Yazan; $. Rober Düma Öleceğimi muhakkak sayıyorum; Çeviren: F. K. intikamımı alınız, yüzbaşım ! Mz. 29 numara casus Harts. tayndan Fransız askeri istihbarat teşkilâtı şeflerinden yüzbaşı Benu- aya: Yüzbaşım, Bana karşı siz daima nazik davran- dınız. Millettaşlarım gibi bana bir ca. sus muamelesi değil, bir iş arkadaşı muamelesi yaptmız. Onların bütün madunlarına karşı olduğu gibi bana yüksekten bakmalarını mukabil siz öyle yapmadınız. İşle bundan cesaret alarak sizden son bir ricada bulunuyo. rum: İntikamımı almız! Bu günlerde öldürüleceğimi muhak- kak sayıyorum. Neden? Çünkü Kurt Emmerih Pariste bulunuyor. Bu İs . | min sizin için hiçbir ehemmiyeti yok, fakat benim için iki kelimenin bir i- dam hükmü kadar eheminiyeti var. Bu satırları okuduğunuz zaman ben ölmüş olacağım. Hayatın eninde 80 - nunda ölüm muhakkak sma ben maruf tabiriyle “rahat döşeğimde,, ölmeyi tercih ederdim. Ne yapalım, kader böyleymiş; ölümüm Kurt Emmerihin eliyle olacakmış. İşte yüzbaşım, size mektubu, öldü. güm zaman katilimin kim olduğunu bilmenizi istediğim için yazıyorum. İtiraflarımı ihtiva eğecek olan bu defteri bavulumun içine saklıyacağım. Ölümümden sonra evimde taharriyat yapacak olan polisler, eşyam arasında bu defteri bulacaklar ve üzerinde is. minizi görünce size göndereceklerdir. Defteri koyacağım zarfın üstüne is » minizden sonra “hususi ve mahrem. dir,, diye yazacağım için itiraflarımın sizden başkasımm eline geçmiyeceğine eminim. Yüzbaşım, intikamımı almiz! Beni en çok üzen şey, ölümümden sonra, Emmerih'in hiçbir ceza görmeden ra- hatça yaşıyabileceği ihtimalini aklıma getirmemdir, Bunu istemiyorum, kâ - tilim cezasız kalmamalı, beni zahmet çekmeden öldürebildiği için iftihar e. dememelidir. Aramizda eski bir kin yüzünden müthiş bir mücadele vardr. Bu müca- “ o delenin ilk devresini ben kazandım. İ. kinci devresini, korkarım ki, beni öl - dürmek suretiyle o kazanacak. Fakat, ölmüş bulunduğum halde üçüncü par- tiyi ben kazanırsam öldüğüme gam ye miyeceğim. Bunun için size güveni - yorum yüzbaşım. Eğer siz ve komiser Rokuür, azmederseniz Emmerih imkâ. nı yok elinizden kurtulamaz, Ve inti- kamıra alınmış olur. İ HİA'BERİNİ e 3LNİ ii x Birkaç güne kadar Italyan tiyatrosu (1) açılıyor. Annemin orada bir locası var, İtalyan musikisi dinlemek ve Fransız ope. rası görmek için içim titriyor. Artık manastırdaki âdetlerimi bırakıp kibarlar âleminin âdetlerine alışıyorum. Akşamları ya. tağıma girinciye kadar sana mektup yazıyorum; şimdi sâat on- da uyuyorum; annem de, tiyatroya gitmediği günler, o saatte sokağa çıkıyor, Paris'de on iki tiyatro var, Şimdi size hikâyemi anlatayım: 1931 de, Emmerikle ben, Reichs - voherde askerdik. Kasselde bulunu - yorduk, o neferdi, ben onbaşıydım. Koğuşta yatak komşumdu, Ne çirkin, ne yakışıklı, “düzünede on üç tane eşi bulunacak derecede alelâde,, tipte bir delikanlıylı. Aptalea © olduğu hissini veren bir hali bile vardı. Kendisine “Ferkelehen,, lâkabını takmıştık, bir süt domuzuna o kadar çok benziyor. du. Meğer o ne uyur yılanmış! Ab - dallık maskesi altında ne oyunlar çe- viriyormuş! İyi arkadaştık. Beraber gezmeye çi- kıyorduk. Zengin bir çiftçinin oğlu ol. duğunu söylüyordu ve meyhane ziya- retlerimizde hesabi hep o görüyordu. İşler böyle giderken bir gün arkada- #ımın hususi işlerine burnumu sokmak istemem yüzünden vaziyet değişti. Emmerih haftada iki veya üç defa bana nereye gittiğini söylemeden gez- meye çıkıyordu. Israrlarıma rağmen ağzından bu hususta tek söz kaçırmı. yordu. Bu işin içinde bir kadın mesele si olduğunu anlamamış değildim.*'Gü- zel bir kadınla tanıştı. Kıskan&ığı İ- çin benimle tanıştırmak islemiyor,, di- ye düşündüm. Esrarengiz gezintilerinden birinde arkadaşımı takip ettim. Şehrin garb mahallesinde bir eve girdi. Bir köşe. ye çekilip bekledim, Taliim varmış; on dakika sonra yanında bir kadm ol- duğu halde dışarı çıktı, Kadınm, 24- rif ve çok güzel olduğu uzaktan bile tahmin edilebiliyordu. Hangi istikamete gittiklerini kesti. rip, yan sokaklardan koşa koşa gide. rek, bir iki dakika sonra, gayet ma - sum bir tavırla, sanki tesadüfmüş gi. bi, önlerine çıktverdim. Emmerih fena halde suratını ekşit- ti. Bense onunla epey alay eltim. Ni - hayet çaresiz, beni yanımdaki kadına takdim etweye mecbur kâldı. Kadm fevkalâde hoşuma gitmişti. Çok güzeldi ve benimle tatlı tatlı gü. lümsiyerek konuşuyordu. Romanlarda görüldüğü gibi, ona derhal, ilk görü . #ümde, âşık oluverdim. Kadın beni de O akşam için yemeğe çağırdı, Belli ki bu davet Emmerihin hoşuna gitme - mişti, Fakat ses çıkaramadı, Kadmm sözünden dışarı çıkamadığı anlaşılı - yordü. İşin sonu neye vardığını kolaylıkla tahmin edersiniz yüzbaşım, ayni kadı- na çılgmca âşık olan iki erkek &rs- sında çıkması mukadder kavga bizim aramızda da çıktı ve soğukluk ya - | vaş yavaş müthiş bir kine inkılâb et. ti, Kadın avlamak hususunda benim ne kadar mahir olduğumu bilirsiniz; hele Alman kadınlarmı elde etmekte ade- tâ ihtisasım vardır. Hizmetinizde kâç Alman casus kadınını elde edip cürmü meşhutla zabıtaya yakalattırdığımı herhalde unutmadınız. Halbuki Em. merihin sevgilisi ile iş böyle olmadı. Kâfir kadın, aradan altı hafta geçtiği balde, beni hâlâ ilk günlerdeki gibi ye- rinde saydırıyordu. Ancak yirmi altı yaşlarmdaydı. İs- mi Lizet Grodnerdi. Uzun müddet Pa. riste meşhur bir terzihanede çalıştık. tan sonra Kasselde yerleşip kendi he- sabına bir terzihane açmak üzere bi. zim şehre gelmişti. Çok para harcayışı nazarı dikkati- mi çekiyordu. Bir gün bunu kendisine söyledim. Gülerek: «.- Burada yerleşmek istiyorum, dedi. Bunun için müşteri çekmek üze re Şık gezmem, müstakbel müşteri - lerimin gözlerini kamaştırmam lâzım. dır. Lüks bir terzihane açacağımı u - nutma; hindinin geleceği yerden ta. vuk esirgenmez! Paristeyken biriktir- diğim biraz param var, bundan reklâm için harcamam Jâzım...,, Lizetin bu izahatı beni pek tatmin etmedi. Çünkü bu güzel kadınım Em - merih gibi kaba bir adama bağlı kal. masma akıl erdiremiyordum. İşin için. de herhalde 'para vardı, Lizet, Emme- Tihe parası için yüz vermekteydi. Bu. nunla beraber bir çiftçi oğlunun met- resini bu derece lüks içinde yaşatabil- raesi bana mümkün görünmüy Hem alâkasını gizlemeye neden lüzum görüyordu? Bu işin iç yüzünü öğrenmek karari. le yirmi dört saatlik bir izin aldım ve bir güzel pazar günü Emmerihin kö . yüne gittim, Ertesi gün döndüğüm Za- man bizim “süt domuzu,, nun herkese yalan söylediğini öğrenmiş bulunuyor. dum. Babası çiftlik sahibi değil, ale- lâde bir rençberdi ve Emmerih âile- sinden para almak şöyle dursun, bilâ. kis onlara arasıra para gönderiyordu. Bu parayı nerede buluyordu? Askerlik maaşı mı? O, aylığınm altı mislini bir günde harcıyordu. O halde? Lizetle gizlice buluşmuya devam €. diyorduk. Emmerih, akşamları bura- da kalıp çalışmaya başlamıştı. Bu si. rada ben hemen kızın yanına koşuyor- dum. Fakat bu hayet artık benim için tahammül edilmez bir hale girmişti. Lizetin, benden esirgyediğini, Emmeri - a Mahkümlar, Yazdir M.S. elbise, ayakkabı gibi ihtiyaçlarını kendi aralarında #femin ederlerdi lima On yıl Türkiyenin müteaddit bapi- sanelerinde yatmış, ömür çürütmüş, ba- pisene işlerini tetkik eylemiş bir va. tarklaş sıfat ve salâhiyetiyle söylüyo rum ki, bu “usul,, pek sakattır. Bir çok sujistimellere yol açmıştır. Öyle hapisone müdürleri gördüm Ki, icraatlarını ken- dilerine menfaat vesilesi addetmişler, hattâ bu suçlarından dolayı mahküm bi- ie olmuşlardır, Bunlar, sürgün listesine sokulacak» Jarını bilvasıta zengin mahkümlara ih. sas ederlerdi. Mahküm korkar, uyku u- yumaz. Nihayet adın; listeden çıkartmak için, al takke, ver külâh pazarlığı giri şirdi, Mali kudretine göre elinden bir miktar para koparılırdı, Bu gibilerin yaptıkları kurnazlıklar- dan birisi de şu idi: Hapisane mevcu - dunun fazlalığı hasebiyle bir kaç mah. kümun diğer yerlere nakilleri hakkında Adliye nazırlığındar bir emir gelmiş ise tehcire bihakkin iâyrk olanları - tabit biraz dünyalık alınarak - burakırlar, ses- siz, sadasız ve kimsesiz bir kaç mahkü- mu kendi memleketlerinden uzak hapi. sanelere sürerlerdi. Hapisaneler sicillerinde “nakil, adı vesilen sürgün işlerinin aksaklığı vaki lerden anlaşılmıştır, Nakline Tü- zum gösterilen mahkümların isim ve hüviyetleri yüksek makama gönderil - mek suretiyle nakil müsaadesinin talebi usulü ihdas edilmiştir, AÇIK BONO! Bu çok yerinde alınmış bir tedbirdir. Çünkü isim tasrih ve tesbit etmeden â- nan nekil emirlerini ellerinde açık bo- no gibi kullananlar suiistimallerine bu suretle nihayet verilmiştir. SÜRGÜNDE İSABET VAR MI? Derler ki: — Bir mahkümu bir hapisaneden di. ğerine nakletmek, kendi bahçesindeki süprüntüyü komşusunun bahçesine dök mekle müsavidir, Bunun açıkça mânası, bir hapisane idaresinin, başka bir bopisâne idaresi» ne: — Bu adamı ben islâh edemedim, ba- he bahşettiğini düşündükçe çıldıracak gibi oluyor, eski arkadaşıma olan ki. nim bir kat daha artıyordu. (Devamı var) şa çıkamadım, sana gönderiyorum, sen islâh et!.. Tatzında aczini itiraf etmesinden başka bir şey değildir. Emri altındaki mahkümlardan bir kaçının naklini iste- mek suretiyle, bunların islâhından âciz olduğunu itiraf eden hapisane müdürü dür ki, asil bu nakle lâyıktır. Mahkümun diğer bir yere nakli ile, maişet hususunda sıkıntı çektirmek suretiyle islâhın: temin etmekse, buda çok aksak bir düşüncedir. Şunu bilmek İâzımdır ki, ıstırabın ifratı, insanları, O acıyı, o felâketi, o sefbleti yadırgamı « yacak hale getirir, Hem de zaruretin hâkim olduğu yerde nizâmın tahakkü, müne pek te imkân yoktur, Gi HAPİSANELERDE MEZAT, AIŞVERİŞ 1 Hapisanelerimiz, yakın vakte kadar harici hayatın mahdut bir muhite mün- hasır ufak bir benzeri idi Mahkümler, elbise, ayakkabı, çama- gır ve yiyece kihtiyaçlarmı kendi ara- larında temin ederler. Hariçte olduğu gibi, bu işlerin hapisenelerde de mad. rabazlar; vardır. Gene bu kabil ve buna benze? işlerde, biraz para biriktirmiş, hatırı sayılı mahikümlar da fırsat bek Jerler. Yeni gelen tecrübesiz mahpus « lardan parasız kalanların elbiselerini, yataklarını satın alırlar, yok bahasma kapatırlar, Bunlar tetecilik, faizcilik de yaparlar, Kumarda soyulanlara emanet #mukabi- linde para verirler. Sırtlarındaki yeni elbiseyi, gömleği, fanilâyı, hattâ ayak- lârmdaki donu bile rehin alır, buna mu- kabil çıplak kalmamaları, öyle çıplak Mustafa gibi gezmemeleri için eskipiis- kü, yırtık pırtık don, gömlek, fanilâ, pantalon ve ceket verir. Bunlar için de faizden başka, ücret alır. Yeni ile es. kiyi biraz para vererek tırampa ederler, Esrar müptelâları bunların dalmi müş- terileridir. Beş altı şilteyi üstüste ko- yup üstünde yatan bu kabil madrabaz- ların sayısı oldukça kabarık bir yekün tutar: Bu suretle toplanın, kapatılan yok bahasma alınan eşya çoğaldıkça muha- faza etmek güçleşir. Muhtelif eşyaya bağlanan para azaldıkça bunları birer, ikişer satmak, paraya çevirmek mecbu- riyeti hasıl olur. Kovuşlarda, bahçeler. de mezad başlar. Bu eşya arasında ipek- li boyun bağlarından tutun da köylü çarığına kadar her şey vardır. (Devamı var) YET NEAR mi ,Zxiz'den Rene'ye $ K ARDEŞÇİĞİM, artık âlem içine çıkmağa hazırım; fakat Cahilliğim de pek berbad! Çok okuyorum ama elime ne ge- <erse onu okuyorum. Bir kitabdan birine geçiyorum. Okuduğu. mun kapağında birkaç tanesinin adını görüp öğreniyorum: ama bana bir yol gösteren olmadığından can siklet kitablara düştü- ğüm çok. Yeni edebiyatın elime geçen kitapları hep aşka dair; bu mevzu bizi nekadar uğraştırırdı! Elbette öyle olacak, biz kadınların mukadderatımız erkek tarafmdan ve erkek için ta, yine bilmiyor mu?.. Fakat bütün o muharrirler, birine beyaz meral, birine de cici abla denen iki kızdan, Rene ile Luiz'den bu hususta çok aşağı! Ah! kardeşçiğim! bilsen ne manasız vakalar, ne garib şeyler! aşk hissini de ne mızmızta ifade ediyorlar! Maamafih iki kitab çok hoşuma gitti: Korin ile Adolf (2) Bu mürasödetle babama, Madam dö Stal ile beni görüştürür mü diye sordum, Annem, babam ve Alfons gülmeğe başladılar, Alfons: — Bu kız nerelerde kalmış? dedi. Babam: — Nerede kalacak? Karmelit manastırmda, diye cevab ver- Annem bana tatlılıkla anlattı; Nurullah ATAÇ iğne Çeviren: — Madam dö Stal öldü, kızım. Adolj'ı bitirince mis Griffil'e: — Bir kadın nasıl aldatılabilir? diye sordum. — Sevdiği zaman, dedi. Rene'ciğim, acaba bir erkek bizi de aldatabilecek mi?... Mis Griffit benim tamamiyle budala olmadığımın, benim de kendi. since bilinmiyen bir usulde terbiye görmüş olduğumun nihayet farkma vardı. Biz, seninle, her şey lizerinde alabildiğimize dü- günerek biribirimize hocalık etmedik mi? Eenim ancak zevahi, rin cahili olduğumu anladı. Zavallı kadıncağız bana kalbini aç. #1. Tasavvur edilebilecek bütün felâketlerimle bu kısacık ceva- 'W mukayese edince bir ürperti duydum. Griffit'çik bana, dün- , yada hiçbir geye kapılmamamı, her şeyden, bilhassa en çok ho, şuma giden şeylerden şüphe etmemi söyledi durdu. Bundan başka bir şey bilmiyor, bir şey söylemiyor. Bu sözler de hep biribirinin ayni. Bu hususta mis Griffit, ötüşü hep bir örnek olan kuşlar gibi bir şey! kendime, o âlem için lâzımgelen çeki düzeni vermeden önce iyice bir keyfedeyim dedim. Bu sabah, bir sürü provada sonra, korsamı, ayakkabılarımı giydirdiler, belimi sıktılar, 886 larımı yaptılar, s#üslediler, püslediler. Düello edecek adamla” meydana çıkmadan evvel hani evlerinde idman yaparlarmıŞ: ben de onlar gibi gizlice “idman” yaptım. “Silâh” larımla 94” stl bir hal aldığımı anlamak istedim: bilmem kendime teveccÜ- hülmden midir? halimde, tavırlarımda, kimsenin karşı koyamı" yacağı şöyle bir şanlı muzaffer edası buldum. Kendimi iyio€ | tetkik edip hükmümü verdim. Eski zamanlarm hakimi: “Kek dini tanı!” demiş; ben de bu güzel emre uyarak “kuvvetlerimi" gözden geçirdim. Kendimle tanışmaktan çok büyük hszls” duydum. Benim böyle bebek oynamamı yalnız Griffit gördü Bebek de bendim, çocuk da, Sen beni tanıdığmı sanırsın, değil mi7... Nekadar yanlış! (Devamı var) (4) On yedinci asırdan on dokutuncu asrın hemen sonu i kadar Paris'in en meşhur tiyatro heyetlerinden biri, Frenkleri? büğük aile ve 2enginler Ioodlarını senelik kiralar, (2) Corinne, malame de Stasl'in Yomanı; Adolphe, Bej min Conslani'ın, Adolph türkçeye Hüseyin Kâmi Akyüz | fından tercüme edildi (Hilmi kitabevi).