde, bir hayret heykeli gibi hareketsiz ona bakıyordu. Ve sabahtanberi yediği ağır ve mü. temadi darbeler altında ezilmiş olan şuuruna batıl itikatlardan mütevellit müthiş bir korku bütün mevcudiyetini sarmağa başlıyordu. Ayni zamanda, kulaklarında, biç bir şeye hürmet etmiyen, hiç bir şeyden şekinmiyen dü Barrinin, bir nevi hür. met ve dehşet içinde söylemiş olduğu şu sözlerin aksi sadasını duyuyordu; — O her şeyi bilir.. Her şeyi gö: Her şeyi duyar , Daha doğrusu bir hedef vardı, Fakat bu hedef, büyük bir aşkın ümü verici hedefi değil, kin ve intikam dolu bir bedelti.., İşte genç kadının vardığı netice. Ne söylemeliydi?.. Ne yapmalıydı?. Hiç bir şey! Kalbi aşk heyecanı İçinde çarptığı halde, kendisine doğru geldiği, genç erkeğin istihfaf dolu s0- guk çehresini görünce bunu derhal an- ladr... Bunun igin, hiç bir şey söylemeden, bir sandalyenin üzerine atmış olduğu mantosunu alelâcele alarak hümmalı bir telâşla omuzlarma atarak büründü ve kapıya doğru yürüdü. Pâkat dışarıya çıkmadan evvel, geri. ye döndü ve hiddetle ümitsizlik içinde titriyen, âdeta vahşi bir sesle şöyle de- di: — Şövalye d'Assas, elimi uzatarak ve kalbimi açarak size doğru (gelmiştim. Siz bunları isthifaf ve hakaretle red- ettiniz; size doğru, dudaklarımda aşk kelimelerile gelmiştim ve siz bana nef- ret ve İstihkar dolu sözlerle cevap ver- diniz.. Bına.. Bir kadına!., Pekiâlâ|.. Ben sizin için, bir dost, size ker şeyini feda etmeğe hazır bir dosttum, Şimdi bura- radan bir düşman çıkıyor... Öyle aman- $*z bir düşman ki, sizi elinden bırakmı - yacaktır,. Ve bu düşmanı siz, kendi ar- zunuzla kazandınız. Sakmın... İyice sa- kının, çünkü sizin hakaret ve istihfafla- rmızdan korkunç bir intikam alacağım.. Sizden ve.. ondan! Sövalye lâkayd bir tavırla omuzlarını silkerek; : — Ha şöyle, madam!., dedi, Bu şekil de hakiki çehrenizi daha samimi bir ş6- kilde gösteriyorsunuz... Doğrusu tehdit ve kin Tülyet Beküye daha farla yakr- gır.. Ve her halde bana, onun “na muslu,, tekliflerinden daha fazla şe ref verir... Genç kadın, gözlerinde kıvılcımlar parladığı halde, ona baktı, Kat'i ve #- zimkâr bir jestle başını salladı ve sade- ce şu cevabı verdi: — Elveda! Şövalye d'Assas.. Tekrar görüşürüz! Bu sözler üzerine, Jülyet, dışarıya çıktı, yalnız kalan şövalye de heyecan içinde mırıldandı: — Artık kaybedilecek bir tek daki- kam bile yok.. Bu korkunç kadının hiddeti Janın başında patlıyacaktır. Bu akşam,, buradan çıkmış olmam lâzım... D'Assas, derhal taraçaya çıkarak, hümmal: bir faaliyete koyuldu. Ne yapt:? Sen -Yermen tarafından kendisine plân verilen hangi esrarengiz çareye baş vurdu? Kontun mevzuu bahsettiği ihtira neydi? . Okuyucu bunları bilâhare öğrenecek- tir... XIX RESİMLER Kontes, d'Assastan ayrıldıktan son- ra, alelâcele küçük evin yolunu tut- Muştu, Son derece asabi bir haleti ruhiye içinde bulunduğu için gerek vaziyetini, gerekse, duyduğu hakiki hisleri tahlil etmekten âcizdi.. İçinde hâkim olan his, uzun müddet beslediği hülyaların, birdenbire çöküp yıkılmasından mütevellit, ıstırap dolu Bir şaşkınlıktı. Diğer taraftan, en büyük ve asil in- sanların bile sevine sevine kabul ede - cekleri teklifleri bu küçük ve fakir za- bitin, bir hakaret gibi reddetmesi onda mütiş bir hayret uyandırıyordu . Fakat genç kadının üzerinde en bü- yük tesiri yapan hâdise, izzeti nefsine indirilmiş olan darbeydi. Filhakika, Jülyet, hakiki güzelliğine ve enleş vücudunu kollarında sıkmak arzusuna şövalyenin nasıl mukavemet edebileceğine bir türlü akıl erdiremiyor. da, Bundan başka, yaşamış olduğu | hu- susi muhit, onda mertlik ve şeref his-