Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
| m?m hafif ayeınlıği âaltında evleri —- -- Nahleden Hls AŞK ve IZTIRAP ROMANI SUHEYLA ŞEFikK 5 €liyor, yapraklarla satılmış bir ull * €özüküyordu. Duvarjarı sarma ı'l 81 sarmış, rüzgârım tesirile bir- h he dokünun yapraklar güzel bir %ı-"' Çıkarıyordu. Aydınlık bir pen a Oit önünde sevim durüyordu. Be ğ kü ir esvap giymiş, kumral saçlari lhl'î İmüş, ablasile eniştesinin geliş- 'v Seyredlyordu , j Ert sahte bir neşe İle sordu: hh Bizi mi bekliyordunuz? Belki | ':ehîn ıssız köşelerinde.yolu:kayb (& ş':lizl zannettiniz? Sağ salim. gel e h(e Ol! Hiç merak etmek hatırıma ..Selmemîştl' Madem 'ki Nermi- Yanında siz varmışsınız! Yanları mzelequ kardeşinin köluna girdi. h elini öperek: %Ne?mln' 'Benim c'anım Nermin- İi N"mln hafifçe gülerek: M B iboluyorsun Sevih ? ha &hi çok seviyorum. Ve herke- ı%'? seni benim gibi sevmesini isti İ.N"min yine güldü. 'Hakal'bu. gö __*—'Dk sihirliydi. Âcr bir sesle: ılgh Bü senin elinde” olan ” bir göy iki Sevim. Senin muhabbetin de lâzımdır: Hayatımın bazı boş- Armı doldurabilir. Cq örit yemekte.az konuştu. . Biraz h“kin ve düşünceli gözüküyordu. 8$ hanımın da ' başı ağrıyordu. "thı yeryemez Sevimle beraher | N ağ ı“l: ğa çıktılar. m"minle Ferit, duvarları. sarar- d“lkl döşemeli, salonda yalnız kı"al' Pirinçten bir vazonun İçin- h'z Dembe çiçeklerin kokusu “sari lı.:nten—ıerın sert kokusile karışt- 'b Âçık ' pöncerelerden giren ha- n“cedeki palmiyelerin ve-Nilin ı!—rın; getiriyordu, Nermin- bü- «iT JAmbanın altına oturmuş, İşriyYortaou: TeTit Kxarısinım İünmm ?ordndl. bir gâzeteyi gözden geçiri- Bi Sonra Nermine döndü: 26 bir gey okumamı istermlsi— v 'Pıbıı isterim.. ı"Blneıı Ferldin yorgun yu. Bi kat etti: ’aın İraz yorulduğunuzu zannedi.: hy î"'et başım ağrıyor Fakat bir hrlı ğ 1 geçer. Madlmn üzerinde duran bir kita- Nermın elini Feridin eli üze H Yarak: knm Ayır bırakınız, dedi, bu-akşam | S Adanız da olur. Rahat “ediniz. ©Yle ise bahçede dolaşarak bir YBar ]lğl.ğl Seyim. Hava, gecenin sessiz- 'fikrince- başkalarınım Ky Faz yol yürümek iyi gelir. Yağa kalkarak ilâve etti: — Allah rahatlık versin Nermin! Karisini öpmek için biraz eğildi. Fakat Nermin alnını uzatâarak: — Size de dedi. Ferit sıcak dudaklarile bu alnı öperek-yürüdü. Kapının önünde du- rarak siğarasını yaktı; gecenin ka- ranlığıt içinde kaybolup gitti. ' Nermin tekrar işini eline aldı. .Yeniden üzülmeğe başlamıştı. Çok geç olarâk dairesine çıkti. Daha Fe- Tit'odasında değildi. Neden » sonrâ ayak sesşlerini duyarak yatmağa git. tiğini anladı. » Gece geç vakte kadar çalıştığını ertesi günü gördüğü tablasındaki si. garalardan, ince yazısile yazılmış Ve sönrâ yırtılmış kAâğıtlardan anla: mıştı. Baş ağrısı bir bahane İidi. Feridi üzen şeyler çok başka idi.. Nermin düşündüklerini itiraf edemiyordu: “Bana karşı düuydüğu aşkını yen- mek istiyor.,, Hiç belli etmek İste. mediği 'bu hissl nasıl anlayabilecek ti9. . 1Ğ l— Ur.ret beşler NIısır misafirlerinin | gideceği son haftada geldiler, Sari- şıin. ve ufak tefek olan Fikret çoök kibardı. İhce fikirleri, iyi ahlâkı, din ve ilim hakkındaki doğrü düşünceleri sayesinde Feridin dostluğuüunu kazan mışti. Nermin de-onu çok hoş bulu. yordu. Fikret beyin karısı kocası ka. dar 'İyi değildi. Zeki, zarif, neşeli, çok güzel olmamasına rağmen ken- dini beğendiren bir kadındı. En son modayı yapmak merakile bazan gü- lünç tuvaletleri de yok değildi. Siya- sİ, ilmi, her türlü bahislere girişebi. lecek bir zekâya malikti. Kendini hiç kusursuz zannediyordu. Çok sa- kin ve ağır bir şesle fikrini söyledi. gi zaman İtiraz kabtl etmezdi. Onun hareketli geçerdi Yemekten sonra Fikret, Ferit ile bahçede gezerek biraz dertleşmek istedi: — Şimdiki zamanın kadınları ne kadar tubhaf! Korkunç bir vaziyet! Karrmın meşguliyetleri tahammiilün den fazladır, işittiği bütün eserleri okumak, piyesleri seyretmek, her kesle tanışmak ister. Onun bu hal. leri bizi her gün salonlarda dolaşma Ba, öğle yemeklerini muhakkak şe- hirde yemeğe mecbur deiyor. Sonra çaylar, briçler, daha bilmem ki.. Ka. rim ancak bu suretle yaşayabilece. ğine kani. Halinden çok memnuhn- dur. Fakat &ize ne diyeyim.. Bu kor kunç bir hayat! (Devamı var) | Ğ | | düşünceleri l AD UTETEDTEKİYRUTYUTAT U KUTAT sakin görünüşüne rağmen hayatı çok ' tiğimiz. suyun altı Pmar ahi rcvim?c*r m"hte..ıf ye'rlcrde beher metromiküâbi bir den ilibaren: bir — mağazada, havada — mevcut tstasyon salonunda, bir kahvehanede, mıkroplann mıklanm gösfenyor, sol- bir müzede... Ömrümüz bir hava bataklığında geçiyor Saatte 5 bin mik- rop yutuyoruz ! Amele ve memuru çÇoök oan yerlerde havanın sık sık değiştirilmesi ve temizlenmesi işi,hıfzıssıhha şartlarına göre ve bir. sıstem dahilinde temin edilmelidir Bugünün modern şehirlerinde otu .- ran herhanği bir kimsenin teneffüsü tetkik edilecek olsa, saatte en az 5.000 mikrop yuttuğu görülür. Profesör Bordas: : “Her gün yediğimiz yemeklerin, iç- misli. ağırlığında hava yutüyoruz...» Diyor. Şu halde yiyecekten, içecek - ten daha ziyade havaya dikkâat etme. miz, kendimizi havanın fenalığımndan korumaya çalışmamız lâzım değil mi? Halbuki hiçbirimiz buna ehemmiyet vermeyiz. Etin tazeliğine, sebzenin ve meyvanın çürük, sütün karışık olma- masına dikkat ederiz. Muhitimizdeki havaya aldırığ bile etmeyiz. Bozuk ve pis-bir havanın sıhhat için nekadar muzar ve tehlikeli olduğunu dtlşünma- yiz; aklımıza bile getirmeyiz. Gerçi içtiğimiz suyun temizliğine dikkat olunur. Belediyeler, büyük mas, Yaflarla uzak kaynaklardan, yâkm ne- ğıtır. Bu su, içmeye mahsus olmasa da yi. ne yüzde yüz temiz ve saf olması lâ- zımdır,. Havaya gelince, bunun yüzde 90 kirli, mülevves olmasında mahzur görülmez.., Hava ideal şeklinde tozdan ve mik- roptan âri olmak lâzımdır. Toz ve duman, bilhassa nefes boru- larında tahrişat yapar; bunları, mik- ropların yerleşmesine müsait bir hale sokar. Birçok hastalıkların zuühuruna sebeb, nefes borularryla vücuda gi - ren ve yerleşen mikreplardır. Kalabalık şehirlerden uzak yerler- de; hava pek o kadar mikroplu değil. alzemelerle tasfiye eder ve halka da- Dağda, ormanda ve apartımanda be- her metromiküâbı havanın ıçmdekı mikrop miktarı dir. Oralarda yapılan tetkikler, 20 metro mikâbı havada yalnız bir tek mikrop bulunduğunu göstermiştir. A- çık denizlerde de böyledir. (Bir metro mikâbında ancak bir mikrop). Libi çölünde, 100 metre mikâbı ha- vada 28 mikrop bulunmuştur. Fakat, şehirlere yaklaşınca, hava . daki mikropların miktarı gitgide ço - ğgalır, Herkes bilir ki, kırların havası, şehirlerin havasından daha, mikrop .. suzdur. Parklar, ormanlar ve- büyük 'meydanlarda nispeten daha az mikrop vardır. (Metro mikâbında 12 kadar). Dar sokaklarda, bir metro mikâbında binlerce mikroba tesadüf olunur. Bu mikropların sayısı, bina dahili- ne girilince daha ziyade artar, korkunc bir hal alır: Tiyatrolarda, sinemalar- da, mekteplerde, kahvelerde, bürolar. da; apartımanlarda, hulâsa havanım kapalı bulunduğu yerlerde (bilhassa kişm, oturanlar, öksürükleri, nefesleri İle binlerce mikrop saçarlar. Elbise- lerinin getirdikleri de başka... Şu halde, ekseriyetle hakiki bir ha. va bataklığında, mikrop yuvasında ya- şıyoruz. Her nefes alışta yüzlerce mik- rob yutuyoruz demektir. Hıfzıssıhha mütehassısları, şehirci . ler buna ancak bir çare gösteriyor - lar: her yerde havayı tasfiye etmek, temizlemek. Tıpkı, musluğun ağzına geçirilen bir filtre ile suyu tasfiye et. tiğimiz gibi.., Suyun tasfiyesine ehemmjyet veren- ler çok, Fakat, havanın nasıl tasfiye edileceğini, temizleneceğini bilen yok. Daha doğrusu buna aldırış eden yok... Havanın fenaliğından şikâyet edi - lir: “pis kokuyor, gözleri yakiyor...., denilir. Ve yalnız, bir pencere açmak. BŞ Devamı 11 incide Bilek | "W San DÜNKÜ KISMIN HULASASI “ â: U'"» öon dörl yaşındaki Feridin annesi genç bir kadındır. USTÜURAP ( VEZFACİIA! (ROMANİL KA YABANCI- DİLLERE"NAKLİ' HAKKI MAHFUZDUİR Ferid yine cevab vermedi. Sonra gözlerini kendisininkine benziyen annesinin gözlerine çevirdi. Annenin sualine büyük bir tevekkülle cevab beklediğini görerek: — Bu da nasıl söz anne?.. Seni nekadar sevdiğimi bilmiyor musun sanki... — Biliyorum yavrum... Fakat bir defa daha işitmek iste- dim... Mademki seviyorsun... Bunu senden, seni seven annen tstiyor... Yalancıktan bile olsa, ne olur, “baba” de Selime, . Bu amcanı çok sevindirecek... Sabiha sustu. Küçük yaşındanberi hiçbir zaman yalan söy- lememesini istediği çocuğunu şimdi yalan söylemeye İcbar et- miyor muydu? Ferid, annesini çok iyi tanırdı. Onun böyle bir teklifile kar. . şılaşacağını hiç ummuyordu. Fakat gözleri annesinin ıslak göz. ğ lerile karşılaşınca basını yere eğdi: ’ — Peki, anne, - dedi Sabiha, ayağa kalktı. Nemli ve titrek dudaklarını Feridin yanaklarında dolaştırdı... Battaniyesinin kenarlarmı sıkıştırdı. Gerçi dudakları arasından hiçbir kelime dökülmedi, fakat göz- hıug“"'”"n büpük oğlu - Suatla sevişerek evlenmişlerdi. Suad Wl' n ler ab’ DE uzun zaman - kendisinden haber - alınamamışlı. eri gelmiş, bundan iki sene sonra da oğlunun ynnmdan di leri » Onü anasız sırakmamak için, İrfan paşa ütlesi çok lı N p 'Wünleri Sabihajı küçük oğulları Selimle evlendirmiş- z €nmeleri üzerinden dört sene geçmişlir. Bu zaman zarfın “l% Ün paln oğlu Ferid, Selime hiçbir gün “Baba,, dememişlir. Oğln zt sözlerinden çok cant sıkıldığını anlayan Sabiha, hasla » Riçin “Baba,, demediğini sarmultştır. Çocuk: HABERİN EDEBİ TEFRİKASİI: 2 b D'f;fl : Yazan; Hasan Ras'm Us yordu. Sabihayı sevilebilecek, sadık bir kadım olarak tanıyor- du. Bu ağabey karisını alışı, ağabeyinin çocuğunu babasız bırak mamak düşüncesiyle ve baba ısrarı ile oldü. Feridi kendi oğlu yerine koydu. Sabihaya, Suadi hatırlatmıyacak bir koca, bir arkadaş, bir kardeş olmıya çalıştı. Buna rağmen, Feride: “baba!” karısma “sevgilim!” dedirtemedi. Sabiha, tamamlıyamadığı cümlesinden dolayı oğluna hak veriyordu. Kendisi de öyle değil miydi? Selimi hâlâ bir kayın. birader gözü ile görmüyor mu, içinde hâlâ ölen kocasmın ha- | | | | | | : I im alı$şmamış anne.. Dahrx döğrüsu., diye cevap vermişlir. Üa ; ğ Sabiha bu eve boylece gelmişti. Sabiha, hayatta bir İ "!'dı ılhmchıgunun ancak Suatle evlendikten sonra far- : N Suad... Yarabbi, -o ne temiz bir adam, ne cana i N Oca, ne bulünmaz bir aile babasıydı. Ne yazık ki : qu * Yeni yeni'tatmaya ve zevkine varmaya çalıştığı bu | N ııİî!'rııedı Bir gün “harp var!...” dediler. Genç za. | t hemen geri dönetekmiş gibi, sevgili karısına cesaret F ğ?"a B'üle cepheye /koştu. Gerçi bu ayrılışları, ilk za- | h k&n Üzun sürmedi. Süad, sık sık İstanbula geliyor, “h- Uînm Yavrusu Ferid'in yanında bir müddet kaldıktan ı' qlı. tıral ' B isi gi Ğ r h ı“ üeŞe. teselli' saçtıktan sonra yine cepheye dönüyor- Alara YELAİYĞR, MNygU 3 unuîı_ k?ndıSi..gfbi Şelim_ c?e fgır eli " İ f ş_iaı,â” P gidişlere Sabiha o kâdar alışmıştı ki, harbin hep kındaydı. Fakat ne o ona, ne o ötekine, düşündüklerini, iğle- Sabiha, oğlunun, cemenler üzerine elinden kaydırdığı kita- t . %de rtiride bulunanı hissettirmemeye çalışıyorlardı. bi alırken: biteceğine inandı. Suadin, artık tekrar cephe: İ Gi Sabiha, bu his altında oğlu üzerindeki ısrarmı ileri götüre- miyor, hele Feridin hasta bulunması, kendisini daha tedbirli harekete mecbur bırakıyordu. Maamafih bugün, oğluna nafiz olnc'ık. Selimin uzuntmerme bir son vermeye çalışacaktı. Ferid yalancıktan olsun on dört senedir “amca” dediği bi. rine “baba!” diyemez miydi? iğ — Biliyorum yavrum, - dedi. İnsan on dört sene “amca” de. diği birine kolayca “babal” diyemez. Fakat dört sene içinde sen daha bir gün bile “baba!” demedin... : H_ Ti Üzere geliş gününü beklemeğe başladı. ( ik genç zabıtmın genç kocasının, daima kısa fasıla- | guh%_ alân a!mllşmm uzryacağını anladı. Netekim bu fa- # ha.beıızad' O kadar uzadı ki, seneler- geçti. Suadden Nbdeq lıIll'ıaı:rıfız oldu. h.’?h “' IZ © değil, bütün aile inanamadı... Birkâç se- Yalandır!,, ümidiyle yaşadılar... Fakat sonra... %h:ıb%ha: Çıkamadı. Hem oğlunun yanından ayrılmamak, 12 Yaşatmamak icin, ölen kocasınma verdiği sözü — Şimdi, . dedi - rahat rahat yat... attığımı görmemeliyim... ) Yürüdü. İki tarafında gül ağaçları uzanan, üstüne iri ça ı kıl taşları çakılmış yoldan ilerledi. Biraz evvel indiği mermer : merdivenlerden çıkarak, köşkün daima acık duran kapısından girdi. Şimdi bulunduğu yer, bir nevi bekleme salonuydu. Çok zaman ev halkı, bilhassa akşam tistleri burada toplanırlar, bu- rada otururlar, burada konusurlardı. Köşkün etrafını çeviren büyük bahçe içindeki türlü çiçek- lerin, türlü yemislerin taze kokuları buraya kadar gelir, hüzün- lü ciğerlere hayat aşılardı. Pattaniyeyi üstünden “ölüm” haberi yetişti. Sabiha buna bir türlü h!bm 4 hiçbir kaynanaya benzemiyen Safinaz hanı. * T seninim” Sabiha onu, daha hassas bir nok- 'iı Ve sözünü tutamamak mecburiye- Ferid yalnız susuyordu... Sabiha salonüun loşluğunda ilerleyip köşede kıvrıilarak yu. y Suadin küçük kardeşi Selimle evlendi. tasından yoklamıya çalıştı: - karrya çrkan yayvan merdivene doğrulurken: !ınıı. kadar bekâ.r kalmış bır adamdı. Evlenmi- — Feriğ, beni seversin, değil mi? fDmmı mf)