NIS, AŞK ve IZTIRAP ROMANI p .ı R_ 'Mo’_._o! Nakleden: SUHEYLA ŞEFik U hd YA Ayin hafif aydınlığı âltındâ evleri | hı"“an. yapraklarla sarılmış bir ı“ı' Bözüküyordu. Duvarları sarma Nq"-' Barmış, rüzgürın tesirile bir- | Re dokümun yapraklar güzel bir y_.':â'ı tıkarıyordu. Aydınlık bir pen İt önünde sevim durüyordu. Be kür Pfıvıv giymiş, kumral sâçlari Mtej Müş, ablasile eniştesinin geliş- PM Beyrediyordu. Vd O İPrit sahte bir neşe Ile sordu:” | | keğ Bizi mi bekliyordunuz? Beliki | —â'l'ın tsız köşelerinde.yola kayb | ç Unizi sannettiniz? Sağ salim giî' N lğte.. W ©! Hiç merak etmek hatırıma -Belmemişti! Madem Ki Nermi- Janmda siz varmışsınız! Yanları İordk kardaşınin köluna girdi. SA elini öperek: —:şm'mhı! Benim canım Nermin. *:ğmŞn hafifço gülerek : oluyorsun Savim ? Un gç T cok seviyorum. Ve herke- &:;_lcm benim gibi sevmesini isti | ü | &fmln yine güldü. Fakat bu se- | " POk sinirliydi. Act bir sesle: '*hı Ü senin elnde ” olan — bir şöy j 'ki-Sevim. Senin muhabbatin de İqu:ulnudır. Hayatımın bazı boş- Tını doldurabilir. Ktt yemekte az konuştu. - Biraz N .“h. ve düşüncel! gözüküyordu. KÇN hanımın da başt ağrıyordu. ©k yoryemez Sevimle beraber Ağa çıktılar. hle Ferit, duvarları j PSki döşemeli, salonda yalmız İ “'lır. Pirinçten bir vazonun İçin: ş:““. çiçeklerin kokusü sari sarar- | Bteklerin sert kokusile karışı- AM Açık pencerelerden giren ha- Bahçedeki palmiyelerin ve Nilin n getlriyordu, Nermin bü. lâmbanın altına , oturmuş, aNN İ9mrara a— TeT —LETETET M'rl. bir gaâzeteyi gözden goçiri. », Sonra Nermine döndü: .'. bir gey okumamı stormisi- KS y.ı*lhlı isterim. ; hemen Feridin yörgun yü- kat etti: ).;:_lr N &z yorulduğunuzu zannedi. x !»,,:'ot başım ağrıyor. Fakat bir .'i,.:" geçer. ldr Gin üzerinde duran bir kita- kn K Nermin elini Feridin eli üze OYarak: layır bırakınız, dedi, bu-akşam S g Anız da olur. Rahat edinir. #Yle isşe bahçede dolaşarak bir 'cbı Seyim. Hava, göcenin sessiz- | Ayağ 33 Yol yürümek iyi gölir. — | & kalkarak ilâve etti: a p t % y Lş | kesle tanışmak İster. Onun bu hal. $ USTIRAP VE-FACİA'IROMANI DÜNKÜ KISMIN HULASASI e. on dört yaşındaki Fezidin annesi genc bir bağarın büpük oğla Saalla sevişerek evlenmişler # Ve uzun zaman - kendisinden —haber öeDeri gelmiş, bundan İKi sene sonta da oğlunun Hanından eç * Onü anasız kirakmamak için, İrlan paşa ailesi çok M Epiğilinleri Sabihayı küçük — oğulları Selimle — evlendirmiş ğ ehmeleri üzerinden dört sene geçmişlir. Bit zaman zarfın VÇN gplin oğla Fertd, Selime hiçbir gün “Baba, dememiştir. Oölanş! tözlerinden çok cant sıkıldığını anlayan Sabiha, hasta S Düln Tiçin “Baba,, demediğini sörmulştır. Çocuk: K 'N alışmamış anne.. Daha doğrunu.. diye cevap vermişt!r. Nh?b"lı bu eve böylece gelmişti. — —T7 < | — Allah rahatlık versin Narmııı!l Karısinı öpmek için biraz eğildi ; Fakâat Nermin alnını uzatarak: — BSize de dedi. Ferit sıcak dudaklarile bu alnı öperek -yürüdü. Kapının Öönünde du.! rarak sigarasını yaktı geç olarak dairesine çıkti. Daha Fe. ritodasmda değildi. Neden »sonra ayak seşlerini duyarak yatmağa xİt, | tiğini anladı. | Gece geç vakte kadar çalıştığını ertesl günü gördüğü tablasındaki si: | garalardan, inco yazıslle yazılmış ve sönra yırtılmış kâğıtlardan anla- mıştı. Baş ağrısı bir bahane idi. Feridi üzen şeyler çok başka Idi.. Nermin düşündüklerini itiçaf edemiyordu; “Bana karşı düyduüğu aşkını yen- tmek istiyor.,, Hiç belli etmek iste. Si bu Mezl nasıl anlayabilecek 18 i Fikret beyler Mısır misafirlerinin gideceği son haftada geldiler. Sarı. şın ve ufük tefek olan Fikret çok kibardı. İnce tikirleri, iyi ahlâkı, din ve ilim hakkındaki doğru düşünceleri Sayesinde Feridin dostlufünu kazan mıştı. Nermin de-onu çok hoş bulu. yöordu, Fikret beyin karısı kocası ka. dar iyi değlidi. Zeki, zarif, neşeli, çok güzeol olmamasına rağmen ken. dini beğendiren bir kadındı. En «on modayı yapmak merakile bazan gtüi- lünç tuvaletleri do yok değildi. Siya- sİ, ilmi, her türlü bahislere girişebi. lecek bir zekâyâ malikti. Kendini hiç kusursuz zannediyordu. Çok sa- kin ve ağır bir gesle fikrini söyledi. Ki zaman itiraz kabnl etmezdi. Onun fikrince- başkalarınm — düğünceleri sakin görünüşüne rağmen hayatı çok hareketli geçerdi. Yemekten sonra Fikret, Ferit ile bahçede gezerek biraz dertleşmek istedi: — Şimd!ki zamanın kadınları ne kadâr tuhaf! Korkunç bir vaziyet! Karrmın meşgüliyetleri tahammillün den fazladır, işittiği bütün - eserleri okumak, piyesleri seyretmek, her lert bizi her gün salonlarda dolaşma Ba, öğle yemeklerini muhakkak şe. hirde yemeğe mecbur deiyor. Sonra çaylar, briçler, daha bilmem ki.. Ka- rnâ âncak bu suretle yaşayabilece. #ine kani, Halinden çok memnun- dur, Fakat sizö ne diyeyim.. Bu korl kunç bir hayat! (Devamı var) «lınamamıştı. Yazan: Hasan Ras'm Us Sabiha, hayatta bir HABER — “Akşari bostast dan itibaren: bir. mağasgda, bir Bugünün modern şehirlerinde otu . ran herhanği bir kimsenin teneffüsü tetkik edilecek olsa, saatte en az 5.000 mikrop yuttuğu görülür. Profesör Bordas: “Hör gün yediğimiz yemeklerin, iç- tiğimiz suyun altı misli ağırlığında hava yutuyorua..., Diyor. Şu halde yiyecekten, içecek - ten daha ziyade havaya dikkât etme, miz, kendimizi - havarun fenalığından korumaya çalışmamız lâzım değil mi? Halbuki hiçbirimiz buna ehemmiyet vermeyiz, Etin tazeliğine, sebzenin ve meyvanın çürük, sütün karışık olma- masına dikkat ederiz. Muhitimizdeki havaya aldırış bile etmeyiz Bozuk ve pis bir havanın sıhhat için nekadar muzır ve tehlikeli olduğunu düşünme- yiz; aklımıza bile getirmeyiz. Gerçi içtiğimiz. suyun - temizliğine dikkat olunur. Belediyeler, büyük mas, Yaflarla uzak kaynaklardan, yâkın ne- Malzemelerle £ ve ğitir. Bu su, içmeye mahsus olmasa da yi. ne yüzde yüz temiz ve saf olması l4- zımıdır. Havaya gelince, bunun yüzde 90 kirli, mülevves olmasımda mahzur görülmez... Hava ideal şeklinde tozdan ve mik- roptan âri olmak lâzımdır. Toz ve duman, bilhassa nefes boru- larında tahrişat yapar; bunları, mik- ! ropların yerleşmesine müsait bir hale * Dağda, ormanda ve apartımanda bo- sokar, Birçok hastalıkların zuhuruna | her metromilâbı havanın — içindeki mikrop mibtarı dir. Oralarda yapılan - tetkikler, 20 metro mikâbı havada — yalnız bir tek de; hava pek o kadar mikroplu değil. * mikrop bulunduğunu göstermiştir. A. KA İYABANCI DİLLERE NAKLİ HAKKI MAHFUZDUR tayaf mağlBr? HABERİN EDEBİ TEFRİKASI: 2 sebeb, nefes borularıyla vücuda gi - ren ve yerleşen mikreplâardır. Kalabalık şehirlerden uzak yerler Buratlaki resimler, mmuktelif yerlerde, beher metromikâbi havada mevont — mikropların mikt arımı gösteriyor; sol- istasyon salonumnda, Dir kahvehanede, bir müzede... Ümrümüz bir hava bataklığında geçiyor gecenin ka. ı F ranlığt içinde kaybol Bİtti. S Saatte 5 bin mik- Yeniden üzülmeğe başlamıştı. Çok Ş rop yutuyoruz ! Amele ve memuru çok oajan yerlerde havanın sık sık değiştirilmesi vetemizlenmesi işi, hıfzıssıhha şartlarına göre ve bır sistem dahilinde temin edilmelidir uğunun ancak Suatle evlendikten sonra far- th " Suad... Yarabbi, o ne temiz bir adam, ne cana K.q koca, ne bulünmaz bir alle babasıydı. Ne yazık ki w, “*Ni yeni tatmaya ve zevkine varmaya çalıştığı bu i—?“ Sürmedi. - Bir gün “harp var'...” dodiler. Genç za. Di len geri dönecekmiş gibi, sevgili karısma cesaret Süle Gile cepheye koştu. Gerçi bu ayrılışları, ilk za- —Ğ M Uzun sürmedi. Süad, sık sık İstanbula geliyor, K“' n , Yavrusu Ferid'in yanında bir müddet kaldıktan —_; uq!_- teselli saçtıktan'sonra yirle cepheye dönüyor- h .ıç;:e'diıîem Sabiha o kâdar alışmıştı ki, harbin hep â biteceğine inandı. Suadin, artık tekrar cephe: '*ıN İln_ Üzere geliş gününü beklemeğe başladı. & Hh. * Benç zabitinin, genç kocasının, daima kısa fasıla- hk_,' alân ayrılışımın uzayacağını anladı. Netekim bu fa- 4 h“:::ud! O kadar 'uzadı ki, seneler - geçti. Saadden Alınamaz oldü. N SORTa dü'm” Kaberi yetişti. Sabiha buna bir türlü İq'h. ..b'?“lu © değil, bütün aile inanamadı... Birkaç gc N Üci Yalandır!, ümidiyle yaşadılar... Fakat sönra... K 4 hiçbir kaynanaya benzemiyen Safinaz hanı. lk;. t Kikamadı. Hem oğlunun yanından ayrılmamak, l&. Yaşatmamak için, ölen kocasına verdiği sözü Batdı — &&; W LA LO SO ĞA A SK ZZ Ni TUUURUARAAANASSGN Ü ASURİUU, GAĞA Ö 3 ONUĞU e SA oe SUU S ON . SBE İK US U BUBU kadar senirim” sözünü totamamak mecburiye- ©' ya Suadin küçük kardeşi Selimle evlendi. Yaşma kadar bekâr kalmış bir adamdı. Evletmi- yordu. Sabihayı sevilebilecek, sadık bir kadım olarak tanıyor- du, Bu ağabey karisını alışı, ağabeyinin çocuğunu babasız bırak Mmamak düşüncesiyle ve baba srarı ile oldu. Feridi kendi oğlu yerine koydu. Sabihaya, Suadi hatırlatmıyacak bir koca, bir arkadaş, bir kardeş olmıya çalıştı. Buna Trağmen, Feride: “baba!” karısına “sevgilim!” dedirtemedi. Sabiha, tamamlıyamadığı cümlesinden dolayı oğluna hak veriyordu. Kendisi de öyle değil miydi? Selimi hâlâ bir kayın. birader gözü ile görmüyor mu, içinde hâlâ ölen kocasının ha- tıraları yaşamıyor muydu? Bunun, kendisi gibi Selim de far- kındaydı. Fakat ne o ona, ne o ötekine, düşündüklerini, içle- vinde bulunanı hissettirmemeye çalışryorlardı. Sabiha, bu his altımda oğlu üzerindeki ısrarmı ileri götüre- miyor, hele Feridin hasta bulunması, kendisini daha taedbirli harekete mecbur birakıyordu, Maamafih bugün, oğluna nafiz olacak, Se'imin üzlüntü!lerine bir son vermeye çalışacaktı. Ferid yalancıktan olsun on dört senedir “amca” dediği bi. rTine “baba!” diyemez miydi? ? — Biliyorum yavrum, - dedi. İnsan on dürt sene “amoa” de. diği birine kolayca “badDa!” diyemez. Fakat dört sene içinde sen daha bir gün bile “babal!” demedin... * Ferid yalnığ susuyordu... Sabilte onu, daha hassaa bir hok- tasından yoklamıya çalıştı: — Ferid, beni seversin, değil miT çık denizlerde de böyledir. (Bir metro mikâbında ancak bir mikrop). Libi çölünde, 100 metre mikâbi ha- vada 28 mikrop bulunmuştur. Fakat, şehirlere yaklaşınca, hava . daki mikropların miktarı gitgide ço - ğalır, Herkes bilir ki, kırların havası, şehirlerin havasından daha mikrop . suzdur, Parklar, ormanlar ve- büyük meydanlarda nispeten daha az mikrop vardır, (Metro mikâbında 12 kadar). Dar sokaklarda, bir metro mikâbında binlerce mikroba tesadüf olunur. Bu mikropların sayısı, bina dahili- ne girilince daha ziyade artar, korkunç bir hal alır: Tiyatrolarda, sinemalar- da, mekteplerde, kahvelerde, bürolar. da; apartımanlarda, hulâsa havanın kapalı bulunduğu yerlerde (bilhassa kışım, oturanlar, öksürükleri, nefesleri ile binlerce mikrop saçarlar. Elbise- lerinin getirdikleri de başka... Şu halde, ekseriyetla hakiki bir ha- va bataklığında, mikrop yuvasında ya- şıyoruz. Her nefes alışta yüzlerce mik- rob yutuyoruz demektir. Hıfzassıhha mütehassısları, şehirci . ler buna ancak bir çare gösteriyor - lar: her yerde havayı tasfiye etmek, temizlemek. Tipkı, musluğun ağzına geçirilen bir filtre ile suyu tasfiye et. tiğimiz gibi.., Suyun tasfiyesine ehemmiyet veren- lor çok. Fakat, havanm nasıl tasfiye edileceğini, temizleneceğini bilen yok. Daha doğruszu buna aldırış eden yok... Havanım fenalığından şikâyet edi - lir; “pis kokuyor, gözleri yakıyor...., denilir. Ve yalnız, bir pencere açmak. WWg> Devamı 11 inckde k K aA Ferid yine cevab vermedi. Sonra gözlerini kendisininkine benziyen annesinin gözlerine çevirdi. Annenin sualine büyük bir tevekkülle cevab beklediğini görerek: — Bu da nasıl söz anne?.. Seni nekadar sevdiğimi bilmiyor musun sanki... — Biliyorum yavrum... Fakat bir defa daha işitmek iste- dim... Mademki seviyorsun... Bunu senden, seni seven annen istiyor... Yalancıktan bile olsa, ne olur, “baba” de Selime, . Bu, amcanı çok sevindirecek... Sabiha sustu. Küçük yaşındanberi hiçbir zaman yalan söy- Tememesini istediği çocuğunu şimdi yalan söylemeye febar et- miyor muydu? Ferid, annesini çok iyi tanındı. Onun böyle bir teklifile kar. şılaşacağını hiç ummuyordu. Fakat gözleri annesinin ıslak göz. lerile karşılaşınca basını yere eğdi: — Peki, anne, - dedi Sabiha, ayağa kalktı. Nemli ve titrek dudaklarımı Feridin yantaklarında dolaştırdı... Battaniyesinin kenarlarmımı sıkıştırdı. Gerçi dudakları arasından hiçbir kelime dökülmedi, fakat göz- lert... Sabiha, oğlunun, çemenler üzerine elinden kaydırdığı kita- br alırken: — Şimdi, . dedi . rahat rahat yat... Pattaniyeyi üstünden attığını görmemeliyim... Yürüdü. İki tarafında gül ağacları uzanan, Üstüne İri ça- kıl tazları çakılmış yoldan ilerledi. Biraz evvel indiği mermer merdivenlerden cıkarak, köşkün daima acık duran kapısından girdi. Şimdi bulunduğu yer, bir nevi bekleme salonuydu. Çok zaman ev halkı, bilhassa akşam üstleri burada toplanırlar, bu- rada otururlar, burada konusurlardı. Köşkün etrafını çeviren büyük bahçe içindeki türlü çiçek- lerin. türlü yemislerin taze kokuları buraya kadar gelir, hüzln- Hi elğerlere hayat aşılardı. Sabiha, salonün loşluğunda ilerleyip köşede kıvrılarak y karıya çıkan yayvan merdivene doğrulurken: x (Devamı var) üü #0