K .t:::"":lmı'in karşısında, paslı gaz te- hP'l;n 'Nin birer yama oturtuğu kopuk lîîqı . kara yüzlü bir ev vardır. ÜÇÜk, el ayası kadar; kimi hallr Te kapağı büyüklüğünde; kimi tü GEPİR yamalariyle bu evin görü- t: Yünik bir insan sutatı gibi bed- b_l"':hr. İki katlıdır. Birinci kat va- Ü kat sola Çarpılmıştır. Ve o, Ma, ” #ekliyle, çıplak arsanın orta Te Yalnız başmadır.. "nelden fıçktran bir asma, kupku- Böz ariyle, iskelet bir kol gibi, sa- 2inir, Bi Ç AAMCİ kat: Sryalarr dökük iki duva- u"’hındı. kara, yosunlu toğları çar- * T dehlir: “Lâbirent”in methalin- Köz Gakkak ki, bin kere sağuk ve ç. Sağda iğri büğrü bir oda ka- İi,:.:""k bit kapr tokmağı.. Gıcırtilr : Birinci oda.. Loş duvarda asıh ,h,”mhıu işek değil, daha çok koku Bj © Tavan basık.. Sağ düvarda er ee fimayır sepeti asılı. Soldi” atlas —x:“';llpekten Bgül işlemeli bir kese' kad'm, x ı.î;' köşeden sol karşı köşeye, ol HUpta, Yeden sağ köşeye gerilmiş ""üı' Samaşır ipleri, Üzerlerinde: A- aa ” bir erkek donu; paçaları, bağlı, ı“.hj: kaba bir yama, Yanı başında, aç ÇTAkİ sokük kormuzı İikişlerile uç: t ""lı d, basına bir başka don.. Kol- aaj S Yırtık bir fanilâ., Zebın., Biri Süzan " PiTİ parça parça İki çift siyah Na | Biz çift yün çorap, mendil. Bir Be “::ndıı_ Bir daha amelikan don.. ot Uçkur. lerde, ateşi kül bağlamış gebeş Mt Gzrimde bir yenek he nı.. Pencere dibinde alçak bir sedir.. Ve eski, soluk şal hırkaşiyle kamburu çıkık ihtiyar bir kadın; Yüzünü cama yapıştırmış, gözlerini kafes aralıklarına uydurmuş. Bekliyor. Kimi? Oğlunu.. Dipte, ayakları nasılsa sağlam kal- muuş, gazete kâğıdı kaplı düzgün bir masa Üzerinde ufak bir saat.. Aletur- ka; altı.. Gece yarısı. . 9. .. Gece yarısı.. Şimşek, gök gürültüsü, Olukalr boşanıyor. , Zayıf, buruşuk, sarı bir el, üst katta akan gıplak odanın orta yerine, köşe diplerindeki tahta çamaşır — sandıkları- nm ve paslı karyoların Üzerine çinko taslar, kesik tenekeler, maşrabalar &- ralıyor.. Damtalar. . Soluk mavi boyası dökük geniş çinlte taaı Şip, şape. Şip, HPe D. A. Markalı kambür kunbur, kalay- ı Maşraba: Tıp.. Teneke: Tıp.. Tıp, tıp... Garip bir muzik. Estarlı bir el santur göüryor.. ... Alaturka saat; Yedi.. Karşı camlüin upurun servileri, çılgın rüzgârın önünde korkunç hışırtılarla biribirlerine giriyorlar; çatırdıyorlar.. Satr yüzlü koca karı gözlerini yumu- yor. Titriyor. Bu çatırdayış, bicibirine sürtünen, biribirine geçen dalların ça- ftırdayışı değil, Bu gece, cami kabris- tanma gömülen itibarlı ölünün kırkın- Bir hatıra vardı kafasımda - Râhmetli kocasınm, Blümünün kırkına rastlıyan KAHRAMAN KIZ ——— —— dirdi&t yemek sahanımı tekrar saç aya- gecede lokma dökmüşlerdi; dağıtmız- lardı: Ölü ıstirap çekmesin diye! Artık üuyukluyordu. Neredeyse uy- ku bastıracak ve bir daha da uyuma- mıyacaktı.. Uykusuzluk göz kapakları- tü ağırlaştırmış, beyüini uğuşturmuştu. Kımıldandı; kalktı. Çamaşırlar kurusun diye odanın orta yerine aldığı gebeş saç mangalı eşeledi. Gittikçe incelenen korların külünü Ufledi. Biraz önce İn- $ dikçe, gözlerine pek kolay Kolaj uyku yordu. Herkes kabahati ona ğa yerleştirdi. Ve, söylendi: — Isınıp ısınıp soğudu, sarhoş yeme- ğine döndü bu da... Oğlunu, işten dönüntiye kâdar bek- kemeği &det edinmişti. Zaten ö gelme- girmezdi ki.. Ne berbat bir işti bu kun- duracılık!.. Başladığı saat bilinmezdi. Bazan dükkân geç açılırdı. İş olduğu gün, sabah karanlığından çok evvel... Bittiği saat te öyle: Bazı akşam ezanı.. Çok defa yatsı, gece yarısı, ,.Arada, işte böyle, tabâha karşı, Eğİp, yirmi bir yaşındaydı. Amma o- nu gören on yediden yukarı deyemez- di, Haşlama bir çocuktu. Nazire hanımın vaktiyle, altı çocu- ğundan, hiç sevmediği buydu. Edibi bir türlü sevmemiş, ona yıllarca soğuk kal- mıştı.. Sebebi mi? İşte!. Edip, çok soğuk, çok karlı bir kış ak- yarm döğmuşutu. Dışarıda — tipi vardı. Kafes aralıklarına dolan kar yekpâre- Teşmiş, donmuşut. Oda loştu. Köşede uzun saç soba kıpkızıl kesilmişti. Du- war dibinde geniş bir yatak seriliydi.. Atlas üzerine kırmızı ipekten gül işle- meli lohusa takımları arasında soluk Yüzlü bir kadın yatıyordu; 'Yanı başında kol kadar bir kundak var dı: Yeni doğan Edip. Baş ucunda ak arap bir ebe kadın.. Bir ses, hiç dur- madan vryakkıyordu: Edibin sesi, , Bu çirkin «este herkes bir güzellik #rüyor, neş'eleniyordu. Edibin doğumundan sonra, üç gün Böyle geçti. Ve, garip bir - tecellidir, dördüncü gün, babası, o seneler pek salgın olan koleraya tutuldü; — öldü.. Dünyadan haberi olmryan Edip, işte böylece, hayta gözlerini açmakla, bir ölüm getirmiş oldu. Herkes ondan bili- yükleti- ağğilekeri ea rim A KARRAMLAN ANA W’ Reşad Enis — ——— —— ——— ——— ( yordu. En başta annesi olduğu halde., O doğmamış olsaydı, kocası sanki ölmi- yecekti, “Bir kedi al, uğurunu denel..,, Nazire hanım bir çocuk doğurdu ve bu göcuk evin içine —uğursuüzlük, feliket getirdi, . Atlas üzerine İçrmızı ipekten gül iş” lemeli Johusa yatağında wıyaklıyan kundağın sesi, artık bedleşmişti. Her . kes, bu uğursuz seti duymamak için ku- laklarını tıkıyordu. En başta annesi olduğu hakle, . Edip, talihinin bu garip cilvesi yü- zünden, senelerce hırpalandı, dövüldü; sövüldü. İtildiz sümrüldü, Haşlandı... Haşlak kaldı işta.. . Şimdi, bir damlacık vücudiyle, gece- sini gündüzüne katarak didinen, ihti- yöc anasına bakan, Nazire Hanımm u- ğursuz saydığı ve hiç sevmediği Edip- ti, O, altı çocuk doğurmuştu.. İlk ikâsi oğlandı. Sabri ile Faik.. Sonra doğan üçü kızdı.. Kırlar, krsa fasılalarla, ardı sıta ölmüşlerdi. Sonuncusu, edip. Faik, mücadele senelerinde Anadolu- ya geçmiş, Püsküllü çetesinde, Yu- nanlrlarla çarpışmıştı. Zavallı Faiğin bir gön, suları sarı bir derenin sazlıkçları arasında başsız ve bacaksız gövdesini bulmuşlardı. Sabri hayırsızın biriydi. Nazire ha- mun, gelin arabaları yaparak epeyce bir para biriktiren kocasının varımı yo- ğünu Sabrinin adam olması uğruna harcamıştı.. Ötekileri ihmal etmişti, U. ğursuz saydığı, ittiği, sümürdüğü, hur. piladığı Edibinin bir gün ekmeğini ge- tireceğini, kendisine bakacağımı hiç mi amma hiç mi düşünmemişti. Ihtiyar kadının Edibe sık sık tekrar- ladığı bir sözü vardı şimdi . BEP Sonu yarın KTZ 3t1 eraber, © da endiğe içindeyli, U endişesi başka sebeplerden gtliyordu . ıh;lhııkjka sobuk rahip, Brigitten yüz 6 b alenı: buna mukabil pna, kandina- "“qtilmu sıyle' servet ve saadet vaâdet- Bi Halbuki bunlardan hiç birisini Vıxıl z vdu, Seyahatinin yegâne mey- * Marinin, Bojenaldeki handa ken- ermiş olduğu mektuptu, Bu l MP ceplerinden birisinde unutul- “““-”Yu: altına gelince, bu paralar, öyle âlicenap bir el açıklığiyle “Fahmıştı ki, onlardan eser bile kal: tı, $ b tinyan işte bunları düşünüyordu. a vı Ve zayıf Brigit'in, kendisini endi. d N STiCİ bir şefkatla karşılayacağını du "ılğm ve bu düşlinceyle ürperiyor- e 81T afıt ve setsizce merdiven: ._!karaıı kapının öntünde durdu. Sön :;“*“'"r iyice tesbit ederek, daha , Belebilmek için bütün kuvvetiyle —_ı":'!.g:uı soluyarak içeriye dalâ; « DU Aeba Ş Üüm Ttik servet ve saadetimiz temih Be cl_ş:ıı. .Anh";(ı! Musunuz, sevgilim? —'liı;. ;ıılxu..u':. mejdut olacağız!. e * buldum! Düşesin kardinala ü edilmesine mâni oldum. . SSit hiddetle bağırdı: GDU Mu yaptınız?. Wet, h:yır_ yeni.. © Sönra da bazta nervet ve saadet *i iddia etmek cesaretini gös- a paşlüz! Aptali BÖK s, bu husus- Cm,;—“ yarlım etmeniz lâzımdı! izinle UN Mahvoldunuz. — Şüpbesiz ti , "“ffr ben de mahvolacağım!. Te aç .î'_"'l bir stirü şikâiyetâmiz İdi- t : Slan K *ti Dehşet içinde kalrmş #leyaç 7 Yön, zes çıkarmağa — cesaret Yf bka, n bunlear, tethı vetra- dönen ba (çi N '_,""' bu iriyarı adama hücumiyle hi a)g, JENİL Kadın Sen — Lübr #letk L—m « * betbaht Korinyanın omuz- Okyamağa,, başladı. Korlayan l ! i dayağı iyice yeyip artık kamıldamıya- cak hale gelince de, kadın yöyle dedi; — Şimdi hesabımızı görelim. Size yüz altın vermiştim.. Ne yaptınız bun- ları?, Korinyan, başını önüne aldı. Bunu gözen kadın de garip bıçkırıklarla, ayni derecede garip sesler çıkarmağa haşla- dı.. Sen — Lâbr âleti yeniden Saaliyete Beçti. Korinyan da hem inliyor, hem de kendi kendine şöyle diyordu - — Ah! Ya Rabbim!.. Bir tek yum- rulda bu kadımı yere serebileceğimi düşlümr kikçef Fakat cesaret edemiyo- rum.. Cesaret edemiyorum; abı! Aman!. Ru düşünceler, darbelere mâni - ola- mıeyoru. Bu darbeler, sabık rahibin, mi- desine vediği müdhiş Hir kafa darbe- siyle nihayetlendi. Bunun üzerine Brigit, saçlarımı zeltti ve sadece : — Raskasın usulü! Demekle iktifa etti. Korinyan, sandalyenin üzerine ço- kerek mwideki ve Tstikbaldeki günah- larımı düşünerek Mmçkırmağa haşladı ve kendi kendine şöyle dedi, — Bu kalar dayak yedikten sonra, artık her halde cenneti hakettim. Bu sırada Brigit te belki içmek icin bir kaç altın saklamış olmsamndan şüp- helencrek, onun seplerini arıyordu. Bir- denbire eli, açılmanı müşkül bir şekilde katlarmıs olan bir kâğıda ilişti. — Ba ae?, Diye sordu , Korinyan, hayretler içinde — kalarek bu eaeirtuba baktı. Bımu tamamiyle - v- nutmuştu. Sonra birdenbize hatırlıya- rak cevap verdi — Marinin mektubu! . Kadra acı bir tavırla, « Marin mi? Dedi. Her ha"de aşifte- nin biri! Ah Ya Rabbim! Ne betbaht kadınmışım ben! Hem paramı, bem kal- dü- YO / GF KA A LA SF AFT E N NNK NK CÖF F aF . F A;-_;_Ğh;;__ı——M Korinyanın göziçründe fena bir ba- kış belirdi ve Raskas bu bakışı gördü. Korimnyan devaen etti: — Bir tek kelime.. Sizin esiriniz mi- yim? . Yoksa serbest miyim? , Trankavcl de cevap verdi: — Serbestsiniz Doğrusu sizi muha- faza etmek hayli müşkül bir mesele o- lur. — Şu halde, mösyöler, hoşça kalın!. Bu sözler üzerine, Korinyan sür'atle uzaklaştı. Raskças ta şöyie dedi; — Möayöler, sizi nerede bulabilece- üÇlml lütfen söyler misiniz? Korinyanı takip edip, nereye gittiğini öğrenmeli- yim. Ayrıca başka bir maksadım » da var, Molüs, evinin nerede bulunduğunu izah etti, Raskas ta, ber zamankinden d “ta büyük — düşmanı alan Korinyanın arkasından, ileriye doğru atıkdı. Tran- kavelle Molüse gelince, onlar da Katr - fis sokağına doğru yaollarına devam ei- tiler ve kantun evinde, Montaryol'un <coşkun sevinci ve fasılasız yeminleri tarı'ından karşılandılar. Eskrim kalfa- srasmn sevinci biraz sükünp bulunca, Mo- Tüs sorduz — Ya Verdür nerede? Mösyö Ver- dürü göremiyorum. Montaryol da garip bir tavırla cevap verdi: — Verdür mü? Heyhat !Kont cenap- Jarı. « — Ne 0?.. Yoksa öldü mü>, — Keşke ölseydi! Zavalir Verdür cildırdı.. Sekiz gündenberi — şuurunu kaybetti. Molüs te şüpheli bir tavırla: — Durün bakayım, dedi, eğer gidip mahzenlerdeki şarap sişelerini gözden getirirsem, bu çdlgınlığın nereden ileri getliğini öğrenirim. Mortaryol bağındı: , — Mahzenlerinirde artık bir şey kzü- madr! Ben her yemek canasında iki gi- ge içmeğe alışmışken, sekiz gündenberi sudan başka bir şey içemiyorum. Trankavel de kalıkahalarla sordu* » — Neden su içiyorsun?. — Neden mi? Çünkü şarap alacak param kalmadığı gibi, kontun mahzen- lerinde de şarap namma bir şey kalma- &rt Moltis det — Fakat canım, dedi, Verdürün bü- tün şarapları içmiş olmasına imkân yok, Mahzenlerde en aşağı altı aylık garap vardı. — Hayır, o hepsini içmedi amma, hepsini kontun odasına taşıdı! — Odama ını?. —Evet! Hem de bu şişelerin odaya taşınması işi ikl gün sürdü. Şiradi, Verdür şişelerden hakikt bir milstah- kem mevki kurdu ve onu bunların ara- sından çekip çıkarmak hayli müşkül bir mmesele olacaktır. Mütemadiyen saçma hıyor ve anlaşılmaz şeyler söylüyor. 'Trankavel daha fazla gülmeğe başlı yarak: — Gidip buau görmeli! Dedi, Tfolüs te ilâve etti: — Gidip görelim! . Bunun üzerine yukarıya çıktılar.. Ev tam bir sükün içindeydi; kont kapıyı açtı ve iki dost, hayretler içinde hare- Ketsiz kaldılar: Oda mavimtırak bir du- man bulutiyle kaplanmıştı. Bir köşede, sandık hafifçe görünüyordu. Bu sandı- ğın yanında da masa vardı. Daha doğ- rusu bu masa oraya atılmıştı. Masanın önünde koltuk duruyordu. Bu koltuğun içinde de, başını arkaya atmış ve ayak- larırı masanın üzerine dayamış olduğu balde Verdür oturuyor ve pipo içiyem du, Trankavel hayretle: — Galiba yangın var L « Dedi, Molüs de cevap werdi