yi y - D DŞ FHABER — Alşam bostas — lll e 27 ŞUBAT — 1938 , İŞŞAN OLemOBİ gae HİDDETİNDEN NE et KA qğ p YOR. ŞİhADI AA Syar a — Gi Cevapları veren Profesör Sanerk ço Grafo'oji ve Grafo netri mütehassısi (e —460— Şişli Cemal Özg. : Gençsiniz. İyi kalplisiniz. Samimi bir ruhunuz vardır. Fakat: Hüküm vermekte acelecisiniz. Bir de yantıklarınızı sonra- ..l—i!-'.—'l"ıı' olduğunu söyliyebilirim. Bünyece dolgun bir zatsınız. Şişmanlamağa istidadınız var dır. Rahat ve ygmek içmek — hususlarına alâkanız fazlacadır. Alıştığınız şeylerden kolaylıkla ayrilamazsınız. Şahsi kanaatle- rinize ziyadece bağlısınız. 1930 — danberi bir hastalık veya sizi çok yoran ve sıkan bir hal geçirmiş olacaksınız. Bunun ne ol- duğunu yazdığınız takdirde tahlillere da- ha isabetle, devama imkân vermiş olursu- nuz. Muhakeme tarzınız da işaret ettiğim sıkıntılı halin tesirini görüyorum, six ne diyorsunuz? Şimdiden hesaplı bir surette tutumlu olmağı da tavsiyeyi lüzumşsuz bul- mamaktayım, En büyük bir ihtimal ile zayıfa — yakın bir bünyede olacaksınız. Fakat daha dik- katli yaşamağa ve belki biraz daha toplu olmağa ihliyacınızı muhakkak — görmek- teyim, tutumlu olmamanız, bir işe başlar- ken onu en iyi şekilde nasıl başaracağını- zı düşünmemenizi hoş bulmuyorum. İra- deniz iyidir. Fakat dikkatiniz inkişaf et- melidir, bunu temin edecek — yollardan biri, bir şeyi yaptıktan sonra onu tekrar gözden geçirmek ve eksikler varsa onları bulup düzeltmektir. — Hassassınız, çabuk müteessir veya memnun olursunuz. Zeki- siniz. Başkalarına karşı düşünceleriniz de mükemmeldir. Aile rabıtanız da kuvetli- dir. Yalnız daha uysal, daha — dikkatli ve bir de daha az ihmalkâr olmanız, yaptığı- nız şeylerde harici güzelliği de ihmal et- memeniz şayanı tavsiyedir. Sizin mülale- anız nedir? 'dan kontrol etmeğe alışmamışsınız. Yap- tığınız İşlerin güzelliğine ve harici şekil- lerine dikkat etmiyorsunuz. Çalışmaları- nızda ihmale istidadınız görünüyor. Bu İistidat henüz kökleşmemiş olduğu için az Samanda giderilebilir. Çalışkansınız, yal- nız bu çalışmayı sisteme ve intizama bağ- lamış değilsiniz. Çabuk müteessir olmağa 'da müstaitsiniz. Bütün bunları düzeltmek şartile muvaffak olacağınıza itimat ediniz. We herkese fazla itimat etmeyiniz. —A651— Moda Karadeniz: Yaşınızı kat'i olarak tayin — edemedim, Bununla beraber sinninizin 30 dan fazla .t ı B .. öti —— Kurtuluş Hatice: Gençsiniz. Bünyece size — şişman dene- mez, belki orla demek de doğrüu değildir. HOKD üggyyyggol DA K yayyyyyyoİİN İ KayyyyaayEK A yyyyygso ZP goo ĞD gogoyayydALDRN Üt yagggrA TÜ geg yi F aygygggyo3zAYİY K e gayggyga L Lİ YN ggpyaTÜLTİ Nni (6 dım, diye başladı.. dı herkesin ağzında bir alay kelimesi | Fakat bütün budalalığıma rağmen ona Te Yi Çin Ho: olarak dolaşmaz mı? Düşünün bir kere, | biçtiğim baha tamam yüz bin akçedir. 21! —— Üzerinde bir et beni var, dedi. Gündüzüm, gecem bana zehir olacak. Pak Çung Çang titriyen sesiyle ge- | Allahınızın aşkma gidiniz ve böyle bir ne: burun bulamadığınızı söyleyiniz. Dü- — Hiç böyle bir buruna rastlama- | şünün, insaf edin, sizin 'de babanız var. | ağzı şarkı ile dolu; boynundaki çıngı- dım.. diye tekrarladı.. Bunları söyliyerek Pak Çang Çung, | rakları, havaya tatlı nağmeler yollıyan ' Yi Çin Ho, onun sözünü sert bir e- | Yi Çin Ho'nun dizlerine sarılmış ve |. atları para ile yüklü; geldiği istikame- Pak Çung Çang ayafa kalkarak: — Öyle olsun, dedi.. Ve, böylece Yi Çin Ho, kalbi neş'e omirle kesti: onun tozlu sandallarını sıcak göz yaş- | te doğru dağlar aşmağa başladı. — Babanı karşıma getir! lariyle ıslatmağa başlamıştı. Söylenecek bir iki sözümüz daha ! — Yaşlı ve şayanı hürmet pederim — Göz yaşların kalbimi yumuşatı- | kaldı.. Yi Çin Ho seneler geçtikçe bir tiyuyor, , yor. Ben de baba sevgisi ve hürmeti | kat daha zengin oldu. Onun himmetile | — Neden yalan söylemeli? Sen de | nedir bilenlerdenim.. Lâkin... gardiyan Ço — Şen hapisanelerinin ; pek iyi biliyorsun ki bu burun senin ba- Sözünü burada kesti, kısa bir tered- | müdürlüğüne yükselmiş, vali “mukad- : banın burnu., ÖOnu çabuk karşıma ge- | dütten sonra, sanki 'düşüncelerine ses | des şehre,, giderek veziriâzam olmuş- ea /| : tir; burnunu hemen kesip gideyim., Be- | veriyormuş gibi mırıldandı: tu, Yi Çin Hoo kadar ilerlemişti ki FERb ğ. ACABAJ N—; YAPA ! ni yolumdan alıkoyma.. Sonra karış- — Bu benden istenen hemen hemen | kralla ayni sofrada yemek yemeğe baş- İ HCAkTIM... HA NÖGİMA mam. kellemin değeridir. lamıştı. KA NÜ VELAYI KULLANA Pak Çung Çang dizlerinin üzerine — Başınızı değeri nedir?. Pak Çutig Çarig ne oldu diye soru- Z GA İK M CAKTIM ... | düşerek: Pak Çung Çang'ın âdeta işitilmez bir | yorsunuz değil mi? Ona derin bir hü- | İt ;39 YAT — Merhamet, diye haylırdı. Ola- | sesle sorduğu bu suale Yi Çin Ho, şu | zün çökmüştü. Köşesinde oturur, ihti- SÜ N A Yraa c maz! Olamaz! Babamın burnunu ke- | cevabı verdi: yar ve pek şayanı hürmet pederin'n ba- K Tn U semezsiniz! Mezara burunsuz nasıl gi- — Pek şayanı dikkat bir baş değil, | halr burnunu gördükçe gözlerinden .:? a ider? Herkes ona gülmez mi? Onun a- SESER İ Üçr yaşlar akardı . KAHRAMAN KIZ < , $E8 e 354 KAHRAMAN RİZ üi Maraşiyin d — —— ee LA İ ©* — Benim için tutulmıyan söz, onun için tutulacak mı?. 'Tam bu sırada kapı açıldı. İki adamın taşıdığı meş'alelerin ışığı altında, bir rahip, altı muhafız ve kralım komiseri içeriye girdiler. Şale akibetini bilmek- le beraber, kömiser ona mahkeme ka- rarını okudu. Muhafızlar mahkümun etrafını sardılar ve rahip te dualar oku- yarak bu kafilenin başına geçti. | Kafile yola koyuldu. Ve karanlık merdivenden çıkarak şatonun avlusuna çıktr. Şale, güzel yaz gecesinin temiz havasını uzun uzun teneffüs etti, Göz- leri yaşla doldu, sonra murildandı. w Senin için!., ÖOnu sürüklediler. Rahip, mahküm ve müuhafız lar Şapel'e girdiler, Burası fena aydınlarımıştı. Şarkıların söylendiği yer alelâcele siyahlarla örtülmüştü. Muhafızlar yerlerini aldılar; ikisi ka- pınm önünde, ikisi şarkıların söylendi- ği yerin methalinde, ikisi de, her ihti- male, karşı, mahkümun yanında durdu- — lar. Rahibe gelince, o da mahküma dö- nerek şöyle dedi: — Oğlum, mukaddes rahiplerimiz- den biri gelerek, bir kaç saat sonra hu- zuruna çıkacağınız Tanrıyla sizi uzlaş- tırmağa teşebbüs edecektir. , Şale lâkayd bir tavırla : — Gelsin!.. Diye cevp verdi. Bir kaç dakika sonra, mevzuu bahis ıstirabı karşısında, rahip, belki de, bu ağır çekilip gitti. Şale, seyinc'nden vu- toda ikamet etmek te istem”” — gçije — - rahip Şapel'e girerek Şaleye yaklaştı.. yanan kalbi biraz ferahlandırab'leceğini rulmuş gi'bî, dizleri üzerine yığıldı ve tonun asma köprüsü Iı:al'?'“:":.lı deret — | Üzerinde zarif bir cübbe vardı; ve cüb- düşündü. mırıldandı : ; çük bir evde yerleşti. Burı_#yl M ğ benin başlığı iyice başıma çekilmişti.. — Siz Tanrıya hitap ettiniz.. Kardi- — Senin için! Senin için!. . mütevazi bir yerdi. Lüvin evde ü Şale, itiraz etmeden diz çöktü. İki saat süren günah çıkarmalardan ve itiraf- lardan sonra rahip ayağa kalktı. Tam çekilip gideceği sırada, aŞle onu kolun- dan tuttu ve biraz titriyen bir sesle şöy- le dedi ; — Size bir ricam var.. — Söyleyin, eğer elimdeyse.. — Vazifenize kat'iyyen halel getir- meden son saatime biraz sevinç kata- blrsiniz.. Yakalandığını, mahküm e- dileceğini bana temin ettiler. — Kimin mahküm edileceğini? Kork- madan konuşun., .Mahküm, gırtlağını yırtan hıçkırığı güçlükle, boğarak: — Madam dö Şevröz'ün!, Dedi,. Rahip ürperdi, Sonra hareket- siz durdu.. — Doğru mu? Söyleyin!. .Eğer sizin göğsünüzde bi'r insan kalbi çarpıyorsa, benim ritamı dinleyin., Eğer o yaka- lanmışsa, eğer onun muhakeme edilece- ği doğruysa, gidip tarafımdan monsen- yör, dö Rişliyöye rica edimn, yalvarın, beni görsün., Rarip evvelâ sustu. Sonra sordu ; — Peki kardinaldan ne ist'yeceksi- niz? Onun üzerinde tesirim vardır., Beni dinler... Şale inler gibi bağırdı; — Ona merhamet etmesi için yalva- racağımi, Daha fazla söylemek istedi. Âşk ve merhamet kelimeleri boşuboşuna du- daklarını titretti. Bütün gayretine rağ- men fazla bir şey söyleyemedi ve diz- leri üzerine yere yıkılarak, asabi hıçkı- rıklar arasında kekeledi : — Ona merhametl!.. O zaman, yakın ölümünlü tamamirle unutarak yalnız maşükasımı kurtarmak için çırpınan bu genç- erkeğin korkunç nala karşı şahsi bir kininiz olmadığına b'r defa daha yemin edin, . Sale büyük bir samimiyetle cevap verdi: — Hiç bir kinim yok.. Hem de böyle bir anda, ona ne diye kin besliyeyim? Mücadele ettim, mağlüp oldum, işte bu kadar. . Rahip te ayni samimiyetle; — Şu halde, dedi, rahat rahat ölebi- Ersiniz: Mevzuu bahsettiğiniz şahıs tevkif edilmemiştir. Şapelin sükütu içinde, tanhiraş bir çığlık yüksekli. Şale onun ellerini ara- dı, fakat rahip çekilerek ilâve etti: — Yalnız bu kadarla kalmayıp, o- nun yakalanmıyacağına da söz veriyo- rum., Rahat öl, Şale! Sevglin arkan- dan ağlayacaktır.. Bundan sonra rahat dursun, eserimi tamamlamama mâni olmasın, sana yemin eder'm ki, ona hiç bir fenalık yapılmıyacaktır, Şale, hıçkırıklar arasında, heyecanla bağırdı: — Bu kadar büyük bir itimat ve kat'iyyetle söz veren s'z kimsiniz? Dü- şününüz ki bizzat kralın kardeşi, haya- tımım bağışlanacağını vaadetti ve sö: zünde duraçak iktidarı gösteremedi. — Öyle olsun, .Böyle zannetmen da- ha İiyi.. Bana gelince, ben sözlerimde durmasını bilen birisiyim. Sen ölüyor- sun Şale, çlinkü sen'n öleceğine kendi kendime söz vermiştim, Maşukana do- kunulmıyacaktır, bunu ben söylüyorum, Rahip mantosunu düzeltirken, ayni zamanda sevincinden ve dehşetinden çı'gin bir hale gelen Şale, meş'alenin ışığı altında kardinal dö Rişliyönün c'ddi çehresin! gördü ve titriyerek geri- ledi. Rişliyö, verdiği sözü, tazelemek isti- yotmuş gibi son bir jest yaptı ve ağır Ayni gece darağacı kuruldu ve Şale sabahın saat dokuzunda oraya götü- rüldü.. Cellât, sabah şafakla beraber oraya gelmek emr'ni almıştı. Fakat gel medi. Bunun üzerine, müebbet hapse mahküm edilmiş olan bir asker, cellât- lık vazifesini görmek üzere affedildi, Saat dokuzda, Nant'in dar sokak - larından akın eden halk, bir sürü mu- hafızın ve süvarinin geçtiğini görldü- ler. Bu askerlerle süvariler'n ıumf-#' | başlarında siyah veya beyaz e bulunan ve ellerinde mumlar tutan Tâ hipler vardı, Bunların arkasından Nant piskoptt” luğuna mensup on beş papas yürüy yl“l“ sürer —— du, Bunlarm arkasından, çelllt, cellâtlık vazifesini üzerine almak 8U? tiyle cezası affedilen asker gell!i'“fd“' Üzerinde kırmızı bir elbise ve omu Ha balta vardı. Ve nihayet, dini ’.:F' lar söyliyen rahiplerle, muhafızlar İ sında, mahküm yürüyordu. *l Bütün yürüyüş müddetince, K mahkümun yanında, onun gibi baği .__ çık, onun gibi silâhsız olan ve : diyen ona bakarak onun yanında M yen bir adam gördü, onun Bu adam mahküm kadar gençı H kadar yakışıklı idi ve onun gibi asf Kkİ duğu besbelliydi. Çehresi o kadâf he rarmıştı ki, bunlardan hangisiniü . ağacına gittiği merak ediliyordu. adam., Bu genç erkek Lüvinyi idi. Bel Muhakemenin devam etfiö ler gün zarfında Lüvinyi, bildiği li hakkında şahadette bulunmak ÜZ€ çed- vet edildiyse de, bunu kat'iyyetle detti. Rişliyö de, bu adamın W% her şeyi verdiğini ve artık m“İhi çin işe tının hitam bulduğunu anladığ! rar etmedi. Lüvinyi, ayni zaman e ŞAT yapyalnız ikamet ediyordu. GW korkunç geceler geçlrdı.. ha ise muhakemeyle me?gu_l Ki arele” : Hükmün infaz edileceği ıîîık eağ sinde Lüvinyi şatoya B€ ) görmek istediğini bildirdi- ııa:d*“'ı bekleme odasında tam Üüç 582 ; ktu! İlğiner a Artık ona, ihtiyacı yo aç IW çLi Başka bir zamanınmda d';i w&w ' yi şüphesiz kızar Ve S (0