İ 20 MART — 1! Yumruk siyaseti! Almanyanın kuvvet saltanatına gem vurulmazsa Avrupada harp Mutlak patlıyacaktır Avusturya; ilk fasılları Mançuri, Habeşis- tan, sonra İspanya ve Çin olan bir traje- dinin son perdesidir Londrada çıkan ü Herald gaze- Avrı',. son orta meseleti do- İysile — neşrettiği bir leyi şaya » Ni dikkat bulduğu - Muzdan — okuyucu - :'llııınılılıdiyo- *Orta Avrupada Yine gilâhlı bir kuv- Vet bir milletin hür- ine ve serbestçe üş bir muahe- denin — kudsiyetine bulunu - Yor: Bu hareket Av- Tüpa siyasetinde bu hâkim olan şe- İ kuvvet olduğunu çıplaklığı ile aj defa daha orta- koymuş oluyor. Her Hitler, A - tiryayı — Alman 't İle birleştir. Mek azminde, Ama AV'llmıryı büfusu - Atn ekseriyeti bunu İster İstesin, — ister H'lıt*ıirı. O, pro « lâ81 iş görme- :_h:e işi zora bin- Rmiş bulunuyor. Lıne:c'.ııe—;ç;ı.'.w'd: (Şuşnig) tehdid - ,f boyun bükmüştü. Her. Hitler o “Mah memnuniyet izhar etmiş, avı « b Mübcadelesiz. avucuna düşmesini Uani;d. Pikat, mütcakip günler büsbütün * ün hilâfına bir vaziyet yaratmış- "Buşnig sade her kalıba girer bir a- :"'l olmadığını ispatla kalmamış, üs- ik Almanyaya karşı mukavemet ce- 'ttini de göstermiş, hattâ yardım İ- S işçilere bile dönmüştü. Sonra, daha ileri giderek, işi Avus- füya halkının reyine terketmek cesa- İtini de göstermişti. Bu Nazi Alman- için son darbe olmuştur. Alman dleZu kalkmış ve “ineceğim,, teh- Nİ savurmuştur. Dr. mig, vatanımı harbden kur- Sabık Avusturya başvekili Şuşmig... tarmakb için istifa etmiştir. Şimdi A- vusturya o kadar çabuk Nazileştirile- cektir ki, iki milletin tamamen birleş- mesi, kaynaşması pek kısa bir zaman meselesi olacaktır. * * Filvaki Avusturya rejimi damokra- « değildi. O, bombalanmış, ateş altın. da kalmış Viyananın harabesi üstüne kurulmuştu. Siyasi ve smal - hürriyet susturulmuş, söndürülmüştü. Sosyalistlere ve titaret ünyonistle - rine son dakikada verilen imtiyazlar siyasette bir mnevi istikamet değişmesi değil, tutunmak yaşryabilmek -için ü - mitsiş bir teşebbüstü, 1938 senesinin Şuşnigi hâlâ 1934'ün sağ kolu Şuş - nigdir. Bu böyle olmakla beraber, mu- hakkak olan bir hakikat daha varsa, o rinkinden daha az gayrlinsanf, daha makul oluşudur. Avysturya işçisi, Hberalleri ve yahu- dileri, diktatörlüğün haklarına ve can- Tarına kastedeceğinden hiçbir. zaman Almanyadakiler kadar korkmamışlar - dır, Lâkin Avrupa için esas olan cihet bu değildir. Mühim olan, Almanyanın Apaşikâr taarruzu yine diplomasisine esas tutmuş olmasıdır. Bu giyaset muvaffak olmuştur. Çün- Kü en evvel ona mukavemet göster- mesi lüzim olanlar ona zahir çıkmış - lardır. Avusturya, ilk fasılları Mançuri, Habeşistan, sonra İspanya ve Çin olan trajedinin son faslı, son perdesidir. Tam yedi senedir - kollektif emniyet mefhumları yıkılmakta, yok edilmek « tedir. Milletler moclisi öyle zaafa uğ- ramıştır. ki, böyle krizlerde onun ha- rekete geçmesi imkânlarını hatırdan bile geçirenler yoktur. “Hâdisatın bir cilvesi olaak ki, Na- giler Avusturyayı tehdid ve işgal e- derken Mister Çmberlayn — oturmuş, bir İngiltere - Almanya antantı İm « kânlarını görüşüyordu. O, ve “millt hükümet”, bu tecrü « beden bir ihret dersi alacaklar mıdır? acaba? Acaba onlar İngilterenin iler- deki yegâne şansının kırdıkları siya- vet sistemini yeniden kurmaya bağlı olduğunu görüp anlıyacaklar mıdır? Yoksa, Viyana duvarı üzerindeki yazıyı okuyamıyacak kadar kör müdür- ler? Bu memlekette Almanya ile esaslı fakat şerefimize yaraşır anlaşma imkân. Yarına dörtelle sarılmak istemiyen bir tek fert var mıdır? Böyle bir muvaffa- kiyet sözle değil, andak fasliyetle el- de edilibilir. Almanyanın Avusturya ile olan mü. nasebatını düşünelim: 1936 da Hitler Doktor Şuşnig ile bir muahede imzalaklıı. Muahedenin en esaslı şartı şuydu; Gerek Hitler, ge « rek Şuşnig Avusturyanın siyasi hürti. yetine ilişmi'yeceklerdi. Her iki taraf da onun harici müdahalelerden üzak kalmasını istiyordu. Bu nokta mua . hedenin birinci maddesinde tasrih e - Beyaz panzehir K : Hangi tarihte, nerede ve kimin ta. rafından icad edildiğini bilmediğim çu yoğurdu, kim icad ettiyse hay o mü- barek adamın babasının canma Tah- met! Eski ve yeni tarihte insanlığın yü- zünü ağartan yüzlerce, binlerce mu . cidin, her vakit adları, sanları bol bol rabmetle anılır ve namlarına bu kadar ihtifaller filân yapılırken yo . ğürdün mücidi neden unutuluyor aca, ba? diyeceksiniz ki: — Peki ama, öteki birçok hayırlı 1- catlar gibl yoğurt da İnsanların yüzü- nü ağartır mı ki? Meşhur (Yüz akı) hikâyesinde, yo- ğurdun nasıl yüz ağarttığını belki o. kumuşsunuzdur. Fakat, ben burada size derim ki, yoğurt, salt o hikâye. de olduğu gibi insanım yüzünü beyaz. la badana etmez, o, insan oğlunun yü- zünü, her zaman, manen de, ağartacak kadar enfes bir nesnedir. Hele onun hilesizi, hele onun hiç su katılmamış, halis ve mis gibi koyun sütü ile ya- pılanı... Hani, şair Nedimin İstanbul için: “Ademin canlar katar abu havası camına,, Dediği gibi ben de yoğurt için: “Ademin canlar -katar bir kdsesi tâ canına!,, Desem pek de mübalfığa etmemiş o- lurum. Onun, gimdi diyette veya naka. hatteki hastalara karşı olan şifalı hassasmı bir tarafa bırakalrm; ayak. dilmişti. Bu maddede: “Almanya Avusturyanın siyasi hür- riyetini bilâ kaydüşart tanır.,, Deniyordu,. Bir nutkunda Doktor Göbles Al- manyanın bundan neyi kasdettiğini daha etraflı anlatmıştı. Her Göbels nutkunda: “İki hükü - metten her biri diğerinde mevcut da- hili siyasi inkişafları, mülli sosyalizm meselesi de dahil olmak üzere, diğer telâkki edecektir ve ona hiç bir şekil. de müdahale etmiyecektir.,, demişti. İşte Hitlerin iki seneden daha kısa bir zaman evvel yaptığı taahhüt bu mealde di ve her iki tarafın rizasile yapılan bir anlaşma idi. İşte iki seneden daha az bir zaman evvel böyle bir taahhüt imzalamıştı. Hitler hükümeti, Rayinlândin — işgali ürerine şu beyonatta bulunmuştu: "“Ancak müsavi haklara sahip olan « lar tarafından kendi kanaatleri ve ar« zularjile imzalanan muahedeler devsen. Holur ve ancak onlara riayet edilir.,, Hitler Almanyanm Versay muahe- BEy- Devamı 11 incide) Yazan : Osman Cemal Kaygılı * ta turp gibi dolaşanlara ve bir övün. de iki yüz elli gram ekmekle dört kap yemeği sıprtanlara karşt bile öyle bir devalı tesiri, yahut kudreti var ki mü- barek, adetâ bembeyaz bir panzehir... Öyle ya, sade beyaz zehir olmaz ya, beyaz panzehir de olur. Miden mi yor- gun ve dolgun? Bağırsakların mı bo- zuk ve tenbel, uykun mu gelmiyor, çal kaşığı yoğurda!.. İçin mi yanıyor, ya. pış ayrana!.. Hela şimdi bugünlerde, bu sıralarda, bu mevsimde ne de yağlı, ne de kay. maklı, ne de rayihalı, ne de- çeşnili mübarekler! 'Tenekesine, yahut tabağına şöyle kaşığı saldım mıydı, sakız gibi uzuyor. Eğer, üst üste, sade yemekten bıktın. sa Üzerine biraz ince toz şekeri gezdi- rir, onu bu sefer de sırf kaymak niye- tine gövdeye indirirsin! Koyusundan usanır gibi oldunsa biraz sulandırıp âbihayat yerine bol bol ayranımı içer- sin! Hele akşamdan biraz tuzluyu, bi. berliyi, baharlıyı fazlaca kaçırıp da geceyarısı, insan içi yanarak uyanın. ca bu ayran adama değil âbıhayattan, cennetteki kevserden de lezzetli geli « yor. Kadıköyünde bir Şifa tarlaşı, Sarı « yerde bir Şifa suyu ve Eyübde bir Şi- fa havuzu vardır. Fakat bence asıl şi- fa tarlası, bu mevsimde bol bol karşı. Taştığımız büyüklü, küçüklü yoğurt te. nekeleri, Şifa suyu ayranlar ve Şif« havuzu da ayran fıçıları ile ayran bakraçlarıdır. Ve yine bu mevsimde İs. tanbulu bol bol yoğurda boğan Siliv« ri, çekmece, Yalova havalileri ise gep- geniş ve sağlı sollu birer şifa yurdu « dür. Çok şükür yılda bir şeker, bir de e€ bayramımız var. Son zamanlarda İs, tanbul kırları, sonbahara doğru, haf. talarca adetâ bir de üÜzüm bayramı manxyarası vermeye başladı. Ne olur, oldu olacak, bari ilkbaharm en tara « vetli, çayırların, çimenlerin en güm « rah ve koyunlarla ineklerin en gürbür, en verimli zamanmda bizim bir de süt, yoğurt bayramımız olsa! Dikkat ediyorum: bazı mübarek günlerde, ölmüşlerinin canları için yollarda yüreği yanmışlara iyi sular dağıttıranlar var, Öyle sanıyorum ki, hayır için dağıttırılan bu iyi sulara kâfi miktar yoğurt da karıştırılıp bunlar ayran olarak sebil edilse onun hayır ve sevabı iki misli olur. Hangi tarihte, nerede ve kimin tarâ- fından icad edildiğini bilemediğim şu beyaz panzehiri kim icad ettiyse hay o mübarek adamım babasının canma rahmet! Osman Cemal KAYGILI da “Şuşnig'" in diktatörlüğünün Hitle- 4 ÜND AAA ERELEN , Bu kötü düşünceyle sık sık silkiniyor, sonra kendi kendine: B Hayır olamaz! - diye haykırarak karısınm iyi tarafları- ak üyor, yine ölümü haberinin doğruluğunda karar kıla- Bakinleşiyordu. _“l:ıunı.rmm Sabihanın kötü bir kadın olabileceğine en küz bir çizgi bile mevcut değildi. O namuslu, haysiyetli, va- &':Hu!iıine sadık, oğluna ve ajle yuvasma bağlı bir kadındı. hm:lmüş bile bulunsaydâr, kötü kadın olmak değil, yeniden ev- N—Yi bile ölü ruhuna bir ihanet sayardı. Onun ölümünden etmesi, ancak ve ancak kendisini, “kötü,, olabileceği ne- Nî”& vardırırdı. Buna da ihtimal veremeyince inanması lâ- tit Ferid babasını, nihayet üçüncü günü akşamı sakinleştire. b a) Emeğe İndirmeğe razı edebildi. Bu onun için büyük bir za- Ü Annesinin babasını görmesini istiyordu. Mahsus haber VEmedi. Herkes yemeğe indikten sonra Suadı kolundan tutarak D Tdiyenlere doğruldu. Aşağıda, onun yine yemeğe Inmiyeceği- . #ânanlar, odasına görderilecek tepsiyi hazırlamışlardı. Sünd'in merdivenlerden Feridle — birlikte indiği sırada * yemeğe oturmuşlardı. Bunların arasında Sabiha da var. n © Suadla ilk defa karşılaşacaktı. Sabiha birdenbire ayağa . Hemen sofradan ayrılmak, odasıma çıkmak - istiyordu. Bössizce mani oldu. Paşa babasr oturmasını işaret etti. başmı önüne eğdi. Bu geceki yemeğin büyük bir t içinde geçeceği anlaşılıyordu. Ferid, anasını, sofra ba- hh"türmekten çok sevinmişti. Babasının yemeğe ineceğini 'D(. Vermemesi iyi netice vermişti, Aksi takdirde anasmın sof- %& bülünmasını temin edemiyecekti. Babası hakkında kendi. Sorduğu suallerden, tavrmdan, hareketinden konuşu: quuuömzek:o görmemek trasında şiddetli bir mücadele Günü anlıyordu. '&yo Anasınm tapınızcasma sevdiği babasını yalnız görmesini n 'Ordu, o kadar.. Sofrada açılan ve hemen hazırlanan iki ye- NM Ferid oturdular. Yemek büyük bir sessizlik içinde de- 'h"'_otu. Sabiha, yüzünü kaldırıp bakmadığı gibl yemek de yi- — üiyordu. Ağzına aldığı bir lokma ekmeği çiğneyemiyor, önün ol a? HABERİN EDEBİ TEFRİKASI: 22 Yazan: Hasan Rasim Us deki tabaktan gözünü kaldıramıyordu. Nefes almaktan bile korkuyordu. Sapsarı olmuştu. Neredeyse düşüp bayılacaktı. Onun bu perişan vaziyetini gören İrfan paşa: — Kızım yiyemiyeceksen kendini zorlama... Sabiha cevap vermeden doğruldu. Odasma çıkmak istiyor- du. Kucağındaki peçete yere düştü. Suad: — Kim yiyemiyor baba? diye sordu, — Ferida. Suad, bugüne kadar, oğlu üzerinde çok nafiz olduğunu an- ladığı bu kadımla konuşmaktan çekinmişti. Daha doğrusu Sabi- hayı unutturtacak kadar iyi bir kadınım dünyada mevcut bulu- nabileceğine ihtimal veremediği için ona karşı içinde uyanan bir kinden ıztırap duymuştu. Fakat ondaki bu kötü düşünüşün, kö- tü tahlilin hep karısımın ölümüne inanamamasından doğduğunu anladıktan sonra bilâkis teşekkür etmenin lüzumuna kani ol- Mmuştu. Elektrik ışığı altında uzun — kirpiklerinin gölgelendirdiği görmiyen gözlerini Halettayin bir yere mıhlayarak: — HAJâ iyileşemediniz mi? Ferlide hanım, diye sordu. Ben de kaç gündür sizinle görüşmek istiyordum... Sadece size teşak. kür etmek için... Feride annesini arattırmıyacak kadar iyi bir kadın olduğunuz için... * Sonra aynı vaziyette yavaş sesle ilâve etti: — İştihanız mr yok?. Sahihanın ne kadar müşkül bir vaziyette bulunduğunu tak- *KT DD dir güç olmazdı. Nasıl cevap vereceğini bilmiyordu. Fatmanın vazdini hatırlayarak etrafıma bakmdı. Fakat onu göremedi.- Hiç A& kendi sesine benzemiyen bir sesle kısaca: — Evet, dedi. Daha evvelki sözlerine teşekkür etmek istiyordu. İş uzatmak tehlikeye düşmek olacaktı. —Evet derken bile Paşa babasının yüzünde bir ürperme, yanmda — oturar Selimin ellerinde bir titreme hissetti. Sallanarak yürü- dü, Merdivenlerden çıkarken — bacakları titriyordu. Trabr. zanı tutmasaydı hemen yıkılacaktı. Kendisini odasında yalnız bulduğu zaman, içinde, bir pişmanlık uyanmıştı. Niçin kalma- miş, niçin yüzüne bakmamış, niçin bir zamanlar içine en içli, en sıcak, hiçbir dilin söyliyemiyeceği sevgi ve bağlılık ifadeleri- ni akıtan gözlerine bakmamış ve onlarda o zamanki manayı ara. mamıştı? Sabiha, 0: — Feride annesini arattırmayacak kadar . dediği zaman, — O zaten benim . demek için 1sırdığı dudaklarımın acısını gimdi duyuyordu. Mutfaktan dönen Fatma küçük hanmımın yukarıya çıktığını görünce peşini bırakmamış, arkasmdan yu- karrya fırlamıştı. Fatma kapıya geldiği zaman, elektrik ışığı- nm sofaya boylu boyunca uzattığı küçük hanmmın gölgesin- den kolunu başına götürdüğünü anlamıştı, Sabiha hakikatte dudaklarmı, hakikati söylemek hakkmı kaybeden dudaklarını tutuyordu. Fatmanm içeriye girmesile Sabihanm boşanması bir oldu; ağlıyordu. Genç kız küçük hanrmına yaklaşarak belinden tutlu ve karyolasma kadar götürdü. — Biraz oturun küçük hanımerğım.. — Ah Ferid.. Niçin böyle yaptın noden haber vermedin ?, Sabiha iç çekmeler arasında devam etti: — « Fakat ne kabahati var onun... Bugün değilse yarın, yarm değilse öbürgün karşılaşacak değil miyim? Bir çatı altın. da ondan ne kadar kaçabilirim?. Ben burada kalmamalrvdım... Kalmamalrvrm. Kalmamalıyım ., (Devamı vay) Ki gei delaüeüüe ei döl ddi lli Bdi Tadlle aa ee n e d a l